Veli Soysaldı
Prof.Dr. Necmeddin Sefercioğlu 01 Ocak 1970
Millî eğitim topluluğunun en ilgi çekici Türkçülerinden biri de, Veli Soysaldı hoca idi. Son zamanların moda deyimi ile ‘hiper aktif’ denebilir bir yapıda olan Veli Hoca, değişik tavır ve davranışları, alaylı-kalaylı konuşmaları ile, çoklukla anıldığı “Deli Veli” lâkabına uygun bir insandı: Çok zekî, cesur, kabına sığamaz, olaylara nasıl tepki göstereceği, ne zaman, nasıl hareket edeceği kestirilemeyen, ‘kendine özgü’ bir kişilik!
İyi bir matematikçi idi. Hazırladığı ‘matematik problemleri’ 1940-50’li yılların matematik dergilerinde imzası ile yayınlanır, takdir toplardı. İyi de bir öğretmendi. Çok kimsenin benimseyemediği matematiği öğrencilerine sevdirerek öğretirdi. Sonraki yıllarda yöneticilik görevlerinin ağır yükü altında bu yeteneğini yeterince kullanamadı. Başarılı bir yönetici olmayı tercih eti.
O Türkçülükle Sıvas İlköğretmen Okulu’ndaki öğrenciliği sırasında tanıştı. Okula öğretmen olarak atanan ünlü Türkçü Nejdet Sançar Hoca’nın gönlüne ülkü kıvılcımını düşürdüğü öğrencilerden biri idi. Bu kıvılcım bütün hayatını yönlendiren bir ateşe, bir kor’a dönüştü ve Onunla birlikte yaşadı.
* * *
Veli Soysaldı 13 Mart 1919 (01.03.1335)’da, Nevşehir’in Gülşehir ilcesine bağlı Alemli köyünde doğdu. Ayşe ve Cuma Soysaldı’nın çocukları idi. Sivas İlk Öğretmen Okulu’nu (1938) bitirdi.
İş hayatına 1938’de, Van 2. İlkokul öğretmenliği ile başladı. 1939’da Van Edremit İlkokulu başöğretmeni oldu. 1942’de Ankara-Çubuk Merkez İlkokulu’na atandı. 1943’de Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girdi. Orayı bitirdiği yıl (1946) Nevşehir’de açılan Erkek Orta Sanat Okulu’ndaki matematik öğretmenliğine ücretli ‘yönetim memuru’ kadrosunda başladı. 1947’de de öğretmen kadrosuna geçirildi. O okulda ve onun Nevşehir Ortaokulu ile birleştirildiği ‘Muhtelif Gayeli Ortaokul’da 1953’e kadar çalıştı. Ardından Kırşehir Erkek Sanat Enstitüsü (1953-54) ile Mardin Lisesi (1954-55), Kayseri Lisesi (1955-59) ve Amasya Lisesi’nde (1959-60) matematik öğretmenliği yaptı. Nisan 1960’da Adıyaman Lisesi Müdürü, Ekim 1962’-de Amasya Lisesi Müdürü olarak görevlendirildi. M.E.B.’de bir süre şube müdür yardımcılığı yaptı (Aralık 1963-Ekim 1964). Onu, Ankara Gazi Lisesi (1964-69) ile Ankara Atatürk Lisesi Müdürlükleri (1969-74) izledi. 02.05.1974’te kendi isteği ile emekli oldu. Fakat 14.05.1975’de yeniden göreve çağırılarak M.E.B. bakan müşavirliğine, aynı gün de müsteşar yardımcılığına atandı. Bu görevde iken 26.09.1975’te, yine kendi isteği ile, yeniden emekliye ayrıldı, 18 Nisan 1989 günü de, Ankara’da uçmağa vardı.
* * *
Hemşehrim olan Veli Soysaldı hocayı, Nevşehir’de Erkek Orta Sanat Okulu’nda görevli iken tanıdım. Orada yedi yıl çalıştı. 1946-49’da liseyi Adana’da okuduğum için, tatillerde geldiğim Nevşehir’de, aydın tabakayı oluşturan öğretmen dostlarla Öğretmenler Derneği lokalinde veya Şehir Parkında buluşur, görüşürdük. Veli Hoca farklı davranışları ve ilgi çekici konuşmaları ile daima ilgi toplardı. Onun argo ile karışık sohbetlerini, değişik değerlendirmelerini ilgi ile dinlerdik. br>1949 sonunda yüksek öğrenim için Ankara’ya geldim. Veli Hoca, bazı öğretmen arkadaşları ile Türk Milliyetçiler Derneği’nin Nevşehir Şubesini kurmuştu. Ben de onların Ankara’daki gönüllü temsilcisi oldum. Genel Merkez’de veya Ankara’da çözümlenecek sorunları olduğunda, şubenin başkanı olarak, onları telefonla bana bildirirdi. Telefonlarının birinde, o sırada Seyhan (Adana) milletvekili olan Ârif Nihat Asya’nın Nevşehir’e gelmesini sağlamamı istedi. Ârif Hoca’yı arayıp çağrıyı bildirdim. Kararlaştırdığımız günde de otobüsle Nevşehir’e uğurladım. O yolculuktan hem Ârif hem de Veli hoca çok memnun olmuştu. Bu tür ilişkiler TMD’nin kapatılışına kadar, sonra da derneksiz olarak sürdü.
Veli Hoca, 1953 yılından başlayarak başka illerde lise düzeyindeki okulların matematik öğretmenliklerine, 1960’dan sonra da ‘disiplinsiz liseleri iyileştirmek’ özel görevi ile önce Adıyaman, ardından Çankırı Lisesi müdürlüklerine atandı. Oralardaki disiplinsiz öğrencileri kendine özgü yöntemlerle yola getirdi; o okullarda disiplin ve sükûneti sağladı. O yıllarda Veli Soysaldı Hoca’yı ancak yaz tatillerinde Başkente geldiğinde görebiliyordum. Görevleri Ankara’ya alındıktan sonra daha sık görüşür olduk. Ülküdeşlik ve hemşehrilikle kaynaşan dostluğumuzu onun uçmağa varışına kadar sürdürdük.
Ankara’daki Gazi ve Atatürk Liselerinde görevli iken Hoca’nın ünü iyice arttı. ‘Deli Veli’ lâkabı da o yıllarda yaygınlaştı. Gazi Lisesi’ni de iyileştirdikten sonra atandığı Atatürk Lisesi, o dönemde bakan, mebus, üst yönetim görevlisi çocuklarının okuduğu ayrıcalıklı bir okuldu. Onların çocukları şımarık, küstah ve sorunlu idiler. Onlar yüzünden okul da çok disiplinsizdi. Hoca, ailelerinden gelen itirazlara kulak asmadan, önce onları yola getirdi. Okul huzura kavuştu. Sonunda ebeveynler de Veli Hoca’ya hak verdiler. Fakat Onun o lisede görevli olduğu yıllar anarşik olayların boy attığı yıllardı. Bu yüzden okulun önemi bir kat daha artmıştı. Çünkü Atatürk Lisesi eylemcilerin açık hava toplantısı alanı olarak kullandığı Kızılay’a, Sıhhiye’ye çok yakındı. Bundan dolayı sol örgütler oranın öğrencilerini etkileyip sokağa dökme çabasında idiler. O çabalara Veli Beğ, her türlü mücadeleyi göze alarak göğüs gerdi. Öğrencilerini ve okulunu komünist ve solcuların şerrinden olabildiğince, yiğitçe korudu. Okula giremeyen anarşist eylemciler, hırslarını lisenin çevresindeki evlerin duvarlarını ‘Deli Veli’ye hakaret eden slogan yazıları ile kirleterek yenmek zorunda kaldılar.
Emekli olduktan beş yıl sonra Bakanlık üst yönetiminde, müsteşar yardımcılığına atandı. Fakat o görevde dört ay kalabildi. Çünkü o, masa başında oturacak, sessiz-sakin işi ile uğraşacak bir yapıda değildi. Makam odasının kapısını daima açık tutar, beğenmediği tutumlar ve kimseler hakkında yüksek sesle, alaylı-kalaylı konuşurdu. Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen yapısı kısa zamanda etkisini göstermiş, görevi kendi isteği ile bırakmak zorunda kalmıştı.
* * *
Veli Soysaldı Hoca, öğretmenlik ve yöneticilik hayatında birçok ilgi çekici olayın kahramanı veya müsebbibi olmuştu. Sohbetlerinde onları tatlı tatlı anlatırdı. Onların birkaçını kaydetmek yararlı olur:
• Türkçülüğe yönelik devlet terörünün başladığı sırada Hoca yatılı bir okulda, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okuyordu. Türkçü bir öğrenci olarak tanınıyordu. Elbette öyle tanınan başka arkadaşları da vardı. O yüzden dolaplarının aranması, oradaki ‘suç unsuru’ yayınlardan dolayı cezalandırılmaları söz konusu idi. Dolaplarındaki o tür yayınları, Yönetim bu işe girişmeden önce, kendilerinin yok etmesi gerekiyordu.
Veli Soysaldı, onlar arasında bulunan, yok olmasına kıyamadığı Atsız’ın Komünist donkişot’u proleter-burjuva Nâzım Hikmetof Yoldaşa adlı kitapçığının metnini ezberlemeğe karar verdi. Türkçü arkadaşlarından Süleyman Bumin ile birlikte bir formalık metni birkaç kez sesli olarak okudular. Ardından V. Soysaldı ezberden okumağa, S. Bumin de metinden onu izlemeğe koyuldu. İlk denemede bazı yanlışlar, atlamalar ortaya çıkmıştı. Sesli okumayı iki kez daha tekrarladıktan sonraki denemede tam bir başarı sağlamışlardı. Artık o kitapçığı yok edebilirlerdi. Öyle yaptılar. O belleği böylesine güçlü olan bir gençti.
• Amasya’da görevli bulunduğu dönemin bir dinî bayram tatilinde Ankara’ya gelmiş. Kızılay’da karşılaştık. Selâmlaştıktan sonra o sabah saatinde nereden geldiğini sordum. “Bakanlığı tavâftan” karşılığını verdi. Sonra da o tavâfın nasıl yapıldığını açıkladı: “Bakanlığın kapısından baş-layarak yapının çevresini bildiğin iltifatları (!) sayarak dolaşırsın”. Elbette, kastettiği bakanlık görevlisi olduğu Millî Eğitim Bakanlığı idi.
• Amasya’dan sonra bir süre şube müdür yardımcılığı yaptığı MEB’in çalışanlarını aslâ sevmediği için, ‘bir gün bakan olursa’ o kadronun tümünü değiştireceğini söylerdi. Bunun, bütün görevlilere kararlaştırılan bir gün ve saatte Bakanlığın kapısı önünde topluca fotoğraf çektirileceğini bildirmekle gerçekleştirilebileceğini düşünürdü. Ona göre “müsteşarından en sünepe odacısına kadar herkes, fotoğraf çekimi için kapı önüne koşar”dı. Fotoğraf çekilirken Bakanlık kapılarını kilitletip çekimden sonra onlara kovulduklarını bildirmek hiç de zor olmazdı.
• Şube müdür yardımcısı iken, uzun bir koridorun sonundaki camekânla bölünmüş bir odada çalışırdı. Koridorun boş olduğu bir gün, odasının önüne çıkarak, yüksek sesle “Komünistler!” diye bağırmış, bu sesin nereden geldiğini anlamak için oda kapılarından başını uzatanlara “Sizi gidiler sizi, adınızı duyunca nasıl ortaya çıkarsınız!” demişti.
• Gazi Lisesi’nde göreve başladığında, okulda yer darlığı çekilmesine karşılık, bodrum katındaki depoların ‘Seçim Kurulu evrakı’ ile dolu oldu-ğunu belirledi. Seçim Kurulu Başkanlığı’na yaptığı ricalar ve uyarılar etkili olmayınca konuyu kendi yöntemi ile çözmeğe karar verdi. Kurul’un Başkanına, depoları bir hafta içinde boşaltmazlarsa ‘evrak’ı bir daha göremeyeceklerini bildirdi. Süre dolunca depoları su ile dolduracaktı. Hemen ertesi gün gelip depoları boşaltmağa başladılar.
• O zamanı yaşayanlar hatırlarlar; Opera Meydanı’ndaki Atatürk ve Talatpaşa bulvarlarının birleştiği kavşak üzerinde şimdiki köprü yoktu. Kızılay yönünden gelen araçlar İstasyon yönüne gidebilmek için sola dönüş yapmak zorunda idiler. Trafik yönetimi, kavşağa gelecek araçların sürücülerini uyarmak için dönemece on metre kala, yolun orta kaldırımı üzerine, üstünde “Sola dönmek için sola yanaşınız!” yazılı bir levha koymuştu. Bir gün oradan geçenler, levhadaki yazının altına yağlı boya ile ‘İsmet İnönü’ yazılmış olduğunu gördüler. CHP’nin ‘ortanın solu’na heveslendiği bir dönemde yazılan o imza herkesi hem şaşırtmış hem de güldürmüştü. Hemen kaldırılan levhaya o adı kimin yazdığı da anlaşılamadı. Veli Hoca bizim tahminimizi doğrulayan açıklamasını bir süre sonra gülerek anlattı: Bir sabah eline bir küçük boya kutusu ve fırça alıp o adı yazmış, sonra, liseye doğru yoluna devam etmişti.
• Veli Hoca’nın görevli olduğu liselerde uyguladığı değişik disiplin yöntemleri vardı. Söz gelişi, Atatürk Lisesi’nde yapının giriş kapısı önüne bir ‘kımızı çizgi’ çekmiş, öğrencilerin teneffüste o çizgiyi geçerek yapıya yaklaşmasını yasaklamıştı. Bunu müdür odasına koyduğu ayaklı bir mikrofonla denetlerdi. Teneffüs sırasında mikrofon başına geçip bahçedeki öğrencilere özel üslûbu ile “çizgiden uzak durun!” uyarıları yapardı. Öğrenciler onu, o öğrencileri görmese de, sesi ve söyleyiş tarzı etkisini gösterirdi. Ders saatlerinde de koridorları dolaşır, dışarda gördüğü öğrencileri (ve hatta öğretmenleri) taşıdığı cetvelle ellerini okşayarak tatlı-sert cazalandırırdı.
• Veli Soysaldı Hoca’nın bir de seçim serüveni vardır. Milletvekili seçimlerinde MHP’den Nevşehir adayı olmuş, öteki iki aday ülküdaşı ile seçim propagandasına çıkmıştı. Gittiği yerlerde neler yapmayı tasarladıklarını anlatmaktan daha çok dinlemeye gelenleri pısırık davranışlarından dolayı azarlamaya yönelince gezileri fiyasko ile sonuçlanmış, onlar da oy yerine hava almışlardı.
‘Deli Veli’nin serüvenleri anlatılmakla bitmez. O, konuşmaları, tavırları, eylemleri ile Türkçülüğe renk katan bir ülkücü idi. Dâvasına bağlılığı, solcu ve komünistlerle olan mücadeledeki cesaret ve ataklığı tartışılmazdı. Bir gün bana “Duâ edin ki ben karşı safta değilim, öyle olsaydım, benden çok çekerdiniz.” demişti. Doğru söze ne denir; kendisine hak vermiştim. Veli Soysaldı hoca çok başarılı bir öğretmen ve yönetici, Türkçülüğe iman derecesinde bağlı bir ülkücü idi. Şaşılacak bir cesareti vardı. Güçlü belleği, kıvrak zekâsı, kendine özgü alaylı-kalaylı, nükteli konuşmaları, nükteleri ile, eşine seyrek rastlanır bir insandı.
Durağının uçmak olduğu inancındayım.
Veli Soysaldı hoca çok başarılı bir öğretmen ve yönetici,
Türkçülüğe iman derecesinde bağlı bir ülkücü idi. Şaşılacak bir cesareti vardı. Güçlü belleği,
kıvrak zekâsı, kendine özgü alaylı-kalaylı, nükteli konuşmaları, nükteleri ile, eşine seyrek
rastlanır bir insandı.