« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Mar

2020

Bilinmeyen Türkeş

İskender Öksüz ve Sadi Somuncuoğlu 01 Ocak 1970

Çağdaşı olduğumuz tarihî şahsiyetleri ilk defa nerde ve ne zaman tanıdığımız bizim için önemlidir. Ankara Türk Ocaklı gençler Kurmay Yarbay Alparslan Türkeş’i ilk kez 18 Mart 1959 günü asker gözüyle Çanakkale Zaferi’ni değerlendirirken tanımış. Askerî yönüyle zaferi değerlendirecek birine ihtiyaçları olduğunu rahmetli Zeki Sofuoğlu’na söylediklerinde, “Tamam, bizim Alparslan’a söyleriz, o konuşur” der ve o kimdir sorusuna, “Alparslan Türkeş, bizim 44’lülerden… “ diye gençlere hatırlatır.

Sonra, 27 Mayıs’a giden yoldaki köşe taşlarından 28-29 Nisan gösterileri sırasında, bu sefer onu, yine 44’lülerden Refet Körüklü ile konuşurken görürler. Bu defa sivil giyindiği için tanımakta güçlük çekerler. Türkeş, Körüklü’ye, “Amca (44’lüler birbirine böyle hitap ederler) bu gemi batıyor. Bizim milliyetçi arkadaşlara söyleyin, Tevfik İleri, Sait Bilgiç gibilere, gemiyi terk etsinler.” demektedir.

Dikkat dikkat!

Sonra 27 Mayıs 1960 günü radyodan o anons duyulur. “Dikkat dikkat. Büyük Türk milleti!” Bu ihtilalin kudretli albayının sesidir. Türkiye Türkeş’i ve uzun yıllar unutmayacağı o davudî sesini o anonsla tanımıştır. Fakat 44’lüler sesi hemen tanırlar ve daha o sabah saatlerinden itibaren bir ümit beslenmeğe başlanır.

Ses o kadar etkili ve akılda kalıcıdır ki izleyen yıllarda yapılacak Kıbrıs mitinglerini İzmir’de organize eden Türkçü gençler, mitingden önceki akşamlarda halkı mitinge aynı anonsla ve o sesi taklit ederek çağırmıştır: “Dikkat, dikkat. Büyük Türk milleti!”

Türkeş Başbakanlık Müsteşarı olmuştur ve o tarihe kadar adı pek duyulmamış bu makamın ne kadar etkili olabileceği onun o koltuğa oturuşuyla anlaşılır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi geçen asrın ikinci yarısında Türkiye’nin rotasını çizen, günümüzde de önemini koruyan müesseseler hep bu dönemde hayata geçirilir.

Ancak Türkeş ve arkadaşları ile Millî Birlik Komitesi’nin diğer üyeleri arasında gerilim vardır. İhtilal büyük çapta CHP’nin etkisiyle ve CHP’yi iktidara getirmek maksadıyla yapılmıştı. Bunu sonuçlandırmak için komitenin CHP taraflısı üyeleri, yeni bir anayasa yapılıp hemen seçime gidilmesini isterler. Geçmiş seçimlerde iktidar yarışı DP ile CHP arasında cereyan ederken, darbe DP’yi kapatmış, içinde “demokrat” kelimesi geçen isimle bile başka bir parti kurulması yasaklanmış, meydan tamamen CHP’ye kalmıştı. Hemen seçime gitmek, seçmenin yüzde ellisinin partisi teşkilatlanmamışken, ülkenin idaresini CHP’ye teslim etmek demekti. Türkeş ve arkadaşları, CHP’li olmayan kesimlerin siyasî teşkilat kurabilmeleri için zamana ihtiyaç bulunduğunu ve bu bekleme döneminde ülkenin ihtiyacı olan reformların yapılması fikrini savunuyorlardı.

Cemal Gürsel Alparslan Türkeş Millî Birlik Komitedsi
Milli Birlik Komitesi basın toplantısı. Ortada Cemal Gürsel, sağında Alparslan Türkeş.
Saray darbesi: “14’ler”in doğuşu

Darbeciler, 13 Kasım’da, bu sefer bir saray darbesi denilebilecek bir darbe daha yaptılar ve kendi içlerinde CHP’li olmayanları 27 Mayıs’tan altı ay sonra elimine ettiler. 14’ler denilen Türkeş ve arkadaşları yurt dışına, sefaretlerimize, mecburî danışmanlığa gönderildi. Türkeş’e Yeni Delhi düşmüştü. Bu dönemde Yassıada duruşmaları sonuçlanmış, DP’nin bazı ileri gelenlerine idam cezası verilmişti. Türkeş, MBK Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e gönderdiği mektupla idamlara karşı çıkmıştı. Gerekçeleri; zamanımızda siyasi suçlardan dolayı idam yapılmaması, hukuki bakımdan da Kurucu Meclis’in teşkilinden sonra Millî Birlik Komitesi’nin tek başına Yasama Organlığı vasfını kaybetmesidir. Sırf MBK’nin onayı ile idamların yapılması, hukuken mümkün değildir. Her şeye rağmen mahkemenin 15 Eylül 1961’de verdiği 15 idam cezasından 3’ü; Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu hakkında olanlar infaz edilmiştir.

Bir süre sonra 27 Mayıs’ı yapan ve 14’leri tasfiye eden ekip 1961’de seçime gider. CHP planlandığı gibi birinci parti çıkar ama komitenin sunduğu bütün avantajlara rağmen tek başına iktidar olamaz. Büyük çapta milliyetçilerin teşkilatlandırdığı ve basındaki mücadelesini verdiği Adalet Partisi ile koalisyon yapmak zorunda kalır.

Milliyetçiler siyasette

Gökhan Evliyaoğlu ve Hami Tezkan, önce Son Havadis, sonra Yeni İstanbul gazetelerinde muhalefeti organize etmektedirler. Bu yayın organları ve Sadettin Bilgiç, Fethi Tevetoğlu, Tahsin Demiray, Ethem Cahit Okurer ve Ferruh Bozbeyli gibi milliyetçiler, CHP’ye karşı Adalet Partisi’nin teşkilatlanmasında öncü rolünü oynasa da onların da sonu 14’lere benzemiş ve bilahare partiden tasfiye edilmişlerdir. Siyasî hayatta “Türkçü” denilebilecek bir partinin oluşması yine engellenmiştir. İşte bu, partiyi ve hareketi Türkeş hayata geçirecektir.

1962’de Türkçüler Derneği kurulur. Hareketin fikir liderleri, Atsız, Sançar ve ön plana çıkmadan ciddî yük taşıyan İsmet Tümtürk, haftalık bir siyasî dergi çıkarmaya başlarlar: Millî Yol. Türkçülerin kulağı Yeni Delhi’dedir. Oradan gelen haberler Millî Yol’da imalar, işaretler halinde duyurulmaktadır. Son Havadis röportaj yapmak için Yeni Delhi’ye muhabir yollar; fakat röportajın yayını yarıda kesilir. Stratejinin, işaretlerin, hep Delhi- Avrupa- İstanbul hattıyla ve Atsız’ın koordinatörlüğünde yürütüldüğü söylenmektedir.

Türkeş tekrar Türkiye’de

22 Şubat 1963 Türkeş’in Türkiye’ye dönüş tarihidir. Siyasette teşkilatlanmayı, bir parti kurmayı planlamaktadır. Bu yüzden kolay yolu, uçağı tercih etmez, Kapıkule’den kara yoluyla yurda girer. Oradan Edirne üzerinden İstanbul’a kadar kalabalık bir karşılama konvoyuyla gelir. İlerleyen günlerde bütün merkezleri dolaşır. İl il Türkçülere danışarak ilerler. İzmirli Türkçüler onunla ilk defa, Galip Erdem’in de avukatlık stajını yapığı İhsan Koloğlu’nun hukuk bürosunda dar bir toplantıda görüşürler. Hepsine mesleklerini sorar, İskender Öksüz kimya dediğinde, son derece ikna edici bir tavırla, “Kimya esastır” cevabını alır. Bilim ve tekniğe verdiği önem, kısa Başbakanlık Müsteşarlığı döneminde kurduğu kurumlardan da bellidir zaten. Dokuz Işık’taki “İlimcilik ve teknikçilik”ten de… Fakat bu cümlede başka bir şey daha vardır: “Ben seni dinliyorum, önemsiyorum!” mesajı. Teşkilat kurabilmenin temellerinden biri de bu mesajdır. Kendine güvenen ve fikrini yaymak isteyen büyük ülkü sahibi insanlar da hep bu tavır görülür: Ben seni dikkatle dinliyorum, sen önemlisin, fikirlerin benim için önemlidir. Dündar Taşer’den de, Nihal Atsız’dan da, İzmir’de 1960 neslini yetiştiren Hüsamettin Gülcür’den de hep bu mesajı alırdınız. Kendine saygı duyan insanların karşısındakini de tıpkı kendi gibi saygıdeğer görmesinin tabiî tezahürüdür bu. Şimdi elini öptürürken başka tarafa bakan “liderlerle” ne büyük tenakuzdur ya Rabbim! Kendinden emin olmamanın, kendine saygı duymamanın, kendi değerinden duyduğu şüpheyle savunmaya çekilmenin tezahürü de budur işte. Büyük olamayanlar büyüklük taslar.

Türkçülüğün ilk siyasî partisi

Türkeş Türkçü harekete iki; Türk siyasetine üç yenilik getirdi. Türkçülüğe siyasî parti ve birlik fikrinin zaruretini; siyasete felsefe/doktrin/eğitim fikrini ve çoğu bilmez, tahmin de etmez, Türk siyasetine ilk ve son defa, parti içi demokrasiyi.

Türkçülerin fikir kökleri, Türklerin kültür mirası kadar geniş bir zaman ve mekân boyutuna uzanır. Teşkilatçılıkları da aynı geçmişe dayanır. İl ve töre böyle teşekkül etmişti. Fakat Türkeş’e kadar, Türkçü bir siyasî partide teşkilatlanmak tereddütle karşılanmıştı. Bu tereddüdün makul gerekçeleri de vardı. Türk Milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelindeki kurucu fikirdir ve milletin tamamına aittir. Dolayısıyla bir partiye münhasır kılınmamalıdır. Aslında bu değerlendirme Atatürk dönemi için doğrudur. Fakat—rahmetli Tahsin Yılmaz Öztuna’nın tabiridir– İnönü revizyonizmiyle kurucu fikir Türkiye’nin yönetiminden dışlanmış, hatta 1944’ten sonra aktif şekilde, suçlanıp kovuşturulmuştu.



Buna rağmen Türk milliyetçileri içinde siyasî teşkilatlanmaya karşı direnç, Türkeşli yıllara kadar sürdü. Türk Milliyetçileri, bütün faaliyetlerini derneklerin, dergilerin çatısı altında yürüttü. Türkeş partileşmeye kalkışınca, bu gelenekten itirazlar yükseldi. Zaman Türkeş’in haklılığını gösterecektir. Artık pek az Türk Milliyetçisi siyasileşmeden yürümenin daha avantajlı olduğunu iddia edebilir.

Alparslan Türkeş MHP Genel Kurulu
Genel Kurul: Soldan sağa: Sadi Somuncuoğlu, Mustafa Kemal Erkovanlı, İbrahim Metin, , Alparslan Türkeş, Necati Uslu, Nihat Yazar, Hasan Çulhaoğlu, Sıtkı Çörtoğlu, Sadrettin Tosbi, Yaşar Ayıkbilgin
Önce CKMP, sonra değiştirilen adıyla MHP ile iktidara gelinemedi. Gerçi 80 darbesi olmasaydı – ki bu darbe büyük çapta bu gelişi engellemek için yapılmıştı – sonuç farklı olabilirdi… Ancak siyasî hareket, 80’li yıllara kadar çok geniş kadroların eğitilip Türk fikir ve siyaset hayatına enjekte edilmesini sağladı. Öyle ki bugün seçilmek isteyen hiçbir siyasî parti, Türk Milliyetçiliğini ihmal edemez. Ettiğini, Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söylese de kısa zamanda çark etmenin yollarını aramak zorunda kalır. “Milletimiz”, “necip milletimiz”, “aziz milletimiz” söylemlerindeki hilelerle de olsa… O yılların ülke çapında yetiştirdiği kadrolar Türkiye’de hemen bütün partilerde rol almıştır. Anlaşılıyor ki siyasî çalışma, öğrenilen bir şeydir ve bu 1960 – 1980 döneminde Türkeş’in başını çektiği siyasî hareket içinde öğrenilmiştir.

İhtilalin kudretli albayı olma mecburiyeti

Türkçüler Türkeş’i 1944’ten tanır ama kamuoyunun zihnine yerleşen görüntü “İhtilalin kudreti albayı”dır. 27 Mayıs 1960 sabahı duyulan o çok karakteristik ses de bu görüntüyü destekler. Belki bu yüzdendir, Türkeş dışarıya karşı kendisinden beklenen imajı vermektedir. Âdeta, “Türkeş Bey, Türkeş’i taklit ediyordu”. Vefatından sonra onun imajına yerleşmek isteyenler de Türkeş Bey’in, Türkeş’i taklit etmesini taklit etmişlerdi. Hâlbuki yakından tanıyanlar, bilgili, kültürlü, kararlı, fakat bütün bunların yanında diplomat, nazik ve karşısındakini sayan, dinleyen, anlamaya çalışan ve arkadaşlarını seven bir Türkeş görürlerdi. Bu Türkeş, olağanüstü bir hanımefendi olan Muzaffer Türkeş’le birlikte, yakınlarına bir Türk Bey ailesinin asil sıcaklığını, ilk defa tanıyanlara da kusursuz bir diplomat nezaketini yansıtırdı.

İncelik, dikkat ve sevgi

Siyasî parti bahsine geçmeden önce, ince, diplomat ve kurmay Türkeş’e işaret eden birkaç hatırayı aktaralım.

Alparslan Türkeş Turkân Şoray'la.
Alparslan Türkeş zamanın ünlü sanatçısı Türkân Şoray’la.
Türkeş Beyler, Ankara’da Gaziosmanpaşa Kader Sokağı 3 numarada otururken, İskender Öksüz ve eşi Emine Işınsu Öksüz, 1 numarada, yan komşudur. Bir akşamüstü Öksüzlerin camı vurulur. Türkeş Bey’dir. Kapıya önce Emine Işınsu, ardından İskender yetişirler. Türkeş Bey duraklar, Işınsu’nun yüzüne bakar ve usulca sorar, “Metin misiniz hanımefendi?”. Bu muhatabını hazırlamak içindir. Kötü bir haberin geldiği bellidir: Dündar Bey’i kaybettik! Öksüzler dostları, ağabeyleri, fikir ve gönül arkadaşları Dündar Taşer’in ölümünü böyle duyarlar.

İngilizceyi rahatça okuyacak kadar bu dile hâkim olan Türkeş Bey, Öksüzlerin kitaplığında iki kitapla bilhassa ilgilenir. Biri evvelce okuyup beğendiği, von Clausewitz’in “Harbe Dair” kitabının İngilizcesidir. Diğeri, daha yeni bir siyaset bilimci yazarın, Edward Luttwak’ın, Hükümet Darbesi (Coup d’Etat) kitabıdır. İkinciyi ödünç alır.

12 Eylül haberi

9 Eylül 1980 günü, İskender’e bir telefon gelir. Telefondaki ses, kendini tanıtmadan hemen konuşmaya başlar; sesinin tanınacağını bilmektedir. Sesin sahibi Genel Kurmay’da, Özel Harekât’tan bir subaydır, “Burada olağanüstü bir hareketlilik var. Mutlaka tahkik edilmeli.” der ve telefonu kapatır. İskender, mutadı olmadığı halde MHP’ye telefon eder, kendini tanıtır ve derhal Genel Başkan’a bağlanmak ister ve bağlanır. Türkeş Bey, dinler ve konuyu derhal değiştirir. İki taraf da bir birinin mesajını almıştır oysa. İki gün sonra Türkeş, Genel İdare Kurulu toplantısında, bu konuşmayı arkadaşlarına nakledecektir.

Siyasî partide doktrin

Türkeş’in, siyasete girme planları ile, ki bu Türkçülüğün de siyasete girişi demekti, bir siyasî partinin bir doktrini olması gereği hissedildi. Dokuz Işık’ın izini epey eskilere sürebilirsiniz. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, 6 Aralık 2017 tarihli Millî Düşünce Merkezi Bilgi Şöleni konuşmasında şunları söylüyor:

“Türkeş Bey’in yazmış olduğu Dokuz Işık’ın ilk biçimi Şubat 1962 sayısında Orkun’da çıktı. Daha sonra 2 Mart 1962’de Milli Yol Dergisi’nde görüyoruz. Daha sonra yayınlanan Dokuz Işık’ın tıpkısı değil ama hemen hemen aynı: 1. Türkçüyüz, 2. Arınmış Türkçeciyiz, 3. Yasacıyız, 4. Toplumcuyuz, 5. Milli gelenekçiyiz, 6. Demokrasiye taraftarız, 7. Ahlakçıyız, 8. Bilimciyiz, 9. Teknikçiyiz”



Dokuz Işık bugün birçok yönüyle tartışılabilir. Fakat şurası açıktır ki Türkeş’e kadar siyasî partilerin neyin nesi oldukları ancak kaba çizgilerle belliydi ve bütün partilerin programları bir birine benzerdi. Bunlar birer iyi niyet mecmuası gibiydi. Fakirlik azalacak, güvenlik artacak vs… Dokuz Işık’la birlikte, Atatürk’ün Altı Ok’undan beri siyaset alanında ilk defa bir ilkeler dizisi ilan ediliyordu ve bu ilkeler, o günün Türkiye’sinin şartları, bilim ve fikir adamlarıyla tartışılarak kâğıda dökülüyordu. Katkı yapanlar arasında 44’lülerden başka Mümtaz Turhan, Tarık Buğra gibi isimler de vardır.

Parti içi demokrasi

Aynı ideale gönül veren arkadaşlarına karşı dikkat, sevgi ve saygı, parti idaresine de kendiliğinden demokrasi olarak yansımıştır. Türkeş Bey, gerek bir kurmay subay, gerekse uluslararası arenadan tecrübeli bir diplomat ve yönetici olarak bu konuda zaten tecrübelidir. Fakat bu özelliği kamuoyunca ne beklenen ne de bilinen bir şeydir. Daha önce de bahsedildiği gibi kamuoyu onu “Dikkat dikkat!” anonsuyla tanımıştır.

O MHP nasıl çalışırdı?

Sadi Somuncuoğlu’nun gözlem ve hatıraları Türkeş Bey’in ve 1980 öncesi MHP’sinin bu yönüne ışık tutar:

“1969’da MHP’de Genel İdare Kurulu’na seçildim. 1980’e kadar Türkeş’le beraber olduk. Divanda, Genel İdare Kurulu’nda ve Parti Grubu’nda yazılı bir gündemle toplanılır. Genel İdare Kurulu ayda bir; Parti Gurubu ve Başkanlık Divanı her hafta toplanır. Hatta onun dışında acil konular olursa acil toplantılar yapılır.



“Gündem ile çalışma yapılır. Gündem nedir? Madde madde kâğıda yazılmıştır. Birinci madde bitti, söz alan olmadı mı madde oylanır. Oylanacak madde çok önemliyse kâğıt dağıtılır, gizli oylama yapılır. Orta derecede ise el kaldırılarak, üzerinde kolay anlaşılacak bir konuysa uzlaşmayla, hani konsensus dedikleri siyasi metotla yapılırdı.

“Her toplantıda 3-5 madde vardır. Her maddenin görüşülmesinde 3-5 teklif olur. Bu hesapla 1969’dan 1980’e kadar binlerce teklif görüşülmüştür. Türkeş genellikle fikir beyan etmezdi. Fikrini çok nadir beyan ederdi. Peki, nasıl karar alınırdı? Herkes sözünü bitirince oylamaya gidilirdi. İlk defa katılanlar şaşırırdı.

Tek adam değil, takımın ortak aklı

Trabzon milletvekili Ömer Çakıroğlu Adalet Partisi’nden bize geçti. Bir toplantı iki toplantı, Karadenizli ve Oflu olduğu için kendisi, nükte de yapar onlar biliyorsunuz… Kararı aldık, ‘itirazım var!’ diye bağırdı. Türkeş Bey, ‘Hayrola Ömer Bey neye itirazın var?’ dedi. ‘Efendim’ dedi. ‘dinine yandığım Adalet Partisi’nden daha demokrat parti olduğunu bilsem MHP’ye gelmezdim, faşist Parti diye ben buraya geldim, orda bile böyle oylama usulü yok. Grup toplantısı yapılmadan önce tahtaya tebeşirle gündem yazılır, Beyefendi mutadı gereğince yarım saat geç gelir, doğru kürsüye çıkar, yerine oturmaz, Birinci maddeden son maddeye kadar partinin ne yapması lazım geldiğini anlatır, grup biter. Bazı idealist yeni gelmiş milletvekilleri söz alırlar; bunlar acemidir, çıkarlar kürsüye Genel Başkan Süleyman Demirel’in ne kadar önemli şeyler söylediğini, takdirlerini, hayranlıklarını belirttikten sonra, efendim filan madde ile ilgili ben de hadisenin içinde bulunduğum için bilgi arz etmek istiyorum diye heyete konuşur. Beyefendinin adamları onu daire içine alırlar. Bu ilerde bize problem olacak birisidir derler ve onun siyasi hayatı biter. Buraya geliyorum, konuş konuş sonra oylama yapılıyor.’

“Türkeş bey sordu, ‘Peki Ömer Bey ne teklif ediyorsun?’

“’Efendim herkes konuşsun kararı siz verin.’

“‘Bak Ömer Bey, biz başından itibaren bu usulü uyguluyoruz. Bundan çok memnunuz. Sabredersen ilerde sen de memnun olursun.’ dedi.

“Ömer Çakıroğlu 80 darbesinin mahkemesinde yargılanırken bunu anlattı. ‘Ve hakikaten gördüm ki doğru olan buymuş, demokrasi buymuş, bizim bildiğimiz değilmiş’ dedi.

***

“Genel İdare Kurulu ile Meclis grubu ortak toplanmıştık. Gündemde ülkenin içinde bulunduğu anarşi konusu vardı. Sadi Somuncuoğlu, son Kahramanmaraş olaylarından bahsederek, ‘Güvenliğin emniyet güçleriyle sağlanamayacağı anlaşılmıştır. Acil ve etkili tedbir, Anayasanın emri olan Sıkıyönetime başvurulmasıdır; görüşülmesini teklif ediyorum” dedi.

“Türkeş, çok nadir görülen bir şekilde düşüncesini baştan açıklayarak ‘Arkadaşlar, askerler siyaset işlerinden pek anlamazlar, gelin sıkıyönetim istemeyelim’ dedi. Müzakere başladı; söz alan üyeler teklifin lehinde ve aleyhinde konuşmalar yaptılar. Söz bitince gizli oylamaya geçildi, sayımda sıkıyönetimin ilanı gereklidir kararı çıktı. Bu kararımız basına açıklandı; TBMM toplanarak konuyu görüştü ve 26.12. 1978 günü 13 ilde sıkıyönetim ilanına karar verildi.



Teklifi kabul edilmeyen Türkeş, bu sonucu çok normal gördü ve “arkadaşlar karar verilmiştir. Bunun dışında söylenenler hükümsüzdür; unutulmalıdır. Bu kapıdan aldığımız kararın zaferi için çıkacağız.” dedi. Herkes mutlu, kendinden emin ve kararlı bir şekilde toplantıdan ayrıldı.

***

“Sivas Müftüsü Ali Gürbüz bize katıldı. Bizim geleneğimize yeni. O da bir kaç toplantı bekledi. Türkeş Bey’e ‘Efendim, siz fikir beyan etmiyorsunuz, biz sizin fikrinizi öğrenmek istiyoruz?’ dedi.

“‘Ali Bey! Benim fikirlerim söylenmese, elbette ben de söylerim, arkadaşlar ifade ediyorlar sen merak etme! ‘

***

“Türkeş Bey, ‘Adana’dan aday olmayacağım, Ankara’dan aday olmak istiyorum’ dedi. Onun için müzakere açıldı. Söz alınıyor, bir arkadaşımız, siz Adana ile bütünleştiniz tekrar Adana’da devam etmeniz lazım, bunu rakip partiler istismar eder, Ankara’dan aday olmanız doğru değil diyor. Bir başka arkadaşımız, Ankara’dan aday olmanız doğru diyor. Bir genel başkan ben Adana’dan değil Ankara’dan aday olmak istiyorum diyor, orda bulunan yönetim kurulu üyesi bu doğru değil diyor veya söz alıyor bu doğru efendim diyor. Gizli oylama için kâğıt dağıtıldı. Oylandı, Adana çıktı ve Adana’dan aday oldu.

“Bunu bugün hiçbir lider yapamaz. O gün de yapamazdı. Kendine demokrat değil özgürlükçülerin kralı dese yapamaz.

O muazzam güç böyle doğar

“Buradaki üstünlük herkesin fikirlerini, hiçbir endişe, hiçbir çekinceye kapılmadan, hiçbir tereddüt duymadan, rahatça ifade edebileceği bir ortamı meydana getirmek ve böyle yönetmek. İşte demokrasi budur! İnsan haysiyetine, şahsiyetine hizmet budur! Fikirlerine değer vermek budur! Bunu temin eden insan olduğu için herkes Türkeş’e, sonsuz hürmet ve bağlılık gösterdi. Gerçek liderlik buydu.“

Yalnız merkezde değil, ülke çapında teşkilâtlarda da aynı hür hava hâkimdi. Bölge toplantıları, il toplantıları yapılırdı. Orada mahallî yöneticiler, merkezin şu veya bu tutumuna, beyanatına karşı tenkitlerini dile getirirlerdi. Türkeş Bey, dikkatle dinler, not alır, dinlediğini konuşana kuvvetle hissettirerek dinler ki buna “aktif dinleme” deniyor; ve sonra cevap verirdi. Konuya göre dinlerken aldığı notalara bakarak söylenenleri madde madde cevaplandırır ve olup bitenin niçin öyle değerlendirildiğini uzun uzun izah eder; haklı tenkitleri teşekkürle vurgular; arkadaşlar bunun üzerinde duracağız der ve hesap verirdi.

Büyük Yürüyüş 1978 Ankara. Türkeş, Gün Sazak, Sadi, Somuncuoğlu
Ankara, 15 Nisan 1978, Büyük Yürüyüş: Soldan sağa: Mehmet Doğan, Gün Sazak, Alparslan Türkeş, Sadi Somuncuoğlu, Turan Koçal
İşte hâlâ yurt çapında bütün partilerde, bütün toplum faaliyetlerinde hâlâ o dönem yetişenlerin ve onlardan sonra gelen MHP neslinin etkilerinin devamının sebebi budur.

“Ve” diyor Somuncuoğlu, “bu sürekli alışveriş, hür ve saygılı atmosfer içinde, kısa zamanda gerek merkez organları gerekse bütün parti teşkilatı, tek ve birleşik bir ortak akıl haline geldi. Öyle ki, herhangi bir olay karşısında, Genel İdare Kurulu’nun herhangi bir üyesine veya İstanbul, İzmir veya Kars veya Konya teşkilatından bir yöneticiye, Türkiye siyaseti ile ilgili herhangi bir şey sorsanız, hayret verici şekilde aynı cevabı alırdınız. Bu fikir birliği teşkilâtlardan taraftara yayıldı. Etkisi bugüne kadar uzanan MHP hareketinin sırrı burada; bu hürriyet ve demokrasi anlayışında ve onun sağladığı şahsî inisiyatif ve sorumluluk hissindedir.

Bugüne ders: Millî Düşünce Merkezi

“Bu yüzden biz, Millî Düşünce Merkezi Derneği’ni kurarken de ilk beyanımız, ‘burası hür bir ortamdır, herkes fikrini serbestçe söyler’ oldu.

“Görerek öğrendik ki fikir birliğini sağlamanın yolu, farklı fikirleri susturmak değil tam tersine, saygıyla dinlemek, ikna olmak, ikna etmek, oylamaktır. Bu yapıldığında da elinize hidrojen bombasından etkili dev bir güç geçer. İşte 1980’e kadar MHP budur.”

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 19798

ulkucudunya@ulkucudunya.com