MEHMET CİHAT ÖZÖNDER
Fatih Aksoy 01 Ocak 1970
1947 yılında Ankara`da doğdu. 1971 yılında H.Ü. Sosyoloji Bölümünü bitirdi ve aynı bölümde asistanlık görevine başladı. 1979 yılında "Manisa Salihli`de Meskûn Kazak ve Bulgaristanlı Göçmenlerin Sosyo-Kültürel Yapıları" konulu tezle doktora çalışmasını tamamladı. 1981 yılında Güney Kore "Hankuk University of Foreign Studies" de iki yıl süre misafir öğretim üyesi olarak Türk Kültürü, Sosyal Yapısı, Folkloru ve Tarihi konularında ders verdi. 1984 yılında Doçent, 1992 yılında Profesörlük unvanını aldı. 1991 yılında Ankara`da KÖK Sosyal Araştırmalar Vakfı (KÖKSAV) kurucusu olarak Vakfın Başkanlığına seçildi. 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü kurucusu ve müdürü oldu. Hacettepe Üniversitesi dışında 1994 yılından itibaren İçişleri Bakanlığı Polis Akademisi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde Sosyoloji dersleri, Ankara Üniversitesi DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümü’nde Türk Kültürü ve Metodoloji dersleri verdi. Evli olup İngilizce ve Korece bilmekteydi.
Özönder’in Yetiştiği Sosyal Çevre
1947 yılında Ahmet Nuri Bey ve Beyza hanımın birinci çocuğu olarak Ankara’da dünyaya geldi. Ahmet Nuri Bey babasının askeri tabip olmasından mülhem askerlik mesleğini seçen bir subay. Annesi bugünkü Makedonya ve Yunanistan arasındaki Poyran adlı bir kasabada Eceoğlu Yörüklerine mensup bir aileden gelme. Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmek zorunda kalmasıyla yaşanan göç dalgasında ailesini kaybeden çocuklara Cumhuriyetin sahip çıkmasıyla İstanbul’da Kandilli Kız Lisesinde devlet tarafından okutulmuş; daha sonra DTCF Antropoloji bölümüne kaydolmuş ve memuriyete başladığı için okulu bırakmak zorunda kalmış. Genel Kurmay’daki memuriyeti dolayısıyla Beyza Hanım, Ahmet Nuri beyle tanışarak evlenmiş ve hayatlarını büyük oranda Ankara’da geçirmişler.
Babası Ahmet Nuri Bey Askeri Tıbbiyeli bir babanın yetiştirdiği bir Cumhuriyet subayıdır. Osmanlı’dan cumhuriyete uzanan sürecin en dinamik kesiminde rol alan bir aile ortamı Cihat Özönder’in yetişmesinde ve fikri dünyasının şekillenmesinde önemli rol oynar. Bir taraftan Osmanlı mirası, bir taraftan cumhuriyet hassasiyetleri olduğu gibi yansır. Aynı zamanda devletin egemenliğini kaybettiği topraklardan yaşanan göç ve geri çekilme dalgalarının yansıması olduğu gibi etkileyecektir. Anne Beyza Hanım, Türk toplumunda ve tarihinde yaşanan savrulmanın bir parçası ve en yakın şahididir. Bu savrulma esnasında kardeşiyle birlikte İstanbul’a sığınabilmiş şanslı ve o kadar da hüzünlü insanlarından birisidir.
Özönder’in çocukluğu, subay bir babanın evladı olarak beş yaşına kadar Anadolu’nun değişik şehirlerinde geçer. Aile Ankara’ya dönüşte Aydınlıkevler semtinde yerleşir. Okul hayatına altı yaşında Ankara’da Sarar İlkokulunda başlar. Aydınlıkevler ilkokulunda bitirir. Buradan sonra Mimar Kemal Ortaokuluna devam eder. Lise eğitimini Ankara Gazi Lisesi’nde tamamlar. O dönemler Ankara Gazi Lisesi Ankara’nın önde gelen sayılı okulları arasındadır. Ankara cumhuriyetin başkenti olarak Türkiye’nin gelişmesinde ve modernleşmesinde öncü durumdadır ve eğitim alanında da özen gösterilmektedir. Cumhuriyet döneminin en modern okulları Ankara’da kurulmaya çalışılmıştır. Ankara okulları cumhuriyetin aydın eğitimcileri tarafından desteklenmektedir.
Özönder Gazi Lisesi döneminin hayatında önemli yeri olduğunu belirtir. O dönemdeki hocalarının fikri dünyasının şekillenmesinde önemli rolleri olduğunu kabul eder. Okulun müdürü Sivas İlköğretmen Okulu’nda ünlü Türkçü Necdet Sançar’ın öğrenciliğini yapmış olan Veli Soysaldı idi. Benzer şekilde mesela tarih derslerine giren Enver Behnan Şapolyo, Atatürk dönemini bir canlı şahit olarak ve milli bilinç içinde anlatır. Cumhuriyetin kuruluşunu ve Atatürk döneminde yaşananları birinci ağızdan bir tarihçiden dinlemek büyük bir şanstır. Öğrenciler adeta o dönemi yaşayarak öğrenirler ve bilinçlenirler. O dönemin Gazi Lisesinde görev yapan hocalar kendi sahalarında iddialı ve birikimli kimselerdir.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra yükseköğretim seçeneklerini değerlendirir. O zamanlarda her üniversite veya yüksek okul kendi sınavını kendisi yapmaktadır. Ailenin de teşvikiyle hem Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini, hem de Ortadoğu Teknik Üniversitesine başvurur ve sınavlarını kazanır.
Sosyoloji okuma hedefi Özönder’in bilinçli yaptığı bir tercihtir. Lise yıllarında sosyal bilimlere eğilimi olduğu için ilk tercihini bu dönemde yapmıştır. Fen ve edebiyat kollarının ayrılmasında, sosyal bilimlerin öncelikli hedefi durumundaki Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gitmek istediğini belirterek babasının edebiyat koluna kayıt yaptırmasını sağlamıştır. Bu tercihe babasının destek olmasıyla beraber başarılı bir öğrencilik hayatı yaşamıştır. O dönemde bütün derslerden ve sınıflardan toplu bitirme sınavları yapıldığı için, henüz bu sınavlara girmeden hem Ankara Üniversitesi’ni, hem de ODTÜ’yü kazandığını öğrenir. Sonra bu sınavları vererek mezun olur. Bu arada spor hayatının yoğunluğu da bu çalışmaları etkiler. O yıl hayatı için çok yoğun bir yıl olur.
ODTÜ İdari Bilimler Fakültesine kaydını yaptırır. Branş olarak tercihi sosyal bilimler okumaktır. Ancak bu sıralarda sporla ilgilenmesi de tercihini etkiler. ODTÜ’de bir taraftan hazırlık sınıfını okurken bir taraftan da Lise yıllarında başladığı atletizm çalışmalarına devam eder. Arkadaşlarıyla birlikte ODTÜ’nde atletizm takımı kurma hedefiyle yaptığı tercih sonuca götürür ve hazırlık öğrencisi olduğu 1967 yılında, içinde yer aldıkları ODTÜ atletizm takımı Türkiye şampiyonu olur. Fakat atletizm ve öğrencilik birbiriyle çok uyumlu gitmez. Bir yandan müsabakalar, bir yandan okul eğitimi devam ederken, atletizm takımının bütün sporcuları Manisa’da bir şampiyonada iken final sınavlarına giremeyerek eğitimlerini aksatırlar. ODTÜ’deki 1. sınıftan böylece atılmış olurlar.
Mahkeme kararıyla tekrar hak kazanmalarına rağmen, yeniden sınava girdiği için bu defa başka bir fakülteye, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesine kaydını yaptırır. Bu tercihinde sosyoloji eğitimi yapma isteği ağır basar. Henüz Ankara Üniversitesinden yeni ayrılmakta olan Hacettepe Üniversitesi’nde sosyoloji bölümünü kurmakla görevlendirilmiş olan Nihat Nirun ile kayıt yaptırmadan önce tanışmak ister. Aynı anda iki yere de kazanmış göründüğü için tercihte bulunması gerekmektedir. Bunun için Nihat hocaya bu bölümde okumak istediğini ve ilerde akademisyen olmak istediğini belirtir. Eğer şartları buna uygunsa bu bölüme kayıt yaptırmak istediğini belirtir. Bu durum Özönder’in geleceğe yönelik ciddi bir tercih ve hedef koyduğunu gösterir. Böylece Hacettepe sosyoloji bölümünün 2. öğrenci grubu içinde yer alır ve mezun olur.
Nihat Nirun ile yaptığı ilk görüşme Özönder’in bölümdeki sorumluluğunu ve iddiasını artırmıştır. Artık sosyolojide başarılı olmak ideal haline gelmiştir. Daha birinci sınıfta sosyolojiye giriş dersinin birinci ayının sonunda, Nihat hoca derste anlatması için seminer hazırlamasını ister. İlk ders tecrübesini burada yaşadığını belirtir. Bu seminer için İngilizce sosyoloji kaynaklarından yararlanarak hazırlık yapar. O derste hayatında hiç unutmayacağı bir konu olarak: “sosyal hareketlilik” konusu işlenir. Bu ders anlatma denemesi hayatında önemli bir tecrübedir. Nihat Nirun hoca bu vesileyle hem bir kontrol, hem de bir alıştırma yapar. Baştan asistanlığa talip olan öğrencisinin bu ilk sınavıdır.
Hacettepe’deki öğrencilik hayatında artık önünde bir hedef vardır ve buna göre çalışmalarını yürütmesi gerekmektedir. Fakat bu dönem, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 68 boykotlarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu dönem gerçekten sıkıntılı bir dönemdir. Hocaların tutumundan, öğrenciler arasındaki farklılaşmanın artmasına kadar bir yığın problem bütün öğrencilere zarar vermiştir. Etkilenmeyen öğrenci hemen hemen yok gibidir. Öğrencilerin boykotlara girmesi de girmemesi de problem teşkil etmekte, sol-sağ ayırımı ve kutuplaşmalar artmaktadır. O dönemin üniversite gençliği çok hızlı bir şekilde politize edilmiştir. Özönder de bu çalkantıların arasında kalan bir sosyoloji öğrencisidir artık.
Özönder’in lisans dönemi 68 boykotlarının tam ortasına denk gelir. Hacettepe Üniversitesinde o dönemin boykotu altı ay sürdü. Altı ay boyunca öğrenciler derslere giremez. Henüz bütün bölümler Hacettepe merkez kampusundadır. 68 boykotlarından o dönemin öğrencileri gerçekte büyük zarar görürler. Gerek hocaların tutumu, gerek öğrenciler arasındaki farklılaşmalar bir hayli sıkıntı yaratır. Bu dönemden etkilenmemiş insan pek yoktur. Bu dönemde Fransa’daki öğrenci olayları Türkiye’de de yansıma buldu. Öğrenciler sol – sağ şeklinde çok hızlı bir şekilde ayrıştı ve çok hızlı bir şekilde politize oldu. Boykotlar ve işgaller başladı. Özönder’in de içinde bulunduğu Türkiye’deki üniversite gençliği bunların tam ortasında kendini buldu.