Refet Körüklü (1924 - 01.04.2011)
Necmeddin SEFERCİOĞLU 01 Ocak 1970
Türk milliyetçiliğinin değerli hâdimlerinden, alçak gönüllü, güler yüzlü, sanatkâr bir kişi idi. Çok cana yakın, dostluğuna güvenilir biri idi. Kırılabilir fakat aslâ eğilmezdi. Tok sesli ve tok sözlü idi. Görüş ve düşüncelerini, muhatabının yüzüne karşı açıkça söylerdi. Türk ülküsü yolunda değerli hizmetlerde bulundu. Aynı zamanda “dini bütün bir Müslüman’dı;” dinî vecibelerini eksiksiz yerine getirmeğe çalışırdı. İri yapılı olduğu için “kapı gibi adam” sıfatıyla da anılırdı.
***
Refet Körüklü 1340 (1922) yılında Tarsus’ta doğdu. Emine ve Mustafa Körüklü’nün oğluydu.
Münevver Aliye Hanım ile evli idi. Neslihan Hatice (1949-1988) ve Ertuğrul Osman (1952-1991) adlı iki çocukları vardı. İkisini de 3 yıl ara ile elim trafik kazalarında yitirdikleri bu çocuklarından sonra Refet Körüklü ailesini, torunları Melek, Emre ve Korkut sürdürüyorlar.[1]
İlk ve orta okulları doğduğu kentte okudu. Daha sonra Ankara’daki Maliye Meslek lisesini bitirdi (1947).
Mezun olduğu yıl, hem evlendi hem de Maliye Bakanlığı Millî Emlâk Genel Müdürlüğünde stajyer memur olarak çalışmaya başladı. 1948’deki askerlik hizmetini tamamladıktan sonra yeniden memurluk görevine döndü; Bursa ve İstanbul Defterdarlıklarının değişik hizmet birimlerinde çalıştı. 1955 yılında da Maliye Bakanlığı Merkezinde görev alarak Ankara’ya yerleşti ve bu bakanlıktan “şube müdürü” sanı ile 1973’te emekli oldu.
Çocuklarının eğitim-öğretimi dolayısıyla uzun bir süre daha Başkent’te yaşadı. 1990 başlarında, bazı kıdemli Türk milliyetçilerinin birer daire satın aldıkları, İstanbul’un Bostancı semtindeki bir yapıdan o da bir daire alarak, oraya taşındı.
İstanbul’daki yeni konutu, orada komşuları olan Atsız, Nejdet Sançar, Muzaffer Eriş, İzzet Yolalan, Hasan Oraltay’a olduğu gibi, ona da pek uğur getirmedi. Oradaki son birkaç yılını hastalıklarla mücadele ederek geçirdi. 2011 yılı başlarında yatmak durumunda kaldığı Siyami Ersek Kardiyoloji Hastanesinde, 1 Nisan 2011 Cuma günü akşamı uçmağa vardı. Cenazesi de, 3 Nisan 2001 Pazar günü, evdeşi Münevver hanım ile kızı Neslihan ve oğlu Ertuğrul Osman’ın kabirlerinin de bulunduğu Heybeliada Kabristanı’ndaki sonsuzluk yerine defnedildi.[2]
***
Refet Körüklü, cana yakın, dost canlısı, güler yüzlü, daima iyim-ser olan bir insandı. Fakat acılar peşini bırakmadı. Ziraat Yüksek Mühendisi (Peyzaj uzmanı) ve Türkiye hanımlar arası okçuluk birincisi olan kızı Neslihan Hatice’yi 1988 yılındaki,[3] ortopedi uzmanı olan oğlu Doç. Dr. Ertuğrul Osman’ı (ve evdeşini) 1991 yılındaki trafik kazalarında yitirdi. Evdeşi Münevver Hanım da, 2000 yılında, ona ve hayata veda etmişti. O, bütün bu zamansız ve acı yitikleri tevekkülle karşıladı. Yaşamasını acılarını içine gömerek sürdürmeğe çalıştı. Fakat hayat bu yaşayışı da ona çok gördü. Önce duyma yeteneği yok oldu; ardından gözlerinin görme yeteneği azaldı. Telefonlara bile cevap veremez duruma geldi. Ardından da yatağa düştü. 2011 başında, evinde kimsenin bulunmadığı bir gün, ülküdeşlerinden Erk Yurtsever, telefonuna cevap alamayınca, oğlunu bir çilingirle gönderip evin kapısını açtırdı. Onu bitkin, konuşamaz bir durumda yatağında buldular ve hemen hastaneye kaldırdılar. Kız kardeşine ve torunlarına haber verildi. Onlar tedaviye yardımcı oldular. Bir ay kadar orada tedavi gördü. Sonuçta Tanrı’nın buyruğu yerine geldi ve o uçmağa vardı; acılarla yoğrulan 87 yıllık hayatı böylece son buldu.
***
Ben Refet Körüklü ile Ankara’ya geldikleri 1955 yılında tanıştım. Aramızdaki yaş farkına rağmen hemen kaynaştık ve ayrılamaz dostlar olduk. Ben ona ağabey demez, 1944-45 Irkçılık-Turancılık Dâvâsı sanıklarının birbirine seslendikleri gibi “amca” derdim. O da bana hep “Seferci” diye seslenirdi.
Ankara’da bulundukları sırada sık sık evlerine de uğrardım. Bu yüzden ailesi bireyleri ile yakınlığım vardı. Elbette milliyetçi kurum ve kuruluşların düzenlediği bütün toplantılarda bir araya gelir, “vatan kurtarırdık”. En sık buluştuğumuz yer de, elbette Türk Ocakları’nın tarihi yapısı idi.
“Refet Amca”nın özelliği milliyetçi kurum ve kuruluşlara ilgisi idi. Bu ilginin belirtisi olarak Türk Milliyetçiler Derneği, Türk Ocakları, Türkçüler Derneği başta olmak üzere bütün milliyetçi derneklere üye idi. Onların organlarında başkan ve üye olarak görev aldı. Ayrıca, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Alparslan Türkeş’in teşviki ile kurulan Türk Kültür Derneği’ne kurucu olarak katılmış Merkez Yönetim Kurulu üyesi olmuştu. Fakat o dernek, 13 Kasım 1960’daki Millî Birlik Komitesi iç darbesinin ardından Türkeş’in yurt dışına gitmesinden sonra dernek, Halkevleri adlı Marksist kuruluşun eline geçti ve Türk Kültür Derneğinin varlığına son verildi. Tabiî, Körüklü’nün oradaki görevi de son buldu. Fakat o, Türk Ocağı’nda, Ankara Türkocağı Başkanı ve Türk Ocakları Merkez Heyeti üyesi olarak değerli hizmetlerde bulundu..
Refet Körüklü, sanat sever, sanatçı yanı ağır basan birisiydi. Bunu Ankara’ya gelir gelmez Sanayi Çarşısı’nda kiraladığı bir dükkânda kare fayanslar üstüne resimler yaparak göstermişti. Bir atölye konumuna getirdikleri o yerde, öğretmen olan kardeşi Fevzi Körüklü ile çalışıyor, değişik resimler çiziyorlardı. Fakat, bir tanıtım yapılamadığı için, onların varlığından ve çalışmalarından kimsenin haberi olmuyordu. Bu yüzden o güzel çalışma semeresiz kalmıştı. İki kardeşin son bir ortak çalışması birkaç yıl önce yine Ankara’da ortaya çıktı. Refet Körüklü sulu boya kedi resimlerinden, kardeşi Fevzi Körüklü de at resimlerinden oluşan onlarca resmin yer aldığı bir sergi açmışlardı. Çankaya’daki bir galeride açılan o sergiye iki kez gittim. İkinci gidişim serginin sonuna doğruydu. Refet Amca, bana bir resim armağan etmek istedi. Resmi onun seçmesini istedim. Yan yana duran iki kedinin bulunduğu bir resim verdi. Bu resim, onun aziz bir anısı olarak oturma odamı süslüyor.
Körüklü’nün başka bir özelliği de edebiyata olan ilgisi idi. Kendisi, şiir yazan, özellikle hamasî şiirleri ile tanınan bir şairdi. İlk şiiri, 1948’de Zonguldak’ta çıkan Bucak dergisinde yayımlanmıştı. Bunu Toprak, Orkun, Filiz, Emel, Millî Yol, Ötüken, Türk Yurdu, Defne, Türk Dünyası Tarih ve Kültür dergilerinde çıkan şiir ve yazıları izledi. Şiirlerini millî veznimiz (hece) ile yazan Körüklü, bir süre de “hoyrat” türünde şiirlere ilgi göstermişti. Şiirlerini Hani (1965), Türkiye Hoyratları (1997), Gönüller Üstü (2001) ve Özlenen Koşu (2001) adlı kitaplarında topladı. Ayrıca, Türkçülerin Kaleminden Atsız (2000) adlı bir güldeste ile Saklıkent (2009) adlı bir de roman denemesi yayımlandı.
Saklıkent’in ilgi çekici bir de yazılış öyküsü var. Bu eser, Atsız’ın Deli Kurt adlı romanını sürdürür nitelikte bir çalışmadır. Kitabın önsöz konumundaki “giriş”inden, Atsız Bey’in Deli Kurt romanını kendisine Egeli, adını gizleyen bir öğretmenin Hamza Sadi Özbek aracılığı ile gönderdiği notları kullanarak yazdığını öğreniyoruz. Aynı kişi, yine Özbek aracılığı ile gönderdiği notlarla Deli Kurt takma adlı talihsiz Osmanlı Şehzadesi Murat’ın oğlu hakkında bilgiler vermekte ve bunun da çok beğendiği Deli Kurt romanının yazarınca kaleme alınmasını istemektedir. Fakat Atsız Bey sağlık durumu yüzünden onu yazamamış; yazmasını notları kendine getiren Refet Körüklü’den istemiş; yazamayacağını bildirerek özür dileyen Körüklü’yü bu konuda yüreklendirerek yazmaya ikna etmiş. Atsız’ın isteğini emir sayarak romanı yazmağa başlayan Refet Amca, kitabı bitirip 2009’da yayımlanmasını sağlamış. Yayımlandıktan sonra kitabın bir nüshasını bana da göndermişti. Severek okuduğum roman, onun bilinmeyen bir yeteneğini, yazarlığını ortaya koyduğunu düşünmeme yol açmıştı. Roman hakkında bir tanıtma yazısı yazamadım; çünkü elimdeki nüshayı, öteki kitaplarımla birlikte, Nevşehir Üniversitesi’nin Kütüphanesi’ne armağan olarak göndermişim. Acıdır ki, kitabın başka bir nüshasını Ankara’da bulabilmek mümkün olmadı. O yüzden isteğim sonuçsuz kaldı. Oysa bu kitap üzerinde önemle durmak, onu değişik yönleri ile incelemek ve irdelemek, hem edebiyat, hem Körüklü ve hem de Atsız Bey adına gereklidir. Umarım bu yazıyı okuyan ve elinde Saklıkent bulunan genç edebiyatçılar onu incelemek ve tanıtmak imkânını bulurlar. Bu hem Atsız’ın, hem de Körüklü’nün anısına büyük hizmet olur.
Refet Körüklü, samimi bir ülkü adamı idi. Hayatı inandığı ülküye bağlılık ve hizmetle geçmişti. Sanırım ülküdeşi Hikmet Tanyu ile Heybeliada’da mezar komşusudur. Atsız ve Nejdet Sançar başta olmak üzere, Bostancı’daki ev komşuları ve öteki Türkçüler ile de cennette komşu olması başlıca dileğimdir.
Tanrı, rahmetini ondan esirgemesin!
[1] Bunlardan Melek Neslihan’ın, Emre ve Korkut Osman’ın çocuklarıdır.
[2] Galiba Münevver Hanım’ın Heybeliada’da bir evi vardı. O yüzden yaz tatillerini orada geçirirlerdi. İstanbul’a taşındıklarından sonraki bir yaz ayında ben kendilerini oradaki evlerinde ziyaret etmiştim. Aile mezarlığı için orayı seçmeleri de, sanırım, bundandı.
[3] Neslihan’ın cenazesini Ankara’daki İbni Sina Hastanesi’nden alıp İstanbul’a götürdüğü gün ben de uğurlamaya gitmiştim. Kızını Morgdan alıp cenaze arabasına getirirkenki acılı yüzünü aslâ unutamadım. Neslihan’ı Heybeliada’yı çok sevdiği için oraya götürdüğünü söylemişti. Sonradan bütün aile orada toplanmış oldu.