HÂKİM en-NÎSÂBÛRÎ
M.Yaşar Kandemir 01 Ocak 1970
3 Rebîülevvel 321 (3 Mart 933) tarihinde Nîşâbur’da doğdu. Babası veya atalarından biri alım satımda aracılık yaptığı yahut iyi pazarlık ettiği için “İbnü’l-Beyyi‘” künyesiyle (Kamus Tercümesi, III, 196), Nîşâbur kadılığı yapması sebebiyle de “Hâkim” lakabıyla tanınır. Anne tarafından soyu muhaddis, fakih ve zâhid İbrâhim b. Tahmân’a (ö. 163/780) dayanan Îsâ b. Abdurrahman b. Süleyman ed-Dabbî’nin neslinden geldiği için Dabbî ve Tahmânî nisbeleriyle de anılır. Dokuz yaşında iken hadis öğrenmeye başladı ve on üç yaşında İbn Hibbân’dan hadis imlâ etti. Âlimlerle görüşmek üzere 341’de (952-53) Irak, 343’te (954-55) Horasan taraflarına seyahatler yaptı. Bu ilim merkezlerinde ve Mâverâünnehir’de tanınmış muhaddislerle görüşerek âlî isnadlar elde etti. Sadece Nîşâbur’da 1000 hocadan hadis dinlediği rivayet edilen Hâkim’in hocalarının sayısı 2000’i bulmaktadır. İlk hocası, Müslim’i görmüş olan babasıdır. Hadis ve hadis ilimleri öğrendiği diğer hocaları arasında el-Müsned ve Tefsîrü’l-?ur?ân adlı eserleri bulunduğunu söylediği hâfız Ali b. Hamşâz, zâhid Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah es-Saffâr, hadis hâfızı İbnü’l-Ahrem, Ebü’l-Abbas el-Esam, Ebû Alî en-Nîsâbûrî ve Ebû Ahmed Hâkim el-Kebîr bulunmaktadır. Kıraat ilmini Ebû Ali Hasan b. Dâvûd en-Nakkar el-Kûfî ve İbnü’l-İmâm diye tanınan Ebû Bekir Ahmed b. Abbas el-Bağdâdî gibi âlimlerden, fıkhı Ebû Ali b. Ebû Hüreyre el-Bağdâdî, Ebü’l-Velîd el-Ümevî ve Su‘lûkî gibi fakihlerden öğrendi. Hadis hâfızları İbnü’l-Ciâbî ve Hüseyin b. Muhammed el-Mâsercisî ile hadis müzakere etti. Devrin tanınmış mutasavvıflarından Ca‘fer el-Huldî, İbn Nüceyd ve Ebû Osman el-Mağribî’nin sohbetlerinde bulundu. 355’te (966) Mâverâünnehir’de, 367’de (977-78) Irak’ta, ayrıca Bağdat ve Rey’de imlâ meclislerinde hadis okuttuğu bilinen Hâkim’in tanınmış talebeleri arasında Ebû Zer el-Herevî, Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki, Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî ve Ebû Sâlih el-Müezzin gibi âlimler vardır. Hocalarından Ahmed b. Ebû Osman el-Hîrî, Ebû İshak el-Müzekkî ve Dârekutnî başta olmak üzere pek çok âlim kendisinden hadis rivayet etmiştir. Hâkim en-Nîsâbûrî 337 (948) yılından itibaren eser telifine başlamış, eserleri Ebû Ya‘lâ el-Halîlî’nin söylediğine göre 500, bazı kaynaklara göre 1000, hatta 1500 (İbn Asâkir, s. 228) cüz tutacak hacme ulaşmıştır. Hâkim’i devrin dört tanınmış hâfızı ile mukayese eden Ebü’l-Kasım Sa‘d b. Ali ez-Zencânî onun güzel eserleriyle diğerlerine üstün olduğunu söylemiştir.
Kaynaklarda Hâkim’in güçlü bir hadis hâfızı olduğu belirtilmektedir. Hocalarından hadis hâfızı ve münekkidi Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Muhammed el-Haccâcî onun kendisinden daha kuvvetli bir hâfız olduğunu söylemekte, devrin tanınmış muhaddisi Hâkim el-Kebîr de yerini ancak talebesi Hâkim’in doldurabileceğini ifade etmektedir. Çağdaşı ve hemşehrisi hadis hâfızı Ebû Hâzim el-Abdûyî, hadisleri ezberleme ve kusurlarını bilme hususunda Nîşâbur’da İmam Müslim’den sonra yetişen sayılı hâfızlar arasında Hâkim’in adını da zikretmekte, İslâm dünyasında her dönemde birbirinin dengi âlimler bulunduğu halde onun zamanında bir denginin bulunmadığını söylemektedir (İbn Asâkir, s. 230; Sübkî, IV, 159). Dârekutnî de Hâkim’in hıfzının Ebû Abdullah İbn Mende’ninkinden daha sağlam olduğunu belirtmiştir. Devrin hadis âlimlerinin müşküllerini ona sorup hallettikleri, geniş hadis bilgisinden ve rivayetlerinden faydalanmak isteyen talebelerin İslâm dünyasının dört bir yanından kendisine geldikleri bilinmektedir. Talebesi Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, hocasına sorulan her soruya onun doyurucu cevaplar verdiğini söylemektedir. Hâkim’in hadis ilimleri sahasında kendini iyi yetiştirdiği, hadislerin sağlamını ve zayıfını bilme, râvileri cerh ve ta‘dîl etme konularında devrinin en tanınmış âlimleri arasında yer aldığı ifade edilmektedir. İbn Hacer, onun büyük bir âlim olduğunu söyledikten sonra hayatının son dönemlerinde hâfızasının zayıflamaya başladığına dair rivayetler bulunduğunu, e?-?u?afâ? adlı eserinde kendilerinden kesinlikle hadis alınmaması gerektiğini kaydettiği bazı kimselerin rivayetlerine el-Müstedrek’te yer vermesinin de bunu gösterdiğini belirtmektedir. el-Müstedrek’i hayatının son döneminde yazdığı için onu yeniden gözden geçirmeye fırsat bulamaması, hadisleri ve râvileri iyi tanımasına rağmen tenkit edilmesine sebep olmuştur. Hâkim, Sâmânîler devrinde 359 (969-70) yılında Nesâ kadılığına getirilmiş, daha sonra kendisine teklif edilen Cürcân kadılığını ise kabul etmemiştir. Onun Sâmânîler’in temsilcisi olarak Büveyhîler’e elçi sıfatıyla gittiği ve görevini başarıyla yaptığı belirtilmektedir.
Hâkim en-Nîsâbûrî 3 Safer 405 (3 Ağustos 1014) tarihinde vefat etti. Ebû Ya‘lâ el-Halîlî’nin onun 403’te (1012) vefat ettiğini söylemesi bir zühul olarak kabul edilmiştir.
Şiî Olduğu İddiası. Hâkim’in hayatına yer veren bütün eserlerde onun Şiîliği tartışılmıştır. Bazı araştırmacılar Hâkim’in Şiî olduğunu, bazıları Şiîliği’ni gizleyip Sünnî göründüğünü, bazıları da Hz. Ebû Bekir ile Ömer’e dil uzatmamakla beraber Hz. Ali’yi diğer üç halifeden üstün tuttuğunu ileri sürmüşlerdir. Hâce Abdullah el-Herevî’nin, onu hadis rivayetinde sika bulmakla beraber Râfizî diye suçlaması Zehebî ve Tâceddin es-Sübkî gibi âlimler tarafından şiddetle reddedilmiş, bununla beraber Şîa’ya meyli olduğu belirtilmiştir. Hâce Abdullah’ın koyu bir Hanbelî, Hâkim’in ise Şâfiî olması, ayrıca itikad bakımından o devirde Hanbelîler’in şiddetle muhalefet ettiği Eş‘arî mezhebine mensup bulunması da bu iddiayı zayıflatmaktadır. Konuyu ayrıntılı biçimde inceleyen Tâceddin es-Sübkî’ye göre Hâkim’in öncelikle bir muhaddis olması, muhaddisler arasında birkaç istisna dışında Şiî âlimlerin bulunmaması, kendilerinden ilim tahsil ettiği hocalarının hepsinin Ehl-i sünnet’e mensup olması, Târî?u Nîsâbûr’da biyografilerine yer verdiği Sünnî âlimleri övmesi ve Şîa taraftarlarını bid‘atçı sayan Eş‘arî mezhebini benimsemesi böyle bir iddiaya ters düşmektedir (?aba?at, IV, 161-163). Sübkî, bu ilk tesbitten sonra Hâkim’e Şiîlik nisbet edenleri de araştırdığını, onların bir kısmının -anlaşıldığı kadarıyla Hâce Abdullah’ın- Mücessime’ye mensup olmakla suçlandığını, bir kısmının Hâkim aleyhinde bir şey söylemedikleri halde bu tür sözlerin kendilerine nisbet edildiğini, ayrıca onu Sünnî görünmekle beraber Şiî olmakla itham edenlerin sözlerindeki tutarsızlığın ortada olduğunu ifade etmekte, bu arada aynı zaman diliminde yaşayanların birbiri aleyhindeki sözlerine önem vermemek gerektiğini belirtmektedir. Hâkim’i Şiîliği’ni gizlemekle suçlayan İbnü’l-Kayserânî’nin buna gerekçe olarak Muâviye ve ailesi aleyhindeki aşırı tutumunu göstermesi güçlü bir delil sayılmamaktadır. Ebû Bekir b. Hidâyetullah el-Hüseynî’nin ?aba?atü’ş-Şâfi?iyye’sinde Hâkim’in Hz. Ali’yi Osman’dan üstün tuttuğuna dair ifadesi (s. 222) bir zühul eseri olmalıdır.
Hâkim’in Şiîlik’le itham edilmesinin başlıca sebebi, el-Müstedrek’te Hz. Ali’nin faziletine dair yer alan rivayetlerdir. Bunların içinde en çok tenkide uğrayan rivayet ise “hadîsü’t-tayr” diye meşhur olanıdır. Buna göre Hz. Peygamber’in sofrasına kızartılmış bir kuşun getirildiği bir gün Resûl-i Ekrem, “Yâ Rabbi! En sevdiğin kulunu gönder de bu kuşu onunla beraber yiyelim” diye dua etmiş, bunun üzerine Hz. Ali çıkagelmiştir (el-Müstedrek, III, 142). Bazı âlimlerin uydurma kabul ettiği bu hadis Zehebî, Alâî ve Tâceddin es-Sübkî gibi muhaddisler tarafından zayıf olmakla birlikte bir dayanağının bulunduğu gerekçesiyle savunulmuş, ayrıca Tirmizî’nin Sünen’i ile (“Menâ?ıb”, 20) Nesâî’nin ?a?â?i?u Emîri’l-mü?minîn ?Alî b. Ebî ?âlib (s. 29) adlı eserinde de yer almıştır. Hâkim ve diğer bazı âlimler hakkında ileri sürülen Şiîlik iddiası Ehl-i beyt’i biraz daha fazla sevmekten ibaret olup Şîa mezhebini benimsemekle ilgisi yoktur. Hâkim’in de Hz. Ali’yi diğer halifelerden fazla sevdiği anlaşılmaktadır. Fakat onu diğer üç halifeden üstün tutmadığı el-Müstedrek’te onları Hz. Ali’den önce zikretmesinden (III, 61-147), Tâceddin es-Sübkî’nin bizzat görüp okuduğunu söylediği Kitâbü’l-Erba?în adlı eserinde ilk üç halifenin Hz. Ali’den üstün olduğuna dair bir bölümün varlığından anlaşılmaktadır (?aba?at, IV, 167). Allah’ı cisme benzeten Kerrâmiyye mezhebi taraftarlarının Hâkim’e cephe alarak onu evinden dışarı çıktığı takdirde öldüreceklerini söylemeleri üzerine Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî Hâkim’e bu mezhebin kurucusu Muhammed b. Kerrâm’ın faziletlerine, İbn Kesîr’e göre ise (el-Bidâye, XI, 355) Muâviye’nin faziletine dair birkaç hadis yazdırmayı ve böylece sıkıntıdan kurtulmayı tavsiye ettiği zaman Hâkim buna yanaşmamıştır. Onun bu tutumu, bazılarının söylediği gibi Şiîliği’ni değil hayatı pahasına da olsa hadis konusunda tâviz vermediğini göstermektedir.
Eserleri. 1. el-Müstedrek* ?ale’?-?a?î?ayn (el-Müstedrek ?ale’ş-Şey?ayn). Müellif bu eserinde, Buhârî ile Müslim’in veya onlardan birinin el-Câmi?u’?-?a?î?’lerini tasnif ederken gözettikleri şartlara uyduğu halde kitaplarına almadıkları rivayetleri derlemek istemiş, fakat eserde bazı zayıf, hatta mevzû rivayetler yer almıştır. 8803 rivayeti ihtiva eden eser Haydarâbâd’da (I-IV, 1334-1342) ve Mustafa Abdülkadir Atâ tarafından Beyrut’ta (I-IV, 1411/1990) yayımlanmıştır. Zehebî kitabı Tel?î?ü’l-Müstedrek adıyla ihtisar etmiş, bu çalışmadaki 1181 rivayet İbnü’l-Mülakkın tarafından Mu?ta?aru İstidrâki’l-?âfı? ez-Zehebî ?alâ Müstedreki Ebî ?Abdillâh el-?âkim adıyla ve yeni bilgiler eklenerek ihtisar edilmiştir (bk. bibl.). 2. Ma?rifetü ?ulûmi’l-(u?ûli’l-) ?adîs_*. Râmhürmüzî’nin (ö. 360/971) el-Mu?addis_ü’l-fâ?ıl’ından sonra bu sahada kaleme alınmış ikinci eser olduğu tahmin edilen kitapta usûl-i hadîs meseleleri elli iki bölüm halinde ele alınmış, verilen her bilgi senedleriyle birlikte zikredilmiştir. Kitap Seyyid Muazzam Hüseyin tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1937; Medine 1397/1977 ofset baskı). 3. Kitâbü’l-İklîl. Sâmânîler’in Horasan valisi Ebû Ali İbn Sîmcûr’un isteği üzerine kaleme aldığı ve Hz. Peygamber ile aile fertlerinin hayatıyla ilgili bilgileri ve hadisleri toplayarak daha önce benzeri görülmeyen bir şekilde tertip ettiği eserin (Hâkim, el-Med?al ilâ Kitâbi’l-İklîl, s. 30; Zehebî, A?lâmü’n-nübelâ?, XVII, 167-168) günümüze gelip gelmediği bilinmemektedir. 4. el-Med?al ilâ (ma?rifeti) Kitâbi’l-İklîl (el-Med?al ilâ ma?rifeti’?-?a?î? ve’s-sa?im mine’l-a?bâri’l-merviyye). Kitâbü’l-İklîl’in telifinden sonra Ebû Ali İbn Sîmcûr’un, bu eserdeki sahih olan ve olmayan hadislerin tesbit edilmesi ihtiyacına işaret etmesi üzerine adı geçen esere giriş mahiyetinde yazılmıştır. Hadis usulüne dair önemli bilgileri topladığı bu eserinde güvenilir rivayetleri on gruba ayıran Hâkim bunların ilk beşinin ittifakla kabul edilenler, ikinci beşinin de hakkında farklı görüş ileri sürülenler olduğunu, sahih hadislerin ilk derecesi olan, Buhârî ile Müslim’in üzerinde ittifak edebilecekleri hadislerin 10.000’i bulmayacağını belirtmekte, daha sonra cerh türlerini ve mecrûh râvileri on tabakaya ayırarak tanıtmaktadır. Müellifin iki talebesi Ebû Bekir el-Beyhaki ve Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. Mansûr el-Kâyinî tarafından rivayet edilerek günümüze ulaşan eserin Kâyinî rivayetine dayanan ve 573 (1177) yılı civarında istinsah edilen bir nüshası Murad Molla Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 307/8, vr. 245a- 260b). Kitabı el-Med?al fî ?ilmi’l-?adîs_ adıyla önce Muhammed Râgıb et-Tabbâh (Halep 1352/1932), ardından bu neşri dikkate alarak bir başka nüshanın da yardımıyla J. Robson (London 1953), daha sonra da el-Med?al ilâ Kitâbi’l-İklîl adıyla Fuâd Abdülmün‘im Ahmed (İskenderiye 1983) yayımlamıştır. 5. el-Med?al ilâ ma?rifeti’?-?a?î?ayn. İbn Hayr, üç cüz olduğunu söylediği bu eseri Kitâbü’l-Med?al ilâ ma?rifeti’?-?a?î? mine’s-sa?im ve tebyîni mâ eşkele min esmâ?i’r-ricâl fi’?-?a?î?ayn (Fehrese, s. 223-224), Zehebî ise el-Med?al ilâ ?ilmi’?-?a?î? (Te?kiretü’l-?uffâ?, III, 1043; A?lâmü’n-nübelâ?, XVII, 170) adıyla zikretmektedir. Bu adlandırma daha çok el-Med?al ilâ Kitâbi’l-İklîl’in muhtevasını hatırlattığı için iki eserin isimlerinin karıştırıldığı söylenebilir. Eserin günümüze ulaşan bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Şehid Ali Paşa, nr. 346/2). Hâkim, ?a?î?-i Bu?ârî ve ?a?î?-i Müslim’i tanıtmak amacıyla yazdığı bu eserinde önce Resûlullah’ın söylemediği sözleri ona nisbet etmeyi yasaklayan rivayetleri bir araya getirmekte, kendilerinden ancak durumları açıklanarak rivayet edilebilecek 234 kadar mecrûh râviyi kaydetmektedir. Müellifin e?-?u?afâ? adıyla anılan eserinin, bu bölümün müstakil olarak istinsah edilmesinden meydana gelmiş bir cüz olması muhtemeldir. Ashap, tâbiîn ve sonraki râvilerin adlarını üç kısımda alfabetik olarak önce her iki eserde bulunanları, daha sonra da birinde olup diğerinde bulunmayan râvileri yine üç kısımda ele aldığı bölüm, Zâhiriyye Kütüphanesi’ndeki nüshasına dayanılarak Kemâl Yûsuf el-Hût tarafından Tesmiyetü men a?recehümü’l-Bu?ârî ve Müslim adıyla yayımlanmıştır (Beyrut 1407/1987). Ardından Buhârî’nin güvenmediği râviler, ?a?i?ayn’da künyeleriyle meşhur râviler, Müslim’in kendilerinden rivayet etmesi sebebiyle tenkide uğradığı râviler, Buhârî’nin nisbelerini zikretmediği şeyhleri, Buhârî’nin görüştüğü ve kendilerinden hadis duyduğu halde rivayetlerini el-Câmi?u’?-?a?î?’ine almayıp sadece istişhâd ettiği hocalarının adları ve Buhârî ile Müslim’in ?a?î?ayn’daki hocalarının adları zikredilmektedir. Eseri Rebî‘ b. Hâdî Ömer el-Medhalî el-Med?al ile’?-?a?î? adıyla neşretmiştir (Beyrut 1984). Abdülganî el-Ezdî, el-Med?al’de gördüğü bazı yanlışları düzeltmek maksadıyla Ta??î?u’l-(Keşfü’l-) evhâm elletî fî Med?ali Ebî ?Abdillâh el-?âkim adıyla bir eser kaleme almış, eserini tamamladıktan sonra Hâkim’e göndermiş, Hâkim de tenkitleri sebebiyle kendisine teşekkür etmiştir. Bu eser Kitâbü’l-Evhâm elletî fi’l-Med?al adıyla Meşhûr Hasan Mahmûd Selmân tarafından yayımlanmıştır (Zerka/Ürdün 1987). 6. Târî?u Nîsâbûr. Hâkim eserinde önce İslâmiyet’in başlangıcından kendi zamanına kadar olan Nîşâbur tarihini ele almış, bu şehre gelen sahâbe, tâbiîn ve diğer İslâm büyükleriyle Nîşâbur’da yetişen âlim ve önemli şahsiyetlerin, burada ilmî faaliyette bulunan ve bu şehirde ölen kimselerin, ayrıca kendi hocalarının biyografisini altı tabaka halinde kronolojik olarak yazmıştır. Müellif, 2500’den fazla kişi hakkında bilgi ihtiva ettiği söylenen eserde (EIr., I, 250) Nîşâbur’un mescidlerini, kalelerini, mahallelerini, kabristanlarını da tanıtmıştır. Ali b. Zeyd el-Beyhaki’nin on iki cilt olduğunu kaydettiği kitabın (Târî?, s. 33; Sezgin, I, 222’de 12 cüz) günümüze gelip gelmediği bilinmemekte, Hatîb el-Bağdâdî’nin Târî?u Bagdâd’da, Sem‘ânî’nin el-Ensâb’da ve İbn Hallikân’ın Vefeyât’ta eserden iktibaslarda bulunduğu görülmektedir. Kitabın Arapça bir müntehabından, adının Ahmed b. Muhammed b. Hasan olduğu sanılan Halîfe en-Nîsâbûrî’nin Terceme-i Târî?-i Nîşâbûrî adıyla yaptığı Farsça tercümesi günümüze ulaşmış, Bursa Hüseyin Çelebi Kütüphanesi’nde bulunan nüshası (nr. 778) Behmen Kerîmî tarafından Târî?-i Nîşâbûr adıyla yayımlanmıştır (Tahran, ts.). Richard N. Frye’nin Târî?u ?ulemâ?i ehli Nîsâbûr adıyla neşrettiği eser (The Hague 1965) (EIr., I, 250) muhtemelen Târî?u Nîsâbûr’un muhtasarıdır. Abdülgafir el-Fârisî, Târî?u Nîsâbûr’a Kitâbü’s-Siyâ? li-Târî?i Nîsâbûr adıyla 510 (1116) yılına kadar gelen bir zeyil yazmış, İbrâhim b. Muhammed es-Sarîfînî bu eseri el-Münte?ab min Kitâbi’s-Siyâ? li-Târî?i Nîsâbûr adıyla hulâsa etmiştir. Kâtib Çelebi Zehebî’nin Târî?u Nîsâbûr’u ihtisar ettiğini söylemektedir (Keşfü’?-?unûn, I, 308). 7. Su?âlâtü’l-?âkim en-Nîsâbûrî li’d-Dâre?u?nî fi’l-cer? ve’t-ta?dîl. Mükerrerleriyle birlikte 531 râvinin ne ölçüde güvenilir olduğu hususunda kısa bilgiler ihtiva eden eserden Hatîb el-Bağdâdî, Zehebî ve İbn Hacer el-Askalânî başta olmak üzere birçok müellif faydalanmıştır. Bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan eser (III. Ahmed, nr. 624/23) Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkadir tarafından yayımlanmıştır (Riyad 1404/1984). 8. Su?âlâtü Mes?ûd b. ?Alî es-Siczî ma?a es?ileti’l-Bagdâdiyyîn ?an a?vâli’r-ruvât. Râvilerin cerh ve ta‘dîline, ayrıca hadisle ilgili bazı konulara dair sorulan 342 meselenin cevaplarını ihtiva eden eseri Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkadir neşretmiştir (Beyrut 1408/1988). 9. el-Fevâ?id (Fevâ?idü’ş-şüyû?). Eserin bir nüshası Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de bulunmaktadır (Mecmua, nr. 55/6, vr. 58a-72b). 10. Cüz? (Chester Beatty Library, nr. 3904, vr. 1-11).
Fuat Sezgin, müellifin Şi?ru a??âbi’l-?adîs_ adlı bir eserinden söz etmekteyse de (GAS, I, 222) Hâkim el-Kebîr’e ait Şi?âru a??âbi’l-?adîs_’in (M. Nâsırüddin el-Elbânî, s. 252, nr. 892) adı değiştirilmek suretiyle ona nisbet edildiği kütüphane kayıtlarının aynı olmasından da anlaşılmaktadır. Kaynakların belirttiğine ve kendisinin el-Müstedrek’te verdiği bilgilere göre Hâkim’in ayrıca şu eserleri bulunmaktadır: e?-?u?afâ?, el-Emâlî (el-Emâli’l-?aşiyyât), Fezâ?ilü Fâ?ıma, Fezâ?ilü’ş-Şâfi?î, ?a?â?i?ü’l-?aşere, el-?İlel (?İlelü’l-?adîs_), Kitâbü’d-Du?â?, Kitâbü’l-Erba?în (Tâceddin es-Sübkî bu eserde, ilk üç halifeyi Hz. Ali’den üstün tuttuğuna dair bir bab bulunduğunu bizzat gördüğünü söylemektedir), Kitâbü’l-Künâ (ve’l-el?ab), Ma?telü’l-?üseyin (bu eserinden kendisi söz etmektedir: el-Müstedrek, III, 177), el-Ma?rife fî ?ikri’l-mu?adramîn (el-Müstedrek, I, 24), Mu?cemü şüyû?i’l-?âkim (Terâcimü’ş-şüyû?), Müzekki’l-a?bâr, ?alâtü’?-?u?â, Terâcimü’l-müsned ?alâ şar?i’?-?a?î?ayn, e?-?aba?at. Kettânî’nin ona nisbet ettiği ?Avâlî Mâlik ise (er-Risâletü’l-müstetrafe, s. 356) Ebû Ahmed Hâkim el-Kebîr’e aittir (İbn Hacer, el-Mecma?u’l-mü?esses, I, 329-330).