« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Ağu

2020

Mustafa Çağatay ULUÇAY

Ali Akyıldız 01 Ocak 1970

Çankırı’ya bağlı Çerkeş kasabasında doğdu. Babası Ârif Bey, annesi Hatice Hanım’dır. Aile lakabı Kadıkıranlar olup bazı yazılarında Kıranoğlu mahlasını kullanmıştır. İlkokulu Çerkeş’te bitirdikten sonra 1925’te İzmir Erkek Muallim Mektebi’ne girdi. Burada okulun müdür yardımcısı Faik Tolunay herkese bir Türkçe ad verirken ona da Çağatay ismini uygun gördü ve daha sonra bu isimle tanındı. 1929’da Ankara’daki Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü Tarih-Coğrafya Bölümü’ne girdi. İlk yazılarını bu okulda el yazısıyla çıkarılan İHİ adlı dergide yayımladı. 29 Şubat 1933’te mezun olunca Burdur Ortaokulu tarih öğretmenliğine tayin edildi. Bir öğretmen arkadaşıyla birlikte Gül isimli bir mecmua çıkardı. 24 Kasım 1935’te uzun yıllar görev yapacağı Manisa Ortaokulu’na geçti. Bu sırada Kültür Bakanlığı’nın, tarih-coğrafya öğretmenlerinin görev yerlerinde Türk Tarih Kurumu’nun yardımcı üyeleri sıfatıyla faaliyet göstermelerini istemesi ve halkevlerinin bu yöndeki çalışmaları teşvik etmesi Çağatay Uluçay’ın araştırmaya ve yerel tarihe yönelmesinde etkili oldu. 1945’te Manisa Ortaokulu’ndan dönüştürülen Manisa Lisesi’nde iki yıl tarih dersleri verdi; burada çıkarılan Bizim Lise adlı derginin yayın direktörlüğünü yaptı. Uluçay’ın Manisa yılları çok verimli geçti. Genç Kızılaycılar adlı öğrenci mecmuasının yazı işleri müdürlüğünü yaptı; Manisa’da halkevi tarafından çıkarılan Gediz isimli dergiye yazılar yazdı. Ayrıca Manisa Halkevi’nin Dil, Tarih ve Edebiyat Şubesi başkanlığını, Mart 1943’ten itibaren Manisa Halkevi’nin yayın organı Gediz’in yazı işleri direktörlüğünü yürüttü. Daha 1938’de mahzen ve depolarda kötü şartlar altında muhafaza edilen Manisa şer‘iyye sicillerine dikkat çekti ve yaptığı girişimlerle bu önemli tarih kaynaklarını yok olmaktan kurtardı. 433 deftere ulaşan sicilleri önce Manisa Müzesi’ne naklettirdi, ardından temizleyip tasnif etti. Pek çoğu dağınık vaziyette bulunan defterleri ciltletti. Daha sonra bu defterlerden faydalanarak özelde Manisa ve genelde Batı Anadolu tarihini aydınlatan pek çok orijinal eser ve makale yazdı.

6 Ocak 1947’de Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü tarih öğretmenliğine tayin edildi. Ancak buradaki görevi kısa sürdü; aynı yıl içerisinde Marif Vekâleti tarafından iki yıllığına Londra’ya gönderildi. İngiltere’de özellikle British Library ve Public Record Office’de araştırmalar yaptı; tesbit ettiği bazı yazmaları daha sonra ilim âlemine tanıttı. Ayrıca Paul Wittek’le çalıştı. Londra’da İngiliz okullarını, tarih eğitim yöntemlerini ve ders kitaplarını inceledi. İngiltere’de on sekiz ay kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü. Dönüş sırasında birkaç gün Fransa’da Bibliothèque Nationale ile İtalyan arşivlerinde çalıştı ve araştırmacıların dikkatini İtalyan arşivlerinde bulunan Türkçe belgelere çekti. İngiltere’deki çalışmaları ve gözlemlerine dair 1950 yılında “İngiliz Okullarında Tarih Öğretimi” başlıklı bir makale yazdı ve iki ülkedeki tarih eğitimi sistemini karşılaştırdı. Aynı yıl Manisa milletvekilliği için Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday olmak istediyse de Ankara’da yapılan merkez yoklamasından geçemedi. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndeki belgeleri tasnifle görevlendirildi. Lajos Fekete’nin başlattığı tasnif çalışmalarını tamamlama yolunda “H-Z” harfleri arasındaki belgelerin katalogunu hazırladı; ancak biraz aceleye getirildiğinden katalogun yeniden gözden geçirilmesini istedi. Muhtemelen bu sebeple veya başka bir sebepten dolayı katalogların yayımından daha sonra vazgeçildi. Uluçay, bir yandan belge tasnifiyle uğraşırken bir yandan da özellikle Avrupalılar’ın yüzyıllardan beri hakkında gizemli ve hayal mahsulü hikâyeler ürettiği Osmanlı haremiyle ilgili kaynaklara dayanarak ciddi eserler vermeye başladı. 1951’de İstanbul’da açılan Çapa Yüksek Öğretmen Okulu tarih öğretmenliğine getirildi ve ölünceye kadar burada hocalık yaptı. Bu görevi esnasında Darüşşafaka Lisesi’nde dersler verdi. Hayatı boyunca sürekli öğretmenlik görevinde bulundu ve idareciliğe iltifat etmedi. 4 Ağustos 1970 tarihinde geçirdiği bir beyin kanaması neticesinde öldü. Ölümünden önce birkaç cilt olarak planladığı “Türkler Devri Manisa Tarihi Kronolojisi” üzerinde çalışmaktaydı; eserin ancak 337 sayfalık kısmını yazabilmişti. Neşeli, mütevazi, sohbet ehli, dürüst ve çekingen bir kişiliğe sahip olan Çağatay Uluçay, Türk Tarih Kurumu’nun muhabir ve Türk Dil Kurumu’nun aslî üyesiydi. 1971’de Manisa’da öğretime açılan bir ilkokula adı verilmiştir.

Eserleri. Sosyal ve mahallî tarih alanında yaptığı öncü çalışmalarla dikkat çeken bir araştırmacı olan M. Çağatay Uluçay’ın kitap, makale ve bildiri şeklinde yayımladığı eserlerinin sayısı 300’ü geçmektedir. Şer‘iyye sicillerinin mahallî ve sosyal tarih açısından önemini vurgulayarak bunlara istinaden eşkıyalık hareketlerini, bölgesel güvenlik sorunlarını, nüfus durumunu, âyan ailelerini, günlük yaşamı, tarımı, ticareti, esnaflığı ve toplumun farklı kesimlerini inceleme konusu yapmıştır. Uluçay’ın eserlerini birincisi Manisa ve Batı Anadolu bölgesiyle, ikincisi Osmanlı harem hayatıyla, üçüncüsü de hem kendi tecrübeleri hem İngiltere’deki gözlemleri ve edindiği birikimlerle tarih eğitimiyle ilgili kitap ve makaleler olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. Manisa Tarihi (İstanbul 1939, İbrahim Gökçen ile birlikte), Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar (I-II, İstanbul 1940-1946), Manisa’daki Saray-ı Âmire ve Şehzadeler Türbesi (İstanbul 1941), 17. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilâtı (İstanbul 1942), XVII. Asırda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri (İstanbul 1944), Manisa Ünlüleri (Manisa 1946), 18. ve 19. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri (İstanbul 1955) adlı kitapları birinci; Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları (İstanbul 1950), Harem’den Mektuplar I (İstanbul 1956), Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü (İstanbul 1959), Harem II (Ankara 1971), Padişahların Kadınları ve Kızları (Ankara 1980) isimli eserleri ikinci kategoriye girmektedir. Çağatay Uluçay’ın ölümünden sonra yayımlanan, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndeki belgeleri kullanarak hazırladığı son iki eseri ve daha önce neşredilen bazı makaleleri padişahların haremi, haremin yapısı, hiyerarşisi, padişahların kadınları, kızları ve haremdeki yaşantı hakkında bilgi veren öncü eserlerdir. Bu konular hemen hemen ilk defa onun tarafından güvenilir biçimde ele alınıp incelenmiştir.

Uluçay’ın mahallî tarihi önemseyen bakış açısı onun tarih eğitimi anlayışının temelini oluşturur. Çevre İncelemeleri-Tarih Öğretimi adlı eseri (İstanbul 1958) gerek kendi tecrübelerine gerekse İngiltere’de yaptığı çalışmalara dayanmakta ve tarih eğitimiyle ilgili bakış açısını yansıtmaktadır. Uluçay, tarih derslerinde aktif olmalarını isteği öğrencilerin dikkatinin çevrelerinde bulunan tarihî eserlere çekilmesi ve çevrenin tarih öğretmeni için bir laboratuvar vazifesi görmesi gerektiği düşüncesindeydi. Esnek bir yöntemin uygulanmasını ve tarih eğitimi için resim, harita, model, sergi, müze, kütüphane, gezi, canlandırma gibi araçların kullanılmasını savunan Çağatay Uluçay, Himmet Akın’la birlikte kaleme aldığı ilkokul dört ve beşinci, ortaokul bir, iki ve üçüncü, Niyazi Akşit’le beraber yazdığı lise dördüncü sınıfların tarih kitaplarıyla bu düşüncelerinin hayata nasıl geçirileceğini ortaya koymuştur. Bunların dışında Hikâyelerle Tarih Serisi, Meşhur Hükümdarlar Serisi, Ünlü Padişahlar Serisi, Kahramanlar Serisi, Seyyahlar ve Kâşifler Serisi, Mucitler Serisi gibi adlarla popüler kitaplar kaleme alarak tarihi kuru bir bilgi yığını olmaktan kurtarmaya çalışmış, ilk ve ortaokullar için Tarih Ansiklopedisi hazırlamıştır (İstanbul 1961). Uluçay’ın Manisa Kadıları ve Kadılık Teşkilâtı ile Saruhan’ı İdare Eden Şehzadeler, Maiyetleri ve Devirlerinde Yapılan Eserlere Dair Bir Araştırma başlıklı eserleri Türk Tarih Kurumu’na verilmişse de bugüne kadar basılmamıştır. Ayrıca âyanlıktan sürgünlere, sultan düğünlerine, Celâlî isyanlarına, folklorik derlemelere ve günlük gazete yazılarına kadar geniş bir yelpazede yazılar ve makaleler kaleme almıştır. Ali Ufkî Bey’in Mecmûa-i Sâz ü Söz’ünü ilim âlemine ilk defa onun tanıttığı bilinmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 44622

ulkucudunya@ulkucudunya.com