BURDURLU TÜRKÇÜ DR.MEHMET ŞERİF KORKUT
01 Ocak 1970
Günümüz Türkçü gençlerin pek bilmedikleri, unutulmaya yüz tutmuş Türkçülerden olan Mehmet Şerif Korkut1895 yılında Burdur’da doğmuştur. Küçük yaşta yetim kaldığı için yörüklerin yayında ve göçebe kültüründe büyümüştür. Çocukluğunda kah bu sokağa kah alt sokağa,kah dağöttürenbeğ’in yanına kah berberana yanına gidip onların hikayelerini, dertlerini, öğütlerini dinleyip Anadolu’nun kendine has yetiştirdiği bir birey haline gelmiştir. Tabiri caizse tam bir Türk olarak yetişmiştir.
Dağöttüren onun için Dedekorkut olmuş anlattığı kahramanlık hikayelerinde kendini kahramanların yerine koyup içinde cenk ateşini tutuşturmuş, toplumun sıkıntılarını dinleyince de sorumluluk duygusu kazandırmıştır.
Bu millet gibi Korkutbeğ’de küçük yaşta yetim kaldığı için içinde hep bir Ata özlemi ukde kalmıştır. Milletlerde yetim olur. Hele ki zaman geçtikçe daha da yetim kalıyoruz. Korkut beğin dediği gibi ‘‘ yetimlik zor şey oğul, Hele yetim millet olmak acıların en büyüğü…’’ ve devam ediyor ‘‘..Fatih,Yavuz,Atatürk… bunlar hakkında ne biliyoruz… hiç.’’ Yetim kalmak Atasız kalmak olduğu gibi Atasını bilmemekte yetimliktir.
O zamanlarda sıtma belası kocatmaz, yaşlı görünce şaşar olunurmuş. Sadece sıtma değil aynı zamanda Türk’ün kanının oluk gibi aktığı, Osmanlının gafil zihniyeti Yörüklerin,Türkmenlerin Anadolu Türk’ünün yüzünü güldürmemiştir. Tam bu zamanlar da Korkut Beğ orta okulunu bitirip Burdur’dan Konya’ya idadiyi okumaya gitmiştir.
Türkçülük ülküsüyle Konya idadisinde okurken tanıştı denilmesine rağmen ben bunu doğru bulmuyorum. Korkut beğ daha çocukken başladığı ata özlemi ve kahramanlık destanları onda Türkçülük ülküsünün sönmez ateşini tutuşturmuştur, aynı doktorluk mesleğini seçmek için 13 yaşında aldığı karar gibi.
Doktor olmaya karar verdiğinde sıtma hastalığı gibi kolera hastalığı da Anadolu topraklarında kol geziyordu. Mahallede kolera gelmiş söylentisi bütün ahalinin toplanmasına neden olmuş, hepsi koleranın uğradığı evin etrafına doluşmuştur. Kadını saran kolera illeti Rum Hekim tarafından tavsiye edildiği şekli ile ‘‘ölünce kireçlersiniz’’ sözü Korkut beğ’de soru işareti uyandırmış. ‘‘insan korkar mı, boğuşmasını niçin bilmiyor?’’ sorusuna mahalle abisinin verdiği cevap ‘‘ öyle ise sen de doktor ol da böyle yapma’’ sözü Korkut beğ’de doktor olma isteğini o yaşlarda filizlendirmiştir.
Korkut beğ Birinci Cihan Harbi devam ederken okulunu bitirip derhal Suriye Cephesine gidip askeri tabiplik yaptı.Cumhuriyet devrinde ise bir çok hastanede görev aldıktan sonra iki yıl bilgisini arttırmak için Almanya’da bulundu. Yurda dönünce Baş Operatör olarak Zonguldak Devlet Hastanesinde ve Ankara Numune hastanesinde görev aldı. 1946-1950 yıllarında ise Burdur Milletvekili olarak TBMM’de görev aldı.
Dr. Korkut beğ yıllarca hekimlik yapmasına rağmen ve hatta milletvekili olmasına rağmen mali durumu iyi olan biri değildi. Buna rağmen hastlarına ücretsiz baktığı ve ilaç temin ettiği çok olmuştur.(Necmettin SEFERCİOĞLU-Tanıdığım Ünlü Türkçüler-Altınordu Yayınları 2017 syf.33-36) Korkut beğ maddeci bir insan olmamıştır. O “ meslek gaye değil,vasıtadır” prensibine bağlı, maddi manevi tüm imkanlarını Türklük için harcayan vatansever, ırkına aşık bir idealist aydınımızdır.
Onun maddeci bir insan olmadığına ve maddeci insanın hayvanlaşıp azgınlaşacağını şu sözlerle ifade eder : ( çocukken okulda verilen bayram hediyelerini açar ve muazzam hediyeler olduğunu görünce arkadaşlarıyla beraber ağlaya ağlaya hediyeleri geri verirler, çünkü bir paçavra parçasının, bir lokma ekmeğin yoksulu görünmeğe dayanamazdık…) “Şimdi öyle mi ya… Daha parlakça bir paçavra elde edebilmek için el öpme yarışına girenler, nereye harcayacağını bilmeden para üstüne para yığmaya çalışanlar var. Bir bakıma bu insanlara işte şu karşıdaki mezarlıkları göstermek ondan sonra da yüz yıllar geçtiği halde vakıflariyle birlikte adı yaşamakta olanlardan bir iki isim salıvermek, eğer bön bön bakacak olursa gülüp geçivermek isterim. İsterim amma gönül razı olmuyor. Mevlanalar gibi fikirler yaratan bu millet evlatlarının yozlaşmasına dayanamıyorum. O kadar çirkin şeyler gördüm ki , gözlü olduğuma, anlayışlı olduğuma bin kere pişman oldum. Onurumuz bu kadar mı düşecekti…” M.Şerif Korkut,Hayattan çizgiler Tanıdıklarım,Yeni Matbaa,1949,Ankara)
İfadelerinden de anlayacağımız gibi Korkut beğ maddeci insanların milletimizi yozlaştırdığını,hayvanlaştırdığını ne güzelde ifade etmiş. İnsanın en çok anılanının eskiden olduğu gibi milletimizi düşünen, varlığını paçavrasına değil de milletine harcayanlar olduğunu özlem duyarak dile getirir.
Korkut beğ’in insanlığına diyecek yoktur. O insanına yardımcı olmayı çocukken aklına koymuş bir Türk olarak unutulmaması gereken Türkçüler arasındadır. Onu daha da tanımak amaçlı eşi Kamuran Korkut’un ifadelerine göre : ‘‘ Kinci değildi, çabuk affederdi. Kırgın olduğu ve arkadaşlarının hastalandığını duyduğu zamana her şeyi unutur, yardımına koşardı. Türklüğün bütün hasletleri onda mevcuttu. Anadolu’nun bir cennet olmasını, vatandaşların refaha kavuşmasın içten özlerdi. Her şeye kadir olan Türk milleti yurdunu bir gün onun dilediği yüceliğe kavuşturacaktır. Kendisi hakkında ne söylesem ne yazsam azdır. Tek tesellimiz ideal arkadaşlarımın ileri hamleleri olacaktır.’’
‘’21 Ocak 1957… Saat,19… Soğuk değil, serin bir kış akşamı. Anafartalar Caddesinde, Adliye Sarayı karşısındaki durakta biriken yolcular yanaşan otobüse biniyorlar. Fakat kalabalık birden dalgalanıyor. İki kişinin kolları arasında ıstıraptan kıvranan,metinliği yitirmeğe kendini zorladığı açıkça görülen uzun boylu, kır saçlı bir adam kalabalığın dışına çıkarılıyor ve isteği üzerine 10-20 adım ötedeki eczaneye götürülüyor. Orada eczacı,hastanın talimatına göre ilk tedaviyi yapıyor. Ve… hasta, çağırılan bir taksiye bindirilerek Numune Hastanesi’ne gönderiliyor.
Ertesi günün sabah gazetelerinde iki üç satırlık bir yer işgal eden elim haberin ayrıntısı budur. Dr. Şefik Korkut, hiçbir zaman ihmal etmediği dost ziyaretlerinden birini yapmak üzere otobüse binerken kendisini yakalayan musibet bir kalb krizinin kurbanı olarak yıllarca hizmet ettiği hastaneye, bu defa şifa vermek için değil şifa aramak için giderken, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur...(Necmettin SEFERCİOĞLU-Tanıdığım Ünlü Türkçüler-Altınordu Yayınları 2017 syf.33-36)