Bir entelektüel olarak Fatih’in portresi ve bugünün aydınları
İlber Ortaylı 01 Ocak 1970
Fatih, bugün Batı ve Doğu dediğimiz dünyanın ortak noktalarını birleştiren bir hükümdardı. Ne Rönesans İtalya’sında ne Reformlar Almanya’sında böyle hazırlıklı biri görülmez.
Fatih Sultan Mehmed, Türk hükümdarları içinde hem mareşal hem entelektüel olarak locanın önünde gelir. Bu kolay bir derecelendirme değildir; çünkü Kanuni Sultan Süleyman örneğin, bir şair, bir sanat adamı, bir kuyumcu, eserlerine hâlâ sanat tarihçilerinin hayranlıkla baktığı bir portredir. Mesela Gülru Necipoğlu onun hazırladığı bir tacı, bir kongrede tebliğ olarak sunmuştu. Hiç şüphesiz ki ateşli silahlar ordusunun becerikli mareşali, bir günde Mohaç’ta kudretli Apostolik Macar krallığını ortadan kaldıran hükümdardı Kanuni... Devri büyük adamlar devri... Bu mirası devraldı ve devretti.
Bir entelektüel olarak Fatih’in portresi ve bugünün aydınları Babası Yavuz Sultan Selim, Farsça şiir yazardı. Sina Çölü’nü 20’nci yüzyıldaki komutanların aksine kimsenin burnunu kanatmadan, gözlerine kum doldurmadan, askerleri ve toplarıyla geçti. Ama bütün bunların arasında Fatih, kısa ömründe hem hükümdarlığı hem mareşalliği zamanındaki fütuhatıyla ve yarattığı renkli imparatorlukla hep önde geçer. Devrinde, Osmanlı fen alanında son hamleleri yaptı. Fatih, Timur’un Orta Asya’sının mirasını devralmaya da çalıştı.
BİR ÂLEMİN HEP EN İYİSİNE BAKILIR
Fatih, bugün Batı ve Doğu dediğimiz dünyanın ortak noktalarını birleştiren bir hükümdardı. Hep söylediğim gibi ne Rönesans İtalya’sında ne Reformlar Almanya’sında böyle hazırlıklı biri görülmez. Kimse eski Yunanca metin okuyup Venedik elçisiyle kendi dilinde tartışmak, Farsça divan yazmak, Arapça çetin ceviz metinleri okumak kabiliyetine sahip değildi. Evet, İslam dünyasının entelektüel portresi, Fatih Sultan Mehmed’dir. Geride kalanların hepsi sahte çift sütunlu (Pseudo-dipteros) anıt girişleri gibidir. Bir âlemin temsilcisinden söz edilirken en iyisine bakılır. Mektep kaçkını kasabalıların yorumlarının da bu gibi portrelerin tasvirine girişmekten uzak tutulması gerekir.
Yeni Türkiye’nin aydını doğrusu fazla haddini bilmez bir adam tipi. Bunların içinde çok ilginçlerini bilirim. Mesela Fatih’in ne içtiğiyle uğraşırlar. Ben söyleyeyim, hükümdarın göze batmış bir içki tercihi ve mönüsü yoktu. Sarhoşlukla ilgili bir vakası, bir yazısı da görülmüyor. Bu meraka nereden saplandıklarını anlamıyorum. Büyük padişahın kayıtlı tek zararlı yiyecek seçeneği deniz ürünleriydi. İflah olmaz gut (nekris) hastalığı da bundan ileri gelmiştir. Diyete dikkat etmeyen bir savaşçı, süvari hastalığıdır bu. Bütün büyük komutanlarda, mesela 17’nci asrın önemli komutanı Dük de Condé’de görülür.
Julian Raby gibi ve Allah’a şükür Celal Şengör gibi Fatih’in okuduğu kitaplarla ilgilenen insanlar da var. Kütüphanesini başkalarının kütüphaneleriyle mukayese ediyorlar. Bizdeki kıt zekâlılarsa Fatih’in olmayan şarap mönüsü veya utanmaz bir yazarın yaptığı gibi, anlamadıkları şiirdeki sözde erkek aşkıyla ilgileniyor. Böyle namalum olaylara meraklar ancak boş beyinlere hastır. Biraz kitap okuyun.