Deprem ve ötesi
Taha Akyol 01 Ocak 1970
Yer bilimleri uzmanı Prof. Dr. Naci Görür dört ay önce Elazığ çevresinde büyük bir deprem olacağı uyarısında bulunmuştu…
Maalesef hocanın bilimsel tahmini gerçekleşti.
Önceki gün saat 20.55’te Elazığ ve Malatya’da büyük hasar ve can kaybı yaratan 6.8 büyüklüğünde deprem gerçekleşti.
Merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi.
Kendisi de Elazığlı olan Prof. Naci Görür, daha önce Elazığ için projeler hazırladıklarını ancak TÜBİTAK ve DPT tarafından reddedildiğini de derin bir teessürle açıklamış bulunuyor.
BİLİMİN UYARILARI
Prof. Görür aynı fay hattında “1874 yılında 7.1, 1875 yılında 6.7 büyüklükte iki deprem” olduğunu hatırlatıyor:
“Doğu Anadolu Fay (DAF) hattında uzun süredir deprem olmamıştı… Elazığ depremiyle DAF uyanmaya başladı…”
Demek ki arkası gelecek!
Tabii insan “beklenen İstanbul depremi”ni ve yine tedbir alınmadığını düşünmeden edemiyor.
Bizans’tan beri büyük depremlere sahne olan İstanbul’da da 1776 ve 1894 yıllarında korkunç yıkım ve can kayıplarına yol açan büyük depremler olduğunu hiç unutmamak lazım!
Kuzey Anadolu Fay hattının 7 büyüklüğündeki depremlerle enerjisini boşalttığını belirten Prof. Naci Görür hemen ekliyor: “İstanbul hariç!”
İstanbul depremine yol açacak fay hattında enerji birikmesi devam ediyor; büyük bir depremden endişelenmemek mümkün mü?
Zaten aksini söyleyen tek biliminsanı yok.
İSTANBUL GÖZLER ÖNÜNDE!
Bütün yerbilimciler “beklenen büyük İstanbul depremi”nden bahsediyor. Bilinmeyen sadece tarihi…
Ama Elazığ’da beklenen deprem konusunda Prof. Görür arkadaşlarının hazırladığı projeyi TÜBİTAK ve DPT’nin reddettiğini görünce, bundan sonra Türkiye’nin bütün fay hatlarındaki “beklenen depremler” konusunda endişe duymamak mümkün mü?
İstanbul’da bırakın tedbiri, bazı binaların ve altyapıların güçlendirilmesi dışında, ciddi bir tedbir alınmadı. Aksine deprem toplanma alanları imara açıldı! Rant dinamiğiyle ekonomiyi çevirmek için betonlaşma teşvik edildi, bunun sonucu olarak nüfus yoğunluğu feci derecede arttırrıldı.
1999 Gölcük depreminden sona, İstanbul nüfusu 2000 yılında 9 milyondu, 2019’da 15 milyona çıktı!
Şimdi “Kanal İstanbul” projesiyle betonlaşma devam edecek!
Yetkililer “Kanal çevresinde yerleşecek nüfus 500 bini geçmeyecek” diye teminat veriyor!
İstanbul coğrafyasında yeni 500 bin nüfus?!
Halbuki düzenli ve denetimli “kentsel dönüşüm” projeleri de fazlasıyla rant yaratırdı.
Ama dayanıksız binaları olduğu gibi bırakıp kanal kazacağız!
Halbuki Anadolu’da cazibe merkezleri olacak sanayi bölgelerini kuvvetli teşviklerle desteklemek hem dengeli nüfus dağılımı bakımından zorunlu idi hem endüstriyi geliştirmek için…
Aksine, inşaatı körüklemek İstanbul’u kalabalığa ve betona boğdu, “İstanbul’a ihanet ettik.”
DÜZENLİ, DENETİMLİ
Elazığ ve Malatya’da yaşanan yıkımda yine düzensiz ve denetimsiz kentleşme faktörü facialar halinde ortaya çıktı. TV’lerlde, internet sitelerinde sağlam yapılar arasında tamamen kum ve tuğla yığınına dönmüş apartmanlar görülüyor.
Tamamen denetimsizlikten kaynaklanıyor bu facialar.
İstihdam artsın diye inşaat sektörünün plansız ve aşırı teşvik edilmesi hem krize yol açtı, hem deprem facialarına…
Yerbilimleri ve deprem uzmanları Himayalardan Anadolu’ya, Balkanlar ve Güney Avrupa’ya uzanan fay hatlarına dikkat çekiyor.
Aynı büyüklükteki deprem Pakistan’da, İran’da facialara yok açıyor; İtalya’da, İspanya’da hafif hasarlara sebep oluyor.
Sebep besbelli: Gelişmişlik, az gelişmişlik farkı…
Türkiye iktisadi seviyesi bakımından da ikisinin ortasında: Doğuya göre ileride, Batıya göre geride…
Siyasi kavgalara harcadığımız beşeri enerjiyi eğitime, endüstriye, şehirciliğe, imar işlerinin şeffaf ve denetlenebilir olmasına harcasaydık “gelişmiş toplum” düzeyine daha bir yaklaşmış olurduk.
Özetle, rasyonel zihniyet, denetlenebilir ve dengelenebilir kurumlar…
Elazığ depremi için bütün Türkiye’ye geçmiş olsun diyorum. Hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Yardıma koşan kişi ve kuruluşlara kolaylıklar diliyorum.