İnsanlığın demokrasi mücadelesi
Esfender KORKMAZ 01 Ocak 1970
ABD'de bir polisin adam öldürmesi, tüm Amerikan halkını ayağa kaldırdı. Trump'ın İncil'e sarılarak popülizm yapması da işe yaramadı. Öldürülen Floyd'un ailesi sükûnet isteyince, ortalık duruldu. Bu arada istismarlar ve yağmalar da oldu.
Demokrasinin bir bedeli var… Eğer toplum bu bedeli ödemezse, despot rejimlerde polis her gün adam öldürür ve sindirilmiş toplum tepkisiz kalır. Bu arada toplumsal hareketlerde istismarlar, yağmalar olur fakat bunları da maiyet hanesine yazmak zorundayız.
Tarihte insani değerler yalnızca demokratik ortamlarda yükselmiştir. Günümüzde demokrasi emekleme çağındadır. Beklediğimiz ise demokrasi çağıdır. Demokrasi çağında insan refahı da en yüksek düzeye çıkacaktır.
İnsanlık tarihine dikkatli bakarsak, demokrasi konusunda çelişkili sonuçlarla karşılaşırız. İnsanlığın doğasında demokrasi ve özgürlük mü, yoksa bir kişiye, bir simgeye veya bir inanca biat etmek mi var? Eğer insanın doğasında demokrasi ve özgürlük yoksa neden insanlık tarihi, demokrasi mücadelesi vermiş ve bedel ödemiştir? Demokrasi ve özgürlük varsa neden bu asırda dahi diktatörler vardır?
M.Ö. 450 yıllarında Atina'da, sınırlı site demokrasisi vardı. Kadınlar ve köleler site halkı olarak kabul edilmiyordu. Yalnızca yetişkin erkeklerin halk meclisinde konuşma ve oy kullanma hakları vardı. 375'te, Roma'da yurttaşlık imkânları da aynı şekilde sınırlıydı.
Avrupa'da insan hakları ve özgürlükler savaşı, bin yıllar sürdü.
13. yüzyılda İngiltere'de Londra halkının da desteği ile baronlar ayaklandı. Papa III. Innocent ve Baronlar 1215 yılında Kral'a Latince yazılan Magna Carta'yı (Magna Carta Libertatum -Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) imzalattılar. Magna Carta'nın günümüze kadar gelen önemi içeriğinden daha önemli olan, ta o devirde, normal vatandaş olarak İngilizleri hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, özgürlüklerin bilincine varmış olmalarını göstermesindendir. Günümüzde her insanın Magna Carta'yı bir defa okuması gerekir.
İngiltere'de demokrasi mücadelesi o noktada da kalmadı, İngiliz halkının özgürlük mücadelesi, 474 yıl sürdü. 1689'da "İngiliz İnsan Hakları Bildirgesi" yayınlandı. Bu bildirge ile de "İngiltere'de insan bedeninin başkasına ait değil, insanın kendisine ait olduğu" tescil edilmiş oldu.
Almanya'da da, Alman köylüler, 1525 yılında "Köylülerin 12 maddesi'' adını taşıyan dilekçe ile asillerden, gasp edilmiş haklarının önemli bir kısmını aldılar.
İnsanlık tarihi, özgürlük ve demokrasi için mücadele verirken, büyük bedeller ödemiştir. Söz gelimi, 1789 Fransız Devrimi'nin toplumsal maliyeti yüksek olmuştur fakat dünyada demokrasinin yolunu açmakta faydası da bir o kadar fazla olmuştur.
İnsanlığın demokrasi ve özgürlük alanında bir çelişkisi de diktatörler sorunudur. Bin yıllar süren bir demokrasi mücadelesinden sonra neden ve nasıl oluyor da uygulamada Hitler, Mussolini, Saddam, Putin, Chavez ve bugün Orta Doğu'da hâkim diktatörler oluyor?
Bu çelişkinin nedenleri başında biat kültürü geliyor. Biat kültürü sonradan dinlerin ve din tacirlerinin insanları sömürmek ve kullanmak için geliştirdikleri bir kültürdür. Bu kötü mirasla siyasiler, devlete ve yönetime hâkim olabilmiş ve aynı yolla dünya nimetlerine daha kolay ve daha çok sahip olabilmiştir.
Biat kültürü önce Orta Çağ bitinceye kadar Hıristiyanlığın, sonra ve hatta şimdi siyasi İslam'ın yarattığı ve empoze ettiği, insanın insanı sömürmesi için bir düzenek, bir tuzaktır. Tarihte ve bugün, dini siyasi bir tuzak olarak kullananlar, insanların manevi duygularını istismar ederek siyasette popülizm yaparak sonuca gidiyorlar. Diktatörler otokrasiyi sürdürmek zorundadır, çünkü diktatörler, krallar ve emirler, saraylarını, maddi birikimlerini ancak bu yolla koruyabiliyorlar.
Biz, Kurtuluş Savaşı verdik. Demokrasinin yolunu da Atatürk Türkiyesi'nde devrimler açtı. Devrimler demokrasinin altyapısını oluşturdu. Bu devrimler olmasaydı demokrasi de olmazdı. Ancak toplum olarak bu devrimleri kucağımızda bulduk. Bedel ödemedik. Bunun içindir ki, demokrasi konusunda gereği kadar titiz değiliz.