« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Tem

2020

SÂBİR, Mirza Alekber

Yavuz Akpınar 01 Ocak 1970

30 Mayıs 1862’de Şirvan’a bağlı Şamahı’da doğdu. Oğullarının din âlimi olmasını isteyen ailesi Alekber’i (Ali Ekber, Elekber) yedi sekiz yaşında iken medreseye gönderdi. Daha sonra Şamahı’da yeni usulde Rusça ve Türkçe derslerin okutulduğu Meclis Mektebi’ne girdi (1874). Mektebin başmuallimi Suriye ve Irak’ta tahsil görmüş, cehalet, bâtıl itikadlar ve mezhep ayırımına karşı çıkan, devrin ünlü şairi Hacı Seyyid Azim Şirvânî, Fars edebiyatı okuturken Alekber’in derslerdeki başarısını görünce onu teşvik etti. Alekber’in bu yıllarda içlerinde hocasının şiirlerine yazdığı nazîrelerin de bulunduğu rubâîler, gazel, kaside, dinî manzumeler ve mizahî şiirler yazdığı bilinmektedir.

Meclis Mektebi’ne iki yıl devam ettikten sonra babası onu okuldan alıp kendi bakkal dükkânında çalıştırmaya başladı. Şiir yazmaya devam eden Alekber kendisine “Sâbir” mahlasını seçti. Seyyid Azim Şirvânî’nin başkanlık ettiği Şamahı’daki Beytüssefâ adlı şiir meclislerine devam ederek kendini geliştirmeye çalıştı. Ağustos 1884’te Horasan bölgesine, Sebzevâr, Nîşâbur, Buhara ve Semerkant’a gitti. Şamahı’da veba çıktığını öğrenince geri döndü. 1885-1886’da ikinci seyahatine çıkarak Hemedan üzerinden Kerbelâ’ya gitmek istediyse de babasının vefatını haber alarak ülkesine döndü. Bu seyahatlerinde Türk ve İslâm dünyasının durumu, halkın yaşayışı hakkında fikir edindi. Daha sonra yazdığı birçok şiirinde bu seyahatlerinin etkisi görülür. Babasının ölümünün ardından akrabalarından Billûrnisa Hanım ile evlendi. Ondan sekiz kızı ve bir oğlu oldu. Şamahı’da sabunculuk yaparak ailesinin geçimini temin ediyordu.

Sâbir, Seyyid Azim Şirvânî’den ve Şamahı çevresinden edindiği Fars ve Osmanlı şiir birikimini İran’da tıp tahsil etmiş Şamahılı şair Abbas Sıhhat’ten öğrendiği İran, Fransız ve diğer Avrupa şiiri hakkındaki bilgileriyle geliştirdi. Böylece Sıhhat Abbas’la beraber mektuplaştıkları Feridun Bey Köçerli’nin tavsiyeleriyle klasik Şark şiirinden uzaklaşan Sâbir gerçekçiliğe, Sıhhat ise romantizme yöneldi. Siyasal ve sosyal meselelere daha fazla ilgi duyup gördüğü aksaklıkları mizahî şiirlerinde dile getirmeye başladı. Sâbir’in yayımlanan ilk şiiri 1903’te Tiflis’te çıkan Şark-ı Rus gazetesine gönderdiği manzum tebriktir. 1905 Rus meşrutiyet ihtilâli bütün Rusya’da olduğu gibi Azerbaycan çevresinde de büyük değişimlere yol açtı. Aydınların inkılâpçı ve hürriyetçi düşünceleri, halkın dinî, siyasî ve içtimaî talepleri su yüzüne çıktı. Azerbaycanlı aydınlar peş peşe gazete ve dergi çıkarmaya başladılar. Ali Merdan Topçubaşı’nın müdürlüğünde, Ağaoğlu Ahmet ve Hüseyinzâde Ali’nin başyazarlığında 1905’te Bakü’de yayımlanan Hayat gazetesinde Sâbir’in “Beynelmilel” adlı şiiri yayımlandı (nr. 19). Kafkasya dolaylarındaki Ermeni-Türk çatışmalarını konu alan, çatışmanın arkasında büyük devletlerin çıkarlarının olduğu belirtilen şiir ilgiyle karşılandı. Ancak Sâbir asıl şöhretini, 7 Nisan 1906’da Celil Mehmedkuluzâde’nin Tiflis’te çıkarmaya başladığı Molla Nasreddin mizah dergisiyle elde etti. Burada değişik adlarla (Ebûnasr Şeybânî, Ağlar Güleyen, Hop Hop vb.) neşrettiği manzumeleriyle tanındı. Aydınların takdirini, cahil din âlimlerinin, rüşvetçi memurların, sorumsuz beylerin, siyasî çevrelerin nefretini kazandı. Tehdit edilmesine rağmen yolundan dönmedi.

Ticaretle ailesini geçindirmede zorlanınca girdiği öğretmenlik imtihanını kazanarak Haziran 1908’de Şamahı’daki bir usûl-i cedîd mektebinde öğretmen oldu. Aynı yıl yaz aylarında Şamahı’da Ümit Mektebi adıyla bir özel okul açtı, fakat bu işi bir yıldan fazla sürdüremedi. 1910’da Bakü’ye giderek petrol işçilerinin yoğun olduğu Balahanı’da bir yıla yakın öğretmenlik yaptı. Bu arada petrol işçilerinin çalıştığı zor şartları görerek bazı manzumelerinde onların durumunu satirik monologlar tarzında dile getirdi. Satirik monolog onun en karakteristik taraflarından biri oldu. Kişileri, olayları realist bir gözlemle anlatarak âdeta bir tiyatro sahnesi gibi canlandırıyor, halk diliyle hicvediyor, ancak hicivlerinde hiçbir zaman ölçüyü aşmıyordu. Bakü’de Azerbaycan basın hayatıyla daha yakın ilişki kuran Sâbir’in Behlûl, Zenbur, Taze Hayat, İttifak, Seda, Güneş gibi süreli yayınlarda şiirleri yayımlandı. Halkın mizaha gösterdiği ilgi sebebiyle Güneş gazetesinde bir mizah sayfası açıldı. Sâbir’in yönettiği bu sayfada kısa zamanda bir mizah şairleri topluluğu oluştu. Sâbir burada verimli çalışmalar yaptı ve kendini daha da geliştirdi.

Karaciğer hastalığına yakalanan Sâbir 1910 yılı Aralık ayı başlarında Şamahı’ya ailesinin yanına döndü. Tedavi için Ocak 1911 sonlarında Tiflis’e gittiyse de tedaviden sonuç alınamayınca Nisan 1911 başlarında Şamahı’ya geldi. Şikâyetlerinin artması üzerine tekrar Tiflis’e gidip Şamahı’ya döndü. Bu arada tedavi masrafları için evinin eşyalarını sattırdı; Molla Nasreddin dergisinin 15-16. sayılarında onun için bir yardım kampanyası açıldı. Sâbir son bir ümitle temmuz başlarında ameliyat olmak için Bakü’ye gittiyse de yapacak bir şey kalmadığı için doktorlar onu geri çevirdi ve 12 Temmuz 1911’de evinde öldü.

Molla Nasreddin dergisi etrafında Mehmedkuluzâde’nin başkanlığında toplanan Âzerî aydınları sosyal demokrat karakterli, realist bir edebî mektep oluşturmuştur. Molla Nasreddinciler diye adlandırılan bu grup halkçı düşünceleri, hürriyetçi, demokratik fikirleri benimsemiş ve yaymaya çalışmıştır. Mirza Feth Ahundzâde’den sonra Azerbaycan’da realist edebiyatın temsilciliğini bu ekol yapmıştır. Sâbir bu mektebin içerisinde yer almakla birlikte bazı özellikleriyle onlardan ayrılır. İslâmcılık, Türkçülük, sosyalizm gibi dönemin önemli akımlarından etkilenmiş olmasına rağmen hiçbir siyasî ideolojiyi benimsememiştir. İslâm dünyasını birbirinden ayırmadan ele alan Sâbir müslümanların hürriyet ve medeniyete kavuşmalarını arzu ediyordu. Bu bakımdan Türkiye, İran, Azerbaycan ve kısmen Çarlık Rusyası’ndaki hiçbir siyasal, sosyal olaya karşı kayıtsız kalmamıştır. 1906-1911 İran ve 1908 Türkiye meşrutiyet hareketlerini desteklemekle beraber meşrutiyetçilerin kusur ve yanlışlıklarını sert bir dille eleştirmekten çekinmemiştir. Bu iki devlette müstemlekecilerin emellerini, hadiselerin arka perdesini alaycı bir dille halka anlatmıştır.

Komünist döneminde Azerbaycan’da ve yakın dönemde Türkiye’de bazı kimselerin kasten göstermek istediği gibi Sâbir dine karşı değildir. Onun “A Şirvanlılar” adlı manzumesi dindarlığının en açık delilidir. Sâbir bâtıl itikadlara, halkın taassubuna, kendi menfaatlerini düşünen din adamlarına ve aydınlara, İran’da mutlakiyete destek olan dinî çevrelere karşı çıkmıştır. Bu tür şiirleri Mehmed Âkif Ersoy ve Abdullah Tukay’ın şiirleriyle paralellik gösterir. Sâbir yenileşme ve ilerlemeden yanadır, inkılâp ve hürriyet taraftarıdır.

Azerbaycan’da klasik şiirin nüfuzunu kıran ve modern şiirin yollarını açanların başında Sâbir gelir. Sadece Kuzey Azerbaycan edebiyatında değil Güney Azerbaycan, İran ve Özbek edebiyatlarında da etkili olmuştur. Çocuklar için yazdığı şiirlerde öğretmenlik yaptığı dönemdeki gözlemlerinin izleri görülür. Çocuk ve eğitim konularını işleyen Debistan ve Rehber dergilerinde, bazı ders kitaplarında bu tarz şiirler yazmasında hemşerisi öğretmen Mahmud Mahmudbeyov’un teşvikleri etkili olmuştur. Sâbir’in şiirleri ölümünden sonra ilk defa arkadaşı Abbas Sıhhat tarafından toplanıp kullandığı “Hop Hop” imzasından esinlenerek Hophopname adıyla Bakü’de bastırılmış (1912), daha sonra da birçok kere yayımlanmıştır (nşr. Mehmed Mehmedof, I-III, Bakü 1962-1965; Hophopname, eski harflerle nşr. Hâmid Mehmedzâde, ed. Abbas Zamanof, Bakü 1962). Şiirleri İran’da da çok ilgi görmüş, defalarca basılmış ve Farsça’ya çevrilmiştir. Sâbir’in şiirleri Türkiye’de II. Meşrutiyet’ten sonra yayılmış, birçok dergide parça parça neşredilmiştir. Ali Genceli, Türk Amacı dergisinde (1942) bazı şiirlerini açıklamalı olarak yayımlamış, Ankara’da Azerbaycan dergisinde yine birçok manzumesi basılmıştır. Bütün şiirlerini A. Mecit Doğru Hophopname (Ankara 1975), İsa Öztürk ise birçok yanlışla Türkiye Türkçesi’ne aktararak Hophopname: Seçmeler (İstanbul 2007) adıyla neşretmiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 48293

ulkucudunya@ulkucudunya.com