« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2020

Saray'ın bilgi notunda neler var... O açıklama MHP'ye bir mesaj mı

Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970

Bu çok tartışmalı açıklama yeni “çözüm süreci”nden çok “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” diyen MHP'ye bir mesaj olmasın?

Önce iki ismi hatırlatalım.

İlki, Mehmet Uçum. AKP milletvekiliydi. TESEV'le çalıştı. “Yetmez ama evet” platformunda yer aldı. “Akil adam” oldu. Yeni anayasa çalışmalarına katıldı. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı yaptı. Kendisini, “Muhafazakâr sol demokrat” diye tanımladı.

Şubat 2016'da verdiği bir röportajda, şunları söyledi:

- Cumhuriyetin kuruluşunu Batı tipi bir medeniyet hedefiyle gerçekleştirdik. Batı tipi devlet o günün anlayışıyla, ulus devletin üzerine oturuyordu. Ulus devlet ise etnisite gerektiriyordu. Bu etnisiteye dayanmak dışlayıcılığı ortaya çıkarıyordu. Aydınlanmacı ulus devlet anlayışı inanç değerlerini önemsizleştirdi. 1921’den sonraki anayasalar sadece etnik anlamda değil, inanç ve kültür değerleri anlamında da dışlayıcı anayasalardı.

- Türkiye milleti tek bir etnisiteye dayanmıyor. Türk milleti diyenler de Türk milletinin sadece Türklerden ibaret olduğunu söylemiyor. Bunun içinde Kürtler, Gürcüler, Azeriler de vardır. Kast edilen şey Türkiye’de yaşayan bütün kimliklerin oluşturduğu bir millettir. Türkiye milleti, biçimi ya da modeli demek rahatsız olunacak bir şey değildir. Tam tersine kendini dışarıda hissedenleri de kapsayacak bir tanımlamadır.

Haziran 2016'da da, “Genel görüş, yeni anayasada belli bir ideolojiye referans olmaması yönünde. Yeni anayasanın giriş kısmında Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu lideri olduğunun belirtilmesinin daha uygun olacağı düşünüldü” dedi. Yani Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılaplarına yapılan diğer tüm atıfların Anayasa'dan çıkarılacağı mesajını verdi.


Diğeri, Ayşenur Bahçekapılı. O da yıllarca Meclis'te AKP Milletvekili, Grup Başkanvekili ve TBMM Başkanvekili olarak görev yaptı.

2009'da AKP Grup Başkanvekili sıfatıyla Taraf Gazetesi'ne verdiği demeçte, “Çözüm sürecini” anlatırken, “Demokratik açılımın başarısının Anayasa'daki Türklük tanımının kaldırılmasına bağlı olduğunu” belirtti ve şöyle konuştu:

“Herkes etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyecek. Bu sorunu çözer. Yoksa demokratikleşme olmaz.”

Şimdi Uçum Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili, Bahçekapılı da Kurul'un üyesi.

8 MAYIS'DAKİ BİLGİ NOTUNDA NELER VAR

Bunları aktarmamızın sebebi mi?

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu, 8 Mayıs'ta “Cumhurbaşkanının yüzde elliden fazla oyla seçilmesinin bazı anlamları üzerine” başlıklı, 3 sayfalık bir not yayınladı.

Yüzde 50 barajının düşürülmesi taleplerine karşı hazırlandığı anlaşılan notta, şu dikkat çekici ifadeler kullanıldı:

- Türkiye toplumu çok kimlikli bir toplumdur. Bunun iki manası vardır. Birincisi, bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla her kimlik grubu ayrı özellikler taşısa da toplumun bütünlüğünün bir parçasıdır. İkincisi ise toplumun yapı taşı olan bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir. Her birey birden çok kimliğe sahip olarak çeşitli kimlik gruplarının kesişim alanlarında yer almaktadır.

- Türkiye toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetin tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda, hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde 50'den fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde 50'nin altındadır. Bu durum adeta maruf ve meşhur bir vakıadır. Zaman zaman yapılan tüm araştırmalar da aynı sonucu vermektedir.

Bu iddialardan hareketle de Cumhurbaşkanı'nın yüzde 50'den fazla oyla seçilmesine karşı çıkmanın, “Türkiye toplumunun sosyolojik istikrarının bozulmasına, milli birliğin sosyal temelinin zayıflamasına, siyasi krizler doğmasına, halkın iradesinin çok parçalı tercihlere zorlanmasına ve halka rağmen siyaset anlayışının öne çıkmasına sebebiyet vereceği” savunuldu.

TÜRK VE MÜSLÜMAN ORANI YÜZDE 50'NİN ALTINDA MI

Korona sıkıntısı yüzünden dikkatlerden kaçan bu tuhaf değerlendirmeye ilk tepki, Pazartesi günü Türk Ocakları Genel Merkezi'nden geldi. Türk Ocakları'nın açıklamasında özetle şunlar vurgulandı:

“Metin; açık ve net olarak kimlik siyasetinin esas alındığının, Türkiye’de kimliklere göre oy verildiği varsayımının resmi bir merci tarafından beyan edilmesi itibarıyla, hem Anayasa hem milli kimlik hem de milli birlik açılarından çok ciddi mahzurlar barındırmaktadır. Cumhuriyet’in ortak geçmiş, ortak değerler ve ortak gelecek tasavvurunun 'millet' anlayışına dayalı kurucu ilkeleriyle tezat teşkil eden bu açıklamada, 'Türk Milleti' yerine 'Türkiye Toplumu'ndan dem vurulmaktadır. Sözkonusu ifadelerin müellifleri mesela bu ülkede Türk'üm diyenlerin veya Müslüman’ım diyenlerin yüzde 50’den aşağı bir orana sahip olduklarını mı iddia etmektedirler? Zira bunlardan biri milli, diğeri ise dini kimlik olarak bu ülkenin ezici çoğunluğunun aidiyet duydukları kimlikler olup, Türk kimliği, ayrıca milli devlet vasfı açısından anayasal vatandaşlığı da ifade eden bir mahiyete haizdir. Seçim sonuçları kesinlikle milli, dini ve hatta etnik kimlik açısından ülkenin manzarasını aksettirmez. Bugün belirli mezheplere veya etnisitelere mensup vatandaşlar, farklı partilere oy vermekte; çok küçük bir azınlık dışında herkes Türk Bayrağı etrafında birleşmektedir. Gerek ülke olarak son on yıldır yaşadıklarımız, gerekse dünyamızın son dönemde maruz kaldığı koronavirüsü salgını ve diğer gelişmeler, bir zamanlar küreselleşmecilerin bizleri inandırmaya çalıştığı gibi milli devletlerin modasının geçtiği iddiasının doğru çıkmadığını, tam tersine, 'sorun küresel, çözüm ulusal' sloganının da gösterdiği gibi, milli devletin ne denli mühim ve gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Türk Milli Devleti’nin temeli, vatandaşlarımızın ırk, din, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, Türk Milleti ortak paydasında haklara sahip olmasıdır. Sosyolojik araştırma dilinin devlet belgelerine yansıtılmasında, devletin temel nitelikleri, anayasası göz ardı edilemez. Milliliğin bu denli yoğun olarak vurgulandığı bir dönemde böyle bir söylemin izahı da müşküldür. Netice olarak Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulunun söz konusu açıklamasının behemehâl düzeltilmesi, Türk Milleti gerçeğine aykırı beyanlardan sakınılması hususlarını, Yüce Türk Milleti’nin dikkatine arz ederiz.”

CIA'NIN ORANLARI

Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu, “Hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır” iddiasında bulunurken, CIA'nın bile dünyadaki ülkeler hakkında birtakım bilgileri derlediği World Factbook adlı internet sitesinde, Türkiye'yle ilgili şu rakamları verdiğini kaydetmekle yetinelim.

Türk: Yüzde 70-75

Kürt: Yüzde 19

Diğer azınlıklar: Yüzde 7-12

Müslüman: Yüzde 99.8 (Çoğunlukla Sünni)

Diğer: Yüzde 0.2(Çoğunlukla Hıristiyan ve Yahudi)

YENİ AÇILIM MI MHP'YE MESAJ MI

Kurulun bu açıklamasına tepki gösteren ikinci isim, İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan oldu. Türkkan, dün Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, “Yerel seçimleri kazanmak uğruna Öcalan’ın kardeşini ekrana çıkaran, İmralı canisinin mektubundan medet ummaktan bile çekinmeyen AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ve ortağı anlaşılan bu sefer yeni bir çözüm sürecine bel bağlamışlar” dedi.

Yeni çözüm süreci mi? O iş zaten hız kesmeden devam ediyor. Şöyle ki:

İktidar medyasının bile “PKK temsilciliği” dediği İngiltere merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü'nü (DPI) hatırlıyor musunuz?

Yıllardan beri AB, İrlanda, Hollanda ve Norveç hükümetlerinin desteğiyle, “Zor Zamanlarda Türkiye'de Kapsayıcı Diyaloğu Desteklemek” başlıklı toplantılar serisi düzenliyor.

2018'de Oslo'da yapılan toplantıya “Akil adamların” da katıldığı ortaya çıkınca, MHP Lideri Bahçeli, şunları söylemişti:

“Yeni bir çözüm süreci için kendini akil sanan akılsızlar Oslo'da toplanmışlar. Şu kış kıyamette niye Oslo'ya kadar giderler? Kandil'e gidip, mağara deliğinde çözüm gevişi getirseler. Bu olmuyorsa, Kerkük'te Osmanlı eserlerini kundaklayan Barzani zihniyetine sığınsalar, keyif çatsalar daha evladır. Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacaktır. Akil geçinen akılsızlar, aramızda dolaşan PKK hayranlarıdır. Sözde yazar, aydın, siyasetçi artığı ve artist bozuğundan oluşan koro... Kulak verin; çözüm süreci gömüleli çok olmuştur. Şansınızı fazla zorlamayın. İsterseniz PKK'ya katılın, ama Türk Milleti'nin sabrını zorlamayın. Milletin şamarını yerseniz, Oslo'yu da İmralı'yı da görür, kendinizi mekap giyerek, dağda taşta bulursunuz. MHP'nin gözü üzerinizdedir.”

İşte bu DPI, şu korona günlerinde bile video konferans yöntemiyle çalışmalarını sürdürdü.

Son olarak AKP, CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve HDP yöneticileri ile toplantı yapmayı kararlaştırdı.

İlk konukları da AKP'nin Dış İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz oldu. 27 Nisan'da gerçekleştirilen toplantının başlığı, “Türkiye'de mevcut durum: Hükümetin perspektifi ve gelecek vizyonu” idi.

6 Mayıs'ta ise HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan'ı dinlediler.

Ez cümle; Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'nun yaptığı bu çok tartışmalı açıklama yeni “çözüm süreci”nden çok “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” diyen MHP'ye bir mesaj olmasın?

14 gün geçti... Peki, MHP'deki sessizlik neye yorumlanmalı?

Yoksa 9 Mayıs'ta Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın yaptığı, ortalığı karıştıran ve “Erken seçime mi gidilecek?” tartışmalarını başlatan o paylaşım, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'na verilen bir cevap mıydı?

Silivri'deki Barış'lara, Hülya Kılınç'a ve Murat Ağırel'e kucak dolusu sevgiler.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 51662

ulkucudunya@ulkucudunya.com