« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Şub

2020

Türkiye’nin “stratejisizlik” sorunu

Kemal Üçüncü 01 Ocak 1970

Suriye’deki göçmen dalgasının alakasız bir biçimde Türkiye’ye yönlendirilmesinin gelecekteki Türkiye’ye dönük hesaplarla ilgili olduğunu düşünmeliyiz.

Hangi siyasal rejim ve sitemle idare edilirseniz edilin devlet idaresi ve kamu yönetimi için çağın bilgi felsefesine ve ufkuna hakim, oturmasını kalkmasını bilen, nitelikli,bilgili, liyakatli uzmanlara, teknokratlara ve siyasi liderlere, önder kadrolara ihtiyacınız vardır. Türk devlet teşkilatı tarihi boyunca bu ihtiyacı “ak sakallar ve alim bürokratlarla” karşılamıştır. Tonyukuk’la başlayıp erken Cumhuriyete kadar bu tipolojinin izini rahatlıkla takip edebiliriz. İroni olsun diye dağğğvva, devrim, noktasında medeniyeti diye huruç eden alt kültürün diplomalı cahillerine “20.000 kitap, şömine, şaraplar, boğazlı kazak ya da fular (bazılarını kazak sıkıyor o yüzden tadil ettik) şartını koyduk, pek kızdılar, “büyük telefon, ince çerçeveli gözlük, çiçekli kravat, parlak çeket, beylik sözler ve ezberlenmiş ve öğretilmiş bilgi setleriyle” devlet yöneten sınıfa dahil olunmaması gerektiğini izah etmeye çalıştım. Okuma yazması ancak “çimlere basmayınız, yolda işemeyeniz seviyesindeki” yüzeysel anlamı idrak edebilecek seviyedeki güruh metnin söylemediklerini,sakladıklarını da anlayacak bir düzeyleri olmadığı için “mizaha saydılar bizi”.

Politik önderliğin ve teknokratların “kültürel avamlığı ve vasatlığı”nın ceremesini millet olarak hepimiz birlikte öderiz. Mesele sırf bir eğitim ve diploma meselesi değildir, bir iklim meselesidir. Ardahan’da ne kadar özen gösterip uğraşsanız da narenciye yetiştiremezsiniz.

Pek çok parlak eğitim ve ihtisasın kültürel vasatlığı ve avamlığı gidermediğini biliyoruz. Rektör titriyle fırıncıdan el alan, parlak yayın listesiyle demokratik toplumda ulu’l emre itaat arayan, kocaman gövdesi ve göbeğiyle ayağa fırlayıp liğğderin incir çekirdeğini doldurmayan laflarına, hikmet incisi muamelesi yapıp avuçları patlayana alkışlayan insanlar sanayi sitesinden gelen işçiler değildirler.! Mektep medrese görmüş eğitimlidirler. Ortega Gasset Kitlelerin İsyanı isimli eserinde bu tiplere “Kitle insanları” der. Gasset’in ifadesiyle “ değerler ve ilkeler dizgesinin giderek yok olması, düşünsel aristokrasinin ve düşünür elitin ortadan kalkması, ne bir tarihleri ne de bir kökleri görüş ufukları özel bir mesleğin veya uzmanlık alanının oyalayıcı duvarlarıyla sınırlı olan ve varlığın uçsuz bucaksız nidasından kaygı duyan vasat bireyler gibi her yerde ve her sınıfta bulunurlar.

Bu seyirci tipler, işçi sınıfı, burjuva sınıfı ya da varlığın sırrının kendi uzmanlık alanlarıyla sınırlı sanan tek boyutlu bilim adamları arasında bulunabilir. Özellikle bunlar Ortega’ya göre cahil bilginler olan yeni bilimlerin bilginleri arasında daha iyi keşfedilebilirler.Çünkü bu kişiler kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili olan şeyler konusunda bilgin oldukları halde kültür düşünce ve insanlığın seçkin ideallerine ilişkin konularda vasat kişiler ya da Orteganın deyişiyle kitle insanlarıdır.”

Tomruk doçenti, mide uzmanı veya süper iletkenlik profesörü ama laboratuar dışındaki kültürün dünyasındaki işleyişle ilgili hiçbir kaygısı ve fikri yok. Bu tipin

müsteşar olunca makam masasında parmaklarını yalayarak pide yemesi kaçınılmazdır.


Devleti ve toplumu yönetecek bilgi ve erdem, hüner ve değer bu kitlelerin insafına bırakılırsa sonuçlarının “bedevizm” veya “lumpenlik” olması kaçınılmazdır.

TBMM siyasi parti liderlerinin grup konuşmalarına, sözcülerinin açıklamalarına baktığımızda Türk milletinin Girit’li, Epimenides’den çok daha derin bir paradoksu yaşadığını görürüz.”Beğenilmeyen ve tasvip edilemeyen iktidar partisini bir kenarda” onu not ediyoruz. Ondan vazgeçerken yöneleceğimiz seçenekleri değerlendirmeye ne dersiniz?

İyi Parti’nin Meral Akşener’inNeoliberalizme dayalı ekonomik ve politik söylemi RTE’ye ve AKP’ye karşı hangi alternatifi ortaya koyabilir.? Keza Y-CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nunNeoliberal sol adem-i merkeziyetçi dili Türkiye’nin hangi sorununa çare olabilir.? Neoliberal politikaların şahikası AKP hükümetiyle bu konuda “o yapamıyor biz daha iyi yaparız yarışındalar”Oysa ki sorun bu temelsiz ezberden kaynaklanıyor.

Esasında tüm meclis partileri ideolojik olarak tek bir partiler. Ekonomi politik bakış aynıysa siyasi sonuçlar ve beklentiler de aynıdır.Gerisi dekordur.

Bakış açıları felsefeleri ve perspektifleri yok, eklektik bir söz bulamacı.

“SOBA BAŞI SÖHBETİ”

Millet kaçacak yer arıyor, Meral Hanım ve Kemal Bey kapıları tutmuş vaziyette “kimse bir yere gidemez diyerek”, seçeneksizliği, Atlantikçi tahakkümü pekiştiriyorlar. Ortaya ciddi bir seçenek koymamalarını başka türlü izah edemeyiz.

Sermaye birikimi ve üretimi yetersiz, tarım ve hayvancılığı bitmiş bir ülkede Türk İktisat tarihinin en başarılı verilerini ortaya koymuş İzmir İktisat Kongresi perspektifi tu kaka! Adı sanı geçmiyor muhalefette. Oysa Batı dışı sanayileşme ve kalkınma tarihlerine baktığımızda hepsinde kamu ve özel sektör işbirliğinin kamusal planlamacılığın belirleyici olduğunu görürüz.

Beslendikleri kaynaklar son derece zayıf, söylemleri bilgi değeri taşımıyor, sığ ve muhtevasız bir kakafoniyle iktidar karşısındaki çaresiz kitleleri daha da bir karamsarlığa sürüklüyorlar.

Meral Hanım, Kemal Bey

SGK açığını nasıl sıfırlayacaksınız?

Türkiye’nin 50 milyar dolarlık döviz ödediği enerji faturasını nasıl avantaja çevireceksiniz?

%13 işsizliği hangi kaynaklarla nasıl çözeceksiniz?

Çökmüş olan eğitim sistemini, üniversiteleri hangi kaynak ve yöntemle ayağa kaldıracaksınız?

Bunlara alternatif çözümler söylerseniz o hafta halk sizi iktidar yapar.

***

Rand Corparation raporu hakkında konuşanların çok büyük kısmı raporu okumadan gazete haberleri ve yorumlar üzerinden konuşuyor.Okuyanların yarıdan fazlasıysa raporun ne dediğini anlamamış. Soner Yalçın’ın değerlendirmesi alt metne gönderme yapması açısından önemlidir.RandCorparation raporu Türkiye’ye sünnetçi korkusu! vermek için hazırlanmış bir rapor.Çok ciddi analizleri var, yani kasaba politikacıları ve google habercilerinin sandığı gibi kulaktan dolma değil. Burada yazılanları “yani yükselen milli eğilimi/ milli rotayı ” Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e vaktiyle defaatle anlattım. Türkiye’de bilimsel çalışmalarında gösterdiği üzere %65 seviyesinde milli, müdafâ-yi hukukçu bir seçmen kitlesi var.Bu seçmen kitlesi sağdan sola kadar farklı partilere kerhen oy veriyorlar. Yüksek eğitim oranı üst seviyede olan bir seçmen profili.Atatürkçü, manevi değerlere saygılı, anayasal rejimle bir problemi olamayan hatta içinde çağdaş muhafazakarların da yer aldığı bir seçmen kompozisyonu.Bu seçmen kitlesinin birleşik bir siyasal dili yok.Acizane ben ortaya koymaya çalışıyorum. İyi Parti başlangıçta bu kompozisyonu siyasal dile dökme iddiasındaydı ki anketlerde %21 noktasına kadar çıkmıştı, bir üniversite dolduracak kadar profesör destek veriyordu süreçteki tercihleri onu boşlukta bıraktı.

Rand Corparation raporu Kemal Bey’in ,Meral Hanım’ın göremediğini/ görmek istemediğini gördü.Türkiye’nin XXI. yüzyıldaki yeni jeopolitik eğiliminin Atlantik’ten giderek özerkleşen Türkiye’de “Mavi Vatan, Türk kültür havzası, üretim devrimi Avrasya” gibi perspektifler ve kavramlar üreten Gazi Paşa’nın “Doğuda bir istinatgah yaratarak” batıya ve dünyaya açılma şeklinde formüle ettiği yepyeni bir pencere açıldığını tespit etti. Bu yeni eğilim güçlü bir entelektüel damara ve devlet sınıflarının ve kamuoyunun dikkatini çekecek bir birikim ve dinamizme sahip.

Siyasal İslam Balkan Savaşından sonra Ortadoğu’da yeni bir duvara tosladı ve büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Meğer ümmet sınırın hemen ötesinde Emevi Camiinde namaz için beklemiyormuş, gördük öğrendik.!15 Temmuz sonrasında siyasal İslam’ın hiçbir fraksiyonunun bu topraklara ait olmadığını bizim Maveraüünnehir mayasıyla, geleneksel yüksek kültür ve medeniyet yaratmış dindarlık anlayışına cepheden karşı olduğunu bir daha vicdanlarında teyit ettiler.”Milli ve yerli arayışı” buradan çıktı.Lakin bu dile ve anlam dünyasına yabancılar. Soda içme ve sert şiir okuma, bazlama ve gözleme yeme, Ertuğrul kamacı dizileri şeklinde basit bir folklorizmle tecessüm etmiş vaziyette.Süreç içerisinde kentli, estetik kaygılı, entelektüel milli anlayışla eklemlenme imkanı açıktır.AKP’den en büyük oy kaymalarının MHP’ye olması bundandır.

ABD bunun alarmını çalıyor. FETÖ’cüGladyom siz zannettiğinizden daha güçlü, eğer böyle “milli” eksende devam ederseniz hamle yaparım demek istiyor. Üç yediliyle rest çekmek istiyor (Yersen!). PowerPoint sunusuyla bilim yapan Uluslararası İlişkiler disiplininden gelen yeni yetme oğlanlar bizde de dünyada da tarih, filoloji, halk bilimi, sosyoloji, coğrafya bilimlerinde zayıftırlar bu yüzden Anadolu’nun 5000 yıllık tarihinde ihanetin nasıl cezalandırıldığını ve hiçbir zaman başarılı olamadığını keza Anadolu Türk tarihinin bütün dönemlerinde dini ve ladini kalkışma hareketlerinin sonunun nerede bittiğine yeniden Peter Golden’in Türk Halkları Tarihine bakarak öğrenmelerini tavsiye ederim.

Devlet sınıflarınız ve bürokratlarınız yetkin ve donanımlı değilse bir ilkokul mezunu vaiz sizin devlet sisteminizi allak bullak edebilir. Durumu doğru tespit etmek gerekir.Emekli vaizin stratejisi 2002 yılına kadar “gak deyince kavurma guk deyince su” celbetme imkanına sahip askeri bürokrasimizin stratejisizliğine galebe çaldı. Devlet adamlığı ve ciddiyet Çakmak salonunda portakal suyu dolu sürahiler önünde tavana bakarak ciddi! pozlar vermekten ibaret değilmiş öğrendik. Orduevinde delil yakalatan askeri liderlik sussun, konuşmasın lütfen. Askeri mahkemeler elinizdeyken kılıcınızın iki tarafı da keserken ne yaptınız.? Fetö ve gerici yapılanmalar konusunda bilinmeyen neydi? Hepsi devletin kayıtlarında mevcut. İrade, basiret, ehliyet ve liderlik yoksa bilgi eyleme dönüşemez. Herkes birbiri üzerine atıyor, yatılı mektep öğrencisi gibi. Türk Yüksek Öğretim sistemini göz altına alınınca “durun ben ABD’nin adamıyım diyen” Kemal Gürüz’e teslim ettiniz. Millilik anlayışınız bu muydu? Milli tek bir yapı ve kurum inşa etmediniz, güçlendiremediniz, sert marş okumayı kâfi gördünüz. Askeri mahkemeler kaldırılmasaydı bunlar olmazdı diyor üstaz Başbuğ. Tıpkı Şener Şen’in Züğürt Ağa filminde “bizi mahveden arobonun telefidir” diyen Şener Şen gibi. Ağa da sürekli kaybetmesinin nedenini olguları anlayamadığı için olaylara bağlıyordu.Oysa ki olaylarda bilimsel nedensellik yoktur. Şener Şen yani Züğürt Ağa çağı geçmiş bir kültürel yapıyı ve geleneği modern sosyal yapı ve üretim ilişkileri içerisinde de devam ettirebileceği yanılgısındaydı. Cennkname, Menakıpname okuyup cihat lezzeti duyan, “güleş” yapan folklorik bilinç, modernizmin ani atakları karşısında gerekli refleksleri üretemediği için geçirdiği sarsıntılar karşısında şaşıp kalıyor.

Başbuğ Bey de aynı.

Bunları yazarken duyduğum hicranı ve ızdırabı tarif etmem imkansızdır.

Başbuğ Bey bir bütün olarak bütün vetireleriyle Atlantik güdümündeki siyasal İslamın tehdit ürettiğini anlayamadı. Selefleri de anlayamadı.

Soğuk savaş sonrası süreçte NATO’yla çıkarlarımızın çatıştığını buna görealınması gerekli pozisyonları planlayamadılar. Türkiye’nin önüne dört başı mamur bir büyük ana strateji koy[a]madılar. Bu özeleştiriyi yaptıktan sonra süratle eksikliklerin giderilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak gerekir. Bunun yolu askeri akademileri ve eğitim kurumlarını rastgele şekilde idare etmek olamaz.

Evet,eğer siyasal iktidar samimiyse Türkiye’nin çıkışı siyasal iktidarın Neoliberal ezberi terk edip, İzmir İktisat kongresi perspektifinden Türkiye’nin milli güçleriyle eklemlenerek tahrip ettiği alanı yeniden imar etmesinden geçer.

YİNE SURİYE

Sayın Hulusi Akar’ı dinlerken Suriye konusundaki açıklamalarınıngenel çerçevesi bize Ahmet Davutoğlu’nun asker versiyonunu çağrıştırıyor.

Biz Astana’da ve Soçi’deSuriye’nin toprak bütünlüğünü defaten teyit ettik. Bu yaklaşım özü itibarıyla doğrudur. Suriye’nin bölünmesi bizim açımızdan hayati tehditler üretir.İsrail ve kukla devlet komşumuz olur. Şöyle deniyor basında:-Rejim ve destekçileri yani Esad hükümeti İdlib’e girdi. İdlib kimin ?Suriye’nin ve onun BM ve uluslararası toplumca meşru yönetim olarak kabul edilen Esad ‘ın. Biz ne yapıyoruz.? Açıklanana göre halkı Esad’dan koruyoruz. Belki Rusya ve Suriye Suriye’nin bütünlüğünü sağlamak için İdlib’e bir askeri operasyon yaptığında bizim onlarla bir çatışmaya girmemizin stratejik kazanımları ve hesabı, rasyonalitesi nedir?

Suriye’de insan hakları ihlalleri sadece Beşar Esad değil Hafız Esad döneminde de vardı.Bunu denetlemesi gereken uluslararası toplum mekanizmalarıdır.Ortadoğu’nun tamamında çok derin insan hakları ihlalleri var. Bu ihlalleri gidermek üzere Uluslararasıhukuk açısından Türkiye’nin böyle bir mesuliyeti yoktur.

Değerli Bakanım;

Toplam milli güç unsurlarını dikkate almak zorundasınız.

İdlib’i rejim ve Rusya ele geçirdiği senaryoda konuşacak hiçbir şey kalmaz.Büyük mücadelelerle elde ettiğimiz kazanımlar berhava olacağı gibi geri dönüşsüz olarak Atlantik cephesinin insafına teslim olmak zorunda kalırız. Amerika erketeye yatmış vaziyette bu seçeneğe yatırım yapıyor.

Suriye’de Sünni nüfus çoğunlukta olmasına rağmen bugünkü uluslararası konjonktür seçimler yoluyla bu yapının işbaşına geçmesi için uygun değildir. Bu temelsiz bir varsayımdır.İdlib’de halkı koruyoruz söylemi bizi BM’de ve aleyhimize olan uluslararası toplum nezdinde zora sokmaz mı? Dört tarafı Arap ülkeleriyle çevrili Suriye’deki göçmen dalgasının alakasız bir biçimde Türkiye’ye yönlendirilmesinin gelecekteki Türkiye’ye dönük hesaplarla ilgili olduğunu düşünmeliyiz. Arap ülkeleri Irak ,Lübnan,Ürdün ,Suudi Arabistan’dan arda kalacak göçmenlere biz de komşu olarak yardım edelim.

Ezcümle: Teori önemlidir.

ELAZIĞ DEPREMZEDELERİ

Elazığ benim kişisel biyografim açısından çok değer verdiğim bir vilayettir.Elazığ Türkiye’nin belkemiği noktalarından biridir. Yaşanan koordinasyonsuzluk sebebiyle insanlar zorda.Hayır sahiplerini, sorumluları bu konuya daha duyarlı olmaya çağırıyorum.5000 tane prefabrik evi Türkiye 1 ayda rahatlıkla kurar.Bunu planlayıp yapabilecek işgücü ve mühendislik birikimi Türk inşaat sektöründe vardır.

İnsanlar kışta kıyamette çadırda yaşamak zorunda kalmaz.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 31637

ulkucudunya@ulkucudunya.com