Anın alternatif tarihi...
Nedret Ersanel 01 Ocak 1970
Güney sınırımızın ‘tamamı’, burada ABD ve Rusya ile komşuluk, onların diğer komşularımızla ilişkileri, özellikle Irak, Akdeniz-Libya, eh, sıra sıra terör örgütleri ve depremleri hatta uzaktan MGK bildirisine girmeyi başaran Somali’yi saymıyoruz bile...
Bunlar arasında öncelik, sıra olamaz. Hepsiyle aynı anda ve aynı güçle ilgilenmemiz gerekiyor. Ancak bir tanesi, İdlib, Türkiye-Rusya arasında kötü giden bir şeylerin işareti olmaktan fazlasını vaat etmeye başladı!..
Devlet Başkanları, Dışişleri, Savunma, Genelkurmay ve İstihbarat başkanları arasında yapılan sayısız temasa, açık konuşmalara, ileri giderek ikazlara rağmen, en büyük kartlardan Montrö ve Gürcistan’ın ucu bile gösterilmişken, Rusya Suriye’de bize fazla yaklaşıyor!
Sonunda Cumhurbaşkanı, “Şu an itibariyle maalesef Rusya, Astana’ya da Soçi’ye de sadık değil” cümlesini kurunca, meşhur “fiş” metaforu yeniden gündeme alındı. Hâlâ takılı mı yoksa yarım-yamalak duruyor mu tartışmaları başladı. Fişin Amerikan malı olduğu gerçeği çoktan unutuldu.
İdlib açmazı hâlâ Türkiye-Rusya ilişkileri ile çözülebilir. Ama daha geniş zeminde anlaşılmadan bu yapılamaz...
***
Açılış cümlesini şöyle kurarsak, bakalım yol bizi nereye çıkarır; Şam güçlerinin-Rusya ve İran milislerinin desteğiyle-İdlib’e yürümesi, en büyük ilçesi Marat el-Numan’ı ele geçirmesi, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra bölgede ortaya çıkan yeni gerçeklerin sonuçlarından biridir!
Nasıl?..
Amerika Birleşik Devletleri, Süleymani sonrası dönemde Rusya’nın bölgedeki kararlılığını ve Suriye’deki yerini tutma yeteneğini, yeni yerlere yürüme potansiyelini, petrol alanları ile ilişkilerini test etmeye başladı.
Amerikan ve Rus askerlerinin sık sık birbirlerinin yolunu kesmesi, yüz yüze gelmeleri bunun sembolik göstergelerinden.
Bu minik parça cepte. Bir büyüğü, Trump yönetiminin İran’a yönelik savaşın bir parçası olarak gözlerini yeniden Şam yönetimine dikmiş olduğuna ilişkin bilgilerdir! ABD’nin Esad’a yönelik baskıyı dirilteceği bilgisi dolaşıyor önemli mahfillerde. Bu hiç kuşkusuz İsrail’in de güle-oynaya yürüyeceği bir yol...
Bu nedenle, alelacele yüzeysel gözlemlere dayanan pervasız yargılar kuranları, ‘Rusya, Suriye-İdlib’de kimi vuruyor’ sorusu duraksatabilir!..
***
Cumhurbaşkanı’nın Astana, Soçi sözleri, ABD’nin yeniden Suriye’ye dönüşü, bunun İran’a yönelik planının doğal cephesi olduğu, fazladan İsrail’in bu uzantıyı beslediği, üstüne, bu bütünlüğe ek “Yüzyılın Planı” olarak sunulan rezilliğin hepsinin zaman ayarına kurulması da apaçık ortada.
Nihayet, Rus Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması da şu; Rusya, Astana süreci kapsamında Suriye’de çözüm konusunda üstlendiği yükümlülüklere bağlıdır”. (30/01) Ve Kremlin: “(Astana, Soçi’ye sadık olmadığımız) bunu kabul etmiyoruz. Rusya yükümlülüklerini tümüyle yerine getiriyor”. (31/01)
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in ikisi arasında yaptığı açıklama ise daha izah edici!.. “Esad rejimi, İran ve Rusyabilmelidir ki İdlib’deki saldırılar kesinlikle kabul edilemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye konusunda deneyimli bir lider. Ortağımız ve NATO müttefikimiz. Onun yanındayız. Kendisine Putin’e güvenemeyeceğini söylemiştik. Şimdi sonuçlarını görüyor”. Dışişleri Bakanı Pompeo’nun görüşü de tam budur.
Şimdi soruyu tekrarlayalım mı? “Rusya, Suriye’de kimi vuruyor?”
Suriye’de İdlib özelinde ele geçirilmeye çalışılan yollar Irak ve Akdeniz bağlantılarıdır. Bunlar İran-ABD savaşının artık cephesi olan Irak’la da bağlantılıdır, Akdeniz’e gidecek sözde bir Kürdistan/terör ve/veya İran koridoruyla da, Rusya’nın limanları/üsleriyle de...
***
Türkiye’nin kendisini karar vermek zorunda hissetmesi normal. Ama hangi seçenekler arasında?
Sahada askeri güçler karşı karşıya gelmeye başladığında artık Ankara, ABD ile Rusya’dan hangisinin kendi beklentilerine/haklılığına yakın olduğunu ölçmek zorunda kalıyor.
Türkiye’ye bu saldırılar nedeniyle yürüyecek yeni yüzbinler Ankara’nın sabrının çok üstünde. Sadece Ankara’nın değil, Avrupa’nın da. Bu yüzden Washington, İdlib’te çekilecek tetiğin uluslararası krize evrileceğini Ankara’ya söyledi. Ancak bu durum, ABD-Rusya çekişmesinde Türkiye’nin sağa-sola çekilmesiyle birleşiyor. Bu da stratejik stres/risk üretiyor.
***
28 Ocak’ta gerçekleşen Trump-Erdoğan görüşmesi, burada İdlib’in Amerika tarafından ele alınış biçimi önemlidir. ABD, Avrupa Kuvvetler Komutanı Wolters’in Türkiye ziyareti önemlidir. 30 Ocak’ta Türk ve Rus Genelkurmay başkanlarının görüşmesi önemlidir. 13 Ocak’ta Moskova’da MİT Başkanı Sayın Fidan ile Suriye istihbarat başkanının görüşmesi önemlidir! İsrail’den Fidan’a yükselen saldırılar, RAND’in raporunun zamanlaması önemlidir. Bu kadar “önemli halka”dan nasıl bir zincir yapacağız? Mesele budur...
Dolayısıyla İdlib, paradigma değişikliğinin ön adımıdır. Bu yüzden, Türkiye’de vasatın ta kendisi olan televizyon ve gazete yorumcularının kestirmeciliğine sapmayınız.
Kararı Türkiye verecek. Onlar da söylediklerini, yazdıklarını hiç söylenmemiş gibi yalayıp, panik halinde Ankara’ya uydurmaya çalışacaklar.