19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a Hangi Şartlarda Çıktı? / TÜRKSAM
Hale Şıvgın 01 Ocak 1970
“1919 senesi Mayısı’nın 19. günü Samsun’a çıktım. Vazıyet ve manzara-ı umumiye: Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde.”
Böyle başlar Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük eseri Nutuk… Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletine seslenişine 19 Mayıs 1919 tarihinden başlamıştır. 19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en büyük dönüm noktalarından biridir. Türk milleti, Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgal altındaki vatanları için kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıkıp Samsun’a ayak basarak bir vatanın ve milletin “Kurtuluş”unun yolunu açtı. Mustafa Kemal Atatürk'ün Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıktığı ve Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı gün olan 19 Mayıs tarihi, her sene ülke genelinde Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaktadır.
98 yıl önce 19 Mayıs 1919 tarihinde dünyanın bütün büyük güçleri tarafından vatanı işgal edilmiş bir milletin içinden çıkarak kurtuluş ve istiklal umudunu bütün Anadolu’ya taşıyan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milli mücadeleye giden yolda yaşadıklarını, 19 Mayıs’ın Türk milleti için önemini ve bugünlerde Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan hakaretlerin ne maksat taşıdığını Gazi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hale Şıvgın TÜRKSAM için değerlendirdi.
1918’de Osmanlı Devleti 1. Dünya savaşından çıkmış, yenik devletler safında Mondros mütarekesini imzalamış, Mondros Mütarekesi’yle bütün ordular terhis edilmiş, silahları ellerinden alınmış, hemen çok kısa bir zaman sonra işgaller başlamış, yurdun dört bir tarafı düşman işgaline uğramış; İngilizler, Fransızlar, daha önceki yaptıkları paylaşım planlarına göre yurdun dört bir yanını yanını işgal etmişler.
“Geldikleri Gibi Giderler”
Bu sırada Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Kumandanı, 7. Ordu kumandanı aynı zamanda, merkezi Adana’da bulunan kuvvetlerin başında. Mondros Mütarekesi’yle bulunduğu ordu lağvedilince kendisi İstanbul’a geliyor. İstanbul’a geldiği 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edilmiş durumda. Gördüğü manzara karşısında müthiş bir üzüntüye kapılıyor. İstanbul’un her yanı işgal edilmiş, azınlıklar olağanca şımarıklıklarıyla Türklere baskı yapıyorlar, zulüm uyguluyorlar. İşgal kuvvetleri İstanbul’un her yanında cirit atıyor. Tutuklamalar başlamış, Osmanlı subayları tutuklanıyor. Silahları ellerinden alınıyor. Yani Türkler kendi vatanlarında kendi ülkelerinde sokakların arka taraflarından dolaşarak, çekinerek geziyorlar. Dışarı çıkamıyorlar, her türlü baskıya maruz kalıyorlar. Bu durum karşısında Mustafa Kemal orada meşhur sözünü söylüyor: “Geldikleri gibi giderler!”
“Mustafa Kemal ve Arkadaşları Sabahlara Kadar Toplantılar Yaptılar”
Mustafa Kemal 6 ay İstanbul’da kalıyor. İstanbul’a geldiği 13 Kasım 1918’den Samsun’a çıkacağı 16 Mayıs 1919’a kadar 6 ay burada kalıyor. Bu 6 ay İstanbul’da kaldığı süre çok önemli. Bu ayda İstanbul’da neler yapılabilir ülke nasıl kurtarılabilir bunun araştırmasını yapıyor. Kendisi gibi İstanbul’a gelen orduları lağvedilmiş olan Osmanlı subayları, arkadaşları, daha önceki cephelerde savaştığı, okuldan arkadaşları Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Fethi Bey gibi silah arkadaşlarının hepsi İstanbul’da toplanıyor. Günler geceler boyu araştırmalar yapıyorlar, görüş alışverişinde bulunuyorlar, çeşitli kesimlerle toplantılar yapıyorlar. Mustafa Kemal’in Şişli’deki evinde sabaha kadar toplantılar yapılıyor. Sonuçta “İstanbul’da ne yapılabilir”in çarelerini düşünüyorlar. Mustafa Kemal Harbiye Nazırı olmak istiyor. Bunun için müracaatta bulunuyor İzzet Paşa Hükümetine fakat İzzet Paşa kabul etmiyor. Ondan sonra Tevfik Paşa, hükümeti kuruyor. Yine bir müracaatı oluyor fakat o da kabul edilmiyor. Mustafa Kemal’in Harbiye Nazırı olmak istemekte amacı eline bir yetki geçerse ne yapılabilir, nasıl kurtarabilir bunları görmek. Elinde yetki olursa daha iyi şeyler yapabileceğini düşünüyor. Daha güçlü bir şekilde mücadele verileceğini düşünüyor fakat bu olmuyor. Siyaseten neler yapılabilir onu araştırıyor, Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki milletvekilleriyle görüşüyor, Padişah Vahdettin ile 5-6 defa görüşüyor. Bakanlarla, çeşitli kesimlerle, işgal kuvvetleriyle görüşüyor. İkili görüşmeler de yapıyor. Birçok temaslar yapıp vaziyeti anlamaya çalışıyor. Hatta daha sonra ihtilalci metotları bile düşünüyor. Sadrazam Tevfik Paşa’yı kaçırıp onu rehin tutarak bir takım şeyleri yaptırmayı planlıyorlar. Fakat sonra bu plandan bunun mahsurları düşünülerek vazgeçiliyor..
“Hazırlıkları Yapın Anadolu’ya Gidiyoruz”
İstanbul’da bir şey yapılamayacağını anlayınca kesin olarak Anadolu’ya geçmeye karar veriyor. İstanbul’da o sırada Meclisi Mebusan İngilizlerin baskısıyla Padişah Vahdettin tarafından kapatılıyor. Bu Meclisi Mebusan’ın kapatılmasından sonra Mustafa Kemal artık İstanbul’da bir şeyler yapılamayacağını kesin olarak görüyor ve kesin kararını veriyor Anadolu’ya geçmek için. Bunun için hazırlıklarını -yani bir görev verilmesini beklemeden kendi hazırlıklarını- yapıyor. Bunu da ilk olarak İsmet Bey’e açıyor. İsmet Bey o zaman Harbiye Nazırlığı’nda müsteşar. Ona açıyor bu gitme düşüncesini. Emin bir bölgeye, güvenilir yollardan nasıl geçebilirim diye ona fikir danışıyor. Beni geçirecek hangi yollar ve mıntıkalar var diye soruyor. İsmet Paşa ona “Yollar da çoktur, mıntıkalar da çoktur.” diye olumlu bir cevap veriyor. Ondan sonra Atatürk, yaveri Cevat Abbas’a “Hazırlıkları yapın Anadolu’ya gidiyoruz” diyor. Cevat Abbas güvenli bir şekilde Mustafa Kemal’i Anadolu’ya geçirmek için -Yahya Kaptan isimli bir çete reisi- Kuvay-i Milliye birliği kuruluyor ve Mustafa Kemal’i güvenli biçimde 2. Ordu’ya Ali Fuat Cebesoy’un yetki mıntıkasında kalan bölgeye geçirmek için teşkilat yapılıyor. Gebze, İzmit, Tavşanlı yoluyla Anadolu’ya geçilecek. Bunun planlarının yapıldığı sırada Osmanlı Devleti’nden Mustafa Kemal’e Samsun’a gitmesi için bir görev kâğıdı geliyor. Fakat bu tabii ki Mustafa Kemal’in işini çok kolaylaştıran bir şey oluyor.
“Mustafa Kemal Görevi Olmasa Bile Anadolu’ya Geçecekti”
Kemal’e bu görevin verilmesinin sebebi, şimdi İngilizler Karadeniz’de bir takım oluyor; İngilizler tarafından işgal edilmiş, Rumlar orada taşkınlık yapıyor, Türklere zulüm ediyorlar, Türk köylerini basıyorlar. Yoğun bir şekilde bunlar gelip yerleşmişler, Bolşevik Rusya’dan kaçıp gelmişler ve İngilizler tarafından Samsun civarına bilinçli olarak yerleştirilmişler. Bu Rumlar orada bir Pontus devleti kurmayı amaçlıyor bunun için hazırlık yapıyorlar. Bir takım taşkınlıklarda, anarşi ve terör olaylarında bulunuyorlar. İngilizler bundan çok tedirgin oluyor. Bu silahlı Rum çetelerinin karşısına eli silah tutan Türk çeteleri de çıkmakta gecikmiyor. İngilizler de tabi bundan çok rahatsız ve buradaki Türklerin faaliyetini durdurmak için Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başlıyorlar. Burada bir tedbir alın, almazsanız biz gerekeni yapacağız şeklinde bir bakıma tehditvari bir tutum sergiliyorlar, hatta nota veriyorlar Osmanlı Devletine. Osmanlı Devleti zaten o zaman müfettişlikler ihdas etmişti. 1. Ordu Müfettişliği’ne o zamanki Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa atanmıştı, ikinci merkezi İstanbul’daydı onun. 2. Ordu Komutanlığı’na Mersinli Cemal Paşa atanmıştı ki, onun merkezi de Konya’da idi. 9. Ordu Müfettişliği’nin durumu biraz farklıdır, İngilizlerin isteği üzerine bölgeyi yatıştırmak üzere bu görev tanzim ediliyor ve bu görev için Mustafa Kemal seçiliyor. Mustafa Kemal’e bu görev veriliyor. Mustafa Kemal’e görev yetki belgesi hazırlanırken kendisi bizzat bununa ilgileniyor. Çünkü o zamanki Osmanlı Bakanlar Kurulunda Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa ve Bahriye Nazırı Ahmet Avni Paşa bunların hepsiyle çeşitli vesilelerle dostluklar kuruyor. Bunların hepsiye yani bakanlar kurunda yetki belgesini verecek kişilerle irtibat kuruyor ve Genelkurmay 2. Başkanı Kazım Dirik’le oturup bu yetki belgesini beraber hazırlıyorlar. Osmanlı Devleti’nin verdiği yetkilere ilaveten yeni ilave yetkiler ekliyorlar. Nihayet Osmanlı Devleti tarafından kendisine 29 Nisan 1919’da bu yetki belgesi veriliyor. Yani Mustafa Kemal’in arayıp da bulamadığı bir şey. Mustafa Kemal bu yetki belgesi verilmemiş olsa, görevli olarak gönderilmemiş olsa bile zaten kendi imkanlarıyla Anadolu’ya geçmenin hazırlıklarını yapıyordu. Fakat böyle olunca tabi elinde bu kadar geniş bir bölgeye hükmetme, emir verme yetkilerini alıp Anadolu’ya geçmesi onun işini çok kolaylaştıran bir unsur oldu.
“İngilizler Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gitmesine Nasıl Razı Oldu?”
İstanbul’dan Anadolu’ya bu şekilde 16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile geçti. Bir de kamuoyunda şu çok sorulur: “İngilizler nasıl Mustafa Kemal’in oraya gitmesine razı oldu?” Şimdi İngilizler için üç önemli şey vardı. Birincisi gönderilecek kişi İttihatçı olmayacak, ikincisi Ermeni tehcirinde görev almış olmayacak, üçüncüsü Alman yanlısı olmayacak. Atatürk’te bunların üçü de yoktu. Ayrıca Padişah Vahdettin de kendisine güveniyordu. Dolayısıyla Atatürk’ün gönderilmesinde bir mahsur görmediler. Tabi onun asıl yapmak istediklerini o zaman tam olarak bilmedikleri için görmediler. Onun orada Türkleri yatıştıracağını, orduların elinden silahlarını alacağını bunu düşünerek gönderdiler. Sonra tabii ki bu olay çok mühim bir olay. Atatürk Samsun’a çıkar çıkmaz orada hemen 22 Mayıs’ta bir beyanname yayınlıyor. Bu yayınladığı beyannamede milli egemenlikten ve milli iradeden söz ediyor. “Türk milleti, milli egemenliğe ve milli iradeye bağlıdır; Türk milleti kendi milli egemenliğine sahiptir.” mealinde bir rapor hazırlıyor. Yunanların İzmir’de hakları yoktur diyor. Samsun’daki karışıklık da Türklerden değil Rum çetelerinden kaynaklanmaktadır diye bir rapor hazırlıyor. Tarihçilere göre bu rapor bir ihtilal beyannamesinden farksızdır.
“Milli Mücadele, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Geçmesiyle Liderine Kavuştu”
Mustafa Kemal Anadolu’ya gider gitmez bu kafasındaki fikri uygulamaya koyuyor: Bağımsız, milli egemenliğe dayalı bir Türk devleti kurmak. Çünkü hazırlıklı, 6 ay boyunca İstanbul’da bunun hazırlıklarını yaparak stratejisini belirlemiş, Samsun’a ne yapacağını bilerek gidiyor. Şimdi samsunda bütün İngiliz çeteleri, İngiliz ajanları tarafından adım adım izleniyor. Burada rahat hareket edemeyeceğini görünce bir hafta kadar Samsun’da kalıp oradan Havza’ya geçiyor. Havza’da bütün mülki amirlerle, askeri yetkililerin hepsine emir verme yetkisine sahip. Yetki belgesi o kadar geniş tutulmuş ki, Anadolu’nun neredeyse dörtte üçü neredeyse tamamına yakını Mustafa Kemal’in yetki belgesi içerisinde. Yani bu şeyden de faydalanarak Mustafa Kemal daha önceden ufak ufak kurulmuş bulunan ama ne yapacağını bilemeyen, kendi bölgesini savunmak için silaha sarılmış küçük küçük grupları birleştiriyor. Yani milli mücadele artık tek bir merkezden yönetilmeye başlanıyor. Milli mücadelenin hedefi belirleniyor, amacı belirleniyor, ne yapılacağı ortaya çıkıyor yani milli mücadele liderine kavuşmuş oluyor. Yani Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçmesiyle milli mücadele liderine bulmuş oluyor. Artık dikenli bir yolun başlangıcıdır 19 Mayıs fakat ne yapacağını bilen bir ekip vardır. Ondan sonra bildiğimiz gibi Amasya Genelgesi yayınlanıyor: İstanbul Hükümeti üzerine düşen görevi yapamamaktadır, gerekirse hükümet vazifesi görecek bir kurul oluşturulacaktır. Ondan sonra Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
“Türklere Hayat Hakkı Tanımayan Sevr Paramparça Edildi”
Erzurum Kongresinde bazı kararlar alınıyor. “Kuvay-ı Milliye’yi amil, milli iradeyi hâkim kılmak esastır” deniyor. Yani her şeyi milli kuvvetler yapacaktır. Milli kuvvetler kendi güçleriyle yapacaktır anlamında kararlar alınıyor. Erzurum Kongresinden sonra Sivas Kongresi, ondan sonra Ankara’ya geliş. O sırada Osmanlı Mebuslar Meclisi basılıyor, Osmanlı Mebusan Meclisi basılınca Ankara’da yeni bir meclis açılıyor 23 Nisan 1920’de. Meclisin açılması yeni Türk devletinin de başlangıcı sayılır. Yani Cumhuriyetin kuruluşu aslında 1920’de gerçekleşmiştir. Şu anda bağımsız bir Türkiye’de yaşıyorsak, milli iradeye dayalı bağımsız bir ülkede yaşıyorsak bunu, tüm bu olayların başlangıcını 19 Mayıs’a borçluyuz. 19 Mayıs’ta başlayan harekete borçluyuz. Milli mücadelenin başlangıç tarihidir ve son derece önemlidir. Atatürk de bu tarihe çok önem vermiştir. Benim doğum günüm demiş ve resmi kayıtlara da böyle geçmiştir. Hem kendisinin doğum günü, hem Türk milletinin yeniden doğuşu, Türklere hayat hakkı tanımayan Sevr paramparça edilmiştir. Ve yeni Türk Devleti mücadeleyle, canla kanla, Türk milletiyle beraber Atatürk tarafından yeniden kurulmuş, Tük milleti tüm imkansızlıklara rağmen bütün silahsızlandırılmaya, baskılara rağmen koskoca dünya devleri karşısında bir mücadele vermiştir ki bu hiç küçümsenecek bir şey değildir. Karşımızda sadece Yunan değil, İngiltere, Fransa, Amerika var. Yani bütün dünya devleriyle mücadele veriliyor. Milli mücadele başarıya ulaşıyor. Bu çok büyük olayın başlangıcı işte 19 Mayıs’tır. Onun için bu tarih son derece önemlidir.
“Atatürk’e Hakaret Edenler 100 Yıl Önce Sevr ile Yapamadıklarını Bugün Yapmak İstiyor”
Son zamanlarda Atatürk’e yapılan haksız saldırılar var. Daha öncesinden de vardı ama son yıllarda yoğunlaştı, dozu arttı. Atatürk’e yapılan bu saldırılar belli bir plan dâhilinde yapılıyor, kendiliğinden olan şeyler değil. Bunlar Sevr planlarını, 100 yıl önce yapamadıkları şeyleri bugün uygulamak istiyorlar. Bugün Ortadoğu haritası yeniden şekillendirilmek, çizilmek isteniyor. Sınırları yeniden değiştirmeyi planlıyorlar. Bunun için ne yapılması gerekiyor, Atatürkçü düşüncenin yok edilmesi gerekiyor. Sevr planlarının rahatlıkla uygulanabilmesi için karşılarından böyle bir şey görmemeleri lazım. Bunun için Atatürk’e ve Atatürkçülüğe, milliyetçiliğe, Türk milliyetçiliğine saldırılıyor. Bunu görmemiz lazım. Bu son derece önemli. Atatürk’ümüze ve Cumhuriyetimize sahip çıkmamız son derece önemli, gençlere iyi anlatılması gerekiyor.