« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Eki

2008

Saltanatın Kaldırıldı

01 Ocak 1970

Saltanatın Lağvı veya Padişahlığın Kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922'de kabul ettiği "Osmanlı İmparatorluğunun münkariz olduğuna dair" 308 numaralı kararname ile gerçekleşmiştir. Kararname, ilga hükmünü geriye yürüterek "İstanbul'daki şekl-i hükümetin 16 Mart 1336 [1920]'de tarihe intikal ettiğini" bildirmiştir. [1]Aynı gün alınan bir başka Meclis kararıyla 1 ve 2 Kasım günleri milli bayram ilan edilmiştir.

Kararnamenin ilanından sonra sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 4 Kasım günü son toplantısını yapan Osmanlı hükümeti istifasını padişaha sunmuştur. 5 Kasım'da Ankara hükümetinin İstanbul'daki temsilcisi Refet Paşa (Bele) tüm bakanlık müsteşarlarını Divanyolu'ndaki Şark Mahfili'nde toplayarak her türlü faaliyete son vermelerini tebliğ etmiştir. 7 Kasım'da Babıali'deki başbakanlık dairesi resmen boşaltılmış ve Osmanlı Devleti'nin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin yayınına son verilmiştir.

Şeklen "halife" ünvanını koruyan VI. Mehmet Vahidettin 10 Kasım'da son Cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan İngiliz zırhlısı Malaya'ya sığınmıştır. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir. Nihayet 3 Mart 1924'te çıkarılan bir kanunla halifelik de lağvedilmiş ve tüm Osmanlı hanedanı mensupları yurt dışına çıkarılmıştır.

Gerekçeleri

600 yıldan beri süren Osmanlı saltanatına son verilmesine yol açan etkenler arasında, çeşitli yazarlar aşağıdaki noktalara yer verir:

Osmanlı saltanatı 1908 Devrimi'nden ve özellikle 1909'da II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesinden sonra siyasi önemini ve itibarını yitirmiştir. Sultan Reşat döneminde (1909-1918) siyaseti Meclis ve başta İttihat ve Terakki olmak üzere siyasi partiler belirlemiş, Enver Paşa'nın cumhurbaşkanlığı konusu sık sık dile getirilmiştir. 1918'de tahta geçen Vahidettin'in, saltanatın saygınlığını yeniden güçlendirmeye yönelik girişimleri ters tepmiş ve sarayın daha çok itibar kaybetmesine yol açmıştır.

Dünyada saltanatların devrinin kapandığına dair yaygın kanı Türk kamuoyunu da etkilemiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda sırasıyla Rusya İmparatorluğu (1917), Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluk hanedanları (1918) ihtilallerle devrilmiştir.
Nihayet İstanbul'daki padişah hükümeti ile Ankara'da Mustafa Kemal önderliğindeki Ulusal Hareket arasında 1919'dan beri tırmanan mücadele ikincisinin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu aşamada Ankara'da yaygın olan görüşlerden biri Vahidettin'i tahttan indirip yeni bir padişah seçmek yönünde iken, Mustafa Kemal'in güçlü müdahalesi sonucunda padişahlığın kökten kaldırılması yoluna gidilmiştir...

Atatürk'ün Görüşleri

Mustafa Kemal Paşa, saltanatın kaldırılması müzakerelerine son veren ünlü konuşmasında olayı çıplak bir güç mücadelesi olarak sunar:

"Efendiler! İçinde bulunduğumuz şartlara rağmen safsatayla,münakaşayla,nazariyatla vakit geçirdiğimizi görüyorum.Hakimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye münakaşa ile mügalata ile verilmez.Hakimiyet ve saltanat kuvvetle,kudretle,zorla alınır.Türk milleti de hakimiyet ve saltanatı bil fiil isyan ederek kendi eline almıştır.Bu olmuş bitmiş bir durumdur.Mesele hakimiyet ve saltanatı bırakacak mıyız,bırakmayacak mıyız ? Meselesi değildir.Mesele bu zaten olmuş bitmiş durumu ifade etmekdir.Bu herhalde ve mutlaka olucaktır.Burda toplananlar meclis ve herkes,meseleyi bu şekilde görürlerse fikrimce uygun olur.Aksi takdirde yine hakikat ifade olunucaktır.Fakat ihtimal bazı kafalar kesilicektir."

Oradaki saltanatçılardan biri :Af edersiniz efendim.Biz meseleyi başka şekilde mütalaa ediyorduk.Şimdi aydınlandık.

Atatürk, Nutuk'un hadiseyi anlatan bölümünde [2] saltanatın kaldırılmasının genel ve düşünsel nedenlerine değinmez, ancak bir dizi sert ifade ile padişah ve sadrazamın uzaklaştırılmasını haklı gösterir: "Bütün menfaatlerini mülevves bir tahtın, çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta gören...", "idrakten mahrum, vicdandan mahrum, birtakım insanlar...", "ahmakça teklifat...", "sefil... adi bir mahluk... alçak...", "Aciz, adi, his ve idrakten mahrum..." [3]
Saltanatın İptaline Giden Süreç

Saltanatın kaldırılmasına doğrudan doğruya yol açan olay, Kurtuluş Savaşı'nın başarı ile sonuçlanmasından sonra toplanması öngörülen barış konferansına Ankara ve İstanbul hükümetlerinin birlikte davet edilmeleridir.

17 Ekim tarihli bir telgrafla sadrazam Tevfik Paşa barış konferansında ortak bir tavır belirlemek amacıyla Mustafa Kemal'e başvurmuştur. 20 Ekim tarihli, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitap eden ikinci bir telgrafta Tevfik Paşa Babıali ile Büyük Millet Meclisi arasında amaç bakımından tam bir birlik olduğunu, Sevr Antlaşmasını iptal ettirmek ve işgalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için beraberce mücadele edildiğini belirterek ulusal birliğin önemini vurgulamış ve vatan uğruna kişisel hırslardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmiştir. [4] 28 Ekim'de İtilaf Devletleri İsviçre'nin Lozan kentinde toplanacak olan konferansa İstanbul ve Ankara hükümetlerini resmen davet etmiştir. Bunun üzerine iki gün sonra toplanan TBMM, İstanbul hükümetinin tasfiyesine yönelik 82 imzalı karar tasarısını görüşmüşse de aynı gün sonuç alamamış, ancak 1 Kasım tarihli toplantıda Mustafa Kemal'in sert müdahalesi üzerine saltanatın kaldırılmasına karar vermiştir.

Mustafa Kemal'in ifadesine göre milletvekillerinin birçoğu saltanatın kaldırılması kararına karşı çıkmışlardır. Bakanlar kurulu başkanı Rauf Bey (Orbay) başta karşı çıktığı karara 29 Ekim'de Mustafa Kemal ile görüştükten sonra taraftar olmuştur. Buna karşılık liberal görüşleriyle tanınan Mersin vekili Selahattin Bey (Köseoğlu) sonuna kadar karara muhalif kalmıştır. Oylama sırasında bağırışarak açık oy ve sayım isteyen milletvekillerine rağmen sayım yapılmamış ve kararın oybirliği ile alındığı ilan edilmiştir. [5]

Gerek Rauf gerek Selahattin Beyler daha sonra kaleme aldıkları anılarında, cumhuriyete prensip olarak karşı olmadıklarını, ancak padişahlığı kişisel diktatörlük eğilimlerine karşı bir engel olarak gördükleri için kaldırılmasına muhalif olduklarını anlatırlar.

Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nda 15 Nisan 1923'te yapılan bir değişiklikle, Saltanatın lağvına dair kararnameye karşı sözle ve basın yoluyla muhalefet etmek vatan hainliği kapsamına alınmış ve idamla cezalandırılmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 81132

ulkucudunya@ulkucudunya.com