« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Nis

2020

Fevzi Çakmak 12.01.1876 – 10.04.1950

01 Ocak 1970

Milli Kahraman, Mareşal, Orgeneral, Genelkurmay Başkanı, Asker, Devlet Adamı, Siyasetçi
Milli Kahraman, Asker, Orgeneral, Mareşal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusunun 2., Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk Genelkurmay Başkanı, devlet adamı ve siyasetçi (D. 12 Ocak 1876, İstanbul – Ö. 10 Nisan 1950, İstanbul). Asıl adı Mustafa Fevzi olup; Fevzi Paşa, Müşir Fevzi ve Mareşal Çakmak olarak da bilinir. Babası Çakmakoğulları’ndan Tophane kâtibi Miralay Ali Sırrı Bey, annesi Var­nalı Müftü Hacı Bekir Efendinin kızı Hasene Hanım’dır. İlköğrenimine Rumelikavağı Mahalle Mektebi’nde başladı. Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi (Ortaokulu) ile Kuleli As­keri İdâdisi (Lisesi)’nde okuduktan sonra Har­biye Mektebi’ne girdi (1893). Bu arada dedesi Hacı Bekir Efendi’den Arapça, Farsça ve fıkıh (İslam hukuku) öğrendi. Fevzi lakabı da ken­disine tasavvufla ilgilen­mesini sağlayan dedesi tarafından verildi. Harbiye’yi bitirdikten sonra erkân-ı harb (kurmay) sınıfına alındı ve 1898’de kurmay yüz­başı olarak orduya katıldı. Uygulama dönemini mer­kezde geçirdikten sonra, Kosova’ya bağlı Metroviçe’de bulunan XVIII. Nizamiye Fırkası kurmay subaylığına (1899) atandı.

Balkanların en karışık olduğu bir dö­nemde on dört yıl Rumeli’de kaldı, gös­terdiği başarılar dolayısıyla arkadaşla­rından önce yükseldi. 1901’de kolağası, 1902’de binbaşı, 1907’de daha otuz ye­di yaşındayken miralay (albay) oldu. 1909’da Osmanlı ordusunda rütbeleri yeniden dü­zenleyen yasa gereğince rütbesi binbaşılığa indirildiyse de 1910’da yarbaylığa yükseldi. İkinci Meşrutiyet (1908)’ten sonra iktidara gelen İttihadçılar tarafından, İttihad ve Terakki Fırkası Metroviçe şubesinin gizli yö­netim kuruluna seçildi. Ancak o politi­kadan hoşlanmadığı ve mesleğine son derece bağlı olduğu için partiden daima uzak durdu. Balkan Savaşı (1912-13) çıkınca Yakova’daki XXI. Tümenin komutan vekilliğine, daha sonra Vardar Ordusu Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğü­ne getirildi (29 Eylül 1912). Balkan Sava­şı’nın sona ermesinden sonra Ankara Redif Tümeni komutanlığına (2 Ağus­tos 1913) atandı, arkasından II. Tümen Komutanlığına (6 Kasım 1913) getirildi. 24 Ka­sım 1913’te tekrar miralay rütbesine terfi ederek Ankara’daki V. Kolordu Komutanlığına atandı (22 Aralık 1913). 2 Mart 1915’te mirliva (tuğgeneral) rüt­besine terfi etti ve kolordusu ile birlikte I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesine katıldı. Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Ke­mal’in hastalanarak çekilmesi üzerine, kolordu kumandanlığı ile birlikte Anafartalar Grup Komutan Vekilliğine ge­tirildi (Aralık 1915). Düşman bu cepheden çekilinceye kadar buradaki görevi de­vam etti.

Çanakkale cephesinin kapanmasın­dan sonra doğu cephesinde II. Kaf­kas Kolordusu Komutanlığına (17 Eylül 1916), arkasından Diyarbakır’daki II. Ordu Komutanlığına (5 Tem­muz 1917) atandı. Bu sırada Kafkas cephesinden gelen Rus saldırısını durdurarak, Rusların İskenderun ve Basra körfezlerine inme planlarını başarısızlığa uğrattı. Kanal cephesinden saldıran İngilizleri durdurmak üzere Mustafa Kemal’­den boşalan Halep’teki VII. Ordu Komutanlığına getirildi (Ekim 1917). Filis­tin ve Şeria’da İngilizlere karşı giriştiği savaşlardaki başarılarından dolayı ferik (korgeneral) rütbesine yükseltildi (1918). Ardından hastalanarak İstanbul’a dön­dü, yerine Mustafa Kemal getirildi (7 Ağustos 1918).

Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) imzalandıktan sonra Fev­zi Paşa Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğine (Genel Kurmay Başkanlığına, 24 Aralık 1918) atandı. Bu makamda bulunduğu sırada antlaşma koşullarını yerine getirir görünerek pek çok silah ve cephanenin düşman eline geçmesini önledi. Çeşitli yollarla askerî malzemenin Anadolu’da kalmasını ya da oraya gönderilmesini sağladı. Fevzi Paşa’dan kuşkulanan İngilizler, Osmanlı hü­kümetine baskı yaparak onun I. Or­du Müfettişliğine atanmasını sağladılar, ancak bu görevi kabul etmedi.

Fevzi Paşa, Erkânı Harbiyye-i Umû­miyye Reisliğinden alındıktan sonra I. Or­du Müfettişliğine getirildi. Sivas’ta Mustafa Kemal’in başkanlığında kurulan Hey’et-i Temsiliye ile İstanbul’daki Os­manlı hükümeti arasında ilişkilerin kop­ma noktasına geldiği bir sırada bir “na­sihat heyeti”yle birlikte Sivas’a gönderil­di (13 Kasım 1919). Sivas’tan döndükten sonra Askerî Şûra üyeliğine atandı (Aralık 19I9). Ardından Harbiye Nazırlığı (Savunma Bakanlığı)’na getirildi (3 Şu­bat 1920). Paris Barış Konferan­sı’nın Türkiye hakkında aldığı kararları kabul etmedi. Bu arada İstanbul’dan Ankara’ya silah, cephane ve insan kaçırma konu­sundaki çalışmalarına hız verdi. Anadolu’daki harekâtın güçlenmesi için bütün gücüyle çalıştı ve her yeni gelişme­yi Mustafa Kemal’e bildirdi. Nihayet İn­gilizler İstanbul’u resmen işgale başla­yınca Fevzi Paşa da makamından düş­man askerleri tarafından çıkarıldı (16 Mart 1920).

Artık İstanbul’da yapılacak bir şey ol­madığını anlayan Fevzi Paşa, Beykoz’da­ki evinden gizlice Ankara’ya doğru yola çıktı. Fevzi Paşa’nın geçeceği yollarda önlemler alarak onu yakalamak istediler. Ancak bütün engellemelere karşın An­kara’ya ulaşabildi. O sırada toplantıda olan Büyük Mil­let Meclisi (TBMM) üyeleri Fevzi Paşa’nın hep bir­likte karşılanmasını kararlaştırdı ve karşıladı. Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gelişi ve TBMM’de yaptığı konuşma met­ni bir tamim olarak bütün memlekete ve ordu birliklerine gönderildi.

Fevzi Paşa, Kozan milletvekili olarak katıldığı TBMM tarafın­dan kurulan İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) Müdâfaa-i Milliye Vekili (Milli Savunma Bakanı) seçildi. İcra Vekil­leri Heyeti de onu başkan seçti. Bu görevde bulunduğu sırada özellikle dü­zenli ordu kurulması konusunda büyük hizmetleri oldu. Fevzi Paşa, II. İnönü Savaşı’nın ka­zanılmasından sonra İsmet Bey’in (İnönü) yerine önce vekâleten, son­ra asâleten Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğine getirilince vekillikten ayrıl­dı (5 Ağustos 1921). Sakarya Savaşı’nın kazanılmasında da büyük hizmetleri oldu. Yunan ordusunu ke­sin yenilgiye uğratan Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın planları Fevzi Paşa tarafından hazırlanmıştı. Kendisine, Mustafa Ke­mal’in önerisiyle TBMM ta­rafından 31 Ağustos 1922 tarihinde mareşallik rütbesi verildi.

Kozan’dan ve İstanbul’dan olmak üzere iki kez Millet Meclisi üyeliği yapan Fevzi Pa­şa, 30 Ekim 1924’te, asker olan milletvekillerinin politikayı ya da askerliği seçmeleri istenin­ce çok sevdiği askerlik mesleğini tercih etti. İstanbul milletvekilliğinden ayrıla­rak Erkân-ı Harbiyye-i Umumiyye Reis­liği görevini 1944’te emekli oluncaya kadar sürdürdü. Fevzi Paşa, Atatürk’ün ölü­münden sonra İsmet İnönü’nün cumhur­başkanı seçilmesinde de büyük rol oynadı. II. Dünya Savaşına girilmesine şiddetle karşı çıkan Fevzi Çakmak orduyu sava­şa hazırlamaktan da geri kalmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ne girmesi ve milletvekili olması konu­sunda bizzat Cumhurbaşkanı İsmet İnö­nü tarafından yapılan önerileri kabul et­medi. CHP’ye duydu­ğu kırgınlık dolayısıyla bu partiye karşı kurulan Demokrat Parti (DP)’yi destekledi. Bu partinin listesinden bağımsız aday ola­rak 21 Temmuz 1946’da İstanbul Milletvekili seçildi. Bir süre sonra parti yönetici­leriyle anlaşmazlığa düşerek DP’den ayrıldı (12 Temmuz 1947). Mil­let Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı (20 Temmuz 1948) ve bu partinin şeref başkanı seçildi.

Fevzi Çakmak, Teşvikiye Sağlık Yurdu’nda öldüğü zaman, hükümet millî yas ilân etmediği için; halk, CHP aley­hine büyük tepki gösterdi. Beyazıt Camisi’nde kılınan namazdan sonra çoğun­luğu üniversite gençliği olmak üzere, ka­labalık bir cemaatle toprağa verildiği Eyüp Sultan’a ka­dar eller üzerinde taşındı. Halkın Fevzi Çakmak’ın cenazesine duyduğu bu bü­yük ilgi, CHP’ye kar­şı gösterilen ilk açık direniş hareketi ve İsmet İnönü’nün önemli bir siyasî yenil­gisi olarak yorumlandı.

Fevzi Çakmak başarılı askerlik yaşamı boyunca çalışkan, alçak gönüllü, sağlam iradeli ve karakterli, dinine bağlı bir komutan olarak sevildi ve sayıldı. En bü­yük zevki kitap okumak olan Paşa, geniş bir kültüre sahipti. Özellikle tarih, edebiyat ve toplumbilime çok önem verir­di. Fransızca, İngilizce, Arapça ve Fars­ça yanında bazı Balkan dillerini de bilir, günlük politikadan hoşlanmazdı. Aske­rin politik çekişmelerin dışında tutulmasını savunurdu. Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin en büyük sebebini ordunun siyasete bulaş­mış olmasında gören Fevzi Paşa, orduyu daima politikadan uzak tutmuştur.

Fevzi Paşa, Harp Akademisi’nde verdi­ği konferanslarını 1927’de kitap olarak yayımladı. Ta­mamen kendi inceleme ve saptamalarıyla belgelere dayanan bu eserde, Balkan felâketlerinin siyasî, sosyal ve as­kerî bakımlardan tahlilini yapmaktadır. Ayrıca Doğu cephesinde bulunduğu yıllar­daki gözlem ve incelemelerini de 1936’da kitap olarak yayımladı. Sade bir üslûpla, askeri başarılarını öğünme vesilesi yapmadan anlattığı eserleri harb edebiyatımızın başarılı örnek­lerindendir. Fevzi Paşa’nın bir hayli hacimli olan anıları ise ailesinde olup tamamı henüz yayımlanmamıştır. Fevzi Paşa,

Başarılı hizmetlerinden dolayı çeşitli liyakat, imtiyaz, harp madalyaları ve nişanlarla ödüllendirilmiş olan Mareşal Fevzi Çakmak; doğal olarak da İstiklal Madalyasına sahip olduğu gibi; Gümüş İmtiyaz Madalyası, Altın İmtiyaz Madalyası, Altın Muharebe Liyakat Madalyası ve İstiklal Madalyası ile Avusturya-Macaristan Harp Nişanı, Alman Kronodör Nişanı, Alman Demir Haç Nişanı, 1. Mecidi Nişanı, 5. Mecidi Nişanı, Kılıçlı 2. Osmani Nişanı, 4. Osmani Nişanı sahibidir.

Bayan Fıtnat Çakmak ile evlenmiş olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın iki çocuğu vardır. İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Farsça, Arapça, Arnavutça ve Sırpça bilmekteydi.

10 Nisan 1950 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş, İstanbul'da Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir.

ESERLERİ:

Garbî Rumeli’nin Suret-i Ziyâ ve Balkan Harbinde Garp Cephesi Hakkında Konferanslar (1927), Büyük Harb’de Şark Cephesi Harekatı (1936).

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 124061

ulkucudunya@ulkucudunya.com