Ayasofya değil, Kıbrıs elden gidiyor beyleer!..
Ahmet TAKAN 01 Ocak 1970
Geçimdi, seçimdi… Ayasofya’ydı diye biz birbirimizi yerken göz göre göre Kıbrıs’ı kaybediyoruz.
Medyaya dün düşen şok bir haber aslında beni hiç şaşırtmadı. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın imza attığı ilk skandal değildi bu. Türkiye’ye ulaşan haberlerde, Mustafa Akıncı’nın, Türkiye’nin garantörlüğünü istemediğini açık bir şekilde dile getirdiği ve Türkiye’nin garantörlüğünün yerine Yunanistan ve İngiltere’nin de içinde bulunduğu ortak bir gücün adada konuşlanmasını önerdiği yazıyordu. Rum Kesiminin de teklife çok sıcak baktığı bildiriliyordu.
Anlayacağınız, Mustafa Akıncı, çok net bir ifade ile Türk Ordusu’nun adadan gitmesini istiyor. Dilerseniz, bir de Akıncı’nın sicilini hatırlayalım;
–Kıbrıs Barış Harekatı’na “savaş” dedi.
–Türkiye’nin bölgedeki varlığını “Kırım’ın ilhakına” benzetti.
–Barış Pınarı Harekatına karşı durdu.
–İkinci bir Tayfur Sökmen (Hatay’ı Türkiye’ye bağlayan) olmayacağını söyledi.
–Türkiye’nin adada düşmanlık yarattığını ima etti.
Tüm bunların üzerine tüy dikti!.. Şimdi de Türkiye’nin garantörlüğü yerine Yunanistan ve İngiltere’nin de içinde bulunduğu ortak bir gücün adada konuşlanmasını teklif etti.
Kıbrıs’ta sinsi oyunlara devam ediliyor. Ankara’ya ulaşan bilgilere göre; İngiltere Kıbrıs’taki üs bölgelerinin askeri amaç dışındaki topraklarını sivil yerleşime açmaya yani Rumlara devretmeye hazırlanıyor. İşin son aşamaya geldiği bildiriliyor. 200 yıldır olduğu gibi Rum-Yunan ikilisine dalavereyle yine toprak hediye ediliyor. Çok net hatırlıyorum; bizdeki iktidarın üstüne balıklama atladığı ve “Yes be annem”cileri tüm varlıkları ile destekledikleri Annan planı vardı ya!.. Ha, işte o planın içinde de İngilizlerin Rumlara toprak devri vardı…
Kıbrıs’taki tezgahları, Ege ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle birlikte görmek, değerlendirmek ve farklı algılamamak lazım. Son gelişmelere, yapılan anlaşmalara, ortaya çıkan yeni ittifaklara bakılırsa Doğu Akdeniz’deki enerji ve ekonomik kaynakların paylaşımında Türkiye’nin ayağının altındaki halı kayıyor. Ve bunlar Kıbrıs üzerinde oynanan oyunlardan farklı bir cephede yürütülmüyor. Akdeniz’de Rum-Yunan ikilisi arkasına aldıkları ABD ve AB ile birlikte kıyıdaş tüm ülkelerle 3’lü, 4’lü, 5’li ittifak halkaları oluşturuyorlar.
Stratejist, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek, bas bas bağırıyor; Yunanistan’ın İtalya ile yaptığı son MEB anlaşmasını da tekyönlü ve hissi değerlendirmeyin. Henüz metni kamuoyuna açıklanmayan anlaşmayla ilgili TV-sosyal medyadaki her şeyin uzmanlarının açıklamalarına da kanmayın. İyon denizi ve oradaki adaların durumu Ege Denizi ile Ege’deki Türk ve Yunan adalarının durumundan çok farklı. Yunanistan’ın adaların Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) veya Kıta Sahanlığı (KS) vardır iddiasından belli oranlarda vazgeçti söylemi çok da gerçekçi değil. İtalya ile yapılan anlaşmada İyon denizinde MEB/KS haklarından belli oranda vazgeçildi denilen Yunan adası zaten anlaşmada çizilen hatla Yunan kıta sahanlığı içinde. Ama Ege’de ise Yunanların hak iddia ettiği adalar muhtemel Türk kıta sahanlığı üzerinde. Yani birbiriyle örtüşmeyen bir durum söz konusu” diye.
Ne mi alakası var Kıbrıs’la? O zaman çok dikkatle okuyun Cahit Armağan Dilek’in söylediklerini;
“Siz ne derseniz deyin İyon denizindeki MEB anlaşmasıyla İtalya ve Yunanistan ikisi de istediğini aldı. İkisi de kazandığını düşünüyor. Atı alan İyon denizini geçti Akdeniz’e açıldı.
Şimdi her ikisi de Mısır’la, Libya’yla (Hafter tarafı) anlaşma yapma fırsatı yakaladı. Yunanistan Rumlarla anlaşma imzalamaya çok yakın. Türkiye için asıl sıkıntı yeni başlıyor.
AB zaten Rum-Yunan ikilisinin arkasında. Asıl sorun ABD’nin çok açık şekilde hem Türk-Libya anlaşmasını tanımaması daha da kritiği hem de adaların kendi KS/MEB olur demesi. Bunu Ege’ye uyguladığınız zaman Ege’nin Yunan gölü olmasıdır. İşte ABD bu kadar tehlikeli bir konu da çok açık şekilde Yunan tezlerini savunuyor. Bu son günlerde Yunan-Rum ikilisinin tehditkar ve şımarık açıklama yapmalarının da en temel sebebi. İtalya ile anlaşmanın da bu açıklamalardan sonra gelmesi dikkat çekici.
Olaylardan ders çıkarmak, fırsat yaratmak mümkün. İtalya-Yunanistan MEB anlaşmasının 1977 tarihli KS anlaşmasına dayandırılması Türkiye’ye fırsat yaratmakta elini güçlendirmektedir. Çünkü Ege’deki çözüm ancak Yunan’ın ısrarla konuşmaktan kaçırdığı KS anlaşması üzerinden olur. Ege çözülmeden Doğu Akdeniz’de kalıcı çözüm olmaz.
Coğrafya, hukuk, tarih bizden yana… Ordumuz bölgenin bir numarası… Sahada donanmamızın üstün gayretiyle oluşturduğu üstünlüğü siyasi ve diplomatik hamleler, geliştireceğimiz ittifaklarla kesin ve somut sonuca dönüştürebiliriz.
Rum-Yunan ikilisinin ağırlık merkezi yani Türkiye’ye karşı bu kadar hoyratça davranabilmesinin kaynağı AB ve daha da önemlisi ABD’den artan şekilde aldıkları siyasi, diplomatik, ekonomik ve hatta askeri destektir. Türkiye bu ilişkiyi kesecek siyasi-diplomatik hamleleri gecikmeden yapmalı. Bununla eş zamanlı Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile diplomatik ilişkilerini düzeltip kendi ittifaklarını/ortaklıklarını bugünden geçi yok oluşturmalıdır.”
Bunun adı; “Bizans oyunu” beyleer!..
“KKTC’nin hayati önemi” boş bir laf olarak tarihe geçmesin beyleer!..