« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Şub

2020

Tarık Buğra 1918 – 25.02.1994

01 Ocak 1970

Öykücü, romancı, oyun yazarı, gazeteci (D. 1918, Akşehir / Konya - Ö. 25 Şubat 1994, İstanbul). Mehmet Nâzım, Süleyman Yücel, Tarık Emin, Tarık Nâzım adlarını da kullandı. Aslen Erzurumlu ve Akşehir’de ağır ceza reisliği yapan Mehmet Nazım Beyin oğludur. İlk ve ortaöğrenimini Akşehir’de yaptı, Konya Lisesi (1936) mezunu. Ortaokulda Türkçe hocası Rıfkı Melül Meriç, lisede edebiyat hocası Hakkı Süha Gezgin idi. İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat fakültelerine ikişer, üçer yıllık aralıklarla devam ettiyse de bitiremeden ayrıldı. İstanbul’da o yıllarda kültür çevresi olan Küllük kahvesine devam etti, Yahya Kemal, İbnülemin Mahmut Kemal, Fuad Köprülü, A. H. Tanpınar, A. N. Tarlan ve N. Ataç’ı tanıma ve sohbetlerine katılma fırsatı buldu. Bu arada Şişli Terakki Lisesinde muallim muavini olarak çalıştı. Fakültede iken Tanpınar, M. Kaplan ve A. Karahan gibi hocalarla yakın dostluklar kurdu. Bu yıllarda yazdığı ilk öykü denemelerini hocaları aracılığıyla bazı dergilerde yayımladı. Akşehir’de çıkardığı Nasrettin Hoca gazetesiyle (1947-48) gazeteciliğe başladı. İstanbul’a yerleştikten sonra Milliyet (1955-56), Yeni İstanbul (1960-66), Haftalık Yol (1968), Tercüman (1969-76) gazetelerinde sayfa düzenledi, fıkra yazarlığı ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Eylül 1950’de öykücü Jale Baysal ile evlendi, 1968’de boşandı. Kalp krizi geçirdiği Mayıs 1973’ten sonra günlük yazılarını bıraktı, Tercüman gazetesinde haftalık sohbet yazıları yazdı. Eylül 1977’de, öykücü Hatice Bilen’le evlendi. Kısa süren bir hastalık döneminden sonra öldü ve Karacaahmet Mezarlığına defnedildi.

Kapatby ReklamStore
Edebiyat dünyasında, önce Çınaraltı dergisinde yayımladığı hikâyeleriyle tanındı. Oğlumuz adlı hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin Yunus Nadi Hikâye Yarışmasında ikincilik kazandı (1948). Kendisine hiç beklemediği bir ün kazandıran ve hayatında bir dönüm noktası olan bu ödülden sonra yazdığı yeni öyküleri Çınaraltı, İstanbul, Yenilik, Yeditepe, Yücel, Küçük Dergi, Seçilmiş Hikâyeler, Dost ve Hisar dergilerinde yayımladı (1949-55).

İlk öykülerinde 1950’li yıllarda Türk aydınlarının bunalımlarını, küçük kasaba izlenimlerini, buruk aşk ilişkilerini işledi. Sağlam bir kurgu ve ustalıkla kullandığı üslûbuyla dikkati çekti. 1955’te çıkan Siyah Kehribar adlı romanı beğenilmeyince romana bir süre ara verdi. Bu romanıyla ilgili olarak “Sanki roman yazmamış, cinayet işlemiştim. Hikâye kitaplarıma yazılan övgüler yüzünden Kaf dağına uzanan burnum öyle bir kırılış kırılmıştı ki, tam dört yıl ne hikâye ne roman yazdım” demektedir.

Aynı yıllarda varoluşçuluğun etkisinden dolayı yaygınlaşan bunalım hikâyeciliğinin öncülerinden oldu. Her ne kadar çeşitli toplumsal katmanlardaki insanları işlediyse de asıl yazar kişiliği, belli bir çizginin üstündeki insanlarla, insanları yönetici ve etkileyici aydın insanların, toplumda yerlerini bulamamış, duyuş, düşünüş ve yaşamada bir üslûp tutturamamış yalnız adamı anlatırken ortaya çıktı. Bundan dolayı hikâyesine gündelik yaşayışın gerçeklerinden girdiği hâlde, yavaş yavaş düşünce plânına doğru kaydı ve “yalnız adam” olarak bir kişiyi anlattı. İkinci kitabında da ilk kitaptaki temaları sürdürdü. Zaman içinde boşlukta kalan insan, çevreden yoksun insanın isyanı onun en önemli konusu oldu. Üçüncü hikâye kitabı İki Uyku Arasında, içkiye ve kumara kendini kaptırmış, hırçın, günümüz aydınının sarhoşluğunu anlattı.

1956 Macaristan olaylarında Macar halkının Sovyetlere direnişini anlattığı Peşte 56 adlı oyunuyla oyun yazarlığına başladı. Asıl ününü ise, üzerinde 1959’dan beri çalıştığı üç ciltlik Küçük Ağa romanıyla sağladı. Millî Mücadele yıllarında Kuvay-ı Milliye hareketi ve halkın işgal kuvvetlerine direnişini konu alan bu eseri daha sonra yine kendisinin yazdığı senaryoyla Yücel Çakmaklı tarafından TV dizisi haline getirildi ve geniş beğeni topladı.

Küçük Ağa Ankara’da ve Firavun İmanı romanlarında Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu aşamada yüz yüze geldiği bazı sorunları ele aldı. Firavun İmanı’nın konusu, Mehmet Akif, Hüseyin Avni Ulaş ve Hasan Basri Çantay gibi muhaliflerin Ankara’da saf dışı edilmeleridir. Yağmur Beklerken romanında, Serbest Fırka hareketini, Gençliğim Eyvah’ta öğrenci hareketlerini işledi. Osmancık romanında irade gücüyle bir dünya devleti kurmayı başaran insanların öyküsünü dönemin olayları içinde verdi.

TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü alan İbişin Rüyası adlı romanı 1972’de oyunlaştırıldı. 1979’da televizyona uyarlandı. Firavun İmanı romanıyla 1978, yine Çakmaklı yönetiminde TV dizisi haline getirilen ve Osmanlı devletinin kuruluş yıllarını konu alan Osmancık romanı ile de 1985 Türkiye Millî Kültür Vakfı Armağanını kazandı. Tarık Buğra, ayrıca 1979’da Gençliğim Eyvah ile TMKV Armağanını, 1981’de Akümülatörlü Radyo ile Türkiye Yazarlar Birliği Tiyatro Ödülünü; 1981’de Yalnızlar ile TMKV Armağanını; Yağmur Beklerken ile 1982’de Kültür Bakanlığı Ödülünü, 1989’da İş Bankası Roman Ödülünü, 1984’te Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Senaryo Ödülünü, 1992 TYB Yılın Kültür Adamı Ödülünü aldı. İnanç dergisince 1984’te yılın romancısı seçildi. Tarık Buğra’nın ayrıca Yalnızlar, Yağmur Beklerken, Dönemeçte ve Ayakta Durmak İstiyorum adlı yapıtları filme alınarak televizyonda gösterildi. 1991’de devlet sanatçısı seçildi.

“Tarık Buğra, dil anlayışında olduğu kadar hikâye anlayışında da edebiyatımızın gidişinden kopmadı. Başı ve sonu belli, büyük değişiklikler peşinde koşmıyan bir kişiliği geliştirdi. Çözümleyici bir anlatıma dayanan hikâye anlayışına aykırı düşecek denemelere girişmedi. Hikâyelerinin başında, dış olaylardan, gözlenmiş yaşantılardan çıksa bile, bunları hızlı bir anlatım temposuna sokmadan, hareketlere bağlı olarak içte zincirlenen gelişmelere geçiyordu. Toplumdaki büyük sorunlara değil, kişilerinin yaşamalarındaki düzensizliklere, uygunsuzluklardan gelen dertlere, sosyal adâletsizliklere değil, kişiler arasındaki ruhî zıtlaşmalara, bulunmuş ve yitirilmiş mutlulukların peşine düşeceklerine birbirlerine karşı horozlanan insanların yarattıkları bir keşmekeşin üzerine eğiliyordu.” (Tahir Alangu)

“Tarık Buğra, dindar halkımızın manevi vasıflarını da bilen bir romancıdır. Kahramanları ‘bismillahlı, Allahlı, yeminli’ konuşurlar; günah, sevap bilirler. Allah’a verecekleri hesabın, son nefesin kaygısı içindedirler. Oysa, Buğra’nın yaşıtları ve bir öncekiler, Türk insanının ruh ve çevre portresini sanki eksik bırakmak istercesine, bu halkın Müslümanlığına kapalı ve yabancı kalmışlardır. Ömer Seyfeddin’den ve biraz da Memduh Şevket Esendal ve Halide Edip Hanım’dan sonra, edebiyatçılarımız, dini sanki yasak bir konu imişçesine algılamışlardır. Keza bir dindar adamdan, bir Müslümanlık olayından söz edilecek olsa: İslâmiyet çirkin bir saldırı üslûbu ile ‘irtica, gericilik, yobazlık, taassup’ gibi karalamalarla birlikte ele alınmıştır. Halkımızın samimi Müslümanlığı ya kınama, yahut alay konusu edilmiştir. Bu çirkinliğe batmak istemeyenler ise, nihayet, dinden, İslâm’dan söz etmemek ‘kahramanlığı’ ile yetinmişlerdir.” (Ahmet Kabaklı)

“Beyazıt’tan Laleli’ye ağır ağır inerken, kimi zaman toprağa ekilmiş yanlış çiçek tohumunu, kimi zaman da yanlış toprağa ekilmiş çiçek tohumunu düşünür. Gömleğinin üst düğmesi iliklenmemiş yakasında ve gözlerinde hiçbir zaman yitmeyecek bir delikanlılık var. Ama o nasıl delikanlılık ki bağrına bastığı şeyleri biraz da küçümser. Küçümseme sözü yanlış burada. Hor görme sözcüğünü kullansak, o da yanlış olacak. Başka bir laf bulmak gerek. Kendisi bulsun.

“Her gün özeleştirisini yapar. Ama bunu hiç yansıtmaz. Ankara’sızlık diye bir hastalık varsa, hastalığı o.” (Cemal Süreya)

ESERLERİ:

HİKÂYE: Oğlumuz (1949), Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952), İki Uyku Arasında (1954), Hikâyeler (ilk üç kitaptan seçmelerle yenileri, 1964; yeni seçmeler 1969).

ROMAN: Siyah Kehribar (1955), Küçük Ağa (1963), Küçük Ağa Ankara’da (1966, Küçük Ağa ile birlikte, 1968, 1974), İbişin Rüyası (1970), Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Bir Köşkünüz Var mı? (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981), Yalnızlar (1981), Osmancık (1983), Dünyanın En Pis Sokağı (1989).

FIKRA-DENEME: Gençlik Türküsü (1964), Düşman Kazanmak Sanatı (1979), Politika Dışı (1992), Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak (1995).

GEZİ: Gagaringrad (Moskova notları, 1962), Bu Çağın Adı (1996).

OYUN: Ayakta Durmak İstiyorum (1966), Üç Oyun (Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı, 1981), İbiş’in Rüyası (oyn. 1972; bas. 1982), Güneş ve Arslan (1988), Sıfırdan Doruğa (1994).

Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde tefrika edilip kitaplaşmayan Aşk Esirleri (Milliyet, 1953), Şehir Uyurken (Bursa Hakimiyet, 1954), Yanıyor mu Yeşil Köşkün Lambası (Yenigün, 1955), Ölü Nokta (Yeni İstanbul, 1958), Sonradan Yaşamak (Vatan, 1958), Abaza Paşa’nın Rüyası (Erzurum Doğu, 1959) gibi romanları da vardır.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49465

ulkucudunya@ulkucudunya.com