Hamid Aytaç 1891 – 18.05.1982
01 Ocak 1970
Asıl ismi “Şeyh Musa Azmî” olup Zülfikâr Ağa’nın oğlu olarak, H. 1309/M. 1891-1892’de Diyarbakır’da doğdu. Silsile-i nesebi, Hattat Âdem-i Âmidî’ye kadar uzanır. Hoca Mustafa Âkif Tütenk’in mektebini tamamladıktan sonra Askerî Rüşdî Mektebi hocalarından Vâhid Efendi’den rık‘a ve Kolağası Ahmed Hilmî Efendi’den sülüs dersleri aldı. Ayrıca kavâss-ı sâgir imâmı Sa’id ve Diyarbekir İdâdî Mektebi hüsn-i hat hocası Abdüsselâm efendilerden de istifâde etti. Askerî Rüşdî Mektebi’nin resim muallimi Hilmî Efendi’den de resim dersleri aldı.
İdâdîden mezun olduktan sonra 1906 yılında İstanbul’a giderek Mekteb-i Hukuk’a kaydoldu. Fakat ertesi sene babasının vefâtı ile geçim derdine düşünce okulu bırakarak, matbaa işleri ile meşgûl olmaya başladı. Bir yandan da Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin resim ve hâk kısmına devam etti. Bu esnada Nazîf Bey’den celî, Kâmil Akdik’ten sülüs ve nesih, İsma’il Hakkî Altunbezer’den tuğra ve Hulûsî Yazgan’dan da ta’lik dersleri almaya başladı. Ancak hususî surette istifade ettiği bu hocalardan icazet alamadı.
Kudretli eli sayesinde kısa zamanda yazıda gelişim gösterince 1908 yılında Haseki’deki Gülşen-i Ma’ârif Mektebi’nin resim ve yazı mu’allimliğine tayin edildi. 1909’daki müsâbaka ile Rüsûmât Matbaası Müdürlüğü’ne geçtiyse de, Sanâyi-i Nefîse’ye devamına engel olduğundan, bir müddet sonra ayrılarak Mekteb-i Harbiyye Matbaası’nın hattatlığını yaptı. Nazîf Bey’in vefâtı üzerine de Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye’nin ser-hattatlığına tayin edildi. Bir müddet sonra Cağaloğlu’nda bir matbaa açarak, mesai haricinde yazı işleri ile uğraşmaya başladı.
Bu zamana kadar eserlerinde kullanmış olduğu “Azmi” mahlâsını, “Hâmid”e tebdîli de bu yıllara rastlar. Nitekim yedi seneyi aşkın Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye’de çalıştıktan sonra, mütârekenin ardından istifâ ederek, “Hattat Hâmid Yazıevi” nâmını taşıyan bu dükkânda tam zamanlı olarak çalışmaya başladı. Arif Hikmet Bey’in vefâtı ile eşi Âdile Hanım’a intikal eden matbaayı devralarak, ortak olarak işletmeye başlayan Hâmid Aytaç, daha sonra onunla evlenerek iş ortaklığını hayat ortaklığına çevirdi. Uzun müddet burada kardeşleri ile beraber hat ve tezhibin yanında, çelik üzerine gravürcülük ve çinkograflık, kabartma ve lüks etiket basımı ile meşgul oldu.
Ancak evliliğinin yürümemesi ve 1960 yılında boşanması üzerine dükkanını kapamak zorunda kaldı. Bu vakadan sonra neredeyse hayata küserek, Reşîd Efendi Hanı’nda mütevâzı bir odaya yerleşip kendini yegâne aşkı olan yazıya hasretti ve 1980 yılına kadar aralıksız yazı yazdı. Son yıllarını hastalıklar içinde geçiren büyük üstad, 18 Mayıs 1982 tarihinde vefât etti. Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen naaşı daha sonra Şeyh Hamdullah’ın ayakucuna nakledilmiştir.