Türkiye Doğu Akdeniz’de kuşatmayı yarmalı
Barış Doster 01 Ocak 1970
Türkiye’nin, Akdeniz’deki enerji rekabetinde elini güçlendirmek için, Libya’da Birleşmiş Milletler (BM) destekli Ulusal Uzlaşı Hükümeti’yle imzaladığı mutabakat muhtırası, olumlu, fakat gecikmiş bir adım. Çünkü halen Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmemiş olması, bu konuda geç kalması, telafisi güç sonuçlar doğuruyor. O nedenle daha fazla gecikmeden bu adımı da atmalı. Dahası, KKTC de Türkiye’yle uyumlu kararlar almalı.
Türkiye - Libya anlaşmasına karşı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na taşıdı. Yunanistan - GKRY ikilisinin, Doğu Akdeniz’deki enerji hamlelerinde İsrail’i, Mısır’ı, ABD’yi, Avrupa Birliği’ni (AB), hatta Türkiye’nin iyi ilişkilere sahip olduğu Rusya ve Katar’ı yanlarına aldıkları düşünülünce, Türkiye’nin Akdeniz’deki girişiminin Libya’yla sınırlı kalmaması gerektiği daha iyi anlaşılıyor. Bu konuda Türkiye’yle en yakın işbirliği yapacak ülke Suriye olduğu halde, Suriye’yle yaşanan gerilim, diğer yönlerinin yanında, Akdeniz’de de Türkiye’nin elini zayıflatıyor.
Enerji rekabetinin boyutları
Doğu Akdeniz, sadece konumuyla değil, enerji kaynaklarıyla da emperyalizmin hedefi. ABD’nin Ortadoğu’ya bu kadar yüklenmesinin, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyiyle, Akdeniz’in doğusuyla bu denli ilgilenmesinin sebepleri arasında enerjinin önemi büyük. Suriye’ye saldırması, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının çıkarılıp dünya pazarlarına ulaştırılmasıyla, dolayısıyla Avrupa’nın enerji tedarikinin güvenceye alınmasıyla doğrudan ilgili. İran’ı kuşatması, rejimini ve sınırlarını değiştirmeye çalışması da, diğer sebepleri yanında, enerjiyle yakından ilintili. Dört bölge ülkesini (Irak, Suriye, İran, Türkiye) bölerek bir Kürt devleti kurmaya ve bunu Akdeniz’e sahildar yapmaya çalışması da, öteki nedenleri yanında, enerjiyle bağlantılı.
ABD desteğiyle, İsrail’in hemen yanında kurulacak bir Kürt devleti, bölgenin enerji kaynaklarının Batı’ya ulaştırılmasında önemli görev üstlenecek. Aksi halde yaşaması zor. Denize kıyısı olmazsa, etkisi sınırlı olacak. Türklerin, Arapların ve Farsların vatanlarını bölerek kurulduğu için, ayakta kalmakta zorlanacak. Bitmez tükenmez etnik, mezhepsel kavgalara sebep olacak. Emperyalizmin bölgeye müdahale etmesi için yeni gerekçeler oluşturacak.
Meseleyle Rusya da yakından ilgili. Çünkü ABD, Soğuk Savaş’ın bitiminden beri, Avrupa’nın enerji açığını, Rusya’nın enerji kaynaklarına başvurmadan karşılamaya çalışıyor. Başaramıyor. Ne Avrupa’nın enerji sorununu çözebiliyor ne Rusya’nın enerji kaynaklarına olan bağımlılığını önleyebiliyor. Tersine, Avrupa’nın lideri Almanya, Rus doğalgazına en fazla bağımlı ülkelerden biri. O nedenle ABD, Avrupa için alternatif kaynaklar, tedarikçi ülkeler ve güzergâhlar arıyor sürekli. Fakat Rusya’nın Orta Asya, Kafkasya ve Hazar Havzası’ndaki nüfuzu; Suriye’de artan etkisi; Ortadoğu’da güçlenen eli; bu bölgelerde ABD’nin manevra sahasını daraltıyor.
Bu şartlar altında Türkiye’nin yapması gerekenler şunlar: Bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sahip çıkmak. Ege’de Yunan işgalindeki adaları geri almak. Akdeniz’de, küresel güçlerin ataklarına karşı dik durmak. Komşu ülkelerle karşılıklı yarar, ortak çıkar, içişlerine saygı temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ittifaklara öncülük etmek.