« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Nis

2007

Sizin Alnınızdan Öpüyorum

Özcan Yeniçeri / Yeniçağ 03 Nisan 2007

Kızıl bir heyyule Türkiye'nin ufkunu karabasan gibi kapattığında; köşe başları tutulup fabrikalar tahrip edildiğinde, okullar kapatılıp sokaklar işgal edildiğinde yemin etmişlerdi. Yeminler bayrak, şehit, silah ve Kur'an üzerineydi. Ülkeyi soysuza, yolsuza, Moskof'a, Mason'a teslim etmeyeceklerine dair marşlar söylemişler, sağ eller yumruk yumruk havada, ciğerler patlarcasına şişmiş, gözler ufukta ant içmişlerdi.

Öz yurduna özgürlük talep eden pırıl pırıl bir gençlikti, ayağa kalkıp teslim olmayacaklarını ve vatanı teslim etmeyeceklerini her şeye rağmen dosta düşmana ilan edenler, "ey vatan göz yaşların dinsin/ Yetiştik çünkü biz!" diyerek Türk milletine umut olmuşlardı.
Onlar; şarkısı okunmamış, türküsü yakılmamış, şiiri söylenmemiş bir nesil olarak tarihteki yerlerini o zaman talep etmişlerdi. Bu yüzden "Timsah Nesli" olarak nitelendirildiler.

Yandaşlarından daha çok karşıtlarının takdirini kazandılar. Yerliydiler yabana yüz vermediler. Yalnız yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını değil, okullarını,
sokaklarını, kahvelerini namus gördüler, kıskandılar yabandan. Milliydiler ezdirmediler bayraklarını, ona göz dikenin gözlerini korkuttular. Mabetlerine "namahrem eli deymesin" diye siper oldular, siper aldılar.
Bazen birer birer, bazen üçer beşer vuruldular. Kara toprağa erken yaşında düşenler; fatihalarla binlerce inanmış arkadaşlarının omzunda uğurlandılar ebediyete!
Sakat kalanlar yalnızlık ve unutulmuşluk anaforunun kahredici ızdırabını ruhlarına yapıştırarak yaşamayı göze aldılar. Yargılananlar hayatlarını; ilgisizlik, acımasızlık ve yokluk içinde geçirecekleri taş kafeslere tahsis ettiler.
Ülküleri uğruna katlanılan çileler, görülen işkenceler ve yudum yudum içilen ızdıraplardan yılmadılar, yıkılmadılar. Başlarına gelen belalar, uğranılan haksızlıklar daha da çelikleştirdi iradelerini. Toprağa düşen arkadaşlarının mezarları başında yemin ettiler! Kahpece kurşunlandılar kan, revan içinde hastanelerde yemin ettiler!
Tutuklandılar Mamaklarda, işkence için C5'lerde hücrelerde tıkıldılar orada Filistin askılarında yemin ettiler.
Sovyetlerin yerli kapıkullarına, dönme ve devşirmelerin her türlü dış destekli saldırılarına karşı "omuz omuza" karşı koydular. Toprağa erken düşenleri, eli kınalı eşini dul bırakanları, yaşlı anasını yaslı koyanları unutmama sözü verdiler!

Bir hilali üç hilalle zenginleştirip uğruna fedayı can etmeye ant içenler unutulmayacak, idealleri yaşatılacaktı! Direndiler, karşı koydular ve dimdik ayakta kaldılar.
Gün geldi Sovyet zulüm imparatorluğu çöktü. Türk Dünyası bütün ihtişamıyla ufukta göründü. Yeni bayraklar yeni marşlar ilave edildi ay yıldızlı bayrağın yanına. Asıl mücadele yeni başlarken ideallerinin gerçekleştiğini inananların omuzuna da yılların yorgunluğu çöktü. Adeta kendi kendine eziyet etme, tahrip etme ve tüketme dönemi açıldı. Ardından da destanlaşan ülkücü mücadele bir çeşit ağıta dönüştü. Artık "Kafkasları aşacağız/ Türklüğe şan katacağız!" idealleri gitmiş; "Biz böyle değildik/ Ne oldu bize!" sitemleri gelmişti. Milliyetçiliğe karşı olanlar arkalarını eldivensiz dövüşmeye alışkın olan kapitalizme dayayarak yeni bir savaş başlattılar. Ortada düşman yoktu gölgeleri vardı. Devir eski devir değildi. Kaldı ki, bir zamanlar Çin'lilerin ipeklerine dahi karşı koyamayanlar; çocuklarına kola içirerek, kot giydirterek, şöle sürdürerek, parfüm püskürterek, altlarına bir de araba çektirerek "asabiyet şuuru"nu taşıyan sinirleri yumuşatmışlardı. Mücadele ederken yokluktan başka kaybedecekleri bir şeyleri olmayanların elinde artık kaybetmek istemedikleri aletler, makamlar ve alışkanlıklar vardı. Bu yüzden yoklukta var olmayı becerenler varlıkta varlıklarını devam ettirmeyi başaramadılar. Bütün bunların üstüne bir de "milli devlet güçlü iktidar" sloganlarının bir kısmı yani devletin milli olmayan yanı ile iktidarın güçlü olmayan tarafı eklenince umutlar; hayal kırıklığına dönüştü. Artık sihir bozulmuştu.

Olan oldu ustaca kurgulanan bir oyun sonunda onlar, adeta kendi kendilerini kırbaçlama yarışına girdiler. Ufak bir menfaat karşılığında başlarını ayakkabılarının
hizasına kadar eğerek yaşayanlar; Türk milliyetçilerini birbirlerine düşürmeyi becerebilmişlerdi. Cephelerde şan alanların siyasetin tuzağında can vermeleri adalet midir? Hadi diyelim ocağını, üç hilalini, özgürlük simgesi Bozkurt'unu unutanlar ettikleri o yeminleri, söyledikleri o marşları nasıl unuttular dersiniz? Hani Türkiye "aç hürler, tok esirler" ülkesi olmayacaktı? Türkiye bir yana bir Türk milliyetçisi kendisinin nasıl "tok esir" muamelesi görmesine izin verebiliyor? Acı acı düşünmeden edilemiyor!
Ruhi Kılıçkıran'dan bugüne kadar çizgisini bozmadan "Çankaya Yokuşunda Balam, Asya'nın Bozkurtları" marşını okuyanlar sözlerim size değil, sizin alnınızdan öpüyorum!

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 53614

ulkucudunya@ulkucudunya.com