« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2020

DİLAVER CEBECİ 15.07.1943 – 29.05.2008

01 Ocak 1970

Gümüşhane’nin Kelkit ilçesine bağlı Dayısı köyünde doğdu. Babası çiftçi olan Zihni Çavuş, annesi Nazlı Hanım’dır (Komisyon 2003: 255). Babası 1946 yılında öldükten bir müddet sonra, annesi Dilaver Cebeci’nin amcaları ile birlikte Kırıkkale’ye göç etti. Çocukluk dönemi bu beldede geçen Cebeci, annesine son derece düşkün bir mizaca sahipti.

İlkokula Tınaz İlkokulunda başlayıp Atatürk İlkokulunda bitirdi. 1956 yılında Merzifon 1. Astsubay Hazırlama Ortaokulunda başlasa da bir müddet sonra Mersin 3. Astsubay Hazırlama Ortaokuluna kayıt yaptırdı. Son sınıftayken askerî öğrencilikten ayrılan Cebeci ortaokulu Kırıkkale bitirip Liseye de Kırıkkale’de başlamasına rağmen Erzincan Lisesi’nden 1966 yılında mezun oldu. Onun Lisans eğitimine kadarki eğitim – öğretim hayatı son derece çalkantılı geçmiştir. 1966’da kayıt yaptırdığı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1970 yılında mezun oldu (Bulut 2009: 5-6).

1970 yılında Ayla Hanım ile evlendi. Üniversiteden mezun olduktan sonra Aydın İmam Hatip Lisesi’ne atandı. 1972’de askerlik vazifesini de yine Aydın’da yaptığı dönemde öğretmenliğe devam etti. 1972 yılında kızı Nazlı Azapay ve 1974 yılında da oğlu Çağrı Fatih, Aydın’da dünyaya geldi.

1976’da Aydın Halk Eğitim Başkanı görevindeyken İstanbul Ortaköy eğitim Enstitüsü’ne tayini çıktı. 1978 Diyanet İşleri Başkanlığı kurumuna geçerek, “Neşriyat Uzmanı” olarak çalışma hayatına devam etti. 1980 yılında yeniden Milli Eğitim Bakanlığı’na dönen Cebeci, Üsküdar Kız Lisesi’nde çalışmaya başladı (Tekin 2005: 135). 19.02.1986'da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk İktisat Tarihi Anabilim Dalı’nda “Osmanlı Devleti’nde İhtisab Ağalığı” konulu tezi ile Yüksek Lisansını tamamladı. 1989 yılında da yine İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Sosyal Yapı - Sosyal Değişme Bilim Dalı’nda Prof. Dr. Enis ÖKSÜZ’ün danışmanlığında “Sosyolojik Açıdan Tanzimat İstanbul’unda Türk Aile Hayatı Üzerine Bir Değerlendirme” başlık tezi ile de Doktorasını tamamladı. 1993 yılından itibaren Marmara Üniversitesi Türk Dili Okutmanı olarak görev yapmaya başladı. Bir süre sonra Anadolu Hisarı Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Sporda Psiko – Sosyal Alanlar Anabilim Dalı’na Yardımcı Doçent olarak atandı (Bulut 2009: 7). Spor ve sosyoloji disiplinlerinin birleştiği akademik çalışmalar olarak beş; siyaset bilimle ilgili olarak da bir tane olmak üzer altı farklı yüksek lisans tezlerinin danışmanlığını yürüttü. 2003 yılından itibaren Maramara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı (Komisyon 2003: 255).

Türkiye Yazarlar Birliği, Türk Edebiyatı Vakfı, İLESAM, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Aydınlar Ocağı üyesidir (Komisyon 2003: 255). 1963 yılında Türk Ocakları’nın tertip ettiği şiir yarışmasında “Birincilik” ödülü alan Cebeci, 1995’te Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasında “Mansiyon” ödülünü aldı. Gümüşhane Belediyesi tarafından ilki 2013 yılında ikincisi de 2017 yılında olmak üzere “Uluslararası Dilaver Cebeci Şiir Ödülü” başlığıyla şiir yazma yarışması düzenlenmiştir. Onun dost sohbetlerine hâkim olan konular; sanat, tarih, din, günlük siyasî gelişmeler, edebî mevzular ve sosyolojik hususiyetlerdir. Bu sohbetlere genelde eşi Ayla Hanım ile katılan Cebeci, prensip sahibi oluşu, oturaklı kişiliği, kendini iyi yetiştirmesi ve ortaya koyduğu metinler sebebiyle saygı gören bir sanatkâr olarak telakki edilir. Sahip olduğu idealizm, ideolojik daralmalardan uzak, tarihsel derinliğe sahiptir. Türk milletini şuur seviyesinde kavrayabilmenin derin tarih bilgisi ve aslına göre yaşanan İslâm inancıyla mümkün olabileceğini düşünür (Bulut 2009: 17-19). Onun sahip olduğu dünya görüşü, Türk – İslâm anlayışının kültürel kimliğe bürünmüş hâlidir. Kültürel değerlerden vefayı önemseyen Cebeci, eserlerini ecdadına ve İslâm âlemine bir vefa olarak ortaya koyduğu düşüncesindedir.

2000 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucunda kafatası ciddi boyutlarda zarar gördü ve temel beyin fonksiyonları işlevini yitirdi. (Bulut 2009: 11) Kısmî hafıza kaybı yaşadı. (Yakıt 2008) Geçirdiği kalp krizi neticesinde 28 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul’da öldü.

Dışa dönük bir kişiliğe sahip olan Cebeci’nin edebiyatla olan ilişkisi, şiirle başlar. Ailesinden birinin tesirinden ziyade kendisinde var olan şairlik istidadı ve okuldaki

Dışa dönük bir kişiliğe sahip olan Cebeci’nin edebiyatla olan ilişkisi, şiirle başlar. Ailesinden birinin tesirinden ziyade kendisinde var olan şairlik istidadı ve okuldaki öğretmenleri vasıtasıyla şiirler yazmaya başlayan ve edebî kimliğini genel anlamda şiir türü ile var eden Cebeci, ilk şiirini ilkokuldayken Kırıkkale için yazmıştır. (Bulut 2009: 20) Şiirle olan ilişkisi lise yıllarında olgunluğa ulaşır. İlk şiiri Defne dergisinde çıkar. (Komisyon 2003: 255) Onun için şiir yazmanın mekânı yoktur. Gönlünden geçen ve şair benini dışa vuran herhangi bir mısra o anda bulunduğu mekânda kalemine dökülür. Eşi Ayla Hanım, onun şiirlerinin ortaya çıkışıyla adeta doğum sancısı çeken bir kadının doğumdan sonraki rahatlamasına benzer bir hissi yaşadığını ifade eder. (Elektronik kaynak 1) Ortaya koyduğu özgün söyleyişler, sahip olduğu zengin kelime dünyası onun üslup sahibi bir şair olmasını sağlar. Şair beninde hissettiği yüksek şairane duyuş, onun şiirinde ahengi de inşa eder. Bu ahenk hem duyusal hem anlamsal birliktelikte görünüm kazanır. Şiirde ahenge önem veren Cebeci’nin, bir mısraını beğenmediğinden dolayı bu şiirini tamamlayabilmek için bir yıl beklediği ayrıntısı eşi tarafından aktarılır. (Elektronik kaynak 1) Onun şiir dünyası yerli ve millî heyecanın kendi sesini arayışıdır. (Miyasoğlu 2008) Nesirlerindeki üslubunda dikkati çeken mizah, şiirlerde yerini hüzün ve hasreti birleştiği hisler dizgesi ile örülen bir görünüme bırakır. Tematik anlamda hemen her konuda şiirler kaleme alan Cebeci, Türk kültürünün kimlik kurucu değerlerini hem sanat ve estetik süzgecinden hem de bir fikir adamı süzgecinden geçirerek eserlerinde işler. Onun şiirinde karşımıza çıkan mitik ögelerin en belirginleri dağ ve attır. Ayrıca İslâm dinin hakikatli ve romantik boyutları, onun şair beni tarafından yorumlanır ve metne dönüşür. Bununla birlikte bazı sembolik görünümler eşliğinde de beliren ve kültürleşen bir kavramlar dizgesi olarak karşımıza çıkan Türklük ve Müslümanlık aidiyeti, onun şiirini besleyen en önemli kaynaklar olarak belirginlik kazanır.

Ona göre şiirin gerçeklikle olan ilişkisi bağlamında gerçek olmayanda gerçekten daha hakiki olanı yüksek bir idrak ve duyuş ile kavrayabilmek son derece önemlidir. (Cebeci’den aktaran Bulut 2009: 27) Mistik duyuşlar, tasavvufî hisliliğe yaklaşan söyleyişler, mitik enstrümanların şiirdeki oturuşmuşlukları, tarihsel derinliğin romantik duyuşla birleşmesi onun şiirlerinde somutluk kazanan hususiyetlerdir. Cebeci şiirlerinde geleneksel anlamda bilinen Türk şiirini, Klasik Türk şiirini modern bir görünüme kavuşturur. Bu görünüm şekil itibariyle de belirginleşir. Gazel türünde aruzla yazılan şiirleri olduğu gibi hece vezni ve sade Türkçe ile yazılmış şiirleri de mevcuttur. Bulunduğu zamanın sınırlılığından sözün sınırsızlığa açılan özgün imgeleriyle sıyırılır. Bu özgün imgeleri serbest şiirin imkânlılığında var eder.

Hem sanatkâr, hem ilim sahibi hem de üniversite hocası (Miyasoğlu 2008) kimliğine sahip olan Dilaver Cebeci, ilk şiir kitabı olan Hun Aşkı’nı 1973 yılında yayımlar. Bu şiir kitabında millî romantik duyuş hâkim olmakla birlikte, mütemadiyen devam ettiği Ülkü Ocakları Kültür Vakfı ve milliyetçi arkadaş çevresi onun sanatkârane duyuşuna tesir eden duyuş kaynakları olarak karşımıza çıkar. İkinci şiir kitabı olan Şafağa Çekilenler’de İslâm dininin romantik ve mistik duyuşları kendini gösterir. Ve Sığınırım İçime, adlı üçüncü şiir kitabını 1992 yılında yayımlayan Cebeci, ünlü Sitâre adlı şiirinin isim verdiği bir diğer şiir kitabını 1997 yılında yayımlar. 2000 yılında çıkan Asra Yemin Olsun ki adlı şiir kitabı onun son şiir kitabıdır.

Ona yakın şiir farklı ses sanatçıları tarafından bestelenen Cebeci’nin (Işık 207: 808) bu şiirleri arasında bestesi en çok tanınan Türkiyem şiiridir. Bu şiir ses sanatçısı Mustafa Yıldızdoğan tarafından bestelenerek herkesin belleğinde yer edinen unutulmaz bir eser boyutuna taşınmıştır. Bu şiirini lise çağlarında yazdığını eşi Ayla Hanım’dan öğrenmekteyiz. (Elektronik kaynak 1) Anadolu coğrafyasını Türk milletinin sahip olduğu kültürel değerler eşliğinde dikey boyutlu bir tarihsel perspektifle algılayan Cebeci, toprak esasına bağlı milliyetçilik anlayışını şiir düzleminde vefa, feda, sevgi, aşk, vatana bağlılık, kendilik değerlerini iyi bilmek gibi erdemler eşliğinde var eder. Dilaver Cebeci’nin muhtelif türdeki eserlerinin çıktığı süreli yayınlar şöyledir: Defne, Hergün, Yeni Düşünce, Millet, Töre, Devlet, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Bozkurt, Yeni Türkiye, Ay Yıldız, Yeni Düşünce, Su, Türkiye, Ortadoğu, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi, Orkun, Kırağı, Kültür Dünyası.

Devlet dergisinde ve sonrasında Türkiye gazetesinde yayımlanan “Seyyâh-ı Fakir Evliya Çelebi” müstear ismiyle kaleme aldığı yazı dizisinde mizahî üslubun özgün örneklerini görmek mümkündür. Evliya Çelebi ile ilgili farklı görüşlere de sahip olan Cebeci, bu yazılarında 20. Yüzyıldaki sosyal yaşamı 17. Yüzyıl Türkçesi ile hicveder. Bu yazılarını Devrannâme ve Seyrannâme adlı eserlerinde toplar. Mavi Türkü isimli kitabındaki mensurelerin çoğu Bozkurt dergisinde yayımlanmıştır. Müstakil bir hikâye kitabı olmasa da farklı süreli yayınlarda yayımlanan hikâyeleri mevcuttur. Ayrıca piyes türünde yine millî romantik duyuş tarzı ile yazılmış olan Büyü isimli bir edebî eseri mevcuttur. Bu piyes tarihsel bir vaka kurgusuna sahiptir. Lisede okutulan Din bilgisi ders kitapları da olan Cebeci, Türk milletine dair kimlik kurucu ögeleri önemsediği araştırma, inceleme ve deneme kitapları da mevcuttur. Türkçülük fikir akımının akademik boyutunun beslendiği önemli kaynaklardan olan Kazan şehrini de ziyaret eden Cebeci, bu seyahatteki izlenimlerini Ben Kazanga Baramen adlı gezi türündeki eserinde ifade eder.

Geçirdiği ağır beyin ameliyatları sonrasında bir müddet sadece biyolojik ihtiyaçlarını giderebilen Cebeci, kendini nispeten daha iyi hissettiği dönemde daha önce kaleme aldığı notlarını eşi Ayla Hanım ve oğlu Çağrı Fatih Bey’in destekleri ile yayınlar.

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 55577

ulkucudunya@ulkucudunya.com