« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Oca

2020

Ahmed b. Ca‘fer Sebti

Reşat Öngören 01 Ocak 1970

524 (1130) yılında Fas’ın Sebte (Ceuta) şehrinde doğdu. Ensarın mensup olduğu iki büyük Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabilesindendir. On yaşında iken babasını kaybetti. Annesi geçimini temin için kendisini bir işte çalıştırmak istediyse de o gönderildiği işten kaçıp Kadî İyâz’ın talebelerinden Şeyh Ebû Abdullah el-Fehhâr’ın derslerine katılmaya başladı. Ebû Abdullah’ın yanında on altı yaşına kadar Kur’an’ı ezberleyip Arap dili ve edebiyatıyla ilgili temel dersleri ve İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî’nin Mâlikî fıkhına dair er-Risâle’sini okudu, ayrıca ondan tasavvuf eğitimi aldı. Hocasının izniyle öğrenimini sürdürmek için 540 (1145-46) yılında Merakeş’e gitti. Bu sırada Merakeş, Murâbıtlar’a üstünlük sağlayan Muvahhidler tarafından kuşatılmış olduğundan zâhidlerin meskeni kabul edilen, dinî-tasavvufî eğitim veren kurumların yer aldığı Igilliz (Gılliz, Ciliz, Îcillîn) dağına yerleşti. Kırk yıla yakın bir süre ikamet ettiği bu dağda muhtelif âlim ve şeyhlerin yanında zâhir ve bâtın ilimlerini tahsil etti. Onun burada kimlerden faydalandığı kaynaklarda belirtilmemekle birlikte bağlı bulunduğu tarikat silsilelerinde yer alan Ebû Medyen el-Mağribî ile Ebû Muhammed Sâlih ve zaman zaman tekkesinde ziyaret ettiği Ebû Abdullah Emgâr’dan yararlandığı söylenebilir. Sebtî’nin kerametlerinden ötürü şöhreti yayılınca başta ileri gelen yöneticiler olmak üzere birçok kimse ziyaretine gitmeye başladı. Muvahhidî Sultanı Ebû Yûsuf el-Mansûr 580’de (1184-85) onun adına Merakeş’te bir medrese ile zâviye yaptırdı, bir de ev tahsis ederek onu şehre davet etti. Sebtî bu tarihten sonra medrese ve zâviyede ders okutmaya ve mürid yetiştirmeye başladı. Sultan Ebû Yûsuf el-Mansûr’un tahtı oğluna bırakıp Sebtî’ye mürid olduğu belirtilmektedir (Abbas b. İbrâhim, I, 276-277).

Merakeş’e yerleştikten sonra evlenen ve pek çok çocuğu olan Sebtî 3 Cemâziyelâhir 601’de (26 Ocak 1205) burada vefat etti ve Tâğzut Kapısı yakınında defnedildi. Halifesi Ebû Ya‘kub Yûsuf b. Ahmed el-Ensârî’nin onun hakkında yazdığı yirmi beş beyitlik “Kasîde-i Lâmiyye” İbnü’z-Zeyyât et-Tâdilî tarafından kaydedilmiştir (A?bâru Ebi’l-?Abbâs es-Sebtî, s. 462-463). XVII. yüzyılın başlarında Sa‘dî Sultanı Ebû Fâris b. Ahmed el-Mansûr, Sebtî’nin türbesini yeniletmiş, yanına bir medrese ile cami yaptırmıştır. Daha sonra kabrinin üzerine Filâlî (Alevî) sultanlarından Muhammed b. Abdullah el-Alevî (III. Muhammed) bir türbe inşa ettirmiş, bu türbe 1906 yılında Sultan Abdülazîz b. Hasan tarafından yenilenmiştir. Kabrinin yanında oğlu Ebû Muhammed Abdullah ile torunu Ebû Zekeriyyâ Yahyâ’nın mezarları vardır (İbnü’l-Muvakkit, es-Sa?âdetü’l-ebediyye, II, 294-295). Merakeş’in yedi büyük velîsinden biri olarak kabul edilen Sebtî’nin kabri bölgenin önemli ziyaret mahallerinden biri haline gelmiştir. Dualarının kabulü için müslümanların yanı sıra yahudi ve hıristiyanların da kabri başında kendisiyle tevessülde bulunduğu, kuraklık zamanlarında dua için halkın Igilliz dağına çıkarak Sebtî’nin kaldığı mağaranın yanında merasim düzenlediği belirtilmektedir. Fas ve Cezayir’de değişik iş ve meslek gruplarının işlerinin rast gitmesi için Ebü’l-Abbas es-Sebtî hürmetine dua ettikleri, çiftçilerin kaldırdıkları buğdayın ilk ölçeğini onun adına fakirlere verdikleri, ihtiyaç sahiplerine dağıtılan hububat, meyve, et, balık gibi ürünlere “abbâsiyye” denildiği, Cezayir’de muhtaçlara verilmek üzere köylülerden hububat, yağ, kurutulmuş meyve toplama işinin “abbas” diye anıldığı kaydedilmektedir.

Sebtî âyet ve hadislere dayanarak dünya ve âhirette hayra ulaşmanın sebebinin ihsan, şerrin sebebinin de cimrilik olduğunu söylemiş, insanın arzuladığı bir şeye ulaşması için önce sadaka vermesi gerektiğini vurgulamıştır. Bir organı rahatsızlanan kimsenin sıhhat bulması için o organa bedel olarak sadaka vermesini tavsiye eden Sebtî yağmur duasına çıkmadan önce insanlardan mutlaka sadaka dağıtmalarını ister, kuraklığın cimrilikten ileri geldiğini belirtirdi. Sebtî’ye göre, “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, ondan korktular; onu insan yüklendi; cidden o çok zalim ve çok cahildir” meâlindeki âyette (el-Ahzâb 33/72) ifade edilen emanet rızıktır; gökler yağmur, yeryüzü bitkiler, dağlar kaynak suları ile bu rızkı insanoğluna cömertçe sunmuş, insan ise kendisine verilen rızkı ihtiyaç sahiplerinden esirgeyerek zalim ve cahil durumuna düşmüştür. Sebtî’nin, fakir olan güzel kadınlara kötülüğe düşmeleri tehlikesinden dolayı sadaka vermenin vâcip olduğunu söylediği belirtilmektedir. Sebtî ile Merakeş’te görüşen Muhyiddin İbnü’l-Arabî cömertliğine işaret ederek onu “sâhibü’s-sadaka” diye nitelemektedir (el-Fütû?ât, III, 292). Sebtî’nin cömertliğini duyan filozof İbn Rüşd, Ebü’l-Kasım Abdurrahman b. İbrâhim el-Hazrecî’yi görevlendirerek onu takip ettirmiş ve cömertlik anlayışının, “Varlık cömertliğin etkisi altındadır” görüşünden kaynaklandığını ve bunu aynı anlayışa sahip olan bir Grek filozofundan almış olabileceğini ileri sürmüştür (İbnü’z-Zeyyât, s. 453-454). Halbuki Sebtî’nin bu uygulaması II. (VIII.) yüzyıldan itibaren devam etmekte olan tasavvuftaki fütüvvet anlayışına daha uygundur. Nitekim onun, kazancının onda dokuzunu dağıttığı belirtilen mutasavvıf Sîdî Ebû Yaizzâ’dan etkilendiği kabul edilmektedir. Zaman zaman sihirbazlık, bid‘atçılık, hatta zındıklıkla itham edilen Sebtî’nin çok etkileyici bir konuşma kabiliyetine sahip olduğu, kendisine muhalefet etmek için gelenlerin bile ondan etkilenerek tavırlarını değiştirdiği belirtilmekte, sohbetlerinde özellikle ibadetlerin hikmetleri, cihadın sırrı, tevhidin mânası üzerinde durduğu nakledilmektedir.

Tasavvufta Melâmetiyye anlayışını benimseyen ve müridlerine kutub olduğunu söyleyen Sebtî’nin (a.g.e., s. 465) üç farklı tarikat silsilesi vardır. Bunlardan biri Ebû Abdullah el-Fehhâr, Kadî İyâz, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî vasıtasıyla Ebû Yaizzâ’ya ve İmam Gazzâlî’ye, diğeri Ebû Abdullah el-Fehhâr, Kadî İyâz, Ebû Ali es-Sadefî vasıtasıyla Abdülkadir-i Geylânî’ye, üçüncüsü Ebû Muhammed Sâlih vasıtasıyla Ebû Medyen el-Mağribî’ye ulaşır. Ebû Medyen’in kurucusu olduğu Medyeniyye tarikatında Sebtî ile birlikte Sebtiyye kolu meydana gelmiş, Sebtî’den sonra bu kolda şeyhliği İbnü’l-Hakîm diye bilinen halifesi Ebû Ya‘kub Yûsuf b. Muhammed el-Ensârî üstlenmiştir. Ayrıca Sebtî’nin ardından Abdüsselâm b. Meşîş el-Hasenî ile devam eden bu silsile Şâzeliyye tarikatının kurucusu Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’ye ulaşmaktadır.

Sebtî’nin sohbetlerine katılan İbnü’z-Zeyyât’ın ondan “fakih şeyh” diye söz etmesi (A?bâru Ebi’l-?Abbâs es-Sebtî, s. 451, 454, 472, 477) onun fıkha vukufunu göstermektedir. Ayrıca Sebtî’nin Arap dili ve edebiyatı, hesap, kimya, simya gibi ilimlere vâkıf olduğu, talebelerine okuttuğu dersler arasında hesap ilminin de bulunduğu belirtilmektedir. İbn Haldûn, Sebtî’nin hazırladığı “zâyirçe-i (zâyîçe) âlem” ve 115 beyitlik manzum açıklamasını kaydetmiştir (Mu?addime, III, 1165-1176). Sebtî’nin kimya ile ilgili otuz dokuz beyitlik bir manzumesinin olduğu belirtilmektedir. İbnü’z-Zeyyât, Sebtî’nin sözleri ve hallerinin müridleri tarafından derlenerek yazıldığını belirtmekteyse de (A?bâru Ebi’l-?Abbâs es-Sebtî, s. 470) bu derleme zamanımıza ulaşmamıştır. Okuduğu duaların bir kısmı günümüze kadar gelmiştir (Abbas b. İbrâhim, I, 320-322). Sebtî ile ilgili ilk risâle olan A?bâru Ebi’l-?Abbâs es-Sebtî zaman zaman sohbetlerine katılan İbnü’z-Zeyyât tarafından hazırlanmıştır. Bu risâleden başka onun hakkında anonim bir menâkıbnâme ile (Menâ?ıbu Sîdî Ebi’l-?Abbâs es-Sebtî) İbnü’l-Muvakkit’in hazırladığı Ta??îrü’l-enfâs fi’t-ta?rîf bi’ş-şey? Ebi’l-?Abbâs isimli bir çalışma bulunmaktadır (bk. bibl.). Ayrıca Sebtî’yi övmek ya da ruhaniyetiyle tevessül etmekle ilgili birçok şiir yazılmıştır (a.g.e., I, 305, 312-318, 323).

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 7758

ulkucudunya@ulkucudunya.com