Mücellitoğlu Ali Çankaya
Prof.Dr. Necmeddin Sefercioğlu 01 Ocak 1970
Not defterimi incelerken değerli Türkçü Ali Çankaya’nın uçmağa varışından bu yana yirmi beş yıl geçmiş olduğunu gördüm. Bana daha dün gibi gelen o acı olayın çeyrek yüzyılı geride bıraktığına bir türlü inanamadım. Fakat inanamamak neye yarar ki? Zaman birçok değerleri bir değirmen gibi öğütüp yok ediyor. Kuşkusuz Çankaya da onlardan biri. Ona ilişkin anılar tanıyanlarının ve sevenlerinin gönlünde yaşasa da artık unutulmuşluk denizinde kaybolmuş bir tekne gibi. Ne ananı ne de çalışmalarını değerlendireni var. Oysa O, gıpta edilecek meziyetleri, örnek alınacak çalışmaları ve imrenilecek nitelikleri ile, tam bir ülkücü idi. Genç sayılacak bir yaşta uçmağa vararak bizi o güzel düşüncelerinden ve değerli hizmetlerinden, coşkusundan yoksun bıraktı.
* * *
Ali Çankaya, bir çiftçi ailesinin çocuğu idi. 03 Mart 1920’de Konya’da doğmuştu. Babası Tevfik Kayıhan1, annesi Hatice hanımdı. Eczacı Özcan (Alp) hanımla evliydi ve Süyüm adlı bir kızı vardı.
İlk öğrenimini Akhisar Gazi ve Ali Şefik İlkokullarında (1933-36), orta öğrenimini Eskişehir Lisesinde (1936-42) tamamladıktan sonra, Ankara’da Siyasal Bilgiler Okulu (Fakültesi)’nun İdarî Şubesini bitirdi (1942-46).
Çalışma hayatına 23 Temmuz 1946’da İçişleri Bakanlığı stajyer memurluğu ile başladı. Bu dönemde Ankara maiyet memuru, Dikmen Bucağı müdürü, Haymana ve Kaş kaymakam vekili olarak çalıştı. Bu staj süresinin ardından, Mayıs 1949’da, 13. Dönem Kaymakamlık Kursu’nu bitirdi. Eylül 1949’da Silvan, 1950’de Baskil kaymakamlıklarına atandı. Nisan 1951-Nisan 1952’de, yedek subay olarak, askerlik görevini yaptı. Mayıs 1952’de İçişleri Bakanlığı Muhakemat Müdür Yardımcısı, Eylül 1952’de Maçka (Trabzon) Kaymakamı oldu. Aralık 1954’de atandığı Emniyet Gn. Md.’lüğü 4. ve 3. sınıf Emniyet müdürlüklerinden sonra Umumî Arşiv Şubesi Müdürlüğü’ne getirildi. O görevde iken İngiltere’ye gönderildi ve Scotland Yard ile Londra Belediyesi’nde incelemelerde bulundu. Temmuz 1960’da Emniyet Gn. Md.’lüğü 2. (Asayiş) Dairesi başkanlığına, Haziran 1961’de Sivil Savunma Uzmanlığı’na, Şubat 1965’te İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu üyeliğine, Ocak 1966’da Bakanlık Tetkik Kurulu müşavirliğine getirildi.2 Faruk Sükan’ın İçişleri Bakanlığı sırasında kısa süre Amasya Valiliği yaptı. Daha sonra Başbakanlık müşavirliklerinde bulundu. Orada ‘Başbakan Mütehasıs Müşaviri’ iken, yıllık iznini geçirmekte olduğu Bodrum’da geçirdiği 2. kalp bunalımından kurtulamayarak, 18 Temmuz 1980 günü uçmağa vardı. Ankara’da, Gülveren’deki Asrî Mezarlık’ta yatmaktadır.
* * *
Ali Çankaya’yı Ankara’da görevli bulunduğu 1950’li yıllarda tanıdım. O yıllarda zaman zaman görüşürdük. 1960’lı yılların ilk yarısında da Remzi Oğuz Arık’ın Eserlerini Yayma ve Anıtını Yaptırma Derneği’nde, o Başkan ben Yazman olarak, birlikte çalı ştık. 1964-65’te Amerika’ya gidip gelmemden sonra bir süre görüşemedik. Fakat 1970’lerde Ankara’daki ülküdeşlerin katıldığı aylık aile toplantıları dolayısıyla evlerimizde bir arada buluşmak fırsatını değerlendirdik.
Bu ilişkilerimizde onun yurt ve millet severlik yönünü, ailesine olan bağlılığını, dostlarına ve arkadaşlarına, özellikle de ülküdeşlerine olan sevgisini yakından gözlemledim. O, çalışma hayatında çok ciddî ve çalışkan, özel hayatında ise o ölçüde içten ve sevecen idi. Şık giyinirdi. Tavır ve davranışları ile çevresine saygı telkin ederdi. Bir yöneticide bulunması beklenen niteliklerin hepsini taşırdı. Sakin başlayan konuşmaları giderek coşkulu bir havaya bürünür, öyle biterdi.
Onun en üstün niteliği, kuşkusuz, Türkçülüğü idi. Türkçülüğün bütün erdemlerine sahipti. Dürüst ve çalışkan, öz-verili ve fedakâr, mü’min ve mutekitti. Millî geleneklere, kutsal değerlere yürekten bağlıydı. İnancını yaşayan kişi idi. Ömrü boyunca gerçek bir milliyetçi olarak yaşadı. Millî konularda duyarlı ve duygusaldı. Türklükle ilgili en ufak bir olumlu olay onu coşturur, en küçük bir olumsuzluk ise üzüntüye boğardı.
Türkçü olmanın eza ve cefasını çekenlerden birisi de o idi. 3 Mayıs 1944’deki komünizm karşıtı yürüyüşe katıldıkları bahanesi ile göz altına alınan 165 milliyetçi arkadaşını kurtarabilmek için, iki sınıf arkadaşı (Osman Gümrükçüoğlu ve Ziya Çoker) ile birlikte zamanın Genel Kurmay Başkanını ziyaret ederek yardımını sağladı. Bundan rahatsızlık duyan 1944 Haçlı Seferi’nin ele başlarından Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, o yıllarda kendisine bağlı olan S.B.O. yönetimine bu öğrencilerin hemen okuldan tümüyle atılması emrini verdi. Âcilen toplanan Disiplin Kurulu istenen cezayı –savunma bile almadan- vermek üzere iken Ankara dışından dönen ve olayı duyan zamanın S.B.O. Müdürü Prof. Dr. Zeki Mesut Alsan, duruma müdahale ederek cezaları “okuldan geçici uzaklaştırma”ya çevirtebildi3 (Ama o da, bu çabasının cezasını hemen görevden alınarak ödedi). Böylece O ve iki ülküdeşi 3 Mayıs 1944 fırtınasının tutuklanma, işkence görme fasıllarından kurtulmuş oldular; ama onlara uygulanan haksız işlemler o çalışkan, yardımsever ve bütün suçları arkadaşlarını göz altından kurtarmağa çalışmak olan bu örnek öğrencilerin hayata arkadaşlarından bir ve iki yıl sonra atılmasına, memurluk hayatlarında da o haksız cezaların başka sıkıntıları ile yüz yüze gelmelerine yol açmıştı.4 Kuşkusuz o cezalar, 25 yaşlarındaki bu gençlere verilebilecek mutsuzluğun en ağırı, çektirilecek manevî sıkıntıların en dayanılmazı idi. Ama bu çile dönemleri onların Türkçülük duygularını pekiştirmek gibi bir yarar da sağlamıştı.
* * *
Ali Çankaya’nın yöneticiliği, üzerinde önemle durulması gere-ken özellikler taşır. Yöneticilikteki ilgi çekici çalışmaları arasında Kaş Kaymakam vekili, Maçka Kaymakamı, Ankara Belediye Başkan Yardımcısı ve Amasya Valisi olduğu dönemlerdekiler özellikle anılmağa değer. Bunların ayrıntılarını, uçmağa varışının 15’inci yılı dolayısıyla, Türk yurdu dergisinde yayınlanan yazımızda vermiştik.5 Burada, onlara ek olarak, önemli bir ayrıntıyı vermekle yetineceğiz:
Kısa süreli kaymakam vekilliği sırasında Kaş (Antalya)’da halkın takdirini ve sevgisini öylesine kazanmıştı ki, Kaş Belediye Meclisi, 28.03.1949 günlü ve 51 sayılı kararı ile Onu “Kaş fahrî hemşehrisi” olmaya lâyık görmüştü.
Çankaya’nın önemli bir niteliği de kılı kırk yaran titizlikte ve çok sabırlı bir araştırmacı olması idi. Yöneticilik hayatı sırasında nerede görev almışsa oranın çözüm bekleyen sorunlarını belirlemek için araştırma ve inceleme yapmak ilk işi olurdu. Öylece belirlenen sorunları öncelik ve yapılabilirlik sırasına koyarak listeler ve hemen onların çözümlenmesine yönelik çalışmalara geçerdi.
Araştırmacılığının en önemli verimleri ise tarih ve özgeçmiş çalışmalarında görülür. Bu tür çalışmaları dolayısıyla kütüphanelerde, arşiv mahzenlerinde aylar, yıllar geçirmekten, yüzlerce kitabı, binlerce dosyayı incelemekten, on binlerce anket mektubu yazmaktan bıkmamış, usanmamıştır. Bu çok zahmetli ve ancak bir topluluğun başarabileceği çalışmalara, hazırlamayı tasarladığı dev eserin oluşumunu sağlamak için katlanmış ve sonunda 4.695 sayfa (sekiz cilt) tutan büyük eserini tamamlamıştır. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler : Mülkiye Şeref Kitabı (Ankara, 1968-71) adlı bu dev eser, baştan başa bir araştırma ‘meşher’i olmasının yanında, bir tefekkür anıtıdır. Çünkü O, araştırmaları ile edindiği bilgileri sağduyunun, yurt ve millet sevgisinin imbiğinden geçirmiş, eserini öylece oluşturmuştur. Aslında o anıt esere ‘tek eser’ gözü ile bakmak da doğru değildir. Emekli vali ve yazar Mehmet Aldan’ın belirttiği gibi o “bir eserler topluluğudur. Mülkiye Tarihi dışında bu eserler topluğundan birkaç antoloji çıkarmak mümkündür”6 Çünkü, eserin ‘Mülkiyeliler’ kesiminde, özgeçmiş bilgileri yanında, özgeçmişi verilenlerin şiirleri, denemeleri, anıları, beste notaları, resimleri de sunulmaktadır. Eserin baskı niteliği ise, yayınlandığı yılların basımevi imkânlarına göre, mükemmeldir.
Ali Çankaya bu büyük eseri hazırlarken ve yayınlarken onun bütün maddî ve manevî yüklerini omuzlamak zorunda kalmıştı. Eser, yazarının en güzel yıllarını ‘kemiren’ amansız bir çalışmayı gerektirmişti. Çankaya’nın bu sözle anlatılamaz çabalarını, kendisi de bir Mülkiye’li olan ünlü Türk Musikisi bestecilerinden İsmail Baha Sürelsan, bir yazısında özlü bir biçimde özetler.7
Bu eserin 1. basımı sayılabilecek olan Mülkiye Tarihi ve mülkiyeliler adlı 2 ciltlik eseri ile Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler için harcadığı zamanın ömrünün dörtte birine eş olduğunu kabul etmek durumundayız. Bu yorucu, yıpratıcı çalışmalar sağlığının bozulmasına ve 1 Temmuz 1970’te ilk kalp bunalımını geçirmesine sebep olmuştu. Onu bu hastalık da yıldırmamış, eserinin yayınlanması işini hasta hasta tamamlamıştı. Onun, kendisini böylesine yıpratan, sağlığını bozan eserin muhatabı olan ‘Mülkiyeli’lerden beklediği ilgiyi yeterince görememiş olması da gerçekten üzücüdür.8
Rahmetli, bu arada Başkent Ankara’nın Mes’eleleri ve Çözüm Yolları (Ankara, 1968) adlı bir eser de yayınladı. Ayrıca, dokuz cilt olması tasarlanan ve “altı asırlık genel idâre hukuku ve teşkilâtı tarihimizi bütün ayrıntıları ile ilk defa tesbit edecek” olan bu eserin adı Türk-Osmanlı idâre hukuku ve teşkilâtı olacaktı. Fakat bozulan sağlığı, eserin hazırlanmasına ve yazılmasına izin vermedi.
Ali Çankaya, kitaplarında ve yazılarında, 1950’li yıllarda yaygın olan bir Türkçü geleneğe uyup ad ve soyadının başına aile adını koyarak oluşturduğu Mücellitoğlu Ali Çankaya imzasını kullanmayı ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Yayınlanmış kitaplarının sayısı üç olarak gözükmekte ise de, sonuncu eserinin sekiz ciltte 4695 sayfayı bulan hacmi ve içeriği, onlarca esere bedeldir. Tabiî Onun Türkçü ve meslekî dergilerde yayınlanmış makaleleri ve incelemeleri de var. Onların bir bibliyografik çalışma ile gün ışığına çıkarılması ve bir kitapta toplanması yararlı olacaktır.