Türkiye’nin koronavirüs stratejisi: Ne yaptı; ne yapmalı?
Nurettin Akçay 01 Ocak 1970
Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü günden bugüne 16 gün geçti. Bugün itibariyle 5 bin 698 vakamız bulunuyorken, 92 kişinin de hayatını kaybettiğini biliyoruz.
Açıklanan rakamlara baktığımızda vaka sayısının negatif yönde değiştiği görülüyor. Test sayısı ise her geçen gün artıyor. Artan test sayıları da doğal olarak vaka sayılarına yansıyor.
Tüm testlerdeki pozitif oranı yüzde 11.91, ölüm oranımız yüzde 1.61. Dünyadaki ölüm oranı ise yüzde 4.37.
İleriki günlerde daha yüksek vakalar görmeye hazırlıklı olmalıyız. Zira artan test sayılarıyla birlikte vaka sayısının da yükseleceğini tahmin etmek çok zor değil.
“Ne olur, süreç nereye gider” sorularına cevap bulmak için henüz erken. Fakat ölüm oranlarının düşmesi iyi bir gelişme.
Son bir haftadaki vefat oranlarındaki değişim şu şekilde: yüzde 2.22, yüzde 2.43, yüzde 2.42, yüzde 2.35, yüzde 2.42, yüzde 2.07, yüzde 1.61.
Vaka oranlarındaki artış ise yüzde 57’lik bir orana çıkmış durumda ki bu durum aslında virüsün hızlı bir yayılım sürecinde olduğunu gösteriyor bizlere.
Rakamlar bu şekilde. Bu rakamların daha da artmaması için önlemlerin üst düzeye çıkarılması gerekiyor. Yapılacak en ufak hatanın bütün tabloyu değiştireceğini bilmeliyiz.
Her vatandaşın kişisel anlamda tedbirini alması gerekiyor. Bununla birlikte yöneticilerin de konuya olabildiğince titizlikle ve ciddi şekilde yaklaşması gerekmekte.
Çünkü bu iş sadece bireylerin alacağı tedbirlerle çözüme kavuşturulacak bir mesele değil. Çözüm için tek yol iki tarafın da koordineli hareket etmesi.
Türkiye’nin ilk zamanlardaki stratejisine baktığımızda, süreci başından beri samimiyet ve ciddiyetle yönetmeye çalıştığını görüyoruz.
5 Şubat’tan itibaren Çin’le uçuşlar iptal edildi. 23 Şubat’ta Türkiye İran ile sınırlarını kapatan üçüncü ülke oldu.
16 Mart’ta tüm okullar kapatıldı ki bu tarihte Türkiye’deki vaka sayısı henüz 47 idi. İran’da okullar tatil edildiğinde vaka sayısı 3 bin 513, İtalya’da ise 3 bin 89’du.
Türkiye uçuşları iptal edip okulları tatil etmesinin yanı sıra, asıl risk grubunun yaşlılar olduğunu bilerek 65 yaş üstü vatandaşlarına sokağa çıkma yasağı getirdi.
İnsanların toplu şekilde bir araya gelebilecekleri tüm iş yerlerini kapattı. Devlet memurlarının işe geliş gidişlerini kısıtlamak için esnek çalışma modeline geçildi.
Peki, Türkiye süreci mükemmel mi yönetti?
Tabi ki hayır. Hatalarımız oldu, eksik ve geç kaldığımız durumlar da oldu.
Örneğin Avrupa’ya yönelik uçuş ve karantina yasakları, bazı vatandaşlarımız tarafından Moskova üzerinden delindi.
Buna daha ciddi bir önlem alınabilirdi. İran sınırında bazı aksaklıklar yaşandı. Bunun da önüne geçilebilirdi.
Fakat Sağlık Bakanındaki ciddiyetin daha alt bürokratik kademelerde hissedilmediğini söyleyebiliriz.
Öte yandan şunun da bilinmesi gerekiyor. Dünyada bu işi yüzde yüz başarıyla yöneten hiçbir devlet yok. Dünyadaki her devlet süreçte hatalar yaptı.
Çin’den, Amerika’ya, Güney Kore’den Avrupa devletlerine kadar her devletin çok ciddi hataları oldu.
Öyle ki bazı devletler işi ciddiye almadıkları için bunun bedelini de ağır bir şekilde ödediler.
İtalya, Çin’de vaka ve ölü sayısı artmasına rağmen hala Çinli turistleri ülkesine davet ediyordu. İran şu an bile işi ciddiye aldığını pek göstermiyor.
ABD’de ilk vakaların ocak ayında görülmeye başlandığı ve bu vakaların görmezden gelindiği ifade ediliyor. Ayrıca Trump’ın konuyu uzun süre önemsemediğini hepimiz biliyoruz.
Bu sebeple bunca yapılanı görmeyip diğer ülkelerin durumundan habersiz bir şekilde Türkiye’yi yerden yere vurmak çok da vicdanlı bir tutum gibi gelmiyor bana.
Peki, Türkiye’deki vaka sayıları neden bu kadar hızlı bir şekilde artıyor?
Öncelikle test sayıları artarken vaka sayılarının normal bir seyirde artmasını beklememek gerekiyor.
Üstelik dünyadaki tüm örneklerde vaka sayıları katsayısal bir şekilde artıyor. Son gün test sayımız 7 bin 533, toplam test sayımız ise 47 bin 823’e ulaştı.
Bakan Bey'in son açıklamalarına göre günlük test sayısının 15-20 binlere çıkarılması planlanıyor. Vaka artış oranının biraz daha düşmesi çok iyi bir gelişme olacaktır.
Tek temennimiz biran önce pik seviyesine yetişip hastalığın stabil şekilde artmasını beklemek.
Hastalık stabil şekilde nüfusa yayılırsa böylece hastane kapasitelerimiz aşılmaz ve ölüm oranlarımızı ciddi şekilde azaltırız.
Zaten sürecin en can alıcı tarafı da bu. Sürekli evde kalmamızın istenmesinin sebebi de hastalığın yayılmasını zamana yaymak.
Bu sebeple vatandaş olarak şu üç şeye herkesin azami dikkat etmesi gerekiyor:
• Evde kalmak
• Hijyene dikkat etmek
• Sosyal mesafeyi korumak
Zamanında alınacak kararlar çok önemli
Bu işin bir tarafı. Sürecin diğer tarafında ise bambaşka riskler var.
Olay şimdiye kadar hep sağlık perspektifinden ele alındı, fakat koronavirüs salgınıyla birlikte dünya farklı bir yere gidiyor ve süreç çok ciddi ekonomik ve politik kırılmalara da yol açabilecek bir kapasiteye sahip.
Virüsün olası ekonomik ve politik sonuçlarını hesap etmeden atılacak adımlar çok farklı riskler ile karşı karşıya kalmamıza neden olabilir.
Evet, izolasyon ve test sayılarının artırılması sürecin kontrolü için gerekli, fakat dünya nüfusunun yüzde 60-70’ini enfekte etmesi beklenen bir salgın için izolasyon sürecinin çok uzatılması tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
Açıkçası ülkelerin ekonomik durumu düşünüldüğünde uzun süreli izolasyonun çok da sürdürülebilir bir strateji olduğu görünmüyor.
Çin, neredeyse iki aydır kapalı bir haldeydi. Hem üretim hem de tüketim durma noktasına gelmişti. Ciddi bir ekonomik kayıp yaşadılar.
Öyle ki Çin GSYİH’nın yılın ilk çeyreğinde 40 yılın en düşük seviyesine ulaşması bekleniyor.
Otomobil satışları yüzde 80 oranında düşmüş durumda. Çin’in toplam ticaretinin ise yüzde 20-30 aralığında düşeceği tahmin ediliyor.
Salgının ekonomik sonuçlarının 2008’deki ekonomik krizden çok daha büyük olacağı neredeyse kesin gibi.
Çin ülkeyi durma noktasına getirmenin sürdürülebilir bir durum olmadığını fark etti. Uzun süredir birçok bölgede (Hubei de dahil) işe geri dönüş çağrıları yapılıyor. Ve insanlar yeniden çalışmaya başladı.
Hubei’de 25 Mart itibariyle ulaşım kısıtlamaları kaldırıldı. 8 Nisan’da ise Wuhan’daki karantina sona erdirilecek.
Anladığım kadarıyla hayatın bu şekilde durdurulmasının yaratacağı riskler Çin tarafından göze alınabilecek kategoride değerlendirilmedi.
Aslında bilmemiz gereken en önemli şey şu: Çin şu an test sayısını ciddi şekilde azalttı.
Sadece herkesin sağlık durumunu rapor etmesini talep ediyorlar ve sadece belli şartları sağlayan kişilere test uyguluyorlar.
Böylelikle hayatı kademeli olarak normale döndürmek istiyorlar. Çünkü iki aydır üretim ve tüketim yapmayan bir ülke haline geldiler ve bunun devam etmesi Çin Rüyası’na büyük bir darbe olacaktı.
Bununla birlikte dikkat etmemiz gereken başka bir konu daha var. Avrupa’da birçok kent üretimini durdurmuş, Çin ise üretime yeniden başlamış durumda.
Çin Sanayi Bakanlığı’nın 24 Mart itibariyle yayınladığı verilere göre Çin’deki küçük ve orta ölçekli şirketlerin yüzde 71.7’si yeniden operasyonlarına başlamış vaziyette.
Çin’in yeniden üretime başlayıp Avrupa’nın üretimi durdurması bizim için bazı riskler barındırıyor.
2020 Ocak ayı rakamlarına baktığımızda Türkiye’nin ihracatında AB ülkelerinin payının yüzde 50’ye ulaştığını görüyoruz.
En çok ihracat yapılan ilk 3 ülke ise 1,4 milyar dolar ile Almanya, 889 milyon dolar ile İtalya ve 870 milyon dolar ile İngiltere oldu. İtalya en çok ihracat yaptığımız ikinci ülke konumunda.
Türkiye’de sokağa çıkma yasağı konusu bugünlerde daha ciddi bir şekilde konuşuluyor.
Fakat zamanında alınmayacak ve ülkeyi kilitleyip üretimi durduracak bir yasak, Türkiye’nin güçlü olduğu Avrupa pazarının Çin tarafından doldurulmasına neden olabilir.
Avrupa şu an sipariş ve mal alımına kapalı. Avrupa ile birlikte eş zamanlı alınacak bir olağan üstü hal kararı bu süreçten çok da zararlı çıkmadan kurtulmamızı sağlayabilir.
Öte yandan Avrupa yeniden sipariş geçmeye başlar ve biz kapalı olursak, Avrupa kim açık ve hazırsa siparişini ona geçer.
Bu durum çok ciddi kayıplar vermemize neden olabilir. Çin’in Avrupa pazarını doldurması halinde buralarda tekrar toparlanmamız çok kolay olmayacaktır.
Bununla birlikte Rusya’nın 28 Mart’tan geçerli olmak kaydıyla bir haftalık tatil ilan etmesi de ayrıca manidardı.
Zira sadece 1036 vaka 3 de ölü bulunan Rusya, resmi rakamlarına göre işi tatilsiz bile çok iyi idare ediyordu. Ama ne olduysa birden ülke genelinde tatil ilan edildi.
Bunun da yukarıda ifade ettiğimiz konuyla ilişkili olması oldukça olasıdır.
Kısacası durum bu şekildeyken, alınacak kararların zamanında alınması gerekiyor. Ayrıca Çin örneğinde olduğu gibi belli bir süre alınacak önlemlerden sonra kademeli bir şekilde normalleşmeye geçmek mantıklı bir strateji olarak görünüyor.
Öte yandan olayın sadece sağlık perspektifinden düşünülmesi ve konuşulması yeterli değil. Süreci sadece bu şekilde yürütemeyiz.
Ne olursa olsun şunu anlamamız gerekiyor. Hiçbir ülke yüzde yüz kontrol sağlayamayacak bu işte. Virüsün getireceği siyasal, ekonomik ve sosyal sonuçları göz ardı etmek çok büyük hata olacaktır.
Devasa bir ekonomik güce sahip Çin bile bu işin altından kalkamayacağını anladıysa bizim çok daha dikkatli olmamız gerekecek.
Belli bir süre işi çok sıkı tutup daha sonra kademeli normalleşmeye dönmek en mantıklı seçenek gibi duruyor.
Bazılarımız olaya çok romantik yaklaşsa da insanlar devletin günlük tepkiler üzerinden hareket etmemesi gerektiğini anlayacaktır. Şu an ihtiyacımız olan şey realist ve duygusallıktan uzak politikalar.
© The Independentturkish