ABD’nin Karadeniz’de hesabı ne?
Barış Doster 01 Ocak 1970
Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekâtlarının ardından Libya ile Doğu Akdeniz’e ilişkin olarak imzaladığı mutabakat muhtırası önemli, her ne kadar gecikmiş olsa da. Bu adım nedeniyle, önümüzdeki süreçte Türkiye üzerindeki çok yönlü Batı baskısı daha da yoğunlaşacak. Kanal İstanbul Projesi’nin gündemde öne çıktığı bugünlerde, ABD’nin 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmeye, bunu kotaramazsa delmeye, esnetmeye yönelik girişimlerine de tanık olacağız sıklıkla. O nedenle Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’e aynı anda, birlikte, aynı dikkati vermekte sonsuz yarar var. Konuyu açalım...
ABD, yıllardır Karadeniz’e açılmanın yollarını arıyor. Hem Türkiye’ye baskı yapmak hem de Rusya’yı Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Hazar Havzası, Doğu Avrupa, Baltık Denizi üzerinden kuşatmak istediğinden, Karadeniz’de donanmasını gezdirmek için çabalıyor. Bulgaristan ve Romanya’yı NATO’ya üye yapan ABD’nin, Ukrayna ve Gürcistan’ı ısrarla NATO üyesi yapmaya çalışmasının nedenlerinden biri de bu. Rusya da kendince haklı olarak ABD ve NATO’nun bu hamlelerini öncelikli tehdit olarak tanımlıyor. 2003, 2004 ve 2005 yıllarında ABD’nin Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da yaptığı renkli devrimler de ABD’nin Karadeniz hesaplarıyla yakından ilgiliydi, günümüzdeki Kanal İstanbul Projesi de yakından ilgili.
Rusya’nın karşı hamleleri
ABD, Karadeniz’in enerji geçiş yolu olarak da öneminin farkında. Rusya’nın enerji alanındaki tekelini kırmak için de Karadeniz’e çullanıyor. Rusya ise 2008’de Gürcistan ile savaşarak ve 2014’te Kırım’ı ilhak ederek, sadece Gürcistan ve Ukrayna’ya mesaj vermedi. Asıl, ABD’ye mesaj verdi. Karadeniz söz konusu olduğunda geri adım atmayacağını, silah kullanmaktan çekinmeyeceğini gösterdi. Karadeniz’de yeni bir NATO üyesine tahammülü olmadığını ilan etti. Bu askeri, siyasi ve diplomatik adımlarını, Karadeniz’den geçen yeni enerji projeleriyle ekonomik olarak da destekledi. Jeopolitik hesapları başarıyla yapıp, stratejik olarak elini rahatlattı. Karadeniz’in bir NATO gölü olmasına eylemli olarak karşı çıktı.
Bu koşullarda Türkiye çok dikkatli olmalı. Hem Akdeniz’de hem de Karadeniz’de Batı’nın baskılarına maruz kalan bir ülke olarak, mavi vatana sahip çıkmak için daha çok çalışmalı. Bir yandan Türk Donanması’nı her açıdan güçlendirmeli, bir yandan bölge merkezli dış politikaya yönelmeli, bir yandan da ekonomik ve teknolojik olarak ileri hamleler yapmalı. Türkiye’nin bu adımları atması, yakın coğrafyada, Avrasya’da elini güçlendireceği gibi, Ortadoğu’da da yere sağlam basmasını sağlayacak. Dahası, Türkiye’yi çevreleyen denizlerde mavi vatana sahip çıkma konusunda oluşacak ulusal bilinç, denizlerdeki zenginliklerden daha fazla yararlanmanın da önünü açacak.
Sözün özü, çok gecikmiş olunsa da, denizci millet, denizci devlet olma yönünde atılacak adımlar, Türkiye’nin çok yönlü, çok boyutlu olarak kazanmasını sağlayacak.