HZ. ALİ’NİN HALİFE SEÇİLMESİ
01 Ocak 1970
M. 656 senesinde halife Osman b. Affan (r.a)’ın âsiler tarafından öldürülmesinden sonra yeni halifenin seçilmesi kargaşa içerisinde vukû bulmuştu. Hz. Ali’nin halife seçilmesi, kendisinden önceki halifelerin seçilişi gibi olmadı. Ashabın çoğu diğer şehirlere dağılmış, başta Hz. Talha ve Hz. Zübeyr (r.anhm) olmak üzere Medine’de kalanların sayısı çok azdı. Hz. Osman şehit edilince halk Hz. Ali’ye koşarak ona biat hususunda ittifak etti. Hz. Ali (r.a) etrafında toplananlara; “Bu iş böyle olmaz, halifeyi seçme hakkı Bedir ehlinindir. Talha, Zübeyr ve Sa’d neredeler?” diye sorunca bunun üzerine Talha, Zübeyr, ve Sa’d b.Ebi Vakkas gelerek biat ettiler, onları takiben muhacir ve ensar, devamında ise diğer halk biat etti.1
Hz. Ali, hakkı yerine getirme hususunda hassas davrandı ve Hz. Osman (r.a)’ın yumuşaklığını kötüye kullananları görevden azlederek işe başladı. Bu uygulama Hz. Osman zamanında büyük servetler edinmiş olan valilerin öfkelerini artırdı. Hz. Ali’ye itaat etmeyenler, ondan Hz. Osman’a karşı isyan edenleri takip etmesini, katillerini yakalayarak öldürmesini istediler. Hz. Ali ise önce kendisine itaat etmelerini ve Hz. Osman’ın katilleri için de delil olmaksızın kısas uygulamanın dine aykırı olduğunu söyledi.2
Halifeye biat etmeyenlerin bir kısmı esasında Hz. Osman’ı bahane ediyor ve bu taleplerinde samimi davranmıyorlardı. Biat etmemelerinin asıl sebebi; halifenin onları görevden alması ve mâlik oldukları nimetlerden mahrum olmalarıydı. Oysa ileri sürdükleri gerekçe halifenin de üzerinde durduğu bir husustu. Çünkü Hz. Ali (r.a),Hz. Osman’ın katillerini bulmak ve bunların cezalarını vermek için tahkikata başlamış fakat katiller kesin olarak belirlenemediği için, şer’an cürüm sabit olamamış ve bu durum karsısında bir şey yapılamamıştı.
Ortam son derece karışıktı. Bu arada Numan b. Beşir, Hz. Osman’ın şahadeti esnasında giydiği gömlek ile o sırada zevcesi Naile’nin doğranan parmaklarını alıp Şam’a götürdü. Muaviye, bu kanlı gömleği ve kesik parmakları teşhir edip mescide asınca, herkesin galeyânı kat kat arttı. Diğer taraftan Hz. Osman’ın katline sebep olanlar hâlâ Medine’de bulunuyorlardı. Bunlara bir an evvel cezalarının uygulanması gerekiyordu.
Hz. Ali’nin karşı karşıya kaldığı zorluklar gerçekten çok büyüktü. Diğer taraftan Medine’de toplanan âsilerin mühim bir kısmı “Sebeiyye” fırkasına mensuptu. Bu İslâm düşmanı grubun reisi olan Abdullah b. Sebe, İslâm’ı içten yıkmayı hedef alan bir Yahudi dönmesi idi. Onun maksadı; İslâmiyet’in saf, berrak, akıl ve kalbi tatmin eden akidelerini ifsat edip dinin hakikatini tahrif etmek, Müslümanların aralarına fitne tohumları atarak türlü türlü gruplara ayırarak birlik ve beraberliği bozmaktı. Hz. Osman (r.a.) devrindeki karışıklık, bu müfsidin ifsatları için uygun bir zemin teşkil etmişti. Hz. Ali’nin âsileri dağıtmak istemesi ibn Sebe taraftarlarının hoşuna gitmediği için Hz. Ali’nin emrine muhalefet etmişler, diğer Araplar da onlara uymuşlardı.
Bu karışık durum içerisinde, ashap arasındaki Hz. Osman’ın katillerini bulma hususunda oluşan fikir ayrılığı durumun vahametini artıran bir başka etken oldu. Hz. Aişe (r.anh), hac farizasını îfa etmek üzere Medine’den Mekke’ye gitmiş, hac ibadetini yerine getirdikten sonra Medine’ye dönerken, Hz. Osman’ın şehit edildiği haberini almıştı. Bunun üzerine Medine’ye gideceği yerde Mekke’ye geri döndü. Çünkü Medine’de facianın doğurduğu karışıklıklar, bocalamalar devam ediyordu. Mekkeliler, Hz. Aişe (r.anh)’ye durumu sordukları zaman, Hz. Aişe, Hz. Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü, Medine’de fesat ocağının bütün ufku karartacak şekilde tüttüğünü, mazlum ve şehit Osman’ın kanının heder olmaması gerektiğini, katillerin mutlaka cezaya çarptırılmaları ve şer’i hüküm ve kısas emirlerinin uygulanmasının icap ettiğini söylemişti. Bunun sonucunda Cemel Vakası meydana geldi. Kısa süre sonra da Sıffın Savaşı vukû buldu.