« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Haz

2020

İslamcı hava korsanlarının Diyarbakır yolcu uçağını kaçırmasını hangi istihbarat örgütü planladı?

Ömür Çelikdönmez 01 Ocak 1970

Kırk yıl öncesini az çok hatırlayabilenler 50 yaş ve üzeri jenerasyondan. Düşünsenize, 1980 doğumlular günümüzde kırk yaşında.
Diyarbakır yolcu uçağının İslamcı hava korsanları tarafından kaçırılışı 13 Ekim 2020 gelirse tam tamına kırk yılı dolduracak. Failleri halen yaşıyor. Canlı birer tarihler. Ancak bu konuda konuşmayı pek de sevmedikleri kesin. Muhtemelen pişmanlıklar söz konusu.
1980 darbesinde Diyarbakır yolcu uçağını kaçıran İslamcı hava korsanlarının eylemini kim planladı? Yıl 1979. Türkiye’nin kaotik sıkıyönetimli yılları. Yaz ayları… Kağıthane’de iki Akıncı’nın öldürülmesini protesto için korsan gösteri düzenleniyor. Aksaray’dan başlayan gösteri Fatih’te sona eriyor. Göstericileri bir anda çepeçevre kuşatan asker ve polisler, derdest ettiklerini askeri “cemse”lere bindiriyor. Bir gece, askeri kışlada hiçbir hakarete ve işkenceye maruz kalmadan konakladıktan sonra ertesi gün salıveriliyorlar. Aralarında kimler yok ki! Korsan gösterinin başını çeken Molla Sadreddin Yüksel'in oğlu, Fatih Cami avlusunda katledilen Metin Yüksel’in ağabeyi Edip Yüksel’den, 80 ihtilalinden sonra uçak kaçıran Yılmaz Yalçıner ve Ömer Yorulmaz ile şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a varıncaya kadar, o dönemin ünlü isimleri. Erdoğan, o yıllarda MSP İstanbul il gençlik kolları başkanı. İslamcı heyecanın dorukta olduğu yıllar. İran’da İslam Devrimi gerçekleşmiş. Afganistan’da kızıl işgale karşı mücahit direnişi başlamış. Pakistan’da General Ziya ül Hak, Zülfikar Ali Butto’nun meşru demokratik iktidarını askeri bir darbeyle alaşağı edip, sözüm ona İslamcı bir yönetim kurmuş. O dönem gençliğinin ağzından düşmeyen sloganları: “Dün İran Pakistan/sıra sende Müslüman - Şah gitti Mısırda sıra bizim kısırda - Dinsiz devlet yıkılacak elbet / İslami devlet kurulacak elbet - Laiklik ne demek Şeriatçıyız - Çağımız buhranda kurtuluş İslamda".
12 Eylül askeri darbesi böyle bir atmosferde gerçekleşiyor. 12 Eylül askeri darbesi, sokaklarda ideolojik grupların sultasını sonlardırdı… Kim ne derse desin, 12 Eylül askeri darbesine karşı en esaslı eleştiri, 1971 ve 1980 askeri müdahalelerinin kurbanı Adalet Partisi Genel Başkanı Demirel tarafından yapılmıştır. Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesinin baş sorumlusu Genelkurmay Başkanı Kenan Evren hakkında, “Terör ayyuka çıkarken, kendileri Antalya’da tapu kadastro müdürü müydü? 11 Eylül’de akan kan 13 Eylül’de nasıl durdu?” sözleriyle, yaşanan sürecin arka planına dikkat çekmişti. Askeri darbe yönetimi 11 Eylül 1980 öncesi yakalamadığı terör suçlularını, 12 Eylül Cuma günü akabinde, suç mekanlarında elleri ile koymuş gibi birer birer topladı. 12 Eylül diktatörlüğü, asılsız ihbarlarla suçlu-suçsuz ayırt etmeden, birçok masum insanın hayatını kararttı. Örgüt evlerine baskınlar yapıldığında yakalananlar tekme tokat cemselere bindirilerek yargılama yapılmadan askeri cezaevlerine götürüldüler. Sorgulama sırasında Çin işkencesini mumla aratan yöntemler deneniyor, falaka bunların yanında zemzemle yıkanmış gibi duruyordu. Darbe diktatörlüğü, anayasayı ve tüm demokratik hak kullanımlarını askıya aldığından, insanlar, darbecilerin iki dudağı arasından çıkan her söze kulak kesilmişlerdi. Siyasi partiler, sendikalar, dernek, vakıf, ocak ne varsa hepsi kapatıldığından, ideolojik grup liderlerinin yaşama alanları daralmıştı.
Çözümü yurt dışına kaçmakta buldular. Sağdan, soldan, Akıncılar’dan birçok isim, yasadışı yollarlardan giderek kapağı yurt dışına attı. Devrimciler, Ülkücüler Bulgaristan ve Almanya’ya İslamcılar İran'a kaçıyor… Ülkücüler ve devrimcilerin ortak sığınma mekanı Batı Almanya. Sebeb? Almanya’da çalışan Türk işçileri arasında hem sağ hem sol gruplar taban arasında örgütlüler. Türk kaçaklar, istihbarat servisleriyle bağlantılı göçmen mafyası tarafından Sovyet Blokuna dahil Bulgaristan üzerinden, Almanya'ya geçiriliyor. Kimisi Sovyet istihbaratı KGB kimisi de Doğu Alman gizli servisi 'Ministerium für Staatssicherheit' Stasi'nin kucağına düşüyor. 1980 öncesinde CIA ajanı Ruzi Nazar'ın yetiştirmesi, MHP’nin yarı resmi yayın organı Hergün gazetesinin yazı işleri müdürü Enver Altaylı, CIA rezervasyonu kullandığı için daha şanslı. Akıncılar İran'ı, Afganistan'ı ve Pakistan’ı tercih ediyor…
“Akıncılar” olarak bilinen İslamcı grupların liderleri, haklarında kesinleşmiş mahkeme kararları olduğundan, çareyi ideolojik açıdan kendilerine yakın hissettikleri İran’a kaçmakta buldular. Bunlardan biri de Selahattin Eş Çakırgil. 12 Eylül darbesinin ardından İran’a gitmiş, ve uzun süre Tahran’da yaşamıştı. İrşad Bakanlığı bünyesinde yer alan, İran İslam Cumhuriyeti’nin Sesi Radyosu’nda Türkçe yayınlar hazırlamış, Türkçe dergi ve gazetelerin yayımıyla ilgili çalışmıştı. Bu süreçte, İran Velayeti Fakih rejimini yakından tanımış, hayal kırıklığından izler taşıyan "İran, Ey İran! Teranelerinin Acı Sonu" kitabını Türkiye’ye döndükten sonra yazmıştı.
Doğu Anadolu'daki İran sınırına yakın illerdeki teşkilatlarının bağlantısı sayesinde kimisi Ağrı Gürbulak'tan kimisi Van Kapıköy ve Hakkari Esendere sınır kapısı bölgesinden, devrimle çalkalanan İran'a geçmişlerdi. "Güllerin Vedası, Kar Çiçeği, Karda Ayak İzleri..." gibi kitaplara da imza atan merhum Bahattin Yıldız da onlardan biri. 17 Mayıs 2010'da 54 yaşında Afganistan’da Hindukuş Dağları üzerinde düşen uçakta hayatını kaybeden Bahattin Yıldız, 12 Eylül askeri darbesi sonrasında, Van'a gider. -iHH gönüllüsü olarak yetimhane yapım faaliyeti için giderken, bulunduğu uçağın düşmesi sonucu vefat eden Bahattin Yıldız, Hindukuş Dağlarında- Bir kaç gün burada Vanlı Akıncılar tarafından misafir edilen Yıldız, arkadaşları tarafından bulunan 'Tilki Selim' lakaplı kaçakçı tarafından Zağros dağları üzerinden katırla yapılan yorucu bir yolculuk sonrası İran’a geçirilir. Urumiye kent merkezine ulaşıncaya kadar Kürt köylerinde kalırlar. Urumiye'den sonraki ikinci durakları Türk şehri Tebriz olur. Kendilerinden önce İran'a geçen Türkler’in yardımı ile İran yetkilileri ile irtibat kurarlar. Tahran'a intikal ettiklerinde Humeyni rejiminin idam ettiği Mehdi Haşimi ile tanışırlar. Çat pat Farsça öğrenir ama onun amacı daha sonra Afganistan direnişine katılmak olduğundan 5-6 aylık ikametten sonra ver elini Afganistan. Mücahit gruplarına katılır.
Kapatılan Akıncılar Derneği başkanı Mehmet Güney de o yıllarda Afganistan'a kaçan İslamcılar arasındadır. -Mehmet Güney, dönemin Akıncılar Derneği başkanı- Bahaeddin Yıldız; Burhaneddin Rabbani, Mehmet Güney ise Gülbeddin Hikmetyar'ın gruplarına iştirak ederler.
Sebataist ailenin kızı Aynur Aydınarslan ile evlenen Kadir Mısıroğlu Londra'yı tercih ediyor… “Sebil” dergisi sahibi Kadir Mısıroğlu ise önce Almanya sonra İngiltere’ye gidenlerden değil. Çoğul ifade kullandığıma bakmayın çünkü o süreçte kendisinden başka İngiltere’nin kapısını çalan İslamcı yok! Lozan'da Türkiye'yi en çok zorlayan İngiltere, nasıl oldu da “Lozan zafer değil hezimettir” diye kitap yazan Mısıroğlu'na siyasi iltica verdi! Yoksa İstiklal Savaşı belgelerinde geçtiği gibi eşi Aynur Aydınarslan’ın babasının “İngiliz casusu” olmasının bunda bir etkisi var mıdır? Onlarca kitaba imza attı. “Moskof Mezalimi”, “Ermeni Mezalimi” ve hatta “Yunan Mezâlimi" -Türk’ün Siyah Kitabı- gibi kitaplarını yayınladı. Ama “İngiliz mezalimi”ni yazmak nedense hiç aklına gelmedi? Kaderin cilvesine bakın ki “Yunan Mezalimi” kitabını yazan Kadir Mısıroğlu, yıllar sonra bir video konuşmasında; “Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı” ifadelerini kullanmış ve bu sözleri sarfetmesi sonucu “Yunan aşığı” diye haklı olarak ilan edilmişti. Evet, 12 Eylül darbesinde Kadir Mısıroğlu, İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğuna sığınmış, İngilizlerin yardımı ile Almanya’ya gönderilmişti. Bir kaç yıl sonra, eşi ve çocukları için oturma izni aldığı Londra'nın mukimi ve müdafii olmuştu. Şaşırdık mı?
Diyarbakır Yolcu Uçağının Kaçırılması… 12 Eylül 1980, ihtilalin sıcak günleri. 13 Ekim 1980 Pazartesi günü “Münih - İstanbul - Ankara” seferini yapan “Diyarbakır” uçağı, dört hava korsanı tarafından, Ankara’ya inmek üzere iken, yolcularıyla birlikte kaçırılarak Diyarbakır'a indiriliyor. Kamuoyu şaşkın!.. Daha da önemlisi kaçırılan uçağın adı “Diyarbakır”dı ve Devlet Başkanı Kenan Evren ile Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin Diyarbakır'da bulunduğu sırada tam anlamıyla şok etkisi yaratan bu eylem gerçekleşmişti.
Birileri, darbecilere ne mesaj veriyordu? Yoksa Türk İstihbaratı’nın, İran'a sızmak için, İran'ın yeni yöneticileri ve halkı üzerinde olumlu etki oluşturmak için akıl almaz bir operasyonu mu idi? Bu soruların cevabını İslamcı hava korsanlarının dahi bildiğini sanmıyorum. Neden böyle düşündüğüme gelince…
Önce, İslamcı hava korsanlarını tanıyalım… Hava korsanlarından üçü, MSP / MTTB / Akıncılar camiasında oldukça iyi tanınan Ankaralı Yılmaz Yalçıner, Kayserili Ömer Yorulmaz ve Isparta İslamköylü Mekki Yassıkaya idi. Hasan Güneşer ismini belki çoğunuz gibi ben de olaydan sonra duymuştum. Gazeteci-yazar Yılmaz Yalçıner, 1946 yılı Ankara doğumlu. Gençlik yıllarında ülkücü hareketin içinde yer almış. Sonraki yıllarda İslamcı bir çizgiye kayan Yalçıner, 1980 darbesinin hemen ardından Mekki Yassıkaya, Hasan Güneşer ve Ömer Yorulmaz'la birlikte uçak kaçırarak Tahran'a gitme teşebbüsünde bulundu. Bu olay başarısızlığa uğrasa da çok ses getirdi. Ömer Yorulmaz, Yılmaz Yalçıner ile Şura, Tevhid ve diğer İslamcı dergileri yayınlayan ekipten. Kayserili. Cerrah Paşa Tıp fakültesinde öğrenci. Hava korsanlarının ortak paydası, İslamcı medyanın içinden gelmeleri. Bir diğer hava korsanı Mekki Yassıkaya, 1952 Isparta İslamköy doğumlu. İlahiyat Fakültesi mezunu. Kendi ifadesine göre köylüsü Süleyman Demirel’le, 12 Eylül'ün yükünü çekmiş olanlardan. Yeni Asya, Bizim Anadolu, Tercüman (Almanya), Sebil, Vesika, Şura, Tevhid, Rayet gazete ve dergilerinde çalışmış. 1991 yılında Turgut Özal'ın kısmi affıyla, 11 yıl 7 ay yattıktan sonra çıktılar.
İslamcılar uçak kaçırdı mı yoksa kaçırtıldı mı? Bu isimlerin olayın failleri oldukları kesin. Ancak kesin olmayan uçak kaçırılmasını kimin organize ettiği ve planladığı? Bu şekilde düşünülmesini gerektiren bir kaç husus var! İlki, muktedir paşalar tam da Diyarbakır'da iken kaçırma olayının gerçekleşmesi, ikincisi hava korsanlarının uçağı İran'a kaçırmak istemeleri, üçüncüsü ise nasıl bir tesadüfse kaçırılan yolcu uçağında iki ünlü gazetecinin de bulunması. Kimdi bu ünlü gazeteciler? MİT ile yakın ilişkileri hep konuşulan, Paris'te yaşayan Gökşin Sipahioğlu'nun sahibi olduğu Sipa Press Ajansı'nın fotoğraf muhabiri, çiçeği burnunda gazeteci Coşkun Aral ile o dönemde ünlü gazeteciler arasında kabul edilen Osman S. Arolat. Ayrıca uçağın içinde Turgay Ciner ile Selim Edes'in de bulunmasına ne demeli?
“Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler/ çingenenin merdi, kendini överken hırsızlığını söyler” kelamını doğrularcasına, Coşkun Aral yıllar sonra bu haberini anlatırken, "-Hep kafamda yaşadıklarımı filme dönüştürmek var. Uçağın içinde Turgay Ciner var, Selim Edes var. Böyle bir şey o dönemi çok iyi anlatır. Ama Türkiye'de Hollywood benzeri filmler çeviremiyoruz" der.
Uçak kaçırılmasını İstanbul’da istihbarat bağlantılı hangi gazeteciler planladı? Şimdi kalkıp da “Diyarbakır yolcu uçağının kaçırılması, istihbarat bağlantılı gazeteciler tarafından İstanbul’da planlandı!..” demek gerçekten büyük iddia. Çünkü İslamcı camia halen bu olayı, geleneğinde “kutsal bir olay” gibi muhafaza ediyor. Oysa “İstihbaratın komplosu” olduğunu öğrenmeleri hiç de hoşlarına gitmeyecek. Muhtemelen buraya aktaracağım, şahsen doğru olduğundan zerre miskal şüphe etmediğim bu iddialara ilk tepki faillerden, ikinci tepki ise azmettirici isim ve odaklardan gelecektir.
MİT daire başkanlarından “Mehmet Eymür'ün adamı” olarak bilinen Tuncay Güney, uçak kaçırma olayı için, “İstanbul'da teşkilata ait bir evde toplantı yapıldığını…” söylemişti. Tuncay Güney, fikrin uzun yıllar iki önemli gazetenin yazı işlerinde bulunan Coşkun Aral ve o tarihte İsveç'te bir radyo için muhabirlik yapan Osman S. Arolat'dan çıktığını belirtmişti. Uçaktaki iki gazeteci, daha önce Türk Haberler Ajansı'nda birlikte çalıştıkları için birbirlerini iyi tanıyorlardı. Rastlantı bu ya! Her ikisi de Diyarbakır'da gerçekleştirilecek bir askeri tatbikatı izlemeye gidiyorlardı. Coşkun Aral, Diyarbakır’daki tatbikatı izledikten sonra İran ve Irak cephesine savaş muhabiri olarak gitmeyi programına almıştır.
Sorular Sorular? Güçlü herhangi bir devlet kurumundan (cunta dönemi TSK-MİT) destek almadan iki gazetecinin bu işi planlaması mümkün mü? Diyelim ki hepsi tesadüf… O halde, iş adamlarını, gazetecileri ve İslamcı hava korsanlarını aynı uçakta kim buluşturdu? İran’a kaçırılmak istenen uçak, neden Diyarbakır hava alanına indirildi? Yakıt ikmali yapılıp, neden rotasını İran'a çevirip yeniden uçuşa kalkmadı? Korsanlar, -uçağı Tahran'a götüreceklerinden çok emin olan korsanlar- madem kafalarınca hemen Türkiye sınırından çıkıp İran'a gireceklerdi, neden “kokpitte pilotlarla kanka” oldular ve Coşkun Aral’a, pilotlarla birlikte kahkahalarla gülerek poz verdiler? Özel Harp Dairesi Başkanı Aydın İlter'in yardımcısı Korkut Eken'in, hemen kısa sürede 18 kişilik özel harekat timi ile kaçırılan uçağa operasyon düzenlemesi ne anlama geliyor? Dördüncü hava korsanı Hasan Güneşer, bazı gizli konuşmalara, pazarlıklara ve bağlantılara tanık olduğu için mi öldürüldü? Onu öldürenler neden diğer üçünü serbest bıraktılar? Uçağı kaçıran hava korsanlarını, ünlü gazetecileri, iş adamlarını ve 12 Eylül sonrası ismi çok duyulacak o dönem TSK Özel harekat birliğinde görevli Korkut Eken'i hangi üst akıl bir araya getirmişti? Sahi Kayseri’de inzivaya çekilen Ömer Yorulmaz, hangi emekli Genelkurmay Başkanının, eşinden dolayı akrabası? Son söz; "Unutulan darbeye direnen ilk kahramanlar" olarak lanse edilmelerine bakılırsa, her gördüğünüz sakallıyı dedeniz sanmayın! Benden söylemesi. .

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 30921

ulkucudunya@ulkucudunya.com