« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Şub

2020

Sadri Maksudi Arsal 05.08.1879 – 20.02.1957

01 Ocak 1970

Sadri Maksudi Arsal, 5 Ağustos 1879 yılında Kazan’ın Taşsu köyünde doğdu. 20 Şubat 1957 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Kazanlı ulemasından Nizameddin Maksudi’nin oğlu ve pedagog Ahmed Hadi Maksudi’nin erkek kardcşidir. Orenburglu altın madencisi Şakir Rami’nin kızı, ve Derdmend takma adı ile ün yapmış şair Zakir Rami’nin yeğeni, Kamile ile evlendi; Adile ve Naile adlı iki kızı oldu. Kazan’daki Allamiye Medrcscsi’ndc başladığı öğrenimini, Rus Öğretmen Okulu’nda sürdürdü (1896-1901). Paris Hukuk Fakültesi’ni Sorbonne Üniversitesi Edebiyat ve Sosyoloji bölümlerini bitirdi (1906).

Rusya’ya dönünce I. ve II. Duma’ya Kadet Partisi’nde Kazan temsilcisi olarak seçildi. (1907-1912) Burada ses getiren konuşmalar yaptı. II. Duma’da Başkanlık Divanı’na seçildi ve bu sıfatla İngiltere’ye giden Rus parlamento heyeti içinde bulundu. 1917 Devriminden sonra gerçekleşen I. Rusya Müslümanları Kurultayı’na üye seçildi. Hazırlamış olduğu “İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarlarının Milli-medeni Muhtariyeti” yasası Kurultay’da kabul edildi. Aynı yıl Ufa’da kurulan Milli Meclis’in Başkanlığına ve böylece kurulan İdil-Ural Özerk Devletinin Başkanlığına getirildi. Ancak Bolşeviklerin gelişi üzerine Ufa’dan ayrılmak zorunda kaldı ve Finlandiya’ya geçti (1918). Ayaz İshaki ve Fuat Tuktar ile birlikte Paris’te toplanan barış konferansına katılarak İdil-Ural Devleti’nin bağımsızlığı konusunda uğraştıysa da sonuç alamadı (1919). (Pultar, 1996, 507)

Sadri Maksudi Kazan’a döndükten sonra, Çarlığın Millet Meclisi olan Duma’ya milletvekili seçilmiş, burada Türkistan Türklüğünün haklarını savunmuş, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca hareketlerini telin etmiş, Mecliste yaptığı bir konuşmada “Dünyada büyük bir Türk Milleti vardır, olmuştur ve olacaktır. Bu milletin varlığına ve geleceğine hiç bir kuvvet engel olamayacaktır” demiştir. 1917 ihtilalı Çarlık Rusyasını alt-üst etmiş, bütün Türk illerinde olduğu gibi Kazan’da da milli hareket kendini göstermiş, başına Sadri Maksudi’nin getirildiği bir milli hükûmet kurulmuştur. Bağımsız hükûmet Bolşeviklcrin saldırıları sonucu yıkılınca Sadri Maksudi Kazanlıların haklarını savunmak üzere Paris Sulh Konferansına gitmiştir. Sorbon Üniversitesinde Türk tarihi dersleri okutan Sadri Maksudi, Bütün Türklerin ümidi ve Türklük ülküsüne bağlı olanların mihrabı haline gelen genç ve dinç, Milli Türk Devleti’nin davasını büyük bir heyecanla kabul ederek 1925’te, Türk Milli Mücadelesi ve Türk inkılâbı hakkında “Mustafa Kemal bu işi milli şuur sayesinde başardı. Milletleri yapan da, ayakta tutan da milli şuurdur. Milli şuuru doğuran ise tarih şuurudur. Tarih şuuru, tarihi anmakla olur. Türkiye’nin şimdi bir dil akademisine, bir de tarih akademisine ihtiyacı vardır ve benim ikisinde de hizmetim olabilir. “Her şeye rağmen gitmeliyim” diyerek Ankara’ya gelmiştir.

Sadri Maksudi Arsal, Türkiye’ye hizmetlerini ise bu açıdan değerlendirmek gereklidir. Arsal’ın hizmetlerine “yeni Türk devletini şekillendirmede oynadığı rol” açısından baktığımızda dört ayrı tür etkinlik görüyoruz: Hukuk hocalığı, Milletvekilliği, Türk Tarih Kurumu’na katkıları, Dil devrimine katkılarıdır.

Arsal’ı Türkiye’ye çağırırken, Mustafa Kemal’in onun için düşündüğü görev yeni kurulacak olan Ankara Hukuk Fakültesi’nde hocalıktır. Nitekim Arsal 1925’den itibaren otuz yıla yakin bir süre kimi zaman milletvekilliğiyle ayni zamanda, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul Hukuk Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü’nde ders vermiş, ordinaryüs profesörlüğe yükselmiştir. Bu arada, hukuk konusunda kitap yayınlamıştır.

Ankara Hukuk Fakültesi’nde verdiği derslerden bin “Türk Hukuk Tarihi’dir. Böyle bir ders ? zaman dünyada ilk kez verilmektedir. ? zamana kadar Osmanlı-Türk toplumunda “hukuk” kavramı, yüzyıllardır yürürlükte olan İslam hukukuyla doğrudan doğruya bağlı olmuştur. Arsal, yeni kurduğu disiplinde, yeni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türkü, İslam-öncesi Türk hukukuna, İslam-öncesi Türk tarihine ve toplumuna götürmüş, onun Osmanlı kimliğinden sıyrılmasına ve Türklük bilinci elde etmesine yardımcı olmuştur.

Açıklığa kavuşması gereken diğer konu ise Türklük kavramıdır. Arsal, “Türklük” kavramını her zaman en geniş anlamda tasarlamıştır. Orhun Kitabeleri’nde ve diğer yapıtlardan örnekler verirken belli ki “Türk” kavramını, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı anlamında düşünmemektedir. Onu doğal olarak kapsayan, ancak bugün “Türkî” diye adlandırılan toplulukları içine aldığı kadar, dünyadaki bütün etnik Türkleri de kasteden bir kavram anlamında kullanmıştır. Bütün Türklerin ortak bir geçmişe ve ortak bir kültüre sahip olduklarını düşünmüş, Türklüğe her zaman bu açıdan bakmıştır.

Arsal’ı 1931 yılında, ? zamanın tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (C.H.P.)’ nin milletvekili olmuştur. ??? parti döneminde, milletvekilliği, seçimden çok, bir atanmadır. Hatta biyografisini yazmış olan kızı Adile Ayda’ya göre, Arsal aday olduğunu basından öğrenir 1931’den itibaren hem üniversite hocalığı hem Türkiye Büyük Millet Meclisi (T.B.M.M.) üyeliği yapar.

Arsal’ın C.H.P. milletvekilliği iki dönem, 1939’a kadar sürmüş, sırasıyla Şebinkarahisar ve Giresun milletvekilliği yapmıştır. Bu sekiz yıl boyunca T.B.M.M.’de gayet etkin olmuş, sayısız tartışmaya katılmış, konuşma yapmış, takrir vermiş ve sayısız yasanın altına imza atmıştır. Temsil ettiği yöreleri gezmiş, buraların sorunlarını araştırmış ve gerek C.H.P. teşkilatı içinde, gerekse T.B.M.M.’de bu sorunları dile getirmiştir. Örneğin, Giresun ilinin kazalarında incelemeler yaparak toplumsal gereksinmeleri belirtmiş, tarımsal üretimle ilgili çeşitli sorunlara değinmiştir.

Bu iki dönemin sonunda 1939’dan itibaren kendini bilim yaşamına adayan Arsal, 1950 yılında, T.B.M.M.’den yakın dost olduğu Refik Koraltan ile Ankara Hukuk Fakültesi’nden öğrencisi Adnan Menderes’in kurucuları arasında bulunduğu Demokrat Parti’den (D.P.)’den Ankara milletvekili seçilir.

Arsal’in 1950-1954 yılları arasındaki milletvekilliği döneminde politik yaşamıyla il­gili iki nokta dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi, 1950 yılında T.B.M.M. açılır açılmaz, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ısrarla ve ciddi olarak geçmiş olmasıdır. D.P.’nin ilk dört kurucusu Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Celal Bayar dururken Arsal’ in seçilmesi gerçekte olanak dışıydı. Cumhurbaşkanlığı için söz edilmesi ve basında yer alması, Ayda’ya göre “Türkiye Türklüğünün, hizmetlerinden dolayı kendisine bir mükâfatı idi”.

1950-1954 döneminde Arsal’in önemli bir etkinliği milletvekili olarak Avrupa’ya gitmek oldu. Avrupa Parlamentolar Birliği Başkanlığı, Türk Parlamentosunun temsilcilerini Eylül 1950’de Almanya’da yapılacak olan kongresine davet etmişti. Bu nedenle yeni Büyük Millet Meclisi işe başladıktan sonra Meclis içinde Parlamentolar Birliği Türk grubu oluştu ve grubun içinden bir yönetim kurulu seçildi. Arsal bu yönetim kurulunun başkanı idi. Böylece 1950 yılında Almanya’daki toplantıya katıldı. Bu toplantının “Genel Politika” komisyonunda iki öneride bulundu; her iki öneri de kabul edildi.

Bu önerilerden birincisi ? zamanlar kurulması söz konusu olan Avrupa Federasyonu’nun Anayasasına ilişkindir. Arsal bu Anayasayı hazırlamak üzere bir Anayasa Komisyon kurulmasını önermiş ve bu önerisi, Türk heyetinin önerisi olarak, kabul edilmiştir. Kurulan Anayasa Komisyonu’na da üye seçilen Arsal, daha sonra tek başına defalarca bu komisyonun toplantılarına katılmak üzere Avrupa’ya gitmiştir.

İkinci önerisi ise, Federasyon’a üye olacak devletlerin ulusal egemenlerinden vazgeçmelerinin istenmesidir. Bu da ülke olarak kabul edilmiştir.

Türk parlamento heyctinin Avrupa Parlementolar Birliği nezdindeki etkinliği ve başarısı Türkiye açısından önemlidir. İki önerinin kabul edilmiş olması, Türkiye’nin Bali sahnesinde artık “hasta adam” olarak değil de belli başlı bir üye olarak yerini aldığının en iyi göstergesi olmuştur.

Arsal’ın bu tür etkinlikleri, sorumluluk ve vazife şinaslığının olduğu kadar, Türkiye’nin çıkarlarını gözetmiş bulunduğunu da göstermesi açısından dikkat çekicidir. Olası bir Avrupa Federasyonu projesinin en can alıcı konuları ile ilgili önerilcrin Türkiye’den çıktığı bir dönemden, “Avrupa”ya kabul edilmediğimiz dönemlere gelinmiştir.

Arsal’ın bu yıllarda ülkeye asıl ilginç katkıları ise başka alanlardadır. Bunlar Türk tarihi ile Türk dili ile ilgilidir.

Arsal 1925' te Türkiye’ye yerleştiği zaman Türk Ocakları’na üye olmuş ve 1927 yılı Kurultay’ında “Hars Heyeti”ne üye seçilmişti. Ayda’ya göre Arsal, Türk Ocakları’nın I930 yılı Kurultay’ında bir “Tarih Heyeti” kurulmasını önermiştir. Arsal’ın fikir b?b?sı ol­duğu “Tarih Heyeti” daha sonra Türk Tarih Kurumu olarak gerçekleşecektir.

Türk Tarih Kurumu, Cumhuriyeti ‘nin ilk yıllarında sadece tarih alanında çalışma ya-pan bir kuruluş olmanın çok ötesinde bir işleve sahip olmuştur. Kurum, yeni cumhuriyet insanı Türk’ün kendi geçmişini, kendi kökünü aramasını benimsetmek; yeni Cumhuriyet’i Osmanlı dışı ve Osmanlı ötesi temellere oturtmak görevini yüklenmiştir. Türklerin tarih konusunda ulusal bir bakış açışı geliştirrnesi amacını gütmüştür.

Aslında Türk Tarih Kurumu’nun gerek kuruluşta gerek ilk kurultaylarında etkin ol-muş olan kişileri “siyasal tarihçi” ya da “ulus inşa edici tarihçi” diye nitelendirmek gerekmektedir. Gerçek şu ki, Büşra Behar’ın da işaret ettiği gibi, “milliyetçi hareketi başlatan aydınlar tarih yazımı misyonunu da üstlenmek durumunda kalmışlardır”. Bernard Lewis de Türkiye’de ulusal yeniden uyanış ile tarih yazarlığı arasında bir paralellik görmüştür.

Türk Ocağı’nın Tarih Heyeti 1930’da kuruldu. Atatürk bu “Tarih Heyeti” fikrini benimsediği için Afet İnan, Sadri Maksudi Arsal ve Reşit Galip, “Türk Tarihi hakkında Mütâlâlar” adlı bir broşür hazırlamakla görevlendirildiler. Heyet’in ilk işi, Turk Tarihinin Anahatlan (1930) adli bir kitap hazırlâmak oldu. Arsal, bu kitabın “İskitler-Sakalar” bölümünü yazdı.

Tayyip Gökbilgin Arsal’ın tarih çalışmalarının, bilimsel değerleri olduğu kadar, “Türklük konularında” ve “Türklük davalarında” taşıdığı öneme değinir (1970:23). 1932’de toplanan birinci Türk Tarih Kongresi’nde Arsal baş aktörlerden biri olmuş, “Tarih’in Amilleri” başlıklı bir bildiri sunmuş ve ateşli tartışmalara girişmiştir Daha sonra sırasıyla 1937, 1943, 1948’de toplanan ikinci, üçüncü ve dördüncü tarih kongrelerine de katılmış, aynı sırayla, “Devlet ve Hukuk Mefhumunun ve Müesseselerinin inkişafında Türklerin Rolü”, “Farabi’nin Kültür Tarihindeki Rolü”, ve “Eski Türklerdeki ‘soy-oymak’ Teşkilatı” başlıklı bildirileri okumuştur.

Arsal dil konusu ile gençliğinden bcri ilgilenmekteydi. Gençliğinde bir yil Kırım’da yaşamış, Ismail Gaspıralı’nın etkisinde kalmıştır. Arsal’ın Türkçülüğünün bir yönü, tıpkı Gaspıralı gibi, bütün Türklerin ortak bir dilde buluşabilmesi, dilde birliğin kurulması gereği idi.

Dil üzerinde çalışmaları da Arsal’ın Türklük davasında uğraş vermesinin bir parçasıdır. Ona göre dilde devrim, bütün Türklüğü kültürel olarak birleştirme potansiyeline sahip olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti açısından da uluslaşma bakımından büyük önem taşımaktaydı.

Arsal’ın önayak olduğu dil devrimi Türkiye’de gerçekleşmiş, meyvalannı vermeğe başlamıştır. örneğin, dil devriminden önce, bugün artık Osmanlıca tabir ettiğimiz, Arapça ve Farsça sözcük ve deyimlerin çoğunlukta olduğu bir dille kaleme alınmış olan 1924 Anayasası, 1945 yılında, anlam ve kavramda değişiklik yapılmaksızın öz Türkçeye çevrilmiştir. D.P. hükümeti 1952 yılında, bu 1945 Anayasasını kaldırılıp yeniden 1924 Anayasasının kabulünü ister.



Arsal bu yasa teklifiyle ilgili tartışmalar sırasında söz alır ve teklifin aleyhinde konuşur. Ancak, onun ve onun gibi bir kaç kişinin daha karşı çıkmasına rağmen, teklif kabul edilir. Arsal’a göre bu teklifin yasalaşması demek, dil devriminin iflası demektir. Ayni zamanda, ona göre bütün dünya Türkleri arasında bir Dil Birliği kurulması şeklindeki rüyasına da veda etmek” demektir. Zaten, D.P.’den ikinci bir dönem daha aday olmak istemeyecek, 1954’dcn sonra çekildiği İstanbul’da, manevi vasiyeti saydığı Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esaslari (1955)’ni kaleme alacak, 1957’de hayata gözlerini yumacaktır.



Sonuç olarak, Sadri Maksudi Arsal, yerleştiğinden ölümüne kadar, ? yıllarda tek bağımsız Türk devleti olan Türkiye Cumhuriycti’ne elinden geldiğince hizmet etmiştir. Hukuk Fakültesi hocalığı sırasında yeni bir disiplin ihdas etmiş, parlamenterliği sırasında Türkiye’nin sesini Avrupa’ya duyurmuş, ayrıca bir aydın olarak Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında ve dil devriminin gerçekleşmesinde rol oynamıştır.


Eserleri
Arsal, Sadri Maksudi (1927). Hukuk Tarihi Dersleri, Ankara: Ankara Hukuk Fakültesi Yayınları.
………………. (1928).”Lisan Islahi Meselesi”, Dizi makale, Milliyet, 28 Eylül -14 Ekim
………………. (1930). Türk Dili İçin. Ankara : Türk Ocakları İlim ve Sanat Heyeti Ncşriyatı.
……………… (1937). Hukukun Umumi Esaslari, Ankara: Ankara Hukuk Fakültesi Yayinları.
…………….(1940). Teokratik Devlet ve Laik Devlet, Tanzimat, İstanbul : İstanbul Üniversitesi.
……………..(1941). Umumi Hukuk Tarihi, Ankara: Ankara Hukuk Fakültesi Yayınları.
…………….(1946). Hukuk Felsefesi. İstanbul : İstanbul Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti
Yayınları.
……….. , Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esaslari, Istanbul, Çellül Matbaası, 1955………… , Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul : İstanbul Hukuk Fakültesi Yayınları, 1947.
…………… (1930). Türk Tarihinin Anahatları, Istanbul 1930.
……………, (1931). Turk Tarihinin Anahatları-Methal Kısmı, İstanbul 1931.
Ayda, Adile, Sadri Maksudi Arsal, Türk Büyükleri Dizisi, Ankara Kültür Bakanlığı, 1991.
Bayramoğlu, Fuat (1996). “Sadri Maksudî Arsal ve Adile Ayda Hakkında Anılar ve Düşünceler”, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu, 23-26 Mayıs 1996, Bildirileri, Kayseri 1996, s.131-133.
Gökbilgin, Tayyip (1970). “Sadri Maksudi’nin Türk Tarihi ve Türk Soyu Hakkındaki Görüşleri”, Türk Yurdu, Nisan-Mayis 1970, 23-27.
Keskin, Mustafa (1996). “Sadri Maksudî Arsal’ın Türk Soyu ve Orta Asya Türk Devletleri Hakkında Düşünceleri”, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu, 23-26 Mayıs 1996, Bildirileri, Kayseri 1996, s.364-371.
Pultar, Gönül( 1996). “Sadri Maksudî Arsal’ın Türkiye’deki Hizmetleri”, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu, 23-26 Mayıs 1996, Bildirileri, Kayseri 1996, s. 499-507.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 33274

ulkucudunya@ulkucudunya.com