« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Ağu

2020

Akdeniz’in Parlayan Yıldızından Ekonomik Krize: Lu¨bnan

Çağatay Cebe 01 Ocak 1970

Osmanlı ve Fransız Mandası döneminde tarımla kendini kalkındıran Lübnan ekonomisi, Soğuk Savaş’ın başladığı zamanlardan beri turizm, bankacılık ve mücevher sektörünün ülkedeki dolaşımına dayalı Batı modeli ile çekici ve cari açığı da bununla paralel yükselen bir devlet oldu. Beyrut’un Akdeniz’e bakan otellerindeki kumar salonlarından bugün eser yok. O eski gösterişli günleri, tanık olmayan insanlar dahi dört gözle arıyor. Liberal ve Batıya yakın olması bu ülkeyi bilhassa Batılı bankaların tercih etmesini sağladı. Bu furya pek uzun sürmemekle birlikte gelmesi beklenen Lübnan İç Savaşı da ekonomiyi yerle bir etti. İç savaştan sonra hayata yüksek enflasyonla başlayan Lübnan, toparlanmaya çalışsa da kendisine uzun soluklu çözüm olabilecek sanayi gibi bir sektör yerine tıpkı eski parlak günlerindeki gibi turizm ve bankacılığı canlandırmaya çalışarak bir yandan da inşaat sektörünü ‘kurtuluş halkasına’ ekledi. “Mr. Lebanon” olarak bilinen Refik Hariri’nin yeniden toparlamaya çalıştığı ülke bugün umut edilenden oldukça farklı bir yerde.



Lübnan’daki konfesyonel sistem sebebiyle hükümet, koalisyon iktidarı paylaşımında mezheplerin oluşturduğu partiler arasında dağılıyor. Esasında kurulan bu ittifakların temelinde din ve mezheplerden ziyade iktidar gücünü elinde tutma ve devam ettirme isteği yatıyor. Ülkenin yönetiminde çok uzun seneler söz sahibi olan bu parti liderleri aynı zamanda kökenleri çok daha eskilere dayanan bir de seçkin sınıfını teşkil ediyorlar. Halk ise ülkenin bulunduğu bu çıkmazı tam olarak zuama/zaimlerin ısrarla kısır döngüyü devam ettirerek, kendi gelir ve güç kaynaklarının temelinin sarsılmaması olarak görüyor. İç savaşlara, işgallere, çatışmalara, açlıklara, hayat kalitesinin düşük olmasına ve daha sayılabilecek nice krizin başında ise ülkenin sahip olduğu bu dar sistem yer alıyor.



17 Ekim 2019 tarihinde Beyrut’ta başlayan gösteriler de tam olarak bu sistemin değişmesini hedef alıyor. Protestolar hala devam ediyor. Belki daha zayıf belki daha güçlü lakin ülkenin çeşitli yerlerinde insanların sistem karşıtı gösterileri görülebiliyor. Ve halk hala her yeni bir güne “devrim devam ediyor” diyerek başlasa da ülkedeki olumsuz gelişmeler dışında herhangi yeni bir şey yaşanmıyor.



Bu protestoların neticesinde istifa eden Saad Hariri’nin yerine Hizbullah’ın desteklediği Hasan Diab geldi. Teknokrat hükümet isteyen halk ile partilerin ayrı düştüğü bir nokta vardı; Lübnan’da teknokrat bir hükümet kurulsa dahi bunun geçeceği yol siyasi partiler ve seçkinler olmalı. Hizbullah ile doğrudan bağlantılı Sağlık Bakanı ve ülkedeki bankalara danışmanlık yapan İçişleri Bakanı’nın varlığı aslında sadece mevcut partilerin perde arkasında oynamaya devam edecekleri farklı bir hükümet süreci olacağını gösteriyordu. COVID19, Amerika’nın İran ve Hizbullah karşıtı ekonomik yaptırımları ülke ekonomisinin iç savaş haricinde tarihinde yaşadığı en kötü zamanı deneyimlemesine yol açtı.



2020 yılının Temmuz ayına gelindiğinde Lübnan Lirası yüzde 80 oranında değer kaybetti. 1 Yüksek enflasyonla otuz yıldır boğuşan ülke, 100 Amerikan Doları’nın 150 bin Lübnan Lirası yaptığı o günleri dahi bugün 1 milyon Lübnan Lirası yapması nedeniyle arar hale geldi. IMF’nin Lübnan hükümetine ilettiği kayıp mali rakam hem bankadaki egemen tahviller hem de dövizin yükselmesi sebebiyle 49 milyar Dolar’a denk geliyor.



Merkez Bankası Başkanı Riad Selame ise bu rakamın doğru olmadığı konusunda ısrarcı.2 Hükümet ve Selame arasındaki krizin önemli bir noktası da burada. Ülkenin yaşadığı kayıp noktasında dahi ortak bir noktaya varılamıyor. Ülkedeki kurumların hem siyasileşmesi hem de şeffaflık sorunu yaşamaları, hükümet ve devlet kurumlarının çatışabilmesine yol açıyor. Ve pek tabii devlet gücünün kullanılması noktasında karşıt ittifaklar içerisindeki partilerin birbirleriyle bazı süreçlerde yan yana gelmeleri, böyle bir karışıklığı daha da artırabiliyor.



Lübnan’ın COVID19 ve halihazırdaki ekonomik sıkıntıları haricinde kendisini etkileyen bir başka unsur da Şam Yönetimi ve müttefiklerine yönelik uygulanan Sezar Yasası yaptırımları oluyor. Sezar Yasası’nın Lübnan’ı mı yoksa Hizbullah’ı mı ekonomik yönden zayıflatacağı konusunda parti karşıtı Lübnanlılar arasında dahi ayrışmalar yaşanıyor. Sezar Yasası’nın Lübnan’ı mı yoksa Hizbullah’ı mı ekonomik yönden zayıflatacağı konusunda parti karşıtı Lübnanlılar arasında dahi ayrışmalar yaşanıyor.



Yaptırımları barındıran yasa daha tam haliyle kendini hissettirmese de İlerici Sosyalist Parti lider Velid Canbulat, bu yasanın Lübnan devletini etkileyeceği görüşünde.3 Öyle ki Hizbullah’ın müttefiki olan Özgür Yurtseverler Partisi milletvekili Ziad Esved bile Hizbullah yüzünden Lübnan halkının olumsuz etkileneceğini ifade etti. Ne yazık ki bu açıklamayı destekleyen bir olayın yaşanması mevcut gidişatın hiç de iyi olmadığını gösterdi.4


Geçtiğimiz günlerde “Ben sapkın birisi değilim ama açlık bir sapkınlıktır.” diyerek IMF ile milyar dolarlık bir anlaşmak için aylardır uğraşan ve 16. görüşmeyi düzenleyen hükümet ile Lübnanlı siyasilerin gölgesinde Beyrut’ta intihar eden bir kişi5 bu notu bırakarak ülkedeki ekonomik krizi en korkunç yönüyle gösterdi. Karaborsa halk için çoktan alternatif hale geldi. Hatta Lübnan İç Savaşı’nda zirveye ulaşan ve Suriye İç Savaşı’nda bunu tekrar yaşayan iki ülke arasındaki kaçakçılık6 da bu şartlardan olumsuz etkilendi.



Daha uygun fiyatla satılan ürünler, kriz sebebiyle bulunamaz ya da daha pahalı hale geldi. Halk her geçen gün daha olumsuz etkilenir ve alternatif yolları tükenirken, yaptırımın hedefindekiler kısa vadede bu durumdan pek de etkilenmişe benzemiyor. Özellikle İtalya’da 1.2 milyar Euro değerinde yakalanan uyuşturucunun adresi Esad ailesi olarak gösterilince, yaptırımları olabildiğince atlatıp, hedefteki kurum ve kişiler kendi varlıklarını devam ettirebilmenin yolunu daha rahat bulabiliyorlar. Halk ise her geçen gün artan ekonomik zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor.



Öte yandan Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkiler Müsteşarı David Schenker ise Lübnanlı siyasilerin aksine Hizbullah’ı hedef alan bu yasanın ülkeye yardım edeceği kanaatinde.7 Ülkenin Batıya dönük bu ekonomik yüzüne karşı olarak Hizbullah lideri Hasan Nasrullah yaptığı son açıklamasında Lübnan için farklı bir yol çizmek istedi; Çin.

IMF’ye Alternatif Olarak Çin
Pekin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” kapsamında Suriye’deki inşa sürecine dahil olarak, bu hattı Beyrut’un kuzeyindeki Trablus Limanı’na bağlamak istediği bilinen bir gerçek. Bunun kendilerine bir nefes olacağını düşünen şehir halkı, bu fakir Akdeniz şehrinin de canlanacağını umut ediyorlar. Çinli şirketlerin Lübnan’a bir süreden beri yatırımlar gerçekleştirdiği şimdilik pek gün yüzüne çıkmıyor lakin Nasrullah bu kartı, ekonomik olarak sıkıntılı süreçte kullanmak istedi. Başbakan Diab ise bakanlarını toplayarak Çin’in Beyrut Büyükelçisi ile altyapıdan ulaşıma ve hatta tünel yapımına kadar8 geniş kapsamlı projeleri kapsayan bir toplantı gerçekleştirdi.



Başka ülkelere yatırım yaparak, uzun vadeli planlar yapan Pekin’in bu görüşmeden hoşnut olabileceği düşünülse de İsrail’i milyar dolarlık bir Çin anlaşmasından vazgeçiren ve Orta Doğu’daki Çin yatırımlarına karşı mücadele eden Amerika’nın bu hususta da karşıt faaliyetler de bulunması oldukça muhtemel. Her ne kadar Hizbullah’ın desteklediği bir hükümet olması sebebiyle mevcut iktidara karşı olan Beyaz Saray’ın ülkeye yardım yapmak haricinde elinde pek güçlü ve hızlı bir seçenek yok, Diab’ın istifa etmesi dışında tabii.



Yaşanan ekonomik ve siyasi krizler sebebiyle, Batı ve Körfez ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip eski Başbakan Saad Hariri’nin yeniden hükümetin başına, kendi şartlarıyla geçmesi üzerine söylentiler yayılıyor.9 Her ne kadar Hasan Diab istifa söylentilerini reddetse de dış yardıma -özellikle Batı ve Körfez- bu denli bağlı bir ülke olan Lübnan’ın pek bilinmeyen ve Hizbullah’ın adayı olarak seçilen bir Başbakan’ın bu ilişkileri ne kadar güven içerisinde tutacağı ve ülke ekonomisine istikrar getirip getiremeyeceği halen bir muamma.



IMF yerine Çin konusunda ısrarlı olan10 Nasrullah’ın bu duruşu yeni değil. IMF’ye olan karşıtlığını yüksek perdeden dile getiren parti lideri, İran’ın IMF’ye başvurduğu noktasını kaçırdıktan sonra “belirli şartlar dahilinde”11 IMF’den borç alınabileceğini belirtmişti. Lakin bu noktada Tahran dahi IMF’den borç istese de Nasrullah’ın kişisel duruşu ne olursa olsun bu kurumun karşıtı. Çin’den endişe eden Amerika, Avrupa Birliği ülkelerini de Hizbullah konusunda kendi çizgisinden götürmeye çalışarak alternatifleri kapıları ülke için kesiyor.



Bir cezalandırma görevi olan bu yaptırımlar, hedef olan siyasilerden ziyade halkı ve devleti daha çok etkiliyor. Hizbullah’ı ekonomik olarak çökertme girişimi, devletin ve halkın bir çıkış yolu aramasında kendilerini çıkmazda bulmalarına sebep oluyor, zira Batı’ya daha yakın olan halk ve devletin ekonomisi, alternatifi Doğu’da aramaya başlayarak istediğine ulaşabilir. Batı açısından bu amaç gerçekleşmeden önce Hizbullah’ın hükümet nezdindeki gücünün bitirilmesi gerekli ki eski ekonomik bağlara geri dönülebilsin. Benzer bir vaka dört yıl önce de yaşandı. 2016 yılının Şubat ayında Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyı Riyad, Lübnan’da hissettirdi.



Uçuşlar ve mali yardımların kesilmesiyle12 o dönem ufak çaplı bir kriz yaşandı. Beyrut’ta gazetecilik yapan bir tanıdığım, Körfez’in ülkede destek verdiği medya kuruluşlarına yardımı kesmesiyle birlikte çok sayıda işten çıkarmaların yaşandığını anlatması bunun sadece açığa pek yansımayan örneklerinden oldu.



Lübnan’ın ekonomik işleyişindeki iki kıdemli isim olan Alain Bifani ve Henri Şahul geçtiğimiz günlerde istifa ettiler. Bu ikili IMF ile yürütülen görüşmelerin bir parçası ve yeni hükümetin ekonomik yolunu çizmek için uğraşıyorlardı. Önce Şahul danışmanlık görevini ve Bifani de Maliye Bakanlığı’nda harcadığı yirmi yıllık Genel Yöneticilik makamından istifa etti. Yöneticilerin krizle mücadeleyi becerememesi karşısında verdiği mücadeleye daha fazla devam edemeyeceğini13 dile getirerek Bifani, siyasi mücadelenin bakanlıklarda da nasıl etki ettiğini ve ülkede neden reform yapılması gerektiğini bu adımı ile gösterdi.



Zira yapılması istenen bu reformlar, ülkedeki siyasi gücü ellerinde bulunduran farklı ittifaklar dahilindeki siyasi kişilerin varlıklarını zayıflatmasını da öngörüyor. Tam olarak bu reformların neleri barındırdığı bilinmese de ülkede uzun yıllardır kökten bir değişime karşı çıkan bu siyasi seçkinlerin, tıpkı önceden de olduğu gibi ülkenin önceliği yerine yine şahsi önceliklerini öne koyarak bu reformlara karşı oyalama taktiklerinde bulunmaları sebebiyle aslında kendilerini tehdit altında hissettiklerini söyleyebiliriz.

Yeni Bir Sıkıntı: Elektrik ve Petrol
Lübnan’da elektrik hizmeti petrole bağlı. Ülke bu ihtiyacın yüzde 70’ini Cezayir, yüzde 30’unu ise Kuveyt’ten karşılayarak vatandaşlarına elektrik sağlıyor. Ancak Cezayir ile Lübnan arasındaki bu petrol anlaşmasının taşeronlar tarafından yürütülmesi ve yakıtın kirli çıkmasının14 ardından bir süredir ülkede alışagelmişin dışında daha uzun süre kesintiler yapılmaya başlandı.



Virüs ve ekonomik krizin ülkedeki her kesim üzerinde sıkıntılar oluşturmasına bir de elektrik sorunu eklendi. Havaalanında ışıkların olmaması sebebiyle Beyrut’a iniş gerçekleştiremeyen bir Türk uçağının ardından Iraklı bakanların Lübnan’ı ziyareti tarım ürünleri karşılığında petrol anlaşması15 ile ülkenin en kötü zamanlarından olan bu süreçte önemli bir eksikliği gidermek adına bir adım olarak kayda geçti.



17 Ekim’den beri Lübnan genelinde yapılan protestolara en büyük tepkiyi gösteren Hizbullah hem motorlu taraftarları hem silahlı milisleriyle Beyrut’un mahallelerinde, zorla çarkları döndürülmeye çalışılan paslı bir sisteminin değişmesi gerektiğini söyleyen halkı dış güçlere bağlamasına ek olarak parti tabanı ülkede krizin olmadığı konusunda ısrar ederek, sonuçsuz bir örtbas girişiminde bulunuyor. Kuruluşunda ülke sistemini değiştirmeyi amaçlayan koyu muhalif Hizbullah, bugün adeta statükonun koruyucusu haline dönüşerek, gücün insanlarda nelere yol açabileceğini de göstermiş oldu. Her ne kadar kendisine yakın din adamları içerisinden reform yanlısı açıklama yapanlar olsa da ülke yönetiminde büyük pay sahibi olan Hizbullah’ın sokaklardaki tavrı bunun tam tersi.



Batı ve Körfez ülkeleriyle arası oldukça iyi bir Başbakan ya da Cumhurbaşkanı’nın ülkedeki ipleri eline alarak ekonomiyi daha iyi bir noktaya getirebileceğini söylesek de tıpkı geçmişteki örneklerde olduğu gibi bu sadece kısa vadeli, günü kurtaran ekonomik politikaların uygulanmasından öteye gitmeyecektir. Lübnan’ın kaderini belirleyen adımlar hükümetin yaptığı toplantılardaki kararlardan ziyade yan yana gelmeleri dahi zor olabilecek seçkin siyasilerin ofislerindeki görüşmelerde saklı olabiliyor. Öyle olmasa Cumhurbaşkanı Aun neden Baabda Sarayı’ndaki toplantıya eski Başbakanları da çağırsın?



Lübnan’daki güç mücadelesi ve seçkin sınıfın doğuştan gelen çapraz ilişkilere yatkın iktidarı ele alma arzuları, bürokrasi ve devlet yönetiminde çıkmazlara ve bilinmezliklere yol açıyor. Kamuoyu hala IMF ile hükümetin yürüttüğü görüşmelerin detaylarını bilmiyor, Başbakan Diab, Merkez Bankası Başkanı Selame’den paranın değer kaybetmesine dair tatmin edici bir cevap alamadı, yurt dışına kaçırılan dolarlar çoktan unutuldu bile. Lübnan her zaman olduğu gibi varlığını karmaşa içerisinde devam ettirirken hem halk hem hükümet hem de seçkinler varlıklarını devam ettirebilmek adına her yolu deniyorlar.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 74893

ulkucudunya@ulkucudunya.com