Milliyetçilik düşmanlarının stratejileri!
Özcan YENİÇERİ 27 Mart 2007
Medyada, misyoner merkezlerinde, Patrik hazretlerinin konuşmalarında, bölücülerde, AB ve ABD’nin yetkililerinde bir milliyetçilik düşmanlığı söylemidir gidiyor. Yapılan değerlendirmelere göre Türk milliyetçiliği giderek “bir ivme” ve “yükselen dalga” haline gelmektedir. Gün geçmiyor ki, televizyon ve gazeteler “yükselen milliyetçiliği” tartışma konusu yapmamış olsun. Milliyetçiliği yükselten damarların kurutulması için akla gelen her türlü öneri büyük bir iştahla halka sunulmaktadır. Milliyetçilik düşmanlığındaki tavırların tek tip olmasına karşın, milliyetçilik aleyhtarlarının tekmil bir millet olmadığının da altını çizmek gerekir. Milliyetçilik aleyhtarlığının her biri beslendiği kaynağa göre türlü çeşit şekil alabilmektedir. Sayısız türevleri olan, birbiriyle ortak yanlarıysa liberal sistemden her anlamda beslenmek olan bu zatları birkaç kategoriye indirgemek mümkündür.
İlk kategoriye amansız milliyetçilik düşmanlığı yapanlar girmektedir. Onlara göre “milliyetçilik bütünüyle kötüdür” . Milliyetçilik “savaş ideolojisidir”. İyi ve kötü milliyetçilikten bahsetmek doğru değildir. “Ezen ulus milliyetçiliği” de “ezilen ulus milliyetçiliği” de kötüdür. Zira ezen milliyetçilik, ezilenlerin milliyetçiliğini tahrik eder! Milliyetçilik, “öteki” yaratır, “mikroptur” , “hastalıktır” . Bu ve benzeri görüşleri ileri sürerek milliyetçiliğe külliyen karşı çıkarlar.
Bu kişiler hiç farkında olmadan bu tavırlarıyla milliyetçiliğin yükselmesine en büyük katkıyı sağlamaktadır. Onlar ne kadar çok milliyetçiliğe iftira eder, karalar ve aşağılarsa milliyetçiliğin de o kadar irtifa kazandığı gözlenmektedir.
İkinci kategoride ise milliyetçilik karşıtlığını bir rant ve popülerlik aracı yapanlar vardır. Bunlar yerine göre “hem nalına hem de mıhına” vururlar. Onlar bu ülkede “ben milliyetçi değilim” demenin “büyük bir cesaret meselesi” haline geldiğini ileri sürerek karşı duruşun rantından maksimum yararlanmanın yolunu ararlar. Bunlar bir yerlere tutunmak uğruna Türk kanının “kurt kanı mı?” yoksa “Kangal köpeğinin kanı mı?” olduğunu tartışacak kadar kan ırkçılığı yapmakta da bir sakınca görmezler. Bu denli cüretkâr hakaretlerde bulunabilenler bir de sıkılmadan dönüp Türkiye’de “milliyetçi değilim” demenin cesaret meselesi olduğunu söylerler. Tutarsızlıkları, döneklikleri, renksizlikleriyle ispatı vücut eden bu gruptakilerin görüş ve düşüncelerini milliyetçilik karşıtları, devlet/millet/milliyetçilik eleştirisinde kullanmaktadır. Bir de bu yönsüz görüşler, cami avlusunda unutulmuş çocuk ideolojisini güçlendirmeye yaramaktadır.
Üçüncü kategoriye ise “pozitif milliyetçilik” adı altında milliyetçiliği tartışanları sokmak mümkündür. Bunlar gerçekte amansız bir milliyetçilik düşmanıdırlar. Ancak milyonların milliyetçi duygu ve tavrını manipüle edebilmek için milliyetçiliğin sözüm ona olumlu yanlarına atıfta bulunurlar. Böylece dolaylı olarak milliyetçiliği mahkûm etmeye çalışırlar. Milliyetçilikle hiçbir alakası olmayan ırkçılığın, zalimliğin ve etnikçiliğin başına ya da sonuna milliyetçilik kavramını koyarak bunu tehlikeli ilan ederler. Kerhen de olsa bunların önemli bir kısmının bir “hastalık” olarak nitelendirdikleri milliyetçiliğin zaman zaman “iyi” sinin de olabileceğini söylemeleri milliyetçiliğin ayak seslerinin giderek yaklaşmasındandır. Türkiye’de çok sınırlı sayıda ciddi rahatsızlığı olanların dışında herkes Türk milliyetçiliğinin ve Türk kavramının milletin tamamını, bütününü, tarihini ve kültürünü esas aldığını bilir. Aşiret, klan, firatri, boy, bey ya da etnisite ayrıntısıyla milliyetçilerin uğraşacakları zamanı yoktur. Türk Milliyetçileri kimliğini cami avlusunda unutmadan ama bu arada da antropolojik ayrıntılar arasında da kaybolmadan hedefe yürüyeceklerdir.