Rey, Ekrem Reşit
Çilem Tercümam 01 Ocak 1970
Babası "H. Nâzım" imzasıyla tanınan şair ve eski Dahiliye Nâzırlarından Ahmet Reşit Bey, annesi Sadrazam Ethem Paşa'nın torunu Fethiye Hanım'dır. Samime isimli bir ablası olan Ekrem Reşit, İstanbul Şehir Orkestrası'nın viyolonisti Samine Argeşo'yla bestekâr, kompozitör ve orkestra şefi Cemal Reşit Rey'in ağabeyidir. Özel öğrenimle başladığı eğitimini Galatasaray Sultanisi'nde sürdürdü. Üç yıl burada okuduktan sonra 1913’te ailesiyle birlikte gittiği Paris’te Buffon Lisesi'ne kaydoldu; ancak buraya sadece iki yıl devam edebildi. Osmanlı Devleti’nin Fransa karşısında savaşa girmesi üzerine aile, İsviçre’ye geçerek Cenevre’ye yerleşti. Ekrem Reşit, Cenevre’de önce Saint Antoine Koleji'ne sonra Cenevre Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi; aynı zamanda devam ettiği Cenevre Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümünü birincilikle bitirdi.
1919’un sonlarına doğru ailesiyle birlikte yurda döndü. Osmanlı Bankası'nda memur olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra banka tarafından staj için Londra’ya gönderildi. Bir sene sonra ciğerlerindeki rahatsızlık dolayısıyla tedavi için önce Paris’e, ardından İsviçre’ye nakledildi. Davos’ta gördüğü tedaviyle sağlığına kavuşunca Paris’e döndü ve Türk Sefaretinde eniştesi Fethi Okyar’ın yanında ataşelik yaptı.
Yurda döndükten sonra Ali Çetinkaya’nın isteğiyle Ankara Radyosunun açılışını yapmak için radyo temsil şefliğine tayin edildi (1938-1940). Selim Sarper'in idaresinde radyo kadrosunda yapılan tenkisat bahanesiyle Ekrem Reşit’in temsil şefliğiyle Cemal Reşit’in Batı Müziği şefliği başka bölümlere bağlanınca iki kardeş İstanbul’a geldi. Vefatına kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Fransızca okutmanlığı yaptı. Ayrıca İstanbul Radyosunda temsil kolu şefi olarak çalıştı (1950-1955).
Fransa Edebiyatçılar Derneği üyesi ve Officier d'Académie rütbesinde Palmes Académiques nişanı sahibi Ekrem Reşit, kas hastalığı olarak bilinen myopati sebebiyle 13 Temmuz 1959'da vefat etti ve Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile mezarlığına defnedildi.
Ekrem Reşit, daha çocukluk devresinde Türkçe ve Fransızca şiirler yazan, resme meraklı bir şahsiyettir. Yaratıcı zekâsı, çalışkan ve titiz karakteriyle sanata olan bu eğilimini, eğitimi sayesinde sağlam ve çok yönlü bir şekilde geliştirmiştir. Kardeşi Cemal Reşit’in “Operetlerimiz benden çok onundur. (…) Yalnız metinle değil, müzikle, artistlerle, dekor ve kostümlerle, rejisörlerle nasıl çekişirdi, bir görmeliydiniz! Ne müşkülpesentti. Müzik metne ve o sahnenin havasına uygun düşünceye kadar beğenmez ve yeni baştan, yeni baştan, yeni baştan besteletirdi." (Arpad 1985: 2) diyerek çalışma tarzını anlattığı Ekrem Reşit, Türk operetine katkıları dolayısıyla kültür tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bununla beraber çalışmaları ilk günden itibaren büyük bir beğeniyle karşılanan ve nesillerin zihninde yaşamaya devam eden sanatçı, bilhassa nesir sahasındaki eserleriyle hem uluslararası şöhrete hem de Fransa’da devlet seviyesinde takdire mazhar olmuş bir isimdir.
Yazar Maurice Magre ile La Nouvelle Revue Française isimli edebiyat dergisinin kurucularından ve Librairie Gallimard yayınevinin sahibi Gaston Gallimard’ın beğenisini kazanan Le Turban Dénoué isimli Fransızca kaleme alınmış ilk romanı, iki bin sayfayı bulması dolayısıyla basılamaz. Ancak Gallimard, Ekrem Reşit’le sonraki eserleri için bir anlaşma yapar ve Désorientée isimli ikinci romanı, Gallimard Yayınlarından çıkar. Gazetelerde övgü ile bahsedilen roman, okurlar tarafından da çok ilgi görür. Ardından dört yıl boyunca üzerinde çalıştığı La Vie de Khaireddine Barberousse başlıklı Barbaros Hayrettin ile ilgili biyografik eseri, Gallimard'ın "Ünlü Adamların Hayatı" serisinde yayımlanır. Büyük yankı uyandıran eser Ekrem Reşit’e -bizzat dernek başkanı Gaston Rageot’un teklifiyle- Fransa Edebiyatçılar Derneği üyeliğini kazandırır. Eser, Çince de dahil olmak üzere pek çok dile çevrilir ve Ekrem Reşit, Fransız hükumeti tarafından Officier d'Académie rütbesinde Palmes Académiques nişanına layık görülür.
Hayatı boyunca Paris’le bağını hiç koparmayan ve Fransız sanat âlemindeki yerini vefatına kadar muhafaza eden Ekrem Reşit’in Fransızca kaleme aldığı ve Fransa’da yayımlanan başka eserleri de vardır (Cumhuriyet gazetesinin arşivinde yapılan taramada belirlenen bu eserler, hâlâ yayım hayatını sürdüren Gallimard Yayınları ve Fransa Milli Kütüphanesi Bibliothèque Nationale de France dijital kaynaklarında tespit edilememiştir. Ekrem Reşit’in vefatının ardından Yeni Yayınlar dergisinde yayımlanan bir yazıda ise Désorientée adlı eserin başında Le Turban Dénoué, Mélék ve Les Glaces Déformantes isimli üç roman ile Le Coeur Anatolien isimli büyük hikâyenin basıma hazır olduğunun ifade edildiği aktarılır; ancak bunların basılıp basılmadığı ile ilgili bilgi verilmez).
1919’da yurda döndükten hemen sonra çeşitli süreli yayınlarda yayımladığı Türkçe ve Fransızca şiirlerle başladığı Türkiye’deki yazı faaliyetini de hayatı boyunca sürdürür. Özellikle Ankara ve İstanbul radyoları ile Şehir tiyatroları ve Ses Tiyatrosu gibi yerlerde oynanan piyesleri, geniş kitleler tarafından tanınmasını sağlar. Çocuk oyunları, tercümeler; Son Posta, Hakikat, Akşam ve Tercüman gibi gazetelerde yayımlanan tiyatro ağırlıklı yazı ve eleştirileri diğer edebi faaliyetleridir.
“Niçin sanatı daima ciddi veya can sıkıcı bir şey kabul edelim? Tiyatro denildiği gibi bir gıda bile olsa, bunun sade siyah ve ağdalı salçadan ibaret olmaması lazımdır. Biraz da ara sıra hafif, tatlı şeyler yiyelim... Türk tab'an zihnen şendir. Buna en büyük delil de Karagöz'dür. Karagöz'ü yaratan bir kavim, eğlenceli eserlerden hazzetmek tabiatıyla yaratılmış demektir.” (İlyasoğlu 2001: 15) sözleriyle sanat ve bilhassa tiyatro anlayışını ortaya koyan Ekrem Reşit’in kalem ürünleri, kaynaklarda genellikle “güldürü” olarak sınıflandırılır. Sadece sahnelenen veya temsil edilen eserleri dikkate alınarak yapılan bu sınıflandırma yukarıda söz konusu edilen şiirleri ve araştırmaları dışarıda bırakmaktadır. Ayrıca Lüküs Hayat gibi sosyal eleştiri yahut sahnelendiği yıllarda " 'ulusal birlik ve bilinç aşılaması' bakımından önemli olduğu ve ilgi çektiği belirtil[en]” (Cumhuriyet 19 Temmuz 1992: 11) Alabanda gibi milliyetçilik ihtiva eden eserler ise güldürülerinin de aslında fikri bir zemini olduğunu ortaya koymaktadır.
Ekrem Reşit’in bu şekilde farklı bağlamlarda okunmaya imkân veren eserlerinden Çelebi gibi manzum olarak kaleme alınanları, Cem Sultan gibi tarihî veya Hava Cıva gibi fantezi karakter taşıyanları, Köyde Bir Faciâ gibi köy maceralarını anlatanları dikkate alındığında eserlerinde iki dillilik ile birlikte zaman ve coğrafya genişliği ile tür çeşitliliğinden de bahsedilebilir. Sahneye konulduktan sonra yıllarca kapalı gişe oynamış ve bazıları hâlâ oynanmaya devam eden Dalga, Lafonten Baba, Olan Oldu, Üç Saat, Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz, Maskara, Hava Cıva, Adalar, Alabanda, Aldırma gibi opera, revü gibi türlerde kaleme alınmış eserlerinin hemen hemen hiçbiri basılmamış; ancak birkaçı televizyon ve sinemaya uyarlanmış, Hava Cıva ise fantezi roman şekline sokularak Son Posta gazetesinde tefrika edilmiştir. Ayrıca kaynaklarda yarım kalmış yahut tamamlanıp sahnelenmemiş eserlerinin de bulunduğundan bahsedilmektedir.