Cemil Meriç 12.12.1916 – 13.06.1987
Berna uslu Kaya 01 Ocak 1970
Hüseyin Cemil Meriç, 12 Aralık 1916'da Hatay’ın Reyhanlı kazasında dünyaya geldi. Babası Mahmut Niyâzi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım’dır. Dedesi Dimetoka Müftüsü Hafız İdris Efendi, ablaları Zehra ve Nadide Hanımlardır. Mahmut Niyâzi Bey, Balkan Savaşı (1912) sırasında Dimetoka’dan Edirne’ye oradan da Hatay’a göç eder. Hatay’da Ziraat Bankası müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapan Mahmut Niyâzi Bey, “(...) evlenmeden önce hacca giden, az konuşan ve dürüstlüğü ile tanınan bir hâkimdir” (Meriç 2003: 10). Mahmut Niyâzi Bey’in görevi nedeniyle 1923'e kadar Hatay’da kalan Cemil Meriç, yedi yıl sonra ailesi ile birlikte Reyhanlı’ya döner. Cemil Meriç, 1923’te Reyhanlı’da Rüştiye Mektebi'ne başlar. Reyhanlı Rüştiyesi'nde üçüncü sınıftan itibaren Fransızca dersleri alır ve 1928’de ilkokuldan mezun olur. “Aldığı diplomanın adı: ‘Certificat d’études primaires’dir” (Meriç 2004: 61). 1928’de Antakya Sultanisi'nde ortaokula başlayan Cemil Meriç, liseye de burada devam eder. Hatay, o dönemde Fransızların mandası altındadır. Burada tarih, Arapça, Türkçe dışındaki tüm dersler Fransızca okutulur. Cemil Meriç’in Fransızcası bu sebeple çok iyidir. Öğrencilik yıllarında tahtayı iyi göremeyen Cemil Meriç’in gözlerine, 1933'te altı numara miyop teşhisi konulur. İlk yazısı olan Geç Kalmış Bir Muhasebe, 29 Eylül 1933'te Yenigün’de yayımlanır. 1934-1935 eğitim öğretim döneminde on birinci sınıftan birinci bakaloryayı alarak bitirir; ancak o yıl lise dört yıla çıkarılmıştır. Sınıf birincisi olan Cemil Meriç, 1935-1936 eğitim öğretim döneminde, on ikinci sınıfta iken okulu bırakır. O yıl felsefe sınıfında okuyan ve milliyetçi tutumu ile öne çıkan Meriç’in, okuldan ayrılma sebebi Yıldız’da 5 Mayıs 1935’te yayımlanan yarı manzum, yarı mensur yazdığı "Türk Genci" hicvidir. Cemil Meriç’in milliyetçi duygularla hicvettiği kişiler ise lisedeki hocalarıdır. Bu yazının ardından okuldan atılmayan, ama kendisini baskı altında hisseden Cemil Meriç, lise bitirme sınavlarına on beş gün kala okuldan ayrılır. “Beni mektepten kovdurabilirlerdi, hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. Ama mektep idaresi yazıyı görmüştü, sıkıcı bir tarassut altındaydım” (Meriç 2004: 28) diyen Meriç, bu olayın ardından mülkiyeye de gidemez. 1936-1937 eğitim öğretim döneminde İstanbul’a gelen Cemil Meriç, üniversiteye giremez ve Pertevniyal Lisesi'nin on ikinci sınıfına kaydolur. Cemil Meriç bu dönemde Marksizm'e yakındır. Burada Kerim Sadi ve Nazım Hikmet ile tanışır. “Onlar için kendi imzasını kullanmadan iki kitap çevirir Türkçe’ye: Gaston Jêze’in maliye ile ilgili 400 sayfalık bir kitabı ile Stalin’in Pratik Teori adlı kitabı. Vaat edilen tercüme paralarını alamaz” (Meriç 2004: 62). İstanbul’da yaşadığı maddi güçlüklerden dolayı 1937’de yeniden Hatay’a döner. Haymeseki köyünde dokuz ay ilkokul öğretmenliği yapar. Aynı yıl sınavla İskenderun Tercüme Odası'na reis muavini olarak girer. Burada beş altı ay çalıştıktan sonra görevine son verilir. Ardından 1938’de Hatay Aktepe’ye nahiye müdürü olarak atanır. Burada yirmi iki gün çalıştıktan sonra, Hatay Valiliği'nden gelen bir telefon emri ile görevinden azledilir. Aynı yıl Batı Ayrancı köyünde ilkokul öğretmenliği, Türk Hava Kurumu'nda sekreterlik ve belediyede katiplik yapar. 1939'da Cemil Meriç’in Reyhanlı'daki evi basılır. Üç yüz kadar kitabına el konulur. Hatay’da hapse atılır. Suçu komünizm propagandası yapmak ve Bağımsız Hatay Hükümeti'ni yıkmaya teşebbüs etmektir. Savcı hakkında idam talebinde bulunur. Cemil Meriç, mahkemede Marksist olduğunu belirterek muhalifliğini açıkça ortaya koyar. İki ay tutuklu kaldıktan sonra beraat eder. Hapisten çıkar çıkmaz 1940'ta İstanbul’a gelir. Yabancı Diller Yüksek Okulu'na kayıt yaptırır. 1941'de İnsan dergisinde "Honoré de Balzac" etüdü yayımlanır. 19 Mart 1942’de kırk bir yıl evli kalacağı Fevziye Hanım ile evlenir. 1942'de Yabancı Diller Yüksekokulu'ndan mezun olur. Mecburi hizmetini yapmak için 29 Ekim 1942’de stajyer öğretmen olarak Elazığ Lisesi'ne Fransızca öğretmeni olarak tayin edilir. Coğrafya ve tarih öğretmeni olan Fevziye Hanım da Elazığ’a tayin edilir. 1942 ve 1943 yılları arasında Ay’ın Bibliografyası adlı dergide tercüme eleştirileri yayımlanır. 1943'te Elazığ Askeri Hastanesi'nin kurul raporuna göre “her iki gözündeki yüksek ve müterakki miyop askerlik yapmasına engeldir, askerden muaf tutulur” (Meriç 2004: 63). 1943'te Balzac’tan çevirdiği Altın Gözlü Kız Üniversite Kitabevi tarafından yayımlanır. 1944 ve 1947 tarihleri arasında Yurt ve Dünya, Yücel, Gün ve Amaç gibi dergilerde Fransız edebiyatına dair tercüme eleştirileri yayımlanır. 1945'te yeniden İstanbul’a döner. Para kazanmak için Balzac’tan çeviriler yapar. Otuzundaki Kadın, Bolat Yayınevi tarafından, Onüçlerin Romanı (Ferragus) Yüksel Yayınevi tarafından yayımlanır. 1 Nisan 1945’te Mahmut Ali Meriç dünyaya gelir. 16 Aralık 1946'da kızı Ümit Meriç doğar. 1946'da yine bir Balzac çevirisi olan Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti, Inkılâp Kitapevi tarafından yayımlanır. 1946'nın Aralık ayında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne Fransızca okutmanı olarak atanır. Bu dönemde gözlerindeki rahatsızlık giderek ilerler. 1947'de bir yıl boyunca Yirminci Asır dergisinde yazar. 1948'de Victor Hugo’nun Hernani piyesi manzum olarak çevrilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Cemil Meriç’e verilir. 1951'de F. H. Saymen ve Mösyö Louat ile hazırladığı Fransızca Yardımcı Metinler kitapçığı Yabancı Diller Okulu Fakülte Matbaası tarafından basılır. 1951'de Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne doktora öğrencisi olarak kayıt olur. 1952-1953 eğitim öğretim döneminde İstanbul Işık Lisesi'nde Fransızca öğretmeni olur. Cemil Meriç’in yoğun okuma temposu ile gözleri giderek zayıflar. Gözlerinden birinin retinasında çatlak, diğerinde ise katarakt vardır. 1954'te görme yetisini kaybeder. İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi'ndeki başarısız göz ameliyatından sonra 1955’te Paris’e gider. Quinze-Vingts Hastanesi'nde pek çok ameliyat geçirir, ancak hiçbiri başarı ile sonuçlanmaz. Aynı yıl annesi Zeynep Hanım vefat eder. Quinze-Vingts günlerini anlatan Quinze-Vingts Geceleri romanına başlar, ancak eserini tamamlayamaz. 1956'da Hernani çevirisi Maarif Vekaleti Klasikler dizisi içinde yerini alır. 1959 yılında başladığı Fransız Dili ve Gramer kitabı da yarım kalan kitapları arasındadır. 1963'te İngilizce öğretmeni olan Lamia Hanım ile Antakya’da tanışır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde ders vermeye başlar. 1964'te Hint Edebiyatı Dönem Yayınları tarafından yayımlanır. 1965'te uzun bir aradan sonra Dönem ve Çağrı dergilerinde makaleleri yayımlanır. 1966'da Mahmut Sait Kılıççı ile çevirdiği Marion de Lorme Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları tarafından basılır. 1967'de Yeni İnsan ve Hisar dergilerinde makale yayımlamaya devam eder. A. Meillet ile M. Lejeune'nin Encyclopédie Française’deki yazısını, Berke Vardar ile Türkçe'ye çevirir. Eser Dillerin Yapısı ve Gelişmesi adı ile Dönem Yayınları tarafından 1967’de yayımlanır. 1969’da Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde Pierre Joseph Proudhon Fakülteler Matbaası tarafından basılır. 1970’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji dergisinde çıkan İdeoloji çalışması da Fakülteler Matbaası tarafından yayımlanır. 1973’te daha evvel Kibar Fahişelerin İhtişamı ve Sefaleti adı ile yayımlanan çeviri, İhtişam ve Sefalet adıyla Ötüken Yayınevi'nde yeniden çıkar. 1974'te Bu Ülke ve Ümrandan Uygarlığa Ötüken Yayınları tarafından basılır. Ümrandan Uygarlığa adlı eseri, Türkiye Milli Kültür Vakfı'ndan fikir dalında ödül alır. Aynı yıl Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi dergilerinde ve Orta Doğu gazetesinde yazılar yazar. 1976'da Hint Edebiyatı adlı eseri Bir Dünya’nın Eşiğinde adı ile Ötüken Yayınevi tarafından yayımlanır. 1978'de Türk aydının trajedisini anlattığı Mağaradakiler, 1980’de ilgisini çeken hemen her konunun içinde yer aldığı Kırk Ambar Ötüken Yayınevi tarafından basılır. 1980'de Uriel Heyd’den çevirdiği Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin Temelleri adlı eseri Sebil Yayınevi yayımlar. Bir Facianın Hikayesi, Umran Yayınevi tarafından; Köprüden Düşenler ise (Lamia Çataloğlu ile çevirdiği bir eserdir) Tur Yayınları tarafından 1981’de basılır. Aynı yıl Ankara Yazarlar Birliği Derneği tarafından yılın yazarı seçilir. 1983’te Maxime Rodinson’dan çevirdiği Batıyı Büyüleyen İslam, 1984’te Işık Doğudan Gelir Pınar Yayınevi tarafından yayımlanır. 1984 yılının Ağustos ayında beyin kanaması geçirir. Cerrahpaşa Hastanesindeki üç aylık tedavinin ardından taburcu edilir. Ancak sol tarafı felç olmuştur. 1985’te Kültürden İrfana İnsan Yayınları’ndan çıkar. Ölümünden bir yıl evvel (1986) Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi’nde makaleleri yayımlanır. 13 Haziran 1987'de, yetmiş bir yaşında yaşama veda eder. Ebedi istirahatgâhı, ada. 8, no. 890 kaydı ile Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
Cemil Meriç'in fikrî dünyasını zenginleştiren en önemli kaynaklar, kitaplardır. Antakya Sultanisi için “lisem üniversitemdir” (Meriç 2004: 23) diyen Cemil Meriç’e lise yıllarından iki kıymetli hazine kalır. Bunlardan ilki Reyhanlı Rüştiyesi'nden itibaren ağırlıklı olarak öğrendiği Fransızca, ikincisi ise bazı öğretmenlerinin onun ufkuna açtığı yoldur. Antakya Sultanisi orta üçüncü sınıfta öğretmeni olan, adı yüz ellilikler listesinde geçen, Ali Fani Bey, Cemil Meriç’e şiir evreninin kapılarını açar. “Şiir dünyasına onun rehberliği ile girdim” (Meriç 2004: 23) diyen Meriç, Memduh Selim Bey’den de çevirinin, yazının inceliklerini öğrenir. Şahsiyetinin teşekkülünde yer alan isimlerin Meriç’in hocaları ve okuduğu kitaplar olması, onun bundan sonraki yaşamında çizeceği yönü de açık biçimde tayin eder. Antakya Sultanisi'nde Fransızca hocalarından etkilenen Meriç, lise üçününcü sınıfta ise yazı dersinin inceliklerini Bazantay Hoca'dan öğrenir. Lisedeki tarih ve felsefe hocası Mesut Fani’nin de terbiyesini alan Meriç, bu dönemde Karagöz’de “fırsat yoksulu” mahlası ile ilk şiirlerini yazar. Cemil Meriç’in entelektüel hayatının temeli olan ilk kitaplar Rıza Tevfik’in Kamus-u Felsefi’si, Selim Sırrı’nınTerbiye-i Bedeniye Nazariyatı, İbrahim Ethem’in Terbiye-i İradesi’dir. Meriç’in İslâm dünyasındaki kılavuzu ise İbn Haldun’dur. İbn Haldun'un eserlerinden ve onun zengin fikir dünyasından beslenen Meriç’in ilk çeviri denemesi ise Suç ve Ceza’dır. Meriç’in gençlik yıllarına damgasını vuran diğer eserler Ekmekçi Kadın, Tunçtan Kızlar, Simon ve Mari'dir. Onun “hazinenin gerçek bekçileriydiler” (Meriç 2004: 29) dediği yazarlar ise Count Alessandro di Cagliostro, Michel de Nostredame, Sir William Crookes ve Karl Georg Büchner’dir. Büchner’den sonra Karl Marx ve onun Kapital’i ile tanışan Cemil Meriç’in aynı yıllarda Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile yolları kesişir. Cemil Meriç aynı zamanda Türkçü yazarlardan da etkilenir. Yusuf Akçura’yı, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nu Türk Yurdu’ndan takip eder. Meriç’i etkileyen bir başka isim ise “(...)nesillerin tecessüsünü dünya düşüncesine kanatlandıran bir yol göstericidir” (Meriç 2004: 32) dediği Ahmet Mithat Efendi’dir. Daha sonra kaleme alacağı Kırk Ambar’da Ahmet Mithat Efendi’den aldığı feyz açıkça kendini gösterir. Edebiyatı şiir olarak gören ve Fuzûlî’yi, Nedîm’i ve Nâbî’i çok beğenen Meriç, Refik Halit Karay’ı ise nesir sanatının gerçek temsilcisi olarak görür. Cemil Meriç’in divan şiirinden sonra kalemine istikâmet veren isimler Tarık Mümtaz, Süleyman Nazif, François-René de Chateaubriand ve Victor Hugo'dur. Fikirlerinin büyük bölümüne katılmamakla birlikte, Max Nordau’yu yaşamına meşale yakanlardan biri olarak değerlendirir. Meriç, Émile Édouard Charles Antoine Zola’yı gençliğinin tanrısı olarak kabul eder. Cemil Meriç’i çocukluğundan yaşamının son anlarına kadar, fikir evrenini baştan başa saran tek şey kitaplarıdır. “Kitaplar bir limandı benim için” (Meriç 2004: 37) diyen ve kitapların insanlarını, sokakların insanlarından daha çok seven Meriç’in yaşamındaki yolculuk iki kapak arasındaki evrende saklıdır. Cemil Meriç’e göre, dünyanın en büyük romancısı ise Honoré de Balzac’tır. Bu sebeple 1942'den itibaren onun eserlerini tercüme eden ve onu okumadıkça romanların boy atamayacağını düşünen Meriç , Balzac'ı sonsuza akan derya olarak değerlendirir.
Cemil Meriç, 1964’te yayımlanan Hint Edebiyat’ı eserine dört yılını verir, fakat pek çok eserinde olduğu gibi bu eserinin de gerektiği ölçüde anlaşılmadığını düşünür. Meriç, kendi rüyalarını hediye ettiği Hint Edebiyat’ı için “Hint, rüyalarımla, hicranlarımla benim. Benim türbemdir” (Meriç 2004: 46) der. 1967’de yayımlanan ve üç bölümden oluşan Saint-Simon İlk Sosyolog İlk Sosyalist eserinde Saint-Simon’u ve onun fikir evrenini anlatır. Cemil Meriç, çağını da Sain-Simon'un fikirleri ile başlatır. Marx, Auguste Comte ve Émile Durkheim’ın hocası Saint-Simon’u hem endüstri devriminin hem de sosyalizmin ideologu olarak gören Meriç, onu şu cümleler ile özetler: “Saint Simon kutupları ahenkleştiren adam. (...) yalnız pozitivim, yalnız sosyalizm değil, burjuva endüstrializmi de onun eseridir” (Meriç 1996: 4). "Hayata bu kitabı yazmak için geldim" dediği Bu Ülke 1974’te yayımlanır. Cemil Meriç eserleri arasında oldukça önemli bir noktada yerini alan ve onun fikir evreninin özünü yansıtan Bu Ülke, onun için “etimin eti, kemiğimin kemiği” (Meriç 2004: 56) dediği eseridir. Mefhumları aydınlatmaya çalıştığı, felâket gördüklerinin kaynağına eğildiği Bu Ülke'deki dertli ve derbeder çığlık, aynı yıl yayımlanan Umrandan Uygarlığa'da da devam eder. Umrandan Uygarlığa, Bu Ülke’deki tomurcukların çiçeklenmesidir. Beş ana bölümden oluşan Umrandan Uygarlığa'nın ilk üç bölümünde kültür, uygarlık ve medeniyet gibi kavramların üzerinde duran Meriç, kitabın son bölümlerinde ideolojinin, mitin, ütopyanın altını çizmiştir. Bugün bile güncelliğini koruyan Umrandan Uygarlığa'da “Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli düşman bir yığın” (Meriç 2011: 9) diyen Meriç, 1978’de yayımlanan Mağaradakiler eserinde ise entelektüelin dünyasına tutulmuş dev bir aynanın gösterdiklerini yazar. Mağaranın Dışı ve Mağaradakiler olarak iki bölümden oluşan eser, sadece Türk aydının trajedisini yansıtmaz. Cemil Meriç, Mağaradakiler'de entelektüelin soy ağacını resmeder. Eserinin başında entelektüelin yol hikâyesini şu cümleler ile tanımlar: “Entelektüel, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen bir mefhum. Her tarif aşağı yukarı ya bir önyargıya dayanır ya belli bir döneme” (Meriç 2007: 5). Mağaradakiler, tutunamayan Meriç’in karanlığını kelimelerle aydınlattığı deneme kitabıdır. Eser bu yanı ile Cemil Meriç'in evreninden sızan sessiz bir çığlık ve her zaman güncelliğini koruyacak bir başyapıt değerindedir. 1980’de yayımlanan Kırk Ambar, Cemil Meriç’in ifadesi ile “bir mefhumlar kamûsu, derbeder ve dağınık bir ansiklopedisidir” (Meriç 2004: 56). Meriç’in karanlık dünyasına vuran ışığın kırk ambarı olan eser, felseden, edebiyata; edebiyat tarihinden, ideolojilere kadar pek çok konuyu ihtiva eder. 1981’de yayımlanan Bir Facianın Hikâyesi ise Meriç'in ifadesi ile “zifiri karanlıkta çakılan bir kibrit, kuledeki nöbetçinin feryadıdır” (Meriç 2004: 57). Cemil Meriç, bu eserinde son dönem siyasi tarihine de ışık tutar. Osmanlı’nın çöküş yıllarından itibaren Türk aydınının tavrına eleştirel bir gözle baktığı Bir Facianın Hikâyesi, Mağaradakiler'deki pek çok konuyu tarihsel bir perspektif içinde aydınlatılır. Burada, Türk aydının facialar atmosferindeki savruluşu geniş bir tarihsel süreçte ele alınır. 1984’te yayımlanan Işık Doğudan Yükselir, Doğu’nun kaynaklarının incelendiği önemli bir çalışmadır. Medeniyetler tarihini aydınlatan ışığı, düşünce imbiğinden süzülen derin ve zengin bir bakış açısı ile yorumlayan Cemil Meriç, bu eserinde, ışığın makamını, yönün mukaddesten yansıyan pırıltılarını da gözler önüne serer. Cemil Meriç'in Kültürden İrfana adlı eseri ise 1985’te yayımlanır. Okurunu kültürün kapısından geçirip irfanın idrâkine seyahat ettiren Meriç’in bu eseri, sağlığında yayımlanan son eseridir. Onun zihnî kemâlinden süzülen Kültürden İrfana, iki dünya arasındakilere son haykırışıdır. Kültürden İrfana, okuruna Doğu ve Batı arasındaki köprüde bitmeyecek seyr ü seferin rotasını gösteren önemli kaynak ve entelektüel dimağa bir yol haritasıdır.
Cemil Meriç, erken yaşta kaybettiği gözlerinin ışığını, son anına kadar kaleminde aydınlatan, eserlerinde ele aldığı konular itibariyle (sosyoloji, siyaset, edebiyat ve edebiyat tarihi gibi) çok çeşitli okur kitlelerine sesini duyuran bir fikir adamı, yazar, sosyolog, çevirmen ve edebiyat tarihçisidir.