Şahsım devleti
Deniz Yıldırım 01 Ocak 1970
Devlet nedir? Üzerine ciltler dolusu kitap yazıldı, daha da yazılır. Kimi görüşe göre yücelik nesnesi, kimi görüşe göreyse toplumsal baskının, zorlama gücünün örgütlenme aracı. Ama siyasal düşünceyi tarihsel olarak belirleyen bir ana eksen daha var, bugün oraya bakalım.
Antik çağdan itibaren bizim bugün devlet adını verdiğimiz örgütlenme biçimini tanımlamak için hep “kamusallık” olgusu vurgulanmıştır. Buradaki kamusallık, herkesi ilgilendiren, ortak meselelere dair bir iktidar biçimine gönderme yapar. Yani özetle devlet, doğuşu ve ilgilendiği işler bakımından kamusaldır, en şahsi iktidarlar bile kendilerini bu kamusallıkla eşitlemek, kendilerini kamusalın tek temsilcisi gibi sunmak zorundadır. 14. Louis’ye atfedilen “devlet benim” sözünü de bu çerçevede anlamak gerekir.
Devletin “kamusallık” vasfını tek kişinin, bir şahsın üstlenmesi genellikle mutlak monarşilerde ve yozlaşmış, despotik rejimlerde görülen bir özelliktir. Kamusallıkta karar vasfının tüm yurttaşları kapsaması ise “halk iktidarı” anlamında demokrasi ve cumhuriyetle mümkündür. Tarihsel seyir, devletin bir gerçek şahısla özdeşleşmesinden, devletin gerçek kişilere bağımlı olmayan bir tüzel, hukuksal kişilik kazanmasına, keyfilikten uzaklaşmasına, halkın karar süreçlerine katılmasına doğru ilerlemiştir. Demek ki devletin demokratikleşmesinin tarihi, devletin kişiliği sorununun gerçek kişilerden hukuki kişiliğe geçişle çözüme kavuşturulmasının da tarihidir.
Şahıs devletlerindeyse gerçek kişiler kendilerini devletle eşitler. Bu aslında, devletin kaderinin gerçek kişilere bağlanmasına ve devletin ömrünün geçici olmasına yol açar. Oysa şahıs devletinden hukuki kişilik sahibi devlete geçiş, devlette devamlılığı, sürekliliği sağlar. Bir kişinin kaderinin devletin kaderi haline gelmesini önler. Siyasal düşüncede bu devamlılığı sağlayan da egemenlik kavramı olmuştur. Egemenlik kime ait olacaktır ve kim tarafından kullanılacaktır? Demokratikleşme tarihi tüm dünyada egemenliğin tek kişiden ve bir şahıs devleti görüntüsünden uzaklaştırılmasının, mutlak yürütme gücünün, tek kişide toplanan otoritenin giderek yasama alanına doğru kaymasının da tarihidir. Yasama, yani Meclis; hem halkın yönetime katılmasının aracı haline gelmiş, hem de devletin “karar” mekanizmasını şahsilikten çıkararak gerçek anlamda kamusallaştırmıştır. Öyleyse, karar ve yasama gücü halkta olduğunda devlet kamusallaşır; bu güç yürütmede, tek kişide toplanmaya başladığında devlet yeniden şahsileşir. İlki tüzel kişilik olarak devlete; ikincisi ise gerçek kişi olarak devlete ait tanımlardır.
Mutlak monarşiden cumhuriyete geçiş süreçlerinde ülke isimlerinin nasıl anıldığına bakmak da anlamlıdır. Örneğin Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’da açılan ilk meclisimizin anayasa toplantılarında Memalik-i Osmaniye ifadesinin yerine, henüz Cumhuriyet ilan edilmediği için, Türkiye Halk Devleti ibaresi de teklif edilmiş; ancak sonuçta Türkiye Devleti ibaresinde karar kılınmıştır. Teklifler arasında yer alan Halk Devleti ifadesi, şahıs, zümre, aile, sınıf devletinin karşısında bir devlet tanımlama arayışının uzantısıdır. Devlet ya şahıslarındır ya da halkın. Benimsenen Türkiye devleti ifadesi de, bir aileye, hanedana, ayrıcalıklı bir gruba tapulu olarak düşünülen devletin sahipliğinin bir ülkenin bütününe doğru genişletilmesine işaret eder. Artık devlet sadece bir şahsın, ailenin, hanedanın değil; Ahmet’in, Fatma’nın, Veli’nin, Mehmet’in; topyekûn Türkiye ahalisinin devletidir. Uygulamadan söz etmiyoruz, teorik temellendirme ve açılan fırsat kapısına vurgu yapıyoruz. Bu süreçte yaşanan tartışmalarla ilgilenenler, rahmetli Bülent Tanör hocanın Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri kitabına mutlaka bakacaktır.
Demek ki bir devleti şahıs devleti olmaktan çıkaran anahtar; yetkinin halka doğru genişletilmesi, Meclis’in gücünün artırılması; devletin kaderinin tek kişiye bağlanmaması; egemenliğin kayıtsız şartsız tek kişiye değil, millete ait olduğu bir düzen kurulması; keyfi kararların yerini denetimli, hukuksal bir düzenin almasıdır. Bütün bunlar varsa devlet demokratiktir, halk devletine yakındır; yoksa şahıs devletidir.
Erdoğan’ın geçenlerde sarf ettiği, “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık” cümlesinin bana çağrıştırdıkları bunlar. Karar sizin.