Altayların Şeyh Şamil’i: Osman Batur Han
Doç. Dr. Ömer Kul 01 Ocak 1970
Doğu Türkistan’ın Altay bölgesinin Köktogay şehri Öndirkara mevkiinde 1899 tarihinde dünyaya gelen Osman İslamoğlu, Kazakların Orta Cüz-Kerey-Abak Kerey-Cantekey-Molkı-Aytuvgan boyuna mensuptur.Babası İslâm Bey, annesi Ayça (Kayşa) Hanım’dır. Doğumu, çocukluğu, gençliği ve eğitim hayatıyla ilgili bilgiler yok denecek kadar azdır. Eğitim hayatına dair tek söylenebilecek söz her Kazak evladı gibi çocukluk yıllarında avulundaki Cami hocasından dinî dersler aldığı yönündedir. Merhum Delilhan Canaltay’ın Kıylı Zaman Kayın Künder adlı hatıratında kendisine Kur’an öğrettiğini ve dini dersler verdiğini ifade eder. Gençliğinde gerilla savaşının bütün inceliklerini Böke Batur’dan öğrendiği ise tarihi hakikatlere uymamaktadır. Bir halk kahramanı olarak aktif mücadeleye başladığı dönemlerde kementle uçak düşürdüğü ise mücadelesinin büyüklüğünü tasvir edebilmek için söylenegelmiş bir hikayedir.
12 Şubat 1940 tarihinde Altay’ın Sarıtogay şehrinde Akit Hacı Camii’ne yapılan saygısızlık üzerine İris ve Esim Han liderliğin de Çinlilere karşı başlatılan protestolara katılmıştır. Halkın Elindeki silahları toplamak üzere yapılan duyuruyu dinlemeleri için camiye toplatılan halkın huzurunda Çinli askerlerin camiye botlarıyla girmesi ve pervasız hal ve hareketleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Çinli yetkililer İslâm Bey’den silâhların toplanıp teslim edilmesini isteyince Osman Batur, babası, annesi ve yakınlarının ısrarlarına rağmen silâhını teslim etmemiştir. “Bu gün silâhını veren yarın canını da verir, çok istiyorlarsa gelip alsınlar” tarihi sözü bu olay sırasında söylenmiştir. Osman Batur’un dağa çıkması Çinlilerin vereceği karşılık yüzünden ilk başlarda halkın tepkisine yol açmış fakat yaşanan olaylar Osman Batur’u halk arasında destanlaştırmıştır.
Yakın arkadaşlarıyla beraber, silahlarını da yanlarına alarak dağ yolunu tutan Osman Batur’un yanına kısa zamanda yüzlerce mücadele arkadaşı katılmıştır. Şerdiman, Nimetullah ve Nabi adlı çocukları da 1941’den itibaren bu emsalsiz istiklâl mücadelelerine katılmıştır. Urumçi idaresinin 5 Temmuz 1940’ta Altay’da Ruslara maden arama izni vermesi ise istiklal hareketini alevlendirmiştir. 10 Mayıs 1941 tarihinde Osman Batur’un emriyle Altay’da görevli bir çok Rus kurşuna dizilmiştir. Ekim 1941’den itibaren millî mücadelenin liderliğini Osman Batur üstlenmiştir. Çinliler ve Ruslar bu isyanı bastırmak için bütün güçlerini seferber etmişlerse de bir sonuca varamamışlardı.
İkinci dünya harbinin hızlandığı 1942 yılı Doğu Türkistan tarihi ve milli mücadelesini de farklı birlikteliklere itmiştir. 1934-1942 yılları arasında Doğu Türkistan’ı tam bir Sovyet peyki gibi yöneten Şın Şı-sey’in merkezi Çin’e yanaşması Moskova’yı rahatsız etmiş ve Osman Batur, Moğolistan üzerinden Stalin tarafından desteklenmeye başlanmıştır. 1942 yılı itibariyle Moğolistan Devlet Başkanı Çoybolsan üzerinden Sovyetler Birliği’nden yardım almaya başlayan Osman Batur, Mart 1942’den Nisan 1943’e kadar hükümet askerlerine baskınlar yaparak düşmana büyük zayiatlar verdirmiştir. Bunun üzerine ikinci hanımı, üç oğlu ve beş kızı hapsedilmiştir. Tek erkek kardeşi Delilhan İslâmoğlu da 1942’de katledilmiştir.
1943 yılı Mayıs ayından itibaren Osman Batur’u faaliyetlerini genişletmesi için cesaretlendiren Moskova’nın askeri ve mühimmat desteği sayesinde Haziran 1943’ten sonra birçok zafer kazanmasına vesile oldu. Bu savaşlar Mart 1944’e kadar devam etmişti.
“Hür Altay/Erikti Altay” teşkilât divanının 22 Haziran 1943 tarihinde Bulgun’da yaptığı bir törenle Osman İslamoğlu’na “Han” rütbesi ve kahramanlıkların dan dolayı “Batur” unvanı verilmiştir. Ardından daha güçlü bir şekilde Urumçi ile mücadeleye etmeye başlayan Osman Batur, Çoybolsan’a heyetler gönderip silâh alımı konusunda anlaşma yapmıştır.
Altay’daki çatışmalar Aralık 1943’te şiddetlenince yapılan toplantıda Osman Batur “başkomutan” seçilmiştir. Ocak 1944’ten itibaren Moğolistan’ın yaptığı askeri yardımlar Osman Batur’un Çin birliklerine karşı başarısında etkili olmuştur. Çoybolsan, Şubat 1944’te Alatöbe (Alatepe) mezrasın da ilk defa Osman Batur ile yüzyüze görüşmüştür. 16 Mart’ta Kazakların efsanevî lideri Canibeg’in sancağı çıkarılarak yapılan törende nihai hedef olarak Çinlileri Altay’dan temizlemeye karar verilmiştir. Kısa zaman içerisinde Çin birliklerinin boşalttığı yerler Osman Batur’un kontrolüne geçmiştir. 9 Nisan’da Bulgun’da Osman Batur, Çoybolsan ve Rus asıllı komutan Macik bir görüşme yapmış, 16 Nisan’da düzenlenen toplantıda bağımsızlık elde edilinceye kadar mücadeleden vazgeçilmeyeceği deklare edilmiştir.
Haziran 1944’te savaş Altay’ın diğer bölgelerine de yayılmış, bu gelişme üzerine Urumçi idaresi Altay’a kesin taarruz yapmayı kararlaştırmıştır. İki taraf arasında muhtemelen Temmuz ayında vuku bulan savaşlar 15 gün kadar sürmüş ve Çin askerî birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Osman Batur’un Altay’daki başarıları Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerinde de etkisini gösterince İli (Gulca)’de Alihan Töre liderliğinde büyük bir ayaklanma başlamıştır. Bu hareketin başarıya ulaşmasıyla İli’de Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuş ve Alihan Töre cumhurbaşkanı ilan edilmiştir. Kurulan devleti ilk tanıyan ise Osman Batur olmuştur.
Osman Batur, 7 Ekim 1944’te İli idaresi tarafından Altay valiliğine tayin edilmiş, bunun üzerine Çinliler, Osman Batur’un 18 yaşındaki kızı Kabiyra ile 14 yaşındaki oğlu Baydolla’yı anneleri Mamey’in gözü önün de hunharca katletmiştir. 11 yaşındaki oğlu Kariy ve 9 yaşındaki kızı Sapiyan’ı da 20 m. derinliğin bir kuyuya atmıştır. Evlâtlarına yapılan bu muamele karşısında anne Mamey intihara teşebbüs etmiş fakat kendisini attığı azgın nehirden kurtarılmıştır. Bu vahşet Osman Batur’u davasından zerre uzaklaştırmamış, aksine intikamını alevlendirmiştir.
Osman Batur, 1945’te “Uluttu Korgav Uyumu/Ulusu Koruma Teşkilâtı”nı kurmuştur. 6 Eylül’de yapılan bir törenle Altay halkının savaşı kazandığı ilân edilmiş, Moğolistan ve Sarsümbe’deki Rus Konsolosu, Osman Batur’u tanıdıklarını ilan etmiştir. Doğu Türkistan Millî Ordusu’nun Manas’a gelmesi üzerine Çin askerleri ateşkes ilân edince, İli liderleri elçilerini Urumçi’ye göndermiştir. Barış görüşmeleri 14 Eylül’de başlamış, müzakereler neticesinde Çin ve İli hükümetleri arasında “11 Bitim Anlaşması” imzalanmıştır (2 Ocak 1946). Anlaşmadan kısa bir süre önce Alihan Töre’nin ortadan kaybolması Osman Batur’un şüphelenmesine ve İli yönetiminin Sovyet kuklası haline gelmesi dolayısıyla onlardan yüz çevirmesine neden olmuştur. İli Hükümetine karşı olan güvensizliği yüzünden bütün görevlerinden alınınca bütün irtibatını kesen Osman Batur, Eylül ayında Tayankol’a yerleşmiştir. “Üç Vilâyet İnkılâbı” adlandırılan bu emsalsiz mücadeleler, Doğu Türkistan’dan Çinlileri söküp atmanın son adımları olarak tarihe geçmiştir lakin Yalta Konferansı kararları kurulan hayalleri, verilen emekleri, kaybedilen canları geride bırakmıştır. Moskova idaresi verdiği desteği geri çekmeyi bırakın masaya oturmayı istemiş, bu ise Osman Batur ve mücadele arkadaşlarını hayal kırıklığına uğratmıştır.
Osman Batur bu dönemde kardeş kavgasının tarafı olmamak adına bir taraftan bölgeden uzaklaşıp Baytik dağına çekilirken diğer taraftan Urumçi’de iş başına gelen Dr. Mesut Sabri Baykozi ve İsa Yusuf Alptekin beylerle gizli görüşmeler yapmaya başlamıştır. Zikredilen bu dönemde ve kurulan koalisyon hükümeti vasıtasıyla ülkede Sovyet tesirinin artması üzerine merkezî Çin hükümeti, 19 Mayıs 1947 tarihinde hükümet başkanlığına Mesut Sabri Baykozi’yi getirmişti. Haziran 1948’de Mesut Sabri Baykozi, Osman Batur’u Urumçi’ye davet etmiş ve karşılama programı İsa Yusuf Alptekin tarafından tertip edilmiştir. Urumçi Hükümeti aynı zamanda İli gurubunun kendileriyle hareket etmemesi dolayısıyla “hain” ilan ettiği Osman Batur’u tekrar Altay valiliğine atamıştır. 10 Haziran’da Urumçi ziyaretini gerçekleştiren giden Osman Batur, halk tarafından sevgiyle karşılanmıştır.
1949 yılı itibariyle Doğu Türkistan, Komünist Çin işgaline uğrayınca Osman Batur, “Milleti Yükseltme Cemiyeti”ni kurmuştur. Bütün Çin’de olduğu gibi Doğu Türkistan’daki gelişmelerden rahatsız olan Müslüman Türk liderleri düzenledikleri bir toplantıda “kalıp Komünistlere karşı mücadele mi edelim yoksa vatan için vatandan mı ayrılalım” hususunu tartışmış, nihayetinde dış desteğin de olmaması ve güçlü komünist birliklere karşı yapılacak mücadeleden sadece hayatlarını kaybeden insanların olacağı düşüncesiyle dış ülkelere göç etmeye karar vermişlerdi.
1947 Hükümetinin Maliye Bakanı Canımhan Hacı, 11 Eylül 1949 tarihinde Urumçi’yi terk ederek Osman Batur’la buluşmuştur. Böylece tarihin en dramatik göç yolculuğu başlamıştır. Eyalet hükümetinden azledilen Dr. Mesut Sabri Baykozi’nin yerine göreve getirilen Burhan Şehidi ise 17 Eylül’de Osman Batur’u Altay valiliği görevinden almış ve yakalanması için üzerine askeri birlikler sevk edilmiştir. Osman Batur ise bir taraftan yolculuğuna devam ederken diğer taraftan üzerine gelen komünist birliklerine karşı çarpışmıştır.
26 Eylül 1949 tarihinde Burhan Şehidi ve General Tao ülkenin savaşmaksızın Komünist Çin’e teslim edildiğini ilân etmiştir. Çin karşısında tutunamayacağını anlayan Osman Batur ise yanında kalan az sayıda halkıyla birlikte 28 Ağustos 1950’de çarpışa çarpışa Makay’a ulaşmıştır. Komünist birlikleri ise Osman Batur’un yakalanması için 8. Kızıl Alay’ı görevlendirmiştir. Dunkuang’daki 8. Kızıl Alay, 10 Şubat 1951’de Kayız’a hareket etmiş, Osman Batur, Komünistlere karşı son savaşını yaptığı Kayız’da 17-18 Şubat gecesi sabaha karşı Çin Kurtuluş Ordusu’na esir düşmüştür. 21 Şubat’ta Dunkuang’a, oradan 16 Mart’ta Urumçi’ye götürülen Osman Batur, ağır işkencelerden sonra düzmece bir mahkemede idama mahkûm edilmiştir. İdam kararı infaz edilmeden önce Urumçi sokaklarında dolaştırılan Osman Batur, kızı Azapay’ın da esir olarak çalıştırıldığı bir elbise imalâthanesine götürülüp, göğsüne asılan “işte baturunuz Osman” levhası ile teşhir edilmiştir. 29 Nisan’da idam cezası kararı asılmak suretiyle gerçekleştirilmiştir.. Halkını özgürlüğe kavuşturmak için mücadele veren Osman Batur’un son sözü ise “ben ölebilirim ama dünya durdukça Osman Baturlar hep var olacaktır” sözü olmuştur. Mücadeleci yönü, kişiliği, nişancılığı, dostuna ihanet etmemesi, davasından ve sözünden dönmemesi gibi hasletleri Osman Batur’un “Kafkaslarda Şey Şamil neyse, Altaylarda Osman Batur odur” benzetmesinin yapılmasını sağlamıştır. Bu gün hala daha o mümtaz şahsiyetin mücadelesine özlem duyan Doğu Türkistanlıların olması, idam edilmesine rağmen halkı tarafından unutulmadığının ve yeni Osman Baturların beklendiğinin işareti olarak durmaktadır. Yaktığı bağımsızlık meşalesi on yıllardır sönmeyen Osman Batur’un mirasına sahip çıkıldığını göstermekte ve yeni Osman Baturların beklendiği görülmektedir.
Şehadetinin 68. yılında büyük halk kahramanı Osman Batur İslamoğlu’nu saygı ve şükranla yâd ediyorum. Ruhun şâd mekanın Cennet olsun Baturum…