GAZİ AHMED MUHTAR PAŞA
Rifat Uçarol 01 Ocak 1970
1 Kasım 1839’da Bursa’da doğdu. Babası Katırcıoğlu ailesinden Hacı Halil Ağa’dır. 1856 yılında Bursa Askerî İdâdîsi’ni, 1860’ta Harbiye Mektebi’ni birincilikle bitirerek teğmen oldu, bir yıl sonra da kurmay yüzbaşılığa yükseldi. İlk kıta hizmetine, Hersek ve Karadağ’daki isyanı bastırmakla görevli Serdârıekrem Ömer Lutfi Paşa’nın maiyetinde başladı. Gösterdiği başarı üzerine Mecîdî nişanı ile taltif edildi. 1862’de Harbiye Mektebi’ne öğretmen oldu. 1 Mayıs 1864’te binbaşılığa yükseldi ve Kozan’da çıkan isyanı bastırmak için teşkil edilen Fırka-yi Islâhiyye’de görevlendirildi. 1866’da İstanbul’a döndükten sonra yarbaylığa terfi etti ve Şehzade Yûsuf İzzeddin Efendi’nin hocalığına getirildi. Bu arada Sultan Abdülaziz’in maiyetinde Avrupa seyahatine çıktı. 30 Mayıs 1868’de Karadağ sınırını düzenlemeye memur olan Muhtelit Arazi Komisyonu’na birinci komiser tayin edildi. 2 Mayıs 1869 tarihinde albaylığa yükseldi ve 9 Mart 1870’te komiserlik görevi yanında Dâr-ı Şûra-yı Askerî üyeliğine getirildi. 9 Eylül 1870’te hastalığından dolayı komiserlikten istifa ederek İstanbul’a döndü. 6 Aralık 1870 tarihinde mirlivâlığa terfi ettirilen Ahmed Muhtar, Yemen isyanlarını bastırmak üzere kurulan ordunun kumandan yardımcılığına getirildi. Böylece kıta hizmetine başladıktan dokuz yıl sonra paşalığa yükselmiş oldu. Yemen’de iki yıl beş ay dokuz gün kaldı. Bu sırada Reyde’yi teslim alarak Asîr isyanına son verdi. Bu başarısı üzerine 17 Mayıs 1871’de ferikliğe yükseltildi, aynı zamanda da Yemen vali ve kumandan vekilliğine tayin edildi. 10 Eylül 1871’de kendisine müşirlik rütbesiyle Yemen vali ve kumandanlığı verildi. Böylece otuz iki yaşında müşir oldu. Daha sonra San‘a’yı da teslim alarak Yemen isyanına son verip bölgede devlet otoritesini yeniden kurdu ve Yemen’i bir vilâyet haline getirdi. Bölgeyi askerî ve idarî bakımdan yeniden teşkilâtlandırdı ve imar etmeye çalıştı. 15 Mayıs 1873’te Nâfia Nâzırlığı’na tayin edildiğinden İstanbul’a döndüyse de 11 Temmuz 1873’te Girit vali ve kumandanlığına, 2 Ağustos 1873’te İkinci Ordu müşirliğine tayin edildi ve Şumnu’ya gitti. 16 Eylül 1874’te Dördüncü Ordu müşirliği ve Erzurum valiliğine getirildi. Bu görevde iken muhtemel bir Osmanlı-Rus harbine karşı Doğu Anadolu’da gerekli savaş tedbirlerini almaya başladı. Fakat Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile anlaşmazlığa düşünce 14 Aralık 1875’te İstanbul’a çağrıldı. O sıralarda Şehzade Yûsuf İzzeddin Efendi’nin kumandasında bulunan Hassa Ordusu kurmay başkanlığına ve buna ek olarak Bosna-Hersek başkumandanlığına tayin edildi.
13 Ocak 1876 tarihinde Mostar’a giden Ahmed Muhtar Paşa âsilere karşı askerî harekâta başladı. Duga savaşını kazandıktan sonra Gaçka’ya yöneldi. Bu sırada Abdülaziz’in tahttan indirilerek yerine V. Murad’ın padişah yapılması Balkan hıristiyanlarına cesaret verdiğinden Bosna-Hersek meselesi daha da karıştı. 1 Temmuz 1876’da Sırbistan, ertesi gün de Karadağ Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etti. Bu durum karşısında Ahmed Muhtar Paşa Hersek’teki kuvvetlerini Mostar ve civarında topladı; sonra da Nevesin, Podveleş ve diğer önemli yerlere askerlerini yerleştirerek sükûneti sağladı. Karadağlılar bölgeye saldırınca onlarla savaşa tutuştu ve Karadağ topraklarına girdi. Türk kuvvetlerinin başarısı üzerine Avrupa devletleri İstanbul’da bir konferansın toplanmasını kararlaştırdılar. Hersek’te bulunan Ahmed Muhtar Paşa, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu göz önünde tutarak seraskerliğe bir telgraf gönderdi; Balkan bunalımını çözmek için 23 Aralık 1876’da toplanacak İstanbul Konferansı’nda hükümetin bazı tavizler vererek bile olsa vaziyeti idare etmesini ve Rusya ile bir savaşa girilmemesini istedi. Ancak bu telgraf İstanbul’da kendisinin aleyhine bir tepkinin doğmasına yol açtı ve 27 Aralık 1876’da Hersek kumandanlığından alınarak geri çağrıldı. 3 Ocak 1877’de Girit vali ve kumandanlığına, ardından da 8 Şubat 1877’de Dördüncü Ordu müşirliğiyle Anadolu Harp Ordusu başkumandanlığına tayin edildi.
Ahmed Muhtar Paşa, Serasker Redif Paşa ile birlikte Anadolu için bir savaş planı hazırladı. Bu planda, her cephede savunmada kalma ve donanma ile Karadeniz’i sürekli olarak tarama esas alındı. Padişahın huzurunda yapılan bir toplantıda planın aynen uygulanmasına karar verildikten sonra paşa görev yeri olan Erzurum’a hareket etti. 7 Nisan 1877 tarihinde Erzurum’a ulaşarak önce Doğu Anadolu ordusunu düzene koymaya çalıştı. Dördüncü Ordu’da mevcut 48.000 askerle, 300 kilometreden fazla bir cepheye sahip olan savaş alanını savunmaya mecbur oldu. Diğer taraftan ordunun çeşitli eksiklikleri vardı. Bu olumsuz şartlar altında 24 Nisan 1877 gecesi Ruslar’ın Türk sınırına saldırmasıyla 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (Doksanüç Harbi) Doğu Anadolu’da ve Balkanlar’da başladı. Ruslar’ın 17 Mayıs 1877’de Ardahan’ı ele geçirmeleri üzerine Ahmed Muhtar Paşa Soğanlı, Eleşkirt ve Erzurum’a yeterli sayıda ihtiyat askeri yerleştirdikten sonra ordusunu geri çekerek Köprüköy ve Deveboynu civarında topladı, arkasından da karargâhını Hünkârdüzü’ne nakletti. Ruslar’ın Bayezit’i (Doğubayazıt) işgal etmeleri ve Kars’ı kuşatmaya başlamaları karşısında Ahmed Muhtar Paşa 21 Haziran 1877 günü karşı hücuma geçti ve Ruslar’ı Deli Baba (Halyas Savaşı) adı verilen çarpışmalarda, arkasından da 25-27 Haziran’da Zivin’de mağlûp etti; Rus kuvvetleri Gümrü önlerine kadar çekildiler. Türk kuvvetleri, 25 Ağustos 1877 günü de âni bir hücumla Ruslar’ı yenerek Gedikler (Kızıltepe) zaferini kazandı. Bunun üzerine II. Abdülhamid Ahmed Muhtar Paşa’ya “gazi” unvanı ile bir kılıç, iki at ve Murassa‘ Mecîdî nişanı verdi. Ancak Muhtar Paşa’nın ordusunun pek çok eksiği vardı. Hükümetten sürekli yardım istemesine rağmen bu istekleri karşılanmıyordu. Bu sırada yeni takviye kuvvetleri alan Rus ordusunun 2 Ekim 1877 günü 70.000 askerle hücuma geçmesi üzerine başlayan ve üç gün süren Yahniler Savaşı’nda Muhtar Paşa 34.000 kişilik kuvvetiyle Ruslar’ı yine mağlûp etti. Yahniler Savaşı, hem istihkâm hem de meydan savaşı olarak harp tarihinin kaydedeceği önemli askerî harekâttan biri olmuştur. Gazi Ahmed Muhtar Paşa 9 Ekim’de Alacadağ’a çekilmek zorunda kaldı. Ruslar 10 Ekim’den itibaren tekrar ilerlemeye başladılar. 15 Ekim’de yapılan Alacadağ Savaşı’nı kazandılar ve bir kısım Türk askerini teslim aldılar. Muhtar Paşa yenilgi üzerine Kars’a çekildi, gerekli savunma hazırlıklarını yaparak şehrin kumandasını Hâmi Paşa’ya bıraktıktan sonra küçük bir birlikle Köprüköy’e gitti. Burada Erzurum’u savunmak için kuvvetli bir hat kurduysa da 4 Kasım’da Deveboynu’nda yapılan savaşta Ruslar’a yenildi ve elinde kalan az sayıdaki askerle Erzurum’a gelip onları Aziziye tabyalarına yerleştirdi. Şehri savunmak için bazı tedbirler alan paşa, 8 Kasım’da Ruslar’ın Aziziye tabyalarına hücum etmeleriyle çıkan şiddetli çarpışmada onları Erzurum halkıyla birlikte bozguna uğratarak Deveboynu’na kadar geri çekilmeye mecbur bıraktı. Aziziye’de kazanılan bu zaferle Rus ordusunun Doğu Anadolu’daki ilerlemesi durdurulmuş oldu. Ancak Kars’ın 18 Kasım’da Ruslar’ın eline geçmesi üzerine paşa Erzurum’da savunma yapmak için yeni tedbirler aldı. Kış mevsimi geldiğinden Doğu Anadolu cephesinde savaş harekâtı yavaşladı. Bu sırada Gazi Ahmed Muhtar Paşa İstanbul’a çağrıldığından 9 Ocak 1878 günü İstanbul’a gitti. Böylece Dördüncü Ordu müşirliğiyle Anadolu Harp Ordusu başkumandanlığı görevi de sona erdi.
Aleyhine birtakım dedikoduların çıkmasına rağmen Gazi Ahmed Muhtar Paşa 17 Ocak 1878 günü Çatalca istihkâmları başkumandanlığına tayin edilerek yeni kurulmakta olan kuvvetin başına getirildi. Fakat İstanbul önlerinde Türk kuvvetlerinin mevzilenmesi konusunda II. Abdülhamid ile anlaşmazlığa düştü. Kendi planında ısrar edince de 29 Mart’ta görevinden alınarak Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliğine tayin edildi. Bu görevine ek olarak da Tophane müşirliğine getirildi. 9 Eylül 1878’de isyan halinde bulunan Girit’e gönderildi. Burada âsilerin liderleriyle görüştükten sonra onlarla Girit’e yeni bir düzen getiren Halepa sözleşmesini imzaladı (23 Ekim 1878). Bunun arkasından, Yunanistan sınırında değişiklik yapacak Türk-Yunan komisyonuna birinci komiser tayin edildi ve Preveze görüşmelerinde uyguladığı taktiklerle meseleleri çıkmaza sokarak Yunanistan’a toprak verilmesini önledi. 27 Mart 1879’da Üçüncü Ordu müşirliğiyle Manastır valiliğine getirildi. 5 Kasım’da bu görevle birlikte Karadağ sınırının düzenlenmesine memur edildi. Mart 1880’de Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliğinden, 27 Ağustos 1880’de de Üçüncü Ordu müşirliğiyle Manastır valiliğinden azledildi. Üç gün sonra padişahın başkanlığında kurulmuş olan Teftîş-i Askerî Komisyonu reis vekili oldu. Yunanistan sınırı için İstanbul’da toplanan konferansa katılan (1881) paşa, askerî manevraları takip etmek ve padişahın hediyelerini sunmak üzere Almanya (1883) ve İtalya’ya (1884) gitti.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa, İngiltere’nin 1882 yılında Mısır’a asker çıkarmasıyla başlayan Mısır meselesini çözmek ve 24 Ekim 1885 tarihli Osmanlı-İngiliz Anlaşması’na göre İngiliz askerlerinin Mısır’ı boşaltmasının şartlarını hazırlamak amacıyla yapılacak görüşmelere katılmak üzere 5 Kasım 1885’te Mısır fevkalâde komiserliğine tayin edildi. 1 Ocak 1886’da İngiliz komiseri Sir Henry Drummond Wolf ile görüşmelere başladı. Ancak onun uzlaşmaz tutumu sebebiyle bir sonuç alamadı ve görüşmeler Sir Wolf’un ülkesine geri çağrılmasıyla kesildi. İngiltere bir daha Mısır’a komiser göndermediği, dolayısıyla İngiliz askerleri Mısır’da kalmakta devam ettiği halde II. Abdülhamid Gazi Ahmed Muhtar Paşa’yı Mısır’da bıraktı ve onun İstanbul’a dönmesine izin vermedi. Paşa Mısır’da kaldığı süre içinde devleti hem hidivlere hem de İngilizler’e karşı en iyi şekilde temsil etmeye çalıştı. İstanbul’a da ancak 1908’de II. Meşrutiyet ilân edilince dönebildi.
İstanbul’a geldikten hemen sonra 13 Eylül 1908’de yeni teşkil edilen Meclis-i Mehâmm-ı Harbiyye üyeliğine tayin edilen Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 16 Aralık 1908’de padişah tarafından Âyan Meclisi üyeliğine ve reis vekilliğine getirildi. 27 Ocak 1909’da Mısır fevkalâde komiserliğinden ve Meclis-i Mehâmm-ı Harbiyye üyeliğinden azledildi. Âyan Meclisi reis vekili olarak, 31 Mart Olayı üzerine İstanbul’da meydana gelen gelişmelerde ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilip yerine Mehmed Reşad’ın geçirilmesinde önemli rol oynadı. 3 Haziran 1909’da, fevkalâde elçi sıfatıyla bir heyetin başında yeni padişahın cülûsunu bildirmek üzere bazı Avrupa başşehirlerine gitti. 3 Aralık 1909 tarihinde emekli oldu. Bu arada Âyan Meclisi’nde askerî, siyasî ve malî konularda önemli öneriler vererek aktif üyeler arasında yer aldı. 13 Ekim 1911’de Said Paşa sadrazam olunca Âyan Meclisi reisliğine tayin edildi. Ülkede İttihat ve Terakkî hükümetlerine karşı muhalefetin şiddetlenmesi, önemli iç ve dış meselelerin devletin varlığını tehdit etmeye başlaması üzerine tarihî kişiliği, büyük şöhreti ve tarafsızlığı sebebiyle 21 Temmuz 1912 tarihinde sadrazamlığa getirildi. Bir gün sonra da, içinde üç eski sadrazamın bulunmasından dolayı “büyük kabine”, veya oğlu Mahmud Muhtar Paşa’nın da Bahriye nâzırı olması sebebiyle “baba-oğul kabinesi” diye anılan tarafsız bir hükümet kurdu.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa sadrazamlığı döneminde önce ülkede iç düzeni kurmak istedi. Sonra da Balkan bunalımının gittikçe şiddetlenmesi üzerine Osmanlı Devleti ile İtalya arasında sürmekte olan Trablusgarp Savaşı’na Uşi Antlaşması’nı (18 Ekim 1912) imzalayarak son verdi. Ancak bütün çabalarına rağmen Balkan Savaşı’nın çıkmasına engel olamadı. Bu savaşın başlamasından hemen sonra Osmanlı ordularının uğradığı yenilgi ve iç politikadaki gelişmeler üzerine 29 Ekim 1912’de sadrazamlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Ardından Âyan Meclisi üyesi olarak siyasî hayatı devam ettiyse de yeniden iktidara gelen İttihatçılarla arası açıldığından aktif bir görevde bulunamadı. Bu arada İttihat ve Terakkî hükümetince Balkan Savaşı yenilgisinden sorumlu tutularak 22 Temmuz 1914’te Dîvân-ı Âlî’ye verildi. Fakat Meclis-i Meb‘ûsan 2 Ağustos 1914’te kapatıldığı için bundan bir sonuç alınamadı. Âyan olarak bir süre daha görev yaptı. 21 Ocak 1919 tarihinde Feneryolu’ndaki köşkünde vefat etti ve Fâtih Sultan Mehmed Türbesi civarında toprağa verildi.
Seksen yıllık ömrünün elli beş yılını fiilen devlete hizmet etmekle geçiren Gazi Ahmed Muhtar Paşa her şeyden önce iyi bir asker ve kumandandı. Bunun yanında insanî cephesi kuvvetli bir kimse olarak tanınmıştır. Askerî alandaki üstün meziyetleri ona, döneminde sadece üç kişiye lâyık görülen gazi unvanını kazandırdı. Görev ve prensiplerini şahsî menfaatlerinin üstünde tutan Ahmed Muhtar Paşa mert, cesur, doğru, çalışkan, modern düşünceli ve sade yaşamayı esas alan bir karaktere sahipti.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa çeşitli madalyalar almıştır. Nişân-ı Âlî-i İmtiyâz ve Murassa‘ Osmânî, Murassa‘ İftihar, Rusya ve Karadağ muharebeleri madalyaları, Almanya’nın Kırmızı Kartal, Avusturya’nın Leopold, İtalya’nın St. Lazar, Fransa’nın Légion d’Honneur, İngiltere’nin St. George et Michel, Yunanistan’ın St. Suver nişanlarının büyük kordonları bunların başlıcalarıdır.
Fransızca bilen Ahmed Muhtar Paşa devlet adamlığı ve askerliği yanında ilimle de meşgul olmuş, en çok matematik ve astronomi üzerinde çalışmıştır. Bundan dolayı kendisine “büyük matematikçi” ve “büyük astronomi âlimi” unvanları verilmiştir.
Eserleri. 1. Riyâzü’l-Muhtâr Mir’âtü’l-mîkat ve’l-edvâr maa Mecmûati’l-eşkâl (Bulak 1303, 1306). İstanbul’da yazılıp müellifin Mısır’da görevli bulunduğu sırada Kahire’de basılan eser basîta, usturlap ve bunlarla yapılan zaman ve astronomik hareket ölçmeleriyle enlem ve boylam tayinleri hakkında geniş bilginin yer aldığı iki ana bölümle şemsî ve kamerî takvime dair konuların yer aldığı sonuç kısmından meydana gelmektedir. Metinler kısmı 387 sayfa tutan kitabın ayrıca Ressam H. Sabri Matbaası’nda basılmış, otuz altı levha içinde 105 şekilden meydana gelen Mecmûa-i Eşkâl adlı bir de ilâvesi bulunmaktadır. Müellifin bu esere yazdığı elli sekiz sayfalık zeyil ise (Riyâzü’l-Muhtar Mir’âtü’l-mîkât ve’l-edvâr Zeyli) yine Kahire’de basılmıştır (1304). 2. Islâhu’t-takvîm (Yeğen Şefik Bey Mansûr tarafından yapılan Arapça tercümesiyle birlikte, Kahire 1307). Türkçe ve Arapça metinleri karşılıklı iki sütun halinde düzenlenen bu eserde müellif, takvim usulleri ve takvime dair eserler hakkında geniş bilgi verdikten sonra Osmanlı malî yılı olarak uygulanan takvimin sakat yönlerini belirterek hicrî-şemsî yıl esasına göre yeni ve kusursuz bir sistem teklif etmekte ve sonunda bu sisteme göre hazırladığı, hicretten milâdî 2212 yılına kadar kamerî-hicrî, milâdî ve şemsî-hicrî yıl başlarının birbirine çevrimini tesbit eden ayrıntılı bir cetvele yer vermektedir. Eserde ayrıca Osmanlı malî yıllarının hicrî ve milâdî karşılıklarını gösteren iki tablo ile, hesap edilerek tarih karşılıklarının bulunmasına yarayan beş tablo bulunmaktadır. Fransızca’ya da çevrilen bu eserinden dolayı (La réforme du calendrier traduit de l’original turc, Leiden 1898) Alman Devleti müellifine özel altın madalya vermiştir. 3. Takvîm-i Sâl (İstanbul 1328). Takvim hakkında verilen ön bilgilerden sonra Osmanlı Devleti’nde takvim reformuna olan ihtiyacın gerekçesinin örneklerle açıklandığı bir risâledir. Eser aynı yıl içinde Sene-i Mâliyyenin Hicrî Sene-i Şemsiyye ile İstibdâline Dair adıyla bir defa daha basılmıştır. 4. Takvîmü’s-sinîn (İstanbul 1331). Tanzimat Fermanı’nın ilân edildiği 1255 hicrî-kamerî tarihini takip eden 1256 (1840) malî yılından başlayarak 1350 (1934) malî yılına kadar her günün karşılığı olan hicrî-kamerî, hicrî-şemsî ve milâdî tarihleri tek tek göstermek suretiyle düzenlenen bir eserdir. Kitabın 1840-1925 yıllarını kapsayan bölümünün Yücel Dağlı ve Hamit Pehlivanlı tarafından, 1917’de takvimle ilgili olarak yapılan değişiklikler de göz önünde bulundurularak hazırlanan yeni bir düzenlemesi yayımlanmıştır (Ankara 1993). Yukarıda anılan eserler takvimle ilgili olarak yapılan birçok yayına, bu arada günümüzde yaygın bir şekilde kullanılan Faik Reşit Unat’ın Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu‘na (Ankara 1940) temel kaynak olmuştur. 5. Serâirü’l-Kur’ân fî tekvîni ve ifnâi ve iâdeti’l-ekvân (İstanbul 1336). Ahmed Muhtar Paşa, kendi döneminde astronomi ilmindeki en son gelişmelerle dinî bilgisini birleştirmek suretiyle hazırladığı bu eserinde Kur’ân-ı Kerîm’in müsbet ilimlere uygunluğunu ve gelişen ilimlerle asla çatışmadığını göstermek istemiştir. Bir mukaddime, üç bölüm ve bir hâtimeden oluşan eserde âlemin yaratılması ve hayatın başlaması, kıyamet günü ve yeniden yaratılış konuları, Kur’an’dan seçilen âyetlerin yeni astronomi telakkileri ve nazariyelerine göre yorumları yapılarak incelenmektedir. Bu yolda hazırlanmış ciddi ve derli toplu ilk eser sayılan Serâirü’l-Kur’ân, Seyyid Muhibbüddin el-Hatîb tarafından Arapça’ya çevrilerek Emîr Şekîb Arslan’ın önsözüyle basılmıştır. Ayrıca Ali Turgut eseri sadeleştirip açıklamalar ilâve ederek Yaratılış ve Ötesi adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1989). 6. Sergüzeşt-i Hayâtımın Cild-i Sânîsi: 1294 Anadolu’da Rus Muharebesi (İstanbul 1328). Bu eserde, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Anadolu cephesindeki savaş harekâtını geniş olarak anlattıktan sonra 1878 yılında tayin edildiği Çatalca istihkâmları başkumandanlığı sırasında başından geçen olayları kaydetmiştir. Eserin sonunda müellifin kısa bir hal tercümesi de bulunmaktadır. Kitap özellikle Doksanüç Harbi’ne dair temel kaynak niteliğindedir. 7. Temmuz 1330’da Meclis-i Meb‘ûsân’da Geçen Dîvân-ı Âlî Bahislerine Bir Nazar (baskı yeri ve tarihi yok). Balkan Savaşı yenilgisinin suçlusu olarak 1914 yılında Dîvân-ı Âlî’ye sevkedilen Ahmed Muhtar Paşa’nın kendisine sorulan sorularla bunlara verdiği cevaplardan meydana gelen eserde, Balkan Savaşı öncesinde Balkanlar’ın durumu ile Osmanlı-Balkan devletleri ilişkilerinden de bahsedilmektedir. Kitap, Balkan Savaşı ve bu savaşın hemen öncesinde Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyasetiyle askerî durum hakkında bir kaynak mahiyetindedir.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın El Basîtası Risalesi (İstanbul 1283, 1327); Sene-i Mâliyyenin Lüzûm-ı Islâhı Hakkında Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın Takrîri Sûretidir (İstanbul 1326); Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’de Târîh-i İktisâdî Nasıl Olmalıdır (İstanbul 1328); İsti‘mâli Takarrür Eden Takvîm-i Mâlî 1332 (İstanbul 1332) adlı bazı risâleleri de bulunmaktadır.