Elveda Küreselleşme
01 Ocak 1970
Daha milliyetçi ve kendi kendine yeten bir dönemin ilk işaretleri dünyanın bütün ülkelerinde görülmeye başlandı bile. Bu dönem ne daha müreffeh ne de daha güvenli olacak. Küreselleşmenin çöküşü döneminde bizi neler bekliyor?
Elveda Küreselleşme
Son yıllarda finansal kriz ve Çin-ABD arasındaki ticaret savaşı gibi iki büyük nedenle sarsılmaya başlayan küreselleşme pandemiyle birlikte üçüncü bir darbe daha aldı. Karantinalar sebebiyle uluslararası ticaret sekteye uğradı ve sınırlar kapandı ve eskiye dönüş de hemen olmayacak.
Bu yeni durumun geçici olmadığını öne süren Economist dergisi, küreselleşmenin sonunun geldiğini ilan eden kapakla çıktı. Londra Heathrow havalimanındaki yolcu sayısının geçen yılın aynı dönemine oranla %97 oranında düştüğünü hatırlatan dergi, “Elveda küreselleşme” adlı makalede şu görüşlere yer verdi:
“Meksika’nın otomobil ihracatı nisan ayında %90 oranında düşerken mayıs ayında Trans-Pasifik’teki konteyner gemilerin %21’i iptal edildi. Ekonomiler yeniden açıldıkça hareketlilik tekrar başlayacak, ancak serbest ticaret ve dolaşımın rahatça yapılabildiği bir dünyaya hızlı bir dönüş beklemeyin. Pandemi, seyahat ve göç olgusunu siyasallaştıracağı gibi ülkelerin ekonomide kendi kaynaklarına dönmesine yol açacaktır. Bu içe dönük sarsıntı, iktisadi canlanmayı zayıflatacağı gibi jeopolitik istikrarsızlık ve ekonomik kırılganlığın da önünü açacaktır.
Dünya yavaşlamaya başladığında
Dünya birçok bütünleşme döneminden geçti. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan ticaret sistemi bunu bir adım daha öteye taşımıştı. Çin adeta dünyanın fabrikası haline gelirken; insan, mal, sermaye ve bilgi akışının önündeki sınırlar kaldırıldı. 2008’de Lehman Brothers’ın çökmesinin ardından, birçok banka ve çok uluslu şirket de geri çekildi. Ticaret ve dış yatırımda GSYİH’ya oranla durgunluğun yaşandığı, ‘küresel yavaşlama’ (slowbalisation) diyebileceğimiz bir döneme girildi. Ardından, Donald Trump’ın mavi yakalılar ve Çin’in otokratik kapitalizme dair endişelerini şovenizm ve ittifaklara yönelik olumsuz tutumuyla birleştirdiği ticaret savaşları geldi. Virüsün geçen yıl aralık ayında Wuhan’da yayılmaya başlamasıyla birlikte, Amerika’nın ithalattaki gümrük oranları ABD ve Çin’in teknoloji endüstrilerini ayırdığı 1993 yılından bu yana en yüksek seviyesine geri döndü. Ocak ayından bu yana Asya’dan batıya doğru yeni bir finansal bozulma dalgası yayılmaya başladı. Fabrika, mağaza ve ofislerin kapanması talepte düşüşe yol açarak tedarikçilerin müşteriye erişimini engelledi. Bu, evrensel ölçekte bir zarar değil. Bir yandan gıdanın dolaşımı sürerken, Apple iPhone üretmeye devam ediyor, Çin’in ise tıbbi gereç satışları sayesinde ihracatı artmış durumda. Ancak, krizin toplam etkisi oldukça kötü. Bu yıl dünya mal ticaretinde %10 ila 30 arasında bir küçülme yaşanabilir.
Küresel yönetişimin altında yatan kargaşa da açığa çıkmaya başladı. Fransa ve Britanya karantina kuralları üzerinden bir gerginlik yaşarken, Çin virüsün kaynağına yönelik araştırma talep eden Avustralya’yı cezalandırıcı gümrük vergileriyle tehdit ediyor, Beyaz Saray ise ticaret kaynaklı bir krizin içinde. Amerikan Merkez Bankası’nın diğer merkez bankalarına kredi vermesi gibi iş birlikleri dışında, ABD dünya lideri rolünü üstlenmeye pek niyetli değil. Ülke içi kargaşa, ayrılık ve bölünmeler nedeniyle prestiji de sarsılmış durumda. Çin’in gizlilik ve zorbalığı, değişime öncülük etmek için isteksiz ve yetersiz olduğunu gösterdi.
Dünyanın her yerinde kamuoyu, küreselleşmeden gittikçe uzaklaşıyor. İnsanlar, sağlıklarının koruyucu ekipman ithalatı için yapılan tartışmalara veya bakım evlerinde çalışan ve hasat yapan göçmen işçilere bağlı olmasından rahatsız. Üstelik bu daha bir başlangıç. Çin hariç hemen her yerde bilgi akışı büyük ölçüde serbest olsa da insan, mal ve sermayenin dolaşımı serbest değil. Evvela insanları düşünün. Trump yönetimi önce Amerikalıların istihdam edilmesi gerektiğini belirterek göçün daha da kısıtlanmasını öneriyor. Muhtemelen diğer ülkeler de benzer politikalar güdecek.
Seyahatin kısıtlanması, iş bulma alanını daralttığı gibi tesislerin denetlenmesi ve siparişlerin canlanmasının da önüne geçiyor. İnsanların %90’ı kapalı sınırlar içinde yaşıyor. Birçok ülke yalnızca benzer sağlık protokollerini hayata geçiren devletlerle sınırları kaldıracak. Yeni Zelanda- Avustralya ve Tayvan- Singapur arasında bu tür bir “seyahat balonu” üzerinde görüşülüyor. Endüstri, seyahat kısıtlamasının kalıcı olacağına işaret ediyor. Airbus üretimini üçte bir oranında azaltırken, küreselleşmenin sembolü haline gelen Emirates ise 2022’ye dek bir canlanma beklemiyor.
Her ülkede kendine yeterlilik dönemi
Ülkeler, hangi ülkeden geldiğine bakılmaksızın şirket ve malların eşit muamele görmesi gerektiği görüşünü desteklemediği için ticaret de zarar görecek. Hükümetler ve merkez bankaları, mükelleflerden teşvik paketleri aracığıyla ulusal firmaları sigortalamalarını talep ediyor. Dirençlilik adına tedarik zincilerini ülke içine çekme hamleleri de hız kazanıyor. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 12 Mayıs’ta iktisadi bakımdan kendi kendine yeterlilik döneminin başladığını halka duyurdu. Japonya’da Covid-19 teşvik paketi, fabrikaları geri kazanmak üzere firmalara devlet yardımlarını öngörürken; Avrupa Birliği yetkilileri “stratejik otonomi” ve şirketlerde hisse almak için bir fon oluşturulması üzerinde çalışıyor. Amerika, Intel’i ülke içinde tesis kurması için teşvik ediyor. Dijital ticaret gelişiyor, ancak hâlâ dijital ticaret hacmi çok küçük. Amazon, Apple, Facebook ve Microsoft’un yurt dışı satışları dünyadaki ihracatın yalnızca %1,3’üne tekabül ediyor.
Uzun vadeli yatırımlar azaldığı için sermaye akışı da zarar görüyor. Çin’in Amerika’daki risk sermayesi yatırımı bu yılın ilk çeyreğinde 400 milyon dolar düşerek, iki yıl önceki seviyenin %60 aşağısına geriledi. Çok uluslu şirketler, bu yıl yabancı yatırımlarında üçte bir oranında bir kesintiye gidebilirler. Amerika, federal emeklilik fonundan Çin hisselerini satın almamasını isterken; dünya toplam GSYH’nin %59’unu oluşturan ülkeler de yabancı yatırımla ilgili kuralları sıkılaştırdı. Devletler yeni borçlarını sigorta firmaları ve yatırımcılar aracılığıyla ödemeye çalışırken, bazı ülkeler de sınır ötesi sermaye akışını daha fazla kısıtlama yönünde adım atabilir. İstikrarsız ulusal kontrol ağına sahip bir ticaret sisteminin daha insancıl veya güvenli olacağını düşünmek saçma olur.
Yoksul ülkeler geri kalmamak için çabalarken, varlıklı ülkelerde hayat daha pahalı ve kısıtlı olacak. Tedarik zincirlerini dirençli kılmanın yolu, onları ülke içine bağımlı kılmaktan ziyade çeşitlendirmekten geçiyor. Aksi halde risk artıyor ve ölçek ekonomilerinin de kaybetmesine yol açıyor. Ayrıca, bölünmüş bir dünya, aşının bulunması ve ekonomik iyileşmenin sağlanması dahil olmak üzere, küresel problemlerinin çözümünü zorlaştıracaktır. Daha da kötüsü, bu tür bir mantık artık geçerliliğini de yitirdi. Art arda gelen darbeler açık ticaret sistemini öylesine derinden etkiledi ki, açık ticaret lehine ortaya atılan güçlü argümanlar göz ardı ediliyor. Küreselleşmenin en ihtişamlı devrine elveda derken, yerine nasıl bir sistemin geleceğini düşünmek gerekiyor.
www.fikirturu.com
The Economist dergisinde yayımlanan “Elveda Küreselleşme” başlıklı makalesinin bazı bölümleri Zeynep Şartepe tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkılarla yeniden düzenlenmiştir. Makalenin orijinaline ve tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.economist.com/leaders/2020/05/14/has-covid-19-killed-globalisation?fsrc=scn/tw/te/bl/ed/globalisationunwoundhascovid19killedglobalisationleaders