Reşit Rahmeti Arat 15.05.1900 – 29.11.1964
Muaz Ergü 01 Ocak 1970
Abdurreşit Rahmeti Arat, bilinen adıyla Reşit Rahmeti Arat Türk dil bilimciliğinin üstatlarındandı. Ordinaryüs profesör… Türk dili üzerine yapılan çalışmaların ülkemizdeki öncüsü. Ona bir dil arkeologu da diyebiliriz. Çalışmalarını büyük bir titizlikle ve alanında herhangi bir boşluk medyana getirmeden gerçekleştirdi. Dille ilgili çalışırken tarihi, kültürel geçmişi ve değişimi de bir yana bırakmadı. Meseleleri en ince ayrıntısına kadar irdeleyerek söyledi söyleyeceklerini.
Arat, dilin milli, manevi bir bağ olarak da öneminin, değerinin farkındadır. Dilbilimciliği belli bilimsel kalıplara hapsedilmiş, pozitivist, mekanik anlayışın şekillendirdiği doğmalardan müteşekkil değil. Eski Türkçe lehçeleri, lehçelerin tasnifi, destanlar, Türk yazısının tarihi ve gelişimi, tarih çalışmaları, eski Türk şiirleri… Bunlar, üzerine yoğunlaştığı konulardan bazıları. Özellikle Yusuf Has Hacip’in Türk/İslam fikriyatı açısından vazgeçilmez öneme sahip kitabı Kutadgu Bilig’i ve Edip Ahmet’in Atabet-ül Hakayık’ını günümüz Türkçesine çevirmesi ve bunlar üzerindeki çalışmaları, değerlendirmeleri dikkat çekici.
Handiyse tarihin tozlu raflarında unutulmaya terk edilen klasiklerimizi gün yüzüne çıkarmıştı Reşit Rahmeti Arat. Kutadgu Bilig, mutluluk veren bilgi… Siyasetnamelerin ilk örneklerinden. Türk dil tarihi ve gelişimi için çok önemli bir kitap. Reşit Rahmeti’nin bu kitapla ilgili çalışmaları bile onun bizim için, Türk dili için vazgeçilmezliğini anlatmaya yeter. “Lügate yiğitlik olmaz” sözü de işini ne kadar ciddiyetle yaptığını anlatır.
Kazan'ın yetiştirdiği âlimlerden
Reşit Rahmeti Arat, Kazan Türklerinden. Kazan bugün Tataristan’ın başkenti. Uzun zaman Rusların işgali altında kalmış bir yer. Rusların baskı ve zulmü altında bile eğitim öğretim faaliyetleri sürdürülmüş. Kazan’ın çok eski bir tarihi var. Bu tarih Türk/İslam medeniyeti açısından önemli. Kültür ve medeniyet bakımından çok zengin bir bölge. Özellikle mimarisi… Türk/İslam medeniyetinin en parlak mimari eserleri burada da göze çarpar. Camiler, hanlar, çarşılar, konaklar…
Medreseleriyle de meşhur bir yerdi Kazan zamanında. Her caminin kendine ait medresesi bulunuyordu. Buralarda yetişen âlimler, ilim irfan sahibi adamlar… Arat’ın babası Abdürreşit İsmetullah da bu medreselerden yetişmiş ve buralarda ders vermiş bir müderristi. Kazan Türklerinden Musa Carullah Bigiyev, Kayyum Nasıri, Yusuf Akçura, Rızaeddin Bin Fahreddin, Şehabüttin Mercani gibi birçok ilim adamı kültür ve medeniyetimize katkıda bulunmuş. Hem Osmanlı hem de cumhuriyet döneminde fikri ve siyasi anlamda etkin olmuşlar.
Hiçbir zaman düşünmeden, gürültülü konuşmazdı
Türkiye’de mukayeseli Türkoloji araştırmalarının yerleşmesi ve kurumsal bir kimliğe kavuşması için büyük gayret harcamış bir hocadır Arat. İstanbul Üniversitesi'ndeki akademik çalışmalarının yanında İslam Ansiklopedisi'nin yayın kurulunda yer almış, bu ansiklopedinin yayınlanması için çok gayret sarf etmiş. Türkiyat Enstitüsü müdürü olarak da çalışmalarına devam etmiş. Önemli türkologlardan Saadet Çağatay, 1965 yılında TTK Belleten dergisindeki yazısında Abdurreşit Rahmeti Arat için şunları söylüyor: “Tab’an sakin, çekingen, oldukça mahcup bir insandı. Kendi yağıyla kavrulup, kendini her felâketten kurtaran insanlarda olan derin bir ciddiyet, hassasiyet ve ketumluk, onun tabiatının birbirinden ayrılmaz vasıflarındandı.”
Bu vasıflarına ek olarak önemli bir özelliği daha var ki bugünün çok konuşan insanına ders niteliğinde; o da, bir soru sorulunca hemen cevap vermemesi, önce düşünmesi... Devam ediyor Saadet Hanım onu anlatmaya: “Hiçbir zaman düşünmeden, gürültülü konuşmaz, kendisi lüzumsuz yere gülmediği gibi, başkalarını da sudan lâflarla alaylı bir şekilde güldürmezdi. Bir şey sorulduğu zaman da Rahmeti Bey’in derhal cevap verdiğini hatırlamıyorum. O, her zaman önce düşünür, sonra kaçamaklı bir cevap verir, bir hayli konuştuktan sonra asıl düşündüğünü ortaya koyardı."
Reşit Rahmeti Arat Hocanın çalışma disiplini ise bugün imrenerek baktığımız bir akademisyen profilini ele veriyor. Saadet Hanım bu konuda şunları söylüyor: "Meslek icabı çalışmalarındaki titizliği, gayet tabiî olarak devamlı ve istirahatsız bir didinmeyi gerektiriyordu. Bu yüzden, yaz aylarında bile, Yeşilköy’deki yazlık evinde oturduğu halde, devamlı çalışır; ancak bir yarım gün kadar istirahat eder ve denize girip çıkar, öğleden sonraları cehennem gibi yanan şehre gidip işiyle uğraşırdı. Üniversiteye çok yakın bir yerde, oldukça dar olan bir ev satın almışlardı; onun alt katına da gece yarılarına kadar çalıştığı kütüphanesi yerleştirilmişti.”
15 Mayıs 1900’de Kazan yakınlarındaki Eski Ücüm’de doğan Arat, 29 Kasım 1964’de İstanbul’da vefat eder. Geride yüzlerce kitap ve makale bırakır. Bir de disiplinli çalışma ve ciddiyet…