Fevzi Çakmak 12.01.1876 – 10.04.1950
01 Ocak 1970
Milli Kahraman, Mareşal, Orgeneral, Genelkurmay Başkanı, Asker, Devlet Adamı, Siyasetçi
Milli Kahraman, Asker, Orgeneral, Mareşal, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusunun 2., Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk Genelkurmay Başkanı, devlet adamı ve siyasetçi (D. 12 Ocak 1876, İstanbul – Ö. 10 Nisan 1950, İstanbul). Asıl adı Mustafa Fevzi olup; Fevzi Paşa, Müşir Fevzi ve Mareşal Çakmak olarak da bilinir. Babası Çakmakoğulları’ndan Tophane kâtibi Miralay Ali Sırrı Bey, annesi Varnalı Müftü Hacı Bekir Efendinin kızı Hasene Hanım’dır. İlköğrenimine Rumelikavağı Mahalle Mektebi’nde başladı. Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi (Ortaokulu) ile Kuleli Askeri İdâdisi (Lisesi)’nde okuduktan sonra Harbiye Mektebi’ne girdi (1893). Bu arada dedesi Hacı Bekir Efendi’den Arapça, Farsça ve fıkıh (İslam hukuku) öğrendi. Fevzi lakabı da kendisine tasavvufla ilgilenmesini sağlayan dedesi tarafından verildi. Harbiye’yi bitirdikten sonra erkân-ı harb (kurmay) sınıfına alındı ve 1898’de kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Uygulama dönemini merkezde geçirdikten sonra, Kosova’ya bağlı Metroviçe’de bulunan XVIII. Nizamiye Fırkası kurmay subaylığına (1899) atandı.
Balkanların en karışık olduğu bir dönemde on dört yıl Rumeli’de kaldı, gösterdiği başarılar dolayısıyla arkadaşlarından önce yükseldi. 1901’de kolağası, 1902’de binbaşı, 1907’de daha otuz yedi yaşındayken miralay (albay) oldu. 1909’da Osmanlı ordusunda rütbeleri yeniden düzenleyen yasa gereğince rütbesi binbaşılığa indirildiyse de 1910’da yarbaylığa yükseldi. İkinci Meşrutiyet (1908)’ten sonra iktidara gelen İttihadçılar tarafından, İttihad ve Terakki Fırkası Metroviçe şubesinin gizli yönetim kuruluna seçildi. Ancak o politikadan hoşlanmadığı ve mesleğine son derece bağlı olduğu için partiden daima uzak durdu. Balkan Savaşı (1912-13) çıkınca Yakova’daki XXI. Tümenin komutan vekilliğine, daha sonra Vardar Ordusu Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne getirildi (29 Eylül 1912). Balkan Savaşı’nın sona ermesinden sonra Ankara Redif Tümeni komutanlığına (2 Ağustos 1913) atandı, arkasından II. Tümen Komutanlığına (6 Kasım 1913) getirildi. 24 Kasım 1913’te tekrar miralay rütbesine terfi ederek Ankara’daki V. Kolordu Komutanlığına atandı (22 Aralık 1913). 2 Mart 1915’te mirliva (tuğgeneral) rütbesine terfi etti ve kolordusu ile birlikte I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesine katıldı. Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal’in hastalanarak çekilmesi üzerine, kolordu kumandanlığı ile birlikte Anafartalar Grup Komutan Vekilliğine getirildi (Aralık 1915). Düşman bu cepheden çekilinceye kadar buradaki görevi devam etti.
Çanakkale cephesinin kapanmasından sonra doğu cephesinde II. Kafkas Kolordusu Komutanlığına (17 Eylül 1916), arkasından Diyarbakır’daki II. Ordu Komutanlığına (5 Temmuz 1917) atandı. Bu sırada Kafkas cephesinden gelen Rus saldırısını durdurarak, Rusların İskenderun ve Basra körfezlerine inme planlarını başarısızlığa uğrattı. Kanal cephesinden saldıran İngilizleri durdurmak üzere Mustafa Kemal’den boşalan Halep’teki VII. Ordu Komutanlığına getirildi (Ekim 1917). Filistin ve Şeria’da İngilizlere karşı giriştiği savaşlardaki başarılarından dolayı ferik (korgeneral) rütbesine yükseltildi (1918). Ardından hastalanarak İstanbul’a döndü, yerine Mustafa Kemal getirildi (7 Ağustos 1918).
Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) imzalandıktan sonra Fevzi Paşa Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğine (Genel Kurmay Başkanlığına, 24 Aralık 1918) atandı. Bu makamda bulunduğu sırada antlaşma koşullarını yerine getirir görünerek pek çok silah ve cephanenin düşman eline geçmesini önledi. Çeşitli yollarla askerî malzemenin Anadolu’da kalmasını ya da oraya gönderilmesini sağladı. Fevzi Paşa’dan kuşkulanan İngilizler, Osmanlı hükümetine baskı yaparak onun I. Ordu Müfettişliğine atanmasını sağladılar, ancak bu görevi kabul etmedi.
Fevzi Paşa, Erkânı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğinden alındıktan sonra I. Ordu Müfettişliğine getirildi. Sivas’ta Mustafa Kemal’in başkanlığında kurulan Hey’et-i Temsiliye ile İstanbul’daki Osmanlı hükümeti arasında ilişkilerin kopma noktasına geldiği bir sırada bir “nasihat heyeti”yle birlikte Sivas’a gönderildi (13 Kasım 1919). Sivas’tan döndükten sonra Askerî Şûra üyeliğine atandı (Aralık 19I9). Ardından Harbiye Nazırlığı (Savunma Bakanlığı)’na getirildi (3 Şubat 1920). Paris Barış Konferansı’nın Türkiye hakkında aldığı kararları kabul etmedi. Bu arada İstanbul’dan Ankara’ya silah, cephane ve insan kaçırma konusundaki çalışmalarına hız verdi. Anadolu’daki harekâtın güçlenmesi için bütün gücüyle çalıştı ve her yeni gelişmeyi Mustafa Kemal’e bildirdi. Nihayet İngilizler İstanbul’u resmen işgale başlayınca Fevzi Paşa da makamından düşman askerleri tarafından çıkarıldı (16 Mart 1920).
Artık İstanbul’da yapılacak bir şey olmadığını anlayan Fevzi Paşa, Beykoz’daki evinden gizlice Ankara’ya doğru yola çıktı. Fevzi Paşa’nın geçeceği yollarda önlemler alarak onu yakalamak istediler. Ancak bütün engellemelere karşın Ankara’ya ulaşabildi. O sırada toplantıda olan Büyük Millet Meclisi (TBMM) üyeleri Fevzi Paşa’nın hep birlikte karşılanmasını kararlaştırdı ve karşıladı. Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gelişi ve TBMM’de yaptığı konuşma metni bir tamim olarak bütün memlekete ve ordu birliklerine gönderildi.
Fevzi Paşa, Kozan milletvekili olarak katıldığı TBMM tarafından kurulan İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) Müdâfaa-i Milliye Vekili (Milli Savunma Bakanı) seçildi. İcra Vekilleri Heyeti de onu başkan seçti. Bu görevde bulunduğu sırada özellikle düzenli ordu kurulması konusunda büyük hizmetleri oldu. Fevzi Paşa, II. İnönü Savaşı’nın kazanılmasından sonra İsmet Bey’in (İnönü) yerine önce vekâleten, sonra asâleten Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Reisliğine getirilince vekillikten ayrıldı (5 Ağustos 1921). Sakarya Savaşı’nın kazanılmasında da büyük hizmetleri oldu. Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğratan Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın planları Fevzi Paşa tarafından hazırlanmıştı. Kendisine, Mustafa Kemal’in önerisiyle TBMM tarafından 31 Ağustos 1922 tarihinde mareşallik rütbesi verildi.
Kozan’dan ve İstanbul’dan olmak üzere iki kez Millet Meclisi üyeliği yapan Fevzi Paşa, 30 Ekim 1924’te, asker olan milletvekillerinin politikayı ya da askerliği seçmeleri istenince çok sevdiği askerlik mesleğini tercih etti. İstanbul milletvekilliğinden ayrılarak Erkân-ı Harbiyye-i Umumiyye Reisliği görevini 1944’te emekli oluncaya kadar sürdürdü. Fevzi Paşa, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı seçilmesinde de büyük rol oynadı. II. Dünya Savaşına girilmesine şiddetle karşı çıkan Fevzi Çakmak orduyu savaşa hazırlamaktan da geri kalmadı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ne girmesi ve milletvekili olması konusunda bizzat Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından yapılan önerileri kabul etmedi. CHP’ye duyduğu kırgınlık dolayısıyla bu partiye karşı kurulan Demokrat Parti (DP)’yi destekledi. Bu partinin listesinden bağımsız aday olarak 21 Temmuz 1946’da İstanbul Milletvekili seçildi. Bir süre sonra parti yöneticileriyle anlaşmazlığa düşerek DP’den ayrıldı (12 Temmuz 1947). Millet Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı (20 Temmuz 1948) ve bu partinin şeref başkanı seçildi.
Fevzi Çakmak, Teşvikiye Sağlık Yurdu’nda öldüğü zaman, hükümet millî yas ilân etmediği için; halk, CHP aleyhine büyük tepki gösterdi. Beyazıt Camisi’nde kılınan namazdan sonra çoğunluğu üniversite gençliği olmak üzere, kalabalık bir cemaatle toprağa verildiği Eyüp Sultan’a kadar eller üzerinde taşındı. Halkın Fevzi Çakmak’ın cenazesine duyduğu bu büyük ilgi, CHP’ye karşı gösterilen ilk açık direniş hareketi ve İsmet İnönü’nün önemli bir siyasî yenilgisi olarak yorumlandı.
Fevzi Çakmak başarılı askerlik yaşamı boyunca çalışkan, alçak gönüllü, sağlam iradeli ve karakterli, dinine bağlı bir komutan olarak sevildi ve sayıldı. En büyük zevki kitap okumak olan Paşa, geniş bir kültüre sahipti. Özellikle tarih, edebiyat ve toplumbilime çok önem verirdi. Fransızca, İngilizce, Arapça ve Farsça yanında bazı Balkan dillerini de bilir, günlük politikadan hoşlanmazdı. Askerin politik çekişmelerin dışında tutulmasını savunurdu. Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin en büyük sebebini ordunun siyasete bulaşmış olmasında gören Fevzi Paşa, orduyu daima politikadan uzak tutmuştur.
Fevzi Paşa, Harp Akademisi’nde verdiği konferanslarını 1927’de kitap olarak yayımladı. Tamamen kendi inceleme ve saptamalarıyla belgelere dayanan bu eserde, Balkan felâketlerinin siyasî, sosyal ve askerî bakımlardan tahlilini yapmaktadır. Ayrıca Doğu cephesinde bulunduğu yıllardaki gözlem ve incelemelerini de 1936’da kitap olarak yayımladı. Sade bir üslûpla, askeri başarılarını öğünme vesilesi yapmadan anlattığı eserleri harb edebiyatımızın başarılı örneklerindendir. Fevzi Paşa’nın bir hayli hacimli olan anıları ise ailesinde olup tamamı henüz yayımlanmamıştır. Fevzi Paşa,
Başarılı hizmetlerinden dolayı çeşitli liyakat, imtiyaz, harp madalyaları ve nişanlarla ödüllendirilmiş olan Mareşal Fevzi Çakmak; doğal olarak da İstiklal Madalyasına sahip olduğu gibi; Gümüş İmtiyaz Madalyası, Altın İmtiyaz Madalyası, Altın Muharebe Liyakat Madalyası ve İstiklal Madalyası ile Avusturya-Macaristan Harp Nişanı, Alman Kronodör Nişanı, Alman Demir Haç Nişanı, 1. Mecidi Nişanı, 5. Mecidi Nişanı, Kılıçlı 2. Osmani Nişanı, 4. Osmani Nişanı sahibidir.
Bayan Fıtnat Çakmak ile evlenmiş olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın iki çocuğu vardır. İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Farsça, Arapça, Arnavutça ve Sırpça bilmekteydi.
10 Nisan 1950 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş, İstanbul'da Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir.
ESERLERİ:
Garbî Rumeli’nin Suret-i Ziyâ ve Balkan Harbinde Garp Cephesi Hakkında Konferanslar (1927), Büyük Harb’de Şark Cephesi Harekatı (1936).