Kurt Başlı Altın Kalem – Necdet Sevinç
Ali Can Akyıl 01 Ocak 1970
67 senelik bir ömür, 5610 sayfa tutan 19 kitap, sayısız yazı ve makale.. Hakkında istenen toplam 264 yıl mahkumiyet, 130 yıl sürgün.. Tutuklandı, bıçaklandı, vuruldu ama kalemi elinden bırakmadı.. Sevenlerinin “Kurt Başlı Altın Kalem” ismini vermesi de bu yüzdendi..
“Sanık Yazılar” ile kendisini ve mücadelesini anlattı..
“Yazarını Kurşunlatan Yazılar” ile 12 Mart Muhtırası sonrasında kaleme aldığı yazıları, yani şu meşhur “264 yıl mahkumiyet, 130 yıl sürgün” istenen yazıları aktardı..
“Ülkücüye Notlar” ile “Teşkilat, propaganda, doktrin” gibi konuları ele aldı.. “Dünyanın neresinde bir Türk varsa bizim tabii hudutlarımız da oradan başlar.” sözünü o kitap sayfalarına işledi.. Kitap Milliyetçi gençler için bir rehber, kaynak konumundaydı.. 3. baskısını yaptığında, Türkeş tarafından toplatıldı..
“Tutanak” ile o günün sorunlarının, gelecekte de sorun olarak karşımıza çıkabileceğiniz anlattı.. Ecevit’in gerçek yüzünü gösteren de birçok yazıya yer verdi..
“Ferman” ile kitabın ismi gibi “Ferman” niteliği taşıyan 12 bölümlük bir eser ortaya çıkmıştır.. Kitabın önsözünü yazan Aslan Bulut, Necdet Sevinç’in kendisinden 15 yaş küçük olmasına rağmen, Necdet Sevinç için “Üstad” sözünü kullanmıştı..
“Acının Tadı” ile cezaevi hatıralarını bu sefer daha farklı bir tarz ile yoğurup kaleme almıştı..
“Türklerde Kadın ve Aile” ile en eski çağlardan, destan ve hikaye döneminden günümüze kadar, diğer milletler ile karşılaştırmalı olarak kadının yerini ve verdiğimiz önemi kaleme aldı. “Zina, fuhuş, fahişe, pezevenk” gibi kelimelerin Türkçe olmayışını, bu kelimelerin Türkçe karşılıklarının bile olmayışını kaleme alan, ismi anılmayan o meşhur kişi de Necdet Sevinç’in ta kendisiydi..
“Gaziantep’de Türk Boyları” ile doğduğu şehir olan ve oraya yerleşen Oğuz boylarının tarihini kaleme aldı..
“Duruşmalar” ile ömrü boyunca sanık olarak geçirdiği mahkeme sahnelerinde bu sefer hakim olarak kendine rol verdi.. Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Timur.. Mükkemmel bir tarih bilgisinin kitap almış halini okuduk.. Atsız’ın Ruh Adam kitabı gibi, başka bir örneği olmayan bir eser kaleme aldı..
“Ordular Masonlar Komünistler” ile mason localarının, casusların, komünistlerin Milliyetçilik üzerine oynadığı yıkım oyunlarını kaleme aldı.. Türkiye için tek çıkış yolunu Türkçülüğe dönmek, Türkçü olmak olarak belirledi.. İktisatta, ekonomide, edebiyatta, davranışta, sözde ve özde, sanayide, sermayede.. Türkçülük, Türk’ü yükseltmenin birinci ülküsüdür dedi..
“Ajan Okulları” ile dış düşmanların, ülkemizde eğitim faaliyeti veren okul ve kurumlarının aslında ajan barındıran ve ajan yetiştiren yerler olduğunu yazdı..
“Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri” ile “Ajan Okulları” kitabının hacmen 2 kat geniş baskısı ile karşımıza çıktı..
“Pontus’ta Hesaplaşma” ile “Türkler Anadolu’ya geldiğinde Müslüman olmayan soydaşları ile meskun oldular” dedi..
“Tehcir” ile Ermeni iddialarını arşiv belgeleri ve gerçekler ile ele aldı..
“Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı” “Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü” kitaplarıyla, Türk Tarihi’nin her dilimine hakim olduğunu gösterdi..
“İstiklal’in Bedeli” ile İstikla Harbi’ni ve Antep destansı savunmasını kaleme aldı.. Romandaki Antep savunmasının sembölüne “Kıraçata” ismini verdi.. Atsız’ın Bozkurtların Ölümü romanındaki Kıraçata’yı kullandı.. Bir romanda daha “Türk yenilmez!” “Türk eğilmez!” vurgusu yapılmış oldu..
“İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet” ile İstiklal Harbi’ni çok değişik açılardan kaleme aldı..
“Türkiyat” ile hayatı boyunca kaleme aldığı yazılar taranıp, Türk gençleri için günümüzde ve yarınlarda dikkat edilmesi gereken konulara değinen yazıları taplandı..
Eşi Sevgi Sevinç, Necdet Sevinç’i kaleme aldı.. Necdet Sevinç’in kendisine “Seni anlatan bir kitap yazmadıkça kendimi yazar addetmeyeceğim.” dediğini yazdı.. 38 senelik hayat arkadaşını ondan daha iyi kim tanıyabilirdi? “O’nun kalemi kılıç gibi keser, mermi gibi deler geçerdi” sözleri ile 67 senelik ömrü ne güzel özetlemişti.. Yazısını Necdet Sevinç’in kendisine “Türk olarak dünyaya gelmemiz Tanrı’nın bize bir lütfudur.” diyerek sürekli tekrarladığını aktardı.. 1974’de, Sağmacılar’da Necdet Sevinç’in kendisi için kaleme aldığı “Üveyik Gözlüm” şiirini de bizimle paylaştı..
“Duyduğun, okuduğun gibi gazetelerden
Ve bildiğin gibi
Gene yakalandık işte
Gene kelepçelendi bileklerimiz
Arandı, soruldu, soruşturuldu
Nerde mahzenleri daha karanlık
Karanlıkları daha küflü ve küfleri
Daha zehirli bir zindan varsa
Oraya gömüldü dileklerimiz..”
Kızı Neslihan Sevinç, Necdet Sevinç’i kaleme aldı.. “O bir kenarda kitabını okurdu. Sessiz, kendini tüm gereksiz konuşmalardan soyutlamış, sadece okuduğu kitaba yoğunlaşırdı. Ben -Baba kahve yapayım mı?- diye sorunca da -Yap be kara kızım ama sade olsun.- derdi. Tekrar kitabına dalar giderdi. -Baba çay yapalım mı? Baba acıktın mı? Baba ne yemek yapalım?- Bizler bu soruları yöneltirken babam ya kitap okuyordu, ya yazı yazıyordu.” diye aktardı.. Sonra anlatmaya devam etti.. “Sanata ve sanatçıya çok büyük saygı duyardı. Tek şartla! Sanatın ve sanatçının Türk olması şartıyla! -Bir şeyin güzel sıfatını taşıyabilmesi için Türk olması gerekir.- derdi.” diye bitirdi..
Kardeşi Güler Sevinç, Necdet Sevinç’i kaleme aldı.. “Necdet 1. sınıfta ders arasında arkadaşları ile oynarken düşüyor ve kolu kırılıyor. O halde eve geldi. Olayla ilgili hiçbir şey söylemeden kırık bir kolun acısını içinde taşıyıp, bizlere zerre kadar dahi olsa hissettirmeyerek sol eli ile yemeğini yemeye koyuldu. Henüz 7 yaşında olmasına ve ailenin tek çocuğu olarak aşırı ilgi ve sevgi ile büyütülmesine rağmen en ufak bir şımarıklık göstermediği gibi, annemi teselli ettiğini, kısa zamanda iyileşeceğini söylediğini hatırlıyorum.” dedi.. “3. sınıf öğrencisiyken okulda yerli malı haftası yapılırdı. Öğretmen getirilen gıdaların masalara açılmasını ve karşılıklı dayanışma içinde yenilmesini söylüyor. Necdet peçetesini ve bıçağını çıkarıp -Öğretmenim iki dakika dışarı çıkmama müsaade eder misiniz?- diye soruyor. Öğretmen de izin veriyor. Necdet ihtiyaçtan değil, ellerini yıkamak için izin istiyor ve getirdiği elmalardan birini itina ile soyup bıçağın ucuna takarak öğretmenine ikram ediyor. Öğretmen 10 yaşındaki bir çocuğun bu hassasiyetini ve nezaketini sevgi ile izleyip Necdet’e ailesi ile tanışmak istediğini söylüyor.” diye devam etti.. “Bir bayram günü annem çiftliğin bahçesinde sütlaç pişiriyor. Bir yandan da o günkü şartlara göre gurbet kabul edilen çiftlikte ve hele Necdet’den uzakta bayram geçirmenin huzursuzluğunu yaşıyor. Aniden yardımcılarımızdan biri -Abla! Necdet ağam geliyor, baksana atın üstünde!- dedi. Gerçekten 10yaşında bir çocuk olarak tek başına ata binmiş ve bitişik köyden bizim köye kadar aradaki Merzimen Çayı’nı da geçerek gelmişti.” diyerek 3 tane anısını bizimle paylaşıyor..
Necdet Sevinç’i sevenler, arkadaşları, onunla aynı zaman diliminde yaşayanlar ise üzüntülerini, hatalarını, bazen de vefasızlıklarını kaleme alıyor.. Hemen hemen hepsinin ortak cümlesi de “Necdet Atsız’a hayrandı. Biz de bu yüzden Necdet’e” oluyor..
Kendisine “Neden Tanrı sadece Türk’ü korusun?” diye sorduklarında “Tanrı Türk’ü korur… Çünkü Tanrı’da Türk” cevabını aldıklarını anlatanlar var..
“Kimseye borcu yoktu, hepimizden alacaklı gitti. Bir türlü iktidar olacak kadar büyümeyen, milleti kucaklamayan, yerinde sayan ülkücü hareketin en mühim kalemşörlerindendi. Hapis yattı, yoksulluk çekti. O’nun tırnağı olamayacak adamlar mebus, bakan, genel başkan olurken o hep kovuldu, dışlandı..” diyen var..
“Bir er kişi, bir yiğit mert kişi, ne kadar hücresi varsa hepsiyle -Türk’üm!- diye yaşamış, bir Türk mücadele adamıydı..” diyen var..
Adalet Partisi ile Mhp’nin koalisyon yapma teşebbüsüne karşı çıkmış, “Lağım suyuyla pınar suyu birleşemez” başlıklı yazısı ile ortalığı epey karıştırmıştı. Türkçüler onu alkışlamış, Ülkücüler ise Türkeş başta olmak üzere büyük bir kitle ile onu yuhlamış, arkasından kuyusunu kazmıştı.. Yazının başlarında bahsettiğimiz gibi, Ülkücüye Notlar isimli kitabı da bizzat Türkeş’in emriyle toplatılmıştı.. Necdet Sevinç mevcut yönetimlere yağ yakmayan, doğruya doğru, eğriye eğri diyen biriydi. Bu sebeple Mhp yönetimi ile arası hiç iyi olmadı.
Necdet Sevinç’in, 12 Eylül öncesi yetişen her Milliyetçide hakkı ve hukuku vardı..
Necdet Sevinç’in, 12 Eylül sonrası yetişen her Milliyetçide ızdırabı ve beklentisi vardı..
Necdet Sevinç’i hayatta iken siyasi ve şahsi çıkarları uğruna harcayanlar, ölümünün ardından sahte yaslar tuttu, yalandan ağladı, samimiyetsiz mesajlar yayınlayıp O’nu andı.
Necdet Sevinç’in sağ iken de, ölümünden sonra da hakkı sadece saf, temiz, katıksız Türkçüler verdi.
Hatırlayanlarınız vardır.. “Farklı Bir Pencereden Atsız” başlığıyla daha önce yayınladığım bir yazıda, Necdet Sevinç’in Hüseyin Nihal Atsız’ı “Atsız, baş eğmeyen, diz çökmeyen ve bütün baskılara rağmen susmayan, susturulamayan bir dava adamı olarak arkasında silinmez izler bırakıp tarihe geçmiştir. Lütfen ellerinizi, kendini Türklüğe adayan bu büyük Türk Milliyetçisi için kaldırınız.” diyerek andığını kaleme almıştım..
Ekleyelim.. Tekrar edelim..
“Necdet Sevinç de baş eğmeyen, diz çökmeyen ve bütün baskılara rağmen susmayan, susturulamayan bir dava adamı olarak arkasında silinmez izler bırakıp tarihe geçmiştir. Lütfen ellerinizi, kendini Türklüğe adayan bu büyük Türk Milliyetçisi için de kaldırınız.”