EBÛ SEVR
Muhsin Koçak 01 Ocak 1970
Doğum yeri ve yılı hakkında bilgi yoksa da bütün kaynaklarda Bağdat’ta yetişip orada tahsil gördüğü kaydedilmektedir. Yetmiş yaşında vefat ettiğine dair İbn Kani‘den nakledilen rivayet, hemen hemen bütün kaynaklarda ölüm tarihi olarak zikredilen 240 (854) yılı ile birlikte değerlendirildiğinde 170’te (786) Bağdat’ta doğduğu söylenebilir. İbn Hallikân vefat tarihini 246 (860) olarak kaydetmiştir.
Fıkıhta mutlak müctehid olan Ebû Sevr hadiste de hâfızlık derecesine ulaşmıştır. Nesâî, Hatîb el-Bağdâdî gibi hadis tenkitçileri onun hadiste “sika-me’mûn” olduğunu söylemiş, Nevevî de sika olduğunda ittifak bulunduğunu kaydetmiştir. Süfyân b. Uyeyne, Vekî‘ b. Cerrâh, Abdurrahman b. Mehdî gibi meşhur hadisçilerden hadis dinlemiş; Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Ebû Hâtim er-Râzî gibi birçok meşhur muhaddis de kendisinden rivayette bulunmuştur.
Fıkıh ilmini önceleri Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’den, Şâfiî Bağdat’a geldikten sonra da ondan öğrendi. Böylece “ehl-i re’y” olarak bilinen Iraklılar’ın fıkhı ile “ehl-i hadîs” olarak bilinen Hicazlılar’ın fıkhını kendisinde birleştirmiş oldu. Fakat onda Şâfiî’nin tesiri daha ağır basar. Ebû Sevr, re’yi tamamen terketmemekle birlikte hadis ekolüne mensup müctehidlerden sayılır. Fıkıh sahasında da çok talebesi olmuştur. Dâvûd ez-Zâhirî, Ahmed b. Yahyâ el-Bağdâdî, Ca‘fer b. Muhammed el-Hayyât bunlardandır.
Şâfiî’nin önde gelen talebelerinden ve onun kadim mezhebinin (eski görüşlerinin) râvilerinden oluşu, İbn Hallikân ve Tâceddin es-Sübkî gibi bazı Şâfiîler’in Ebû Sevr’i kendi mezheplerinden saymalarına sebep olmuştur. Ancak onunla Şâfiî arasındaki münasebeti bir talebe-hoca münasebeti olarak değerlendirmek daha doğru olur. Nitekim İbnü’n-Nedîm, Kadî İyâz, Burhâneddin İbn Ferhûn, Abdülhay İbnü’l-İmâd gibi pek çok biyografi yazarı, Ebû Sevr’in müstakil müctehidlerden olduğunu ve kendine mahsus bir mezhebi bulunduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Râfiî ve Nevevî gibi meşhur Şâfiî âlimleri de bu kanaatte olup onun müstakil görüşlerinin mezhep içerisinde bir farklı görüş şeklinde değerlendirilemeyeceğini belirtmişlerdir. Ebû Sevr mezhebinin esas olarak Şâfiî mezhebine yakın olduğu söylenebilirse de bu husus ikisinin aynı mezhep olduğu anlamına gelmez. Ondan ulemânın çoğunluğuna muhalif ve şâz kabilinden bazı ictihadî görüşler de nakledilmiştir (meselâ bk. Sübkî, II, 77-80; Muhammed el-Hudarî, s. 187).
Diğer birçok mezhep gibi Ebû Sevr mezhebi de fazla taraftar bulamamış ve uzun zaman yaşayamamıştır. Bununla birlikte IV. (X.) yüzyılın sonlarına kadar Azerbaycan ve Ermeniye bölgesinde çok sayıda müntesibinin bulunduğu nakledilir.
Ebû Sevr’in fıkha, sünneti müdafaaya, İmam Mâlik ve Şâfiî’nin ihtilâfları ile Kur’an ahkâmına dair kitaplar yazdığı rivayet edilir. İbnü’n-Nedîm, el-Mebsût fi’l-fıkh adlı bir eserinden bahsetmektedir (el-Fihrist, s. 265). Ancak zamanımıza kadar gelen herhangi bir eseri bilinmemektedir. Mukayeseli fıkıh kitaplarında, tefsirlerde ve hadis şerhlerinde dağınık olarak yer alan fıkhî görüşleri, Sa‘dî Hüseyin Ali Cebr tarafından hazırlanan bir yüksek lisans çalışmasına konu edilmiş ve bu çalışma Fıkhü’l-İmâm Ebî Sevr adıyla neşredilmiştir (Beyrut 1403/1983).