Ömer Seyfettin’i yüz yıl önce kaybettik
Ahmet Bican Ercilasun 01 Ocak 1970
Ömer Seyfettin’i yüz yıl önce, 06 Mart 1920’de kaybettik. Öldüğü zaman sadece 36 yaşındaydı ve bu kadar kısa bir ömre çok şey sığdırmıştı.
Ömer Seyfettin’in doğum tarihi de Mart ayındadır: 11 Mart 1884. Demek ki Mart ayı Ömer Seyfettin’in ölümünün 100. yıldönümü olduğu gibi doğumunun da 136. yıldönümüdür. Dil, edebiyat ve düşünce tarihimizin bu büyük ismi bu vesileyle birçok anma ve faaliyete konu olmaktadır.
Ülkemizde bir uyanış olduğu muhakkaktır. Millîye, milliyetçiliğe, Türk’e, Türkçülüğe doğru bir uyanış. Çağdaşlığa doğru bir uyanış. Muhafazakârlık adı altında ülkemizi geriye götürmek isteyenlerin bütün çaba ve baskılarına rağmen ileriye, çağdaşlığa doğru bir uyanış. Türk’e, Atatürk’e, milliyetçiliğe karşı olanlar dahi bu uyanışın (bu tepkinin de diyebiliriz.) önünde duramıyorlar ve bu kavramlara atıfta bulunmak, onları anmak zorunda kalıyorlar.
Ömer Seyfettin’le ilgili ilk anmalardan biri Bursa’nın Osmangazi Belediyesi tarafından yapıldı. Yeni Türk Edebiyatı profesörü Dr. Nesrin Karaca tarafından hazırlanan sempozyum, 07 Mart 2020 tarihinde Bursa’nın Ördekli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. 26 Mart 2020 tarihinde de Ankara’da, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsünde bir çalıştay yapılacak. Yıl boyunca yurt çapında daha birçok faaliyet yapılacağını biliyoruz. Bunlardan birçoğunu Arslan Tekin’in gazetemizde çıkmış olan yazılarında görebilirsiniz.
Ömer Seyfettin’i daha çok hikâyeci olarak biliriz. Doğrudur, o bir hikâyecidir, hatta diyebiliriz ki modern Türk hikâyesinin kurucusudur. “Olay hikâyesi” de denilen Maupassant tarzı hikâyeciliğin Türk edebiyatındaki en büyük ismidir. Ancak Ömer Seyfettin bundan ibaret değildir.
Ömer Seyfettin, bugün kullandığımız yazı dilinin de kurucularından biri, hatta birincisidir. Türkiye Türkçesi edebî bir dil olarak, bir yazı dili olarak 13. yüzyıldan beri Anadolu ve Balkanlar’da, Osmanlıların hâkim olduğu alanlarda kullanılır. Türkologlar, Türkiye Türkçesini üç tarihî döneme ayırırlar: Eski Oğuz (Anadolu) Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Modern (Bugünkü) Türkiye Türkçesi.
Yukarıdaki dönemlendirme edebî eserlerdeki yabancı unsurlara göre yapılmış bir dönemlendirmedir. Osmanlı Türkçesi, yabancı unsurların çok yoğun olduğu bir dönemdir. Arapça, Farsça tamlamalar, başta çokluk kalıpları olmak üzere çeşitli kalıplar (baplar) ve halkın diline girmemiş Arapça, Farsça kelimeler… Modern Türkiye Türkçesi, işte bunların bulunmadığı bir dönemdir ve bu dönemin ilk işaret fişeği, Ömer Seyfettin’in 28 Ocak 1910’da Ali Canib’e yazdığı o ünlü mektuptaki şu cümlelerdir: “Geliniz Canib Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilal vücuda getirelim. Ah, büyük fikir! Sây, sebat ister…”
Gerçekten de ihtilal 11 Nisan 1911’de Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler dergisinde yazdığı “Yeni Lisan” makalesiyle başlamıştır. Selanik’te çıkmakta olan dergideki bu makalesinde Ömer Seyfettin şunları söylüyordu: Arapça, Farsça kurallara göre yapılmış tamlamaları atalım, tamlamaları Türkçeye göre kuralım. Yabancı çokluk biçimlerini kullanmayalım, sadece Türkçenin çokluk biçimlerini kullanalım. Arapça ve Farsçaya ait ön ve son ekleri atalım.
Ömer Seyfettin’in söyledikleri, Osmanlı Türkçesi ile Modern Türkiye Türkçesi dönemlerini birbirinden ayıran özelliklerdi. Ömer Seyfettin ile Ali Canib’in başlattığı harekete az sonra Ziya Gökalp da katıldı. Onların görüşleri birkaç yıl içinde büyük bir çoğunluk tarafından benimsendi. Özellikle genç şair ve yazarlar bu görüşleri benimsediler ve eserlerini bu ölçülere uygun olarak yazdılar. Teorinin en önemliuygulayıcısı da hikâyeleri ve fikir yazılarıyla Ömer Seyfettin olmuştur.
Dilde sadeleşme hareketi dokuz on yıl içinde başarıya ulaşmıştır. Bunun anlamı şudur: Bugün kullandığımız edebî dil, başta Ömer Seyfettin olmak üzere, millî edebiyat akımı yazar ve şairlerinin yarattıkları edebî dildir. 1930’larda başlayan özleştirme akımı da özellikle bilim ve hukuk dilini, resmî dili Türkçeleştirmiştir.
Ömer Seyfettin özellikle Türkçülük ve Turancılığı anlatan düşünce yazılarıyla da dikkat çekici bir isimdir. Onun bütün yazılarını, hikâyelerini ve diğer eserlerini Hülya Argunşah (Dergâh Yayınları)ile Nazım Hikmet Polat’ın (Türk Dil Kurumu Yayınları, Yapı Kredi Yayınları) yayınlarından okuyabilirsiniz.