« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 May

2020

27 MAYIS ASKERİ DARBESİ

01 Ocak 1970

27 Mayıs esas itibariyle 14 Mayıs’ın rövanşı sayılabilir. Çok partili dönemin ilk serbest seçimlerinde DP’nin iktidara gelmesini aydın çevreler bir türlü hazmedemedi. Halkın cahil ve bilinçsiz olması nedeniyle, doğru tercih yapamadığını hükmetti. Bu siyasal dönüşüm olayını “karşı devrim” olarak değerlendirdi.

1960’ın Mayıs ayında askerî bir darbenin siyasal, toplumsal ve psikolojik alt yapısı her yönüyle hazırlanmıştı. 50’li yılların ortalarından itibaren Silahlı Kuvvetler içinde oluşmaya başlayan “Cunta”lar, son bir yıl içerisinde birlikte hareket edecek tarzda organize olmuşlardı. Harp Okulu, Muhafız Alayı ve Zırhlı Birlikler gibi başkentin en kritik merkezleri, stratejik birlikleri ihtilalcilerin kontrolüne geçmişti. Hükümet bu hazırlıkları son anına kadar fark edemedi. Çeşitli kanallarda alınan istihbarat ve bilgiler üzerinde durulmadı; uyarılar dikkate alınmadı.

Muhalefet, daha doğrusu CHP, 1959’un Mayıs ayında “Bahar Taarruzu” adıyla başlattığı erken seçim kampanyasını adım adım yürüterek 1960’ın ilkbahar aylarında gelişmeleri büyük ölçüde kontrolüne almıştı. İstanbul ve Ankara üniversitelerinde 27-28 Nisan’da başlayan öğrenci gösterileri, ilerleyen günlerde Kızılay meydanına nakledildi. Dairelerin dağılma saatlerinde belirli gruplarla başlatılan ve doğal olarak polis -öğrenci çatışmasına dönüşen olaylar, gazetelerin sürekli manşetinde yer alıyor, başkentte halk endişe verici bir belirsizliğe sürükleniyordu. Hükümet fiilî olarak üniversitelerde ve Kızılay meydanında inisiyatifi CHP’ye terk etmiş görünüyordu.

Bu arada fısıltı gazetesi etkili şekilde çalıştırılıyor, duyanları irkilten, dehşete düşüren iddialar havada uçuşuyordu. İlkbahar ayları boyunca dünyada benzeri az görülen bir dezenformasyon ve propaganda kampanyası yürütüldü. Bu işi, organize olan CHP teşkilatı ve gençlik kollarının yanı sıra, Hükümet’e muhalif aydınlar, asker ve sivil bürokrat çevreler geniş bir dayanışma içinde kampanyada yerlerini aldılar. O kadar ki, darbeyi takiben MBK tarafından oluşturulan ekipler Et-Balık tesislerinde kıyma makinelerinde doğrandığı yahut öldürülüp Konya yolu kenarına gömüldüğü iddia edilen gençlerin kalıntılarını araştırdı.

Müdahale sabahı İzmir’deki evinden alınıp MBK Başkanlığı’na oturtulan Orgeneral Cemal Gürsel ilk basın toplantısında devrik iktidarı suçlarken siyasî tarihimizde hüzünle hatırlanacak iddialar ortaya atıyor; üstelik bunları doğruluğundan emin olarak anlatıyordu: “DP iktidarı öylesine hain ve alçakça planlar hazırlamışlardır ki; bunları ürpererek öğreniyoruz. Zamanında harekete geçmeseydik Harp Okulu öğrencilerini kampa götürmek bahanesiyle yola çıkarıp hepsini kurşuna dizeceklerdi. Bu planı duyan arkadaşımız Muhafız Alayı Komutanı Osman Köksal burada.” diyor ve o tarihteki gazetelerde manşet olan cümleyle konuşmasını tamamlıyordu: “Osman yalan söylemez.”

Müdahaleyi gerçekleştiren ve MBK adıyla yasama ve yürütme erklerini üstlenen askerler, devirdikleri DP iktidarına karşı nasıl bir tavır alacaklarını tam olarak kararlaştırmamışlardı. Başta Alparslan Türkeş olmak üzere, bir kısım MBK üyesi, Hükümet’in önde gelen isimlerini yurtdışına göndererek, diğerleriyle ilgili yasal işlem başlatmayarak toplumsal huzuru sağlamak eğilimindeydiler. Ancak İstanbul’dan gelen üniversite hocaları buna şiddetle itiraz ettiler. Görüştükleri Cemal Madanoğlu’na DP iktidarının Anayasayı ihlal ettiğini, dikta rejimi kurmak istediğini, bu suçlamalarla haklarında dava açılmaması durumunda müdahaleyi yapanların gayri meşru duruma düşeceklerini, hatta yargılanıp ceza alabileceklerini söyleyerek, TCK’nin 146 ve 149. maddeleri esas alınarak dava açılmasını sağladılar.

Sonuçta Yassıada’da bir yıl kadar süren davalar vicdan sahibi herkesin elemle hatırladığı, hukuk adına hicap duyduğu trajik bir olay olarak tarih sayfasındaki yerini aldı. Bir başbakan ve iki bakan tamamıyla siyasî nefret ve öfkeden kaynaklanan, hukuken inandırıcı olmayan bir kararla idam edildiler.

27 Mayıs darbesinin hazırlıklarında, müdahalesinde Silahlı Kuvvetler’in üst kademesindeki komutanlar yer almadılar. Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 1. Ordu Komutanı Fahri Özdilek olaya başladıktan sonra dahil oldular. Bir İstiklâl Harbi gazisi olan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun dahil olmak üzere, bazı komutanlar ihtilal sabahı ağır hakaretlerle evlerinden alındılar, tekmelendiler; Yassıada’da yargılandılar. DP iktidarının bir askerî müdahaleye ihtimal vermemesinin temel nedeni üst kademedeki komutanlarla sıcak bir ilişki içinde olmalarıdır. Müdahale çoğunluğunu Harp Okulu öğrencilerinin oluşturduğu, az sayıda bir kuvvet kullanılarak kolayca yapılmış, direnişle karşılaşılmamıştır.

27 Mayıs sabahına kadar büyük çoğunluğunu kamuoyunu bilip tanımadığı, birçoğu alt rütbeli isimsiz MBK üyesi subay, bir anda meşhur oldular; ülkenin en önemli insanları, siyasetin baş aktörleri konumuna geldiler. Rütbeleri ne olursa olsun “Orgeneral” statüsüne denk sayıldılar. Silahlı Kuvvetler bünyesinde genellikle rütbelere bakılarak kıyaslamalar yapıldığından, doğal olarak bu tablo kurum içinde çok eleştirildi; kıskançlıklara ve tepkilere yol açtı. Bunun yanı sıra cunta oluşumlarında birlikte olan, hatta önceliği bulunan Talat Aydemir, Dündar Seyhan, Faruk Güventürk gibi bazı isimler çeşitli nedenlerle MBK dışında kalmış olmalarını içlerine sindiremediler. Bu duygusal ortamın etkisiyle, kısa bir süre sonra 22 Şubat 1962’de ve 21 Mayıs 1963’de Talat Aydemir’in liderliğinde darbe girişimleri yaşandı. Aydemir’in ikinci denemesinde de başarısız kalıp yargılanması ve idam edilmesi bile, TSK’nin bünyesine yerleşen darbe virüsünü ortadan kaldırmadı. Bu damarın çalışması sonucu ileriki yıllarda da benzer çıkışların yapıldığı görüldü.
27 Mayıs’tan birkaç ay sonra MBK ikiye bölündü. CHP ile yakın temas hâlinde bulunan grup, 13 Kasım’da “iç darbe” gerçekleştirdi.Türkeş, Özdağ ve Dündar Taşer’in aralarında olduğu 14 komite üyesi evvela gözaltına alındılar; ardından yurtdışı görevleri verilerek birkaç yıl süresince ülkeden uzaklaştırıldılar.

Ancak Silahlı Kuvvetler içindeki kaynaşmalar durulmak bir yana, daha da hızlandı. Garnizonlarda yapılan toplantılarda doğrudan siyaset konuşuluyor, MBK’nın yönetim tarzı eleştiriliyordu. DP iktidardan uzaklaştırılmış, feshedilerek hukuken ortadan kaldırılmıştı. Fakat varlığı fiilen devam ediyordu. Anayasa referandumunda bütün baskı ve çabalara rağmen yüzde 40‘a yaklaşan oranda “hayır” oyu çıkmıştı.

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 55414

ulkucudunya@ulkucudunya.com