« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Mar

2020

ÜÇ KAN HİKÂYESİ

Hakkı Şafak Ses 01 Ocak 1970

1973 seçimleri öncesiydi.
MHP seçimlere hazırlanıyordu…
Yüreği, fikri, bileği güçlü onbinlerce gence sahip ülkücü harekette cep delik cepken delikti.
Yusuf İmamoğlu İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin önünde bir sabah pusu kurularak şehit edilmişti….
Cebinden çıkan bütün parası sadece 35 kuruştu…
Otopsi raporunda iki gündür bir şey yemediği, midesinin boş olduğu yazılıydı. Şehit olduğu gün de bir simit alacak parası olmadığı için, okuluna aç gidiyordu.
Gerçek ülkücülerin “parayla” arası ne zaman iyi oldu ki?
İşte bir seçim daha gelip çatmıştı ama yine MHP’nin kasası tamtakırdı…
Ramiz Ongun, Muhittin Çolak, Mithat Evci, Salih Dilek arkadaşlarıyla oturmuş, eller şakaklarda: ÇARE….
Ongun: “ Kanlarımızı satacağız.”
Hepsi hayretle gözlerini başkanlarına çevirdi.
- “Kızılay’la görüşelim.”
Onlar ne ihale komisyonculuğunu, ne kara para mafyacılığını, ne haraççılığı ne de temsil ettikleri güçlü makamların üzerinden maddi çıkar sağlamayı düşünemezlerdi.
Çünkü iman ettikleri davaları böyle kirli düşünceleri akıllarından bile geçirmelerine izin vermezdi.
Güçleri ancak kanlarına yetiyordu….
Bazen dökerler, bazen de teşkilatlarının ihtiyacı için Kızılay’a satarlardı…
Kızılay’la görüşüldü, anlaşıldı.
Her ülkücü makbuz karşılığı kanlarını Kızılay’a verecekler, makbuzları teşkilatlarına getireceklerdi.
Kızılay Kan Merkezleri önünde uzun “Ülkücü Kuyrukları” oluştu…Kan vermek için…
Şevkle, heyecanla kanlarını verdiler. Makbuzlarını teşkilatlarına getirip teslim ettiler.
14 Ekim 1973 seçimleri öncesi toplanan kan bedelleri bir milyon lirayı aştı.
Bir gün kan verenlerin kuyruğunda “aksakal” bir ihtiyarı sıra beklerken gördüler. Tanıdılar, yanına geldiler.
- Amcacığım,senin burada ne işin var?
- Kan vermeye geldim.
- Ama?...
- Ne aması ben kan veremez miyim?
- Ama amca…
- Ne oldu? Benim oğlum ülküdaşınız, kardeşiniz bütün kanını bu dava için döküp şehit olmadı mı? Onun fedakarlığı yanında ben bir ünite kan vermişim çok mu gördünüz?.....
21 Mart 1970 günü komünistlerce işgal edilen Yüksek Öğretmen Okulu’nda esir edilerek şehit edilen Süleyman Özmen’in babasına sarıldıklarında MHP’nin gelecekteki iktidarının müjdecisi yaşları göz pınarlarından boşalmış, boğazlar düğümlenmişti…..

II

1979 yılının Eylül ayı. Bursa’da Taner Kalkancı ülküdaşımız pusuya düşürülür….Sekiz kurşun yarası alır… Hastaneye yetiştirilir…Ameliyata alınır…Ameliyat uzun sürer...Kan yetmez..Acil kana ihtiyaç vardır..İkinci, üçüncü ameliyat gerekmektedir…Gün geceye dönmüştür…
Çevre illere telefon edilir…
İzmir Ocak Başkanı Mehmet Ali Metin, Bursa’dan Himmet Ağabeyin acil kan yetiştirin imdadına 17 ünite kan hazırlar.
Elde taka bir Murat 124…Başka araç yoktur. Bir ağabeylerinin Renault arabasını isterler. Araba geldiğinde çeyrek depo benzin vardır.
Yetmiş beş liraya dolan depoyu tam doldurabilmeleri için elli yedi liraya ihtiyaç vardır. Ocakta bulunan sekiz on arkadaş ceplerini boşaltır, otuz sekiz lira toplarlar. On dokuz liraya ihtiyaç kalır.
Tam bu sırada başkanın odasına Turan İbrim ağabeyleri girer. Eczacı olan Turan Ağabeyleri:
- Hayırdır çocuklar, bu ne telaş?
- Abi, Bursa’ya kan yetiştirmemiz lazım, arabayı bulduk, benzin parasını denkleştiremedik.On dokuz liraya ihtiyaç var.
- Hadi şanslısınız, bizim eczane bugün nöbetçi,arayalım bakalım kasada kaç lira var?
Gültepe’deki eczane aranır…Kalfaya Turan ağabeyleri sorar:
- Kasada kaç lira var?
- 27 lira abi.
- Hemen çırakla ocağa gönder..
- Peki abi.
Para gelir. Turan ağabeyleri cebindeki 20 lirayı da ekler.
- Yolda lazım olur.Allah yolunuzu açık etsin, haydi yola koyulun bakalım…
Sabaha karşı saat 03.30’da hastaneye yetişirler. Hastanede toplanan kan 117 üniteyi bulur.
Ama bu kanlar Taner’e nasip olmaz. 03.05’te ülküdaşları ruhunu teslim etmiş, ülkücü şehitler arasında yerini almıştır.
Ramazan ile Yasin bitkin, yorgun ve üzgün, Öğle namazında Ulu Camii’nden cenazesi kaldırılacak olan Taner ülküdaşlarına son görevlerini yapmak için izin almak üzere İzmir Ocak Başkanı Mehmet Ali Metin’i ararlar.
- Başkanım, yetiştik yetiştik ama maalesef… Taner 03.05’te ruhunu teslim etmiş..Müsaade edersen cenazesini kaldırdıktan sonra yola çıkmak istiyoruz.
Telefonun diğer ucunda Başkanları titrek bir sesle,
- Allah rahmet eylesin. Bursalı ülküdaşlarımız şehidimizin cenazesine yeter. Siz buraya öğlen namazına yetişin, Turan İbrim Ağabeyi eczanesinde kurşunladılar…Şehit oldu…

III

11 Kasım 1980 günü televizyonlarda, akşam haberlerinde MHP ve ülkücüleri hedef alan ihtilal konseyinin arananlar listesini yayınladıklarını ve kendisinin de arandığını; Kadir eve geldiğinde boynuna sarılarak ağlayan eşinden öğrenmişti.
Üç beş parça eşyayı bir çantaya alel acele ile koyduktan sonra hamile eşini, 2 yaşındaki oğlunu Allah’a emanet ederek gecenin karanlığına daldığında Kadir yedi yıl sürecek uzun bir ayrılığa adım attığını bilmiyordu..
Ayrılırken eşine sadece “Ocağımızı tüttür, Allah’a emanet olun” diyebilmişti.
Kadir, MHP ve Yan Kuruluşlar davasının sanığı olarak her yerde aranıyordu artık. Resimleri aranan Marksistlerle beraber afiş yapılmış her yere asılmıştı.
Ankara’da kendisi gibi aranan bir ağabeyi ile aynı evde kalmaya başladı.
Gündüzleri evde bir ölü sessizliği ile kalıyorlar, ancak geceleri hareket edebiliyorlardı.
Aklı eşindeydi, yakında doğum vardı.
Haftada 1 gün Pazar akşamları saat sekizde mahalledeki bir ülküdaşlarının evinden telefonla eşiyle 3-4 dakika konuşabiliyordu. Çünkü her zaman sıkı olan arama ve yol kontrolü yapan asker –polis timleri sadece Pazar günü akşam sekiz dokuz arası yoktu. Dallas dizisini seyretmek için hepsi en yakın kahvelere koşuyordu.
“Ceyar’ı kim vurdu?”….
Telefon edeceği güne kadar her hafta Kadir!e sanki bir yıl gibi geliyordu. Acaba kız mı oğlan mı? Doğum oldu mu?
Bir gün kabus gibi bir rüya gördü. Rüyasında korkunç bir doğum olayı yaşanıyordu…Anne baygın, çığlıklar içindeydi: Ortalık kan revan…. Doktorlar anneyi mi yoksa bebeği mi kurtaralım diye aralarında konuşurken, Kadir duyulmayan, çıkmayan sesi ile; “Hayır, ikisini de kurtarın, Allah’ım ikisini de kurtar” diye rüyasında çığlık atmaya çalışıyordu. Sesini duyuramıyordu, eşinin elini tutamıyordu, hiçbir yardımı olamıyordu, hiçbir şey yapamıyordu…Allah’ına yalvarırken, rüyasında bir
adakta bulundu…Bir söz verdi…
- Allah’ım eğer eşim ve çocuğum kurtulursa, ilk duyduğum “kan anonsunda” ya yeni doğan bir bebeğe, ya da doğum yapan bir anneye kan vereceğim. Duyduğum ilk anonsa koşacağım. Ne olur kurtar onları….
Kadir, sıçrayarak kabus gibi bir rüyadan uyandığında her tarafını ter basmış, dudağı uçuklamış, tir tir titriyordu…
Abdest aldı, iki rekat namaz kıldı… Ve rüyasındaki adağını, sözünü ağlayarak tek sığınağı Allah’a Yaradanına tekrar yineledi.
Pazar gününe iki gün vardı.
Herkes Pazar günü saat akşam 8’i Ceyar’ı kimin vurduğunun merakı ile iple çekiyordu. Kadir ise telefonu….
Telefonun ahizesini kulağına alıp çevir sesini duyduğunda kalbinin atışlarının sesi kulaklarından duyuluyordu.
Konuştu…
Bir oğlu olmuştu. Biricik eşi zor bir doğum yapmış, hastanede idi. Durumu iyi idi. Merak etmemesini söyleyen babası Allah hiçbirimizin acısını göstermesin rahat ol derken, “Adını Alperen koyduk.” dedi.
Kadir bir şükür namazı daha kıldıktan sonra radyonun başına oturdu…Artık onun kulağı radyonun Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nden yapılacak kendi kan grubu anonsundaydı.
Bir gün, iki gün derken onuncu gün anonsu duydu. Gündüz öğlen saat 12 idi. Yeni doğan bir bebeğe acil kan lazımdı..
Kaçak kaldığı, saklandığı evde giyindi.Hastaneye gitmeye karar verdi. Evdeki arkadaşları:
- Durum kritik, her yerde arama var, kimliğin yok, resimlerin duvarda, Hastanede polis kimlik sorabilir, Gel vazgeç, Adağını serbest olduğun günlerde yerine getirirsin,mazeretin var….dedilerse de o sadece kabus gibi gördüğü rüyayı ve verdiği sözü düşünüyordu…
Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinin önüne geldiğinde ön kapıdan değil mutfak girişinden girdi. Kan verme bölümüne geldiğinde telaş ve heyecanla bekleyen bir genç ve bir yaşlı teyzenin beklediğini gördü.
Kan merkezinin önünde, her geçene yaşlı teyze kolundan tutup soruyordu:
- Evladım, radyodan mı geldin?
- Bizim kanı vermeye mi geldin?
- Torunum ölmek üzere…
Kadir yaşlı teyzeye yanaştı.
- Teyze sizin kan grubu neydi?
- Ben bilmem oğul. Oğlan söylesin..
Yanındaki genç:
- Abi 0 Rh Negatif.
- Tamam ben o kan için geldim. Bebek için değil mi? diye Kadir sorunca yaşlı teyze ağlar halde:
- He oğul he..
Diyebildi.
Kadir gerekli olan kanın tümünü vermek istediğini söyledi.
Gerekli kanın tümünü verdikten sonra on dakika kadar istirahat ettirildi.. Şekerli limonatayı içti. Kalkmak üzereyken içeri yaşlı teyze girdi.
- Oğlum Allah ne muradın varsa versin.Seni kazadan beladan korusun. Nasıl bir hayır yaptın bilemezsin.
- Teyzeciğim önemi yok.
- Ah oğul, bilmezsin ki bu bebenin, bu bebenin… diye kekelerken yanındaki genç oğlan yaşlı annesinin kolundan tutarak çekti.
- Hadi anne gidiyoruz. Abi sağol.
Kadir ne olduğunu, yaşlı teyzenin ne söylemek istediğini anlayamamıştı.
O sırada yaşlı teyze,
“Dur oğul, ben diyeceğim. O da kimin çocuğuna kan verdiğini bilsin.” dedi ve Kadir’e döndü:
“Bak oğlum, bu çocuğun babası cezaevinde Mamak’ta. Türkeş’le beraber hapiste… Benim oğlum ülkücü. Adını telefonunu ver, inşallah çıkacaklar,seni bulsun.
Seyyar arabada gömlek satar. Sana bir gömlek getirir. Tanışırsın yiğittir benim oğlum….
Kadir yaşlı teyzeye sarıldığında kulağına fısıldadı…
- Teyze oğluna müjdeyi ver. Bebeğine bir ülküdaşın kan verdi de. Onun damarlarında bir ülkücü ağabeyin kanı var de…
- Hadi Allah’ısmarladık.
Kadir hastanenin merdivenlerinden koşarak inerken sadece:
- Bu sürprizin için teşekkürler Allah’ım diyebildi.

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 97776

ulkucudunya@ulkucudunya.com