Libya’ya asker gönderme meselesi
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
Geçen hafta değerlendirdik: Ankara ile Trablus arasında, Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin mutabakat muhtırası doğru ama eksik bir hamledir, Suriye ile tamamlanmalıdır.
Ancak Ankara’dan “eksikliği” tamamlama işareti yerine, “doğruyu” sıkıntıya düşürecek bir işaret geldi: Cumhurbaşkanı Erdoğan, canlı yayında “Yönetiminin ya da halkının talep etmesi durumunda Libya’ya asker göndereceklerini” söyledi!
Bu açıklamadan hemen sonra talep girişimi de geldi. Libya Devlet Yüksek Konseyi üyesi Abdurrahman Shater, Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac’dan Türk ordusunun ülkeye davet edilmesini talep etti!
Mutabakata TSK kalkanı
Bahsetmiştik: AKP hükümetinin Libya’da mutabakat imzaladığı Trablus hükümeti, “üç Libya”dan biri. Dahası güçlü olan parça da değil.
Hal böyle olunca, AKP hükümetinin imzaladığı anlaşmayı koruyabilmek için Trablus hükümetine askeri destek vermesi gerekiyor. Erdoğan, Libya’ya asker gönderme konusunu bu nedenle gündeme getiriyor.
Ancak mesele bununla sınırlı değil. AKP’nin ana motivasyon kaynağı doğalgaz paylaşımı ya da deniz yetki alanı meselesinden çok, en başından beri Libya’da inşa etmek istediği İhvan rejimi konusudur!
Anımsayalım: Dönemin AKP hükümetinin başbakanı Ahmet Davutoğlu, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinin ABD’yi tedirgin etmesi üzerine, 14 Mart 2011 günü acilen yapılan “duruma müdahale” toplantısında şöyle demişti: “Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliği yürütemezsek, biz bu coğrafyada bu gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülke oluruz.”
ABD’li yetkililerin de bulunduğu o toplantının ardından hem Libya’da hem Suriye’de Atlantik kuvvetleri harekete geçti. Her iki ülke dokuz yıldır iç savaşın pençesinde...
Libya’da savaştayız zaten!
Gerçi Erdoğan’ın sözleriyle Libya’ya asker gönderme konusu resmi olarak şimdi ilk kez dile getirilmiş oldu ancak aslında AKP hükümeti çoktandır Libya’da savaşıyor!
Hayır, NATO haçlı ittifakına dahil olarak Kaddafi’yi devirme operasyonundan bahsetmiyoruz. Desteklediği İhvancı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetini ayakta tutabilmek için yaptıkları askeri destekten bahsediyoruz.
Özetleyelim: Bu yılın nisan ayında Tobruk hükümeti, yani General Hafter kuvvetleri taarruza geçmiş ve adım adım ilerleyerek Trablus’a yaklaşmıştı. Ancak Hafter kuvvetleri beklenmedik bir şekilde durduruldu. O süreçte önce Türkiye’ye ait bir insansız hava aracının düşürüldüğü açıklandı. Ardından 29 Haziran’da Hafter güçleri Libya’ya gelecek Türk uçak ve gemilerini “düşman hedefi” ilan etti!
Ne olmuştu da Türkiye hedef olmuştu peki?
Yanıtı AKP medyasından öğrendik: Hafter Trablus’u alamamıştı çünkü imdadına Türkiye’nin gönderdiği destek yetişmişti! Türkiye’den gönderilen destek sayesinde Hafter kuvvetleri püskürtülmüştü! (Yeni Şafak, 3-4 Temmuz 2019)
Çözüm müttefik kazanmak
AKP’nin İhvancılığı hem Türkiye’yi komşularıyla sorunlu hale getiriyor hem de ulusal çıkarlarının gereği olan -Trablus’la deniz yetki alanı mutabakatı gibi- hamleleri boşa düşürüyor!
Önemle belirtelim: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının korunmasının öncelikli yolu askeri değil, diplomatiktir! Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı en iyi şekilde, ancak bölgede müttefik kazanarak elde edebilir ve koruyabiliriz.
Bunun yolu da Trablus’la yapılan mutabakatı tamamlamak adına önce Suriye’yle anlaşmaktan, ardından da Mısır’la normalleşme yoluna girerek Kahire yönetimini deniz yetki alanını belirlemek üzere müzakereye davet etmekten geçiyor.
Bölgenin tamamını karşımıza almak, pratikte ülkemizi bölge dışı bir büyük kuvvete yaslanmaya mecbur edecektir. O durumda ise çıkarlarımız, büyük kuvvetin çıkarlarının altında kalacaktır.