İran’da neler oluyor?
Benan Kepsutlu 01 Ocak 1970
İran uzun zamandır pek çok açıdan “kıskacın” içinde.
Uygulanan ambargolar ve uzun zamandır içinde bulunulan ekonomik kriz,
Reformist olarak tanımlanan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve onu destekleyenlerle, İran’ın dini lideri Ali Hamaney ve yakın çevresi arasında esen soğuk rüzgarlar,
Sokağa taşan gösteriler,
Koronavirüsle mücadeledeki başarısızlık,
Bir zamanlar İran’ın arka bahçesi olarak tanımlanan güçlü müttefik Suriye’de olanlar,
İran’la diplomatik ilişkileri “iyi” yöneten ancak Irak’ın yeni başbakanı olduktan sonra İran için bekleneni karşılamayan Kazimi ile suya düşen Irak planları…
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Diğer taraftan, haziranın son haftasından itibaren üst üste gerçekleşen, nedeni açıklanmayan ve ülkenin kritik bölgelerinde gerçekleşen şüphe dolu patlamalar, yangınlar…
Dışarı karşı kapalı kutu olan ama içten içe fokurdayan bir ülke haline geldi İran.
Çin, NATO ve diğer Batılı ülkelere karşı İran’da askeri olarak güçleniyor
İran ile Çin arasında imzalanan 25 yıllık stratejik ortaklık anlaşmasının detaylarını geçen hafta burada yazmıştım.
O anlaşmanın satır aralarında müttefik olan Çin’in bile İran’ın sıkışmışlığını nasıl kendi lehine çevirmeye çalıştığını ve bunu uzun döneme nasıl yaydığını görmek mümkün.
Çin aslında bir noktada İran’ın garantörü konumuna geldi.
Öyle ki, iki mağdur ülkenin ortak çıkarlar doğrultusundaki birlikteliğinin, Rusya’nın garantörlüğünden bile daha kuvvetli hale gelebileceğini söylemek olası; çünkü bu defa iki “kaybeden” yan yana.
Çin, dünya piyasasına oranla çok daha düşük fiyatlara alacağı petrol ve doğal gazla, İran’da kurma hazırlığında olduğu askeri üslerle ve ticaretini bu topraklar üzerinden devam ettirmek için ülkede açacağı fabrikalarla, kendini Batı’ya karşı daha korunaklı hale getirme çabasında.
Peki, ABD ve bölgedeki müttefiki İsrail, Çin’in İran topraklarındaki bu hamlelerine sessiz mi kalıyor?
Aslına bakarsanız İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin reformist tarafı sadece içeride dini lider Hamaney taraftarları açısından antipatik bulunmuyor.
Onun İran’a göre uyarlanan “yenilikçiliği” ve attığı adımlar İsrail ve ABD’nin de hoşuna gitmiyor kuşkusuz.
Dolayısıyla Çin’in bölge topraklarındaki hamlelerine en iyi cevap, içeride onun anlaştığı rejimi, yani İran yönetimini, kendi halkının hedefi haline getirmek, izlenebilecek en stratejik yöntemlerden biri olsa gerek.
İran halkının son günlerde kendi hükümetine sorduğu “ülkede neler oluyor” sorusunun artmasının nedeni, ülke içinde, özellikle kritik, askeri bölgelerde üst üste gerçekleşen ve nedeni açıklanmayan patlamalar ve çıkan yangınlar.
Haziran ayının son haftasından itibaren gerçekleşen, nedenleri açıklanmayan ve soru işaretleriyle dolu olayları kısaca hatırlatayım;
26 Haziran - Nükleer savaş başlığı tasarımlarını üreten ve montaj tesisi olarak da kullanılan Khojir füze tesisindeki kritik bir bina, 70 kilometre uzaklıktan görülebilen bir kuvvetle patladı.
Aynı anda Şiraz’ın güney batısına servis sağlayan bölgedeki santralde bir patlama meydana geldi ve hemen akabinde bölgede yangın devam etti.
30 Haziran - Tahran’ın kuzeyindeki bir araştırma ve tıp merkezinin bodrum katında üst üste patlamalar meydana geldi ve yangın çıktı.
İran hükümeti isimlerini açıklamadığı bazı “şüphelileri” tutukladığını söyledi; ancak hükümet yetkilileri konuyla ilgili açıklamalarının içeriğini birkaç defa değiştirdiler.
2 Temmuz - Natanz nükleer tesisindeki yeni santrifüj montaj binasında büyük bir patlama meydana geldi.
Patlamayı adı daha önce duyulmayan “Vatan Panterleri” (The Homeland Panthers) isimli muhalif bir grubun üstlendiği açıklandı.
İran rejimi bu patlamanın zenginleştirme programını büyük ölçüde etkilediğini itiraf etti.
Yine aynı gece Şiraz’da büyük bir kompleks patlatılarak yandı.
3 Temmuz - Şiraz’ın kuzeybatı bölgesinde bir başka tesiste daha büyük bir patlama meydana geldi ve çıkan yangın saatlerce söndürülemedi.
Aynı gece Tahran yakınlarındaki Salmas’ta bulunan başka bir tesiste daha patlama meydana geldi ve tesis tamamen yok oldu.
4 Temmuz - İran’ın güney batısında ağırlıklı olarak Sünni Arapların yaşadığı Ahvaz’daki patlamada bir santral daha yok edildi.
Ayrıca aynı gün biraz daha güneyde bulunan Karoun Petrokimya tesisinde bir patlamanın son anda önüne geçildi ve tesiste büyük miktarda klor gazı bulunduğu açıklandı.
7 Temmuz - Tahran’ın güneyinde bulunan Beqarshahr’da bir fabrikanın deposunda büyük bir patlama meydana geldi.
Burası, İsrailliler’in iki yıl önce İran’ın nükleer arşivlerini ele geçirdiği bölge olan Turouzabad-Kkarizak.
Burası aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) İran’ın nükleer silah ürettiğinden şüphelendiği merkez depoydu.
Yani bu kısa sürede iki askeri hedef Khojir ve Natanz nükleer zenginleştirme tesislerideki patlamaların yanında, Şiraz ve Ahvaz enerji santralleri, Karoun petrokimya fabrikasında çıkan patlama ve yangınlar ile Şiraz ve Baqershahr’de çıkan üç gizemli yangın, halkı olayların nedenlerini sorgulamaya itti.
Dahası gerçekleşen patlamalar ve nedenleriyle ilgili İran hükümeti hiçbir açıklama yapmadı.
Muhaliflere göre patlamalardan İsrail ve ABD sorumlu, ancak hükümet kendini “zayıf” göstermemek için bunu açıklamak istemiyor.
Öyle ki aynı şüphe ABD basını New York Times tarafından da kaleme alındı. Özellikle İran’ın gelişmiş santrifüj merkezi Natanz’daki patlamayı İsrail’in gerçekleştirildiği yazıldı; üstelik tesisin patlamadan önce ve patlamadan sonraki uydu fotoğrafları kullanılarak!
ABD basını tarafından aktarılan haberde, istihbarat yetkililerinin görüşlerine de yer veriliyor ve bu patlamanın İran’daki nükleer çalışmaları iki yıl geriye götürdüğü ifade ediliyor.
İran ile Çin arasında 2016 yılında imzalanan ve içeriği kamuoyuyla paylaşılmayan Stratejik Ortaklık anlaşmasının içeriğinin geçtiğimiz günlerde genişletilmesi ve Çin’in, İran’da güçlenmesi temelli yeniden yapılandırıldığı doğrulanan haberlerden sonrasına denk gelen ve üst üste gerçekleşen bu patlamaların zamanlaması gerçekten çok manidar.
Patlamaların nedenini İran açıklamazken, ABD basınının bu patlamaları İsrail’in gerçekleştirmiş olabileceğini kaleme alması daha manidar.