« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Ağu

2020

TEVFİK FİKRET 26.12.1867 – 19.08.1915

01 Ocak 1970

Tevfik Fikret, 26 Aralık 1867’e İstanbul’da Aksaray’ın Kadırga semtinde doğdu. Baba tarafı Çankırılı, annesi ise Müslüman olmuş Sakızlı bir Rum’un kızı idi. Fikret, 12 yaşındayken, annesi ile dayısı haçtan dönerken koleradan oldu. Böylece öksüz kalan Fikret’i bu olay haliyle çok sarsmış, kız kardeşi ile kendisine bundan sonra yengesi ile anneannesi bakmıştır.
Fikret, Mahmudiye Rüşdiyesi’nde okudu. 1888’de Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Uslu, duygulu, çalışkan bir öğrenciydi. Hocaları arasında Muallim Naci, Recaizade Ekrem gibi günün seçkin öğretmenleri vardı. Şiire lise öğrencilik yıllarında başlamış ve ilk şiirini 1883’te yayımlamıştır.

Çeşitli görevlerde memurluk yaptı. Kuzeniyle evlendi. Ticaret Mekteb-i Âlisi’nde hat ve Fransızca dersleri verdi. 1891’de “Mirsad” dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca edebiyat çevrelerinde adını duyurdu.

1892’de Mekteb-i Sultani’ye Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1894’te “Malumat” dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895’te hükümetin memur maaşlarında kesinti yapmasını protesto için görevinden ayrıldı. 1896’da Servet-i Fünun Dergisi’nin Yazıişleri Müdürlüğü’ne getirildi. Dergi onun döneminde Edebiyat-ı Cedide’nin yayın organı kimliği kazandı. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej’e girdi. Aydınlar üzerinde süren yoğun baskılar nedeniyle birkaç kez gözaltına alındı. Bir süre sonra dergideki görevinden ayrıldı. 1906’da Robert Kolej’in hemen yanında bir ev yaptırarak “Aşiyan” adını verdi. Eşi ve oğlu Halûk’la birlikte buraya yerleşti.

Mekteb-i Sultani Müdürlüğü’ne getirildi. 31 Mart Olayları’nı protesto için bu görevden de ayrıldı. Ama öğrencileri ve Maarif Nazırı Naili Bey’in ısrarlarıyla göreve döndü. 8 ay sonra yeni Maarif Nazırı Emrullah Efendi ile anlaşamayınca bir daha dönmemek üzere bu görevi bırakttı.

24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet?in ilan edilmesini coşkuyla karşılar, Rucu ile Doğan Güneşe adli şiirlerini yazar. Ayni yıl, arkadaşlarıyla Tanin gazetesini çıkarır ve eski Servet-i Fununcularla beraber çalışmaya baslar. Bu uzun sürmez çünkü gazete, programından sapıp, vaat ettikleri hak ve özgürlükleri kısmaya yönelen ittihat ve Terakki Fırkası?nın organı durumuna gelir. Fikret düş kırıklığına uğrar ve kendisine Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) önerilmesine rağmen ayrılır.

1908’de 2’nci Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın’la birlikte “Tanin” gazetesini kurdu. Gazete İttihat ve Terakki’nin yayın organı haline getirilmek istenince karşı çıktı ve Tanin’den ayrıldı.

1896’ta, hocası Recaizade Ekrem onu Servet-i Funun dergisinin sahibi Ahmet Ihsan ile tanıştırır. Fikret, derginin tahrir ve tashih islerine bakmaya baslar. İşe dört elle sarılır, dergiyi düzenlemeye koyulur. Sanatta hem içerik hem bicimde bir atilim yapıp batılılaşmayı ilke edinen Servet-i Funun topluluğunun hareketine Edebiyat-i cedide adi verilmiştir. Bu ekolde, Fikret’in yanı sıra Halit Ziya, Senap Sahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipasazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Suayip, Hüseyin Siyret gibi adlar bulunuyordu. Geçen yüzyılın son 4 yılında, Fikret’in şiirlerinde toplumsal boyutun arttığı, karamsarlığın üste çıktığı gözlenir.

1897 Osmanlı-Yunan savaşı sırasında yurt ve ulus sevgisini dile getiren şiirler yazar. Ayni zamanda, Abdülhamit?in baskısı ile sansür ve jurnalcilik artar. Özgürlük ve adalet özlemi ile ilgili şiirler yazarken 1898’de birkaç gün için gözaltına alınır. Bundan sonra sürekli izlenecektir.

1900’de yayınlanan “Rübab-ı Şikeste”de toplumsal sorunlara ağırlık veren şiirlerin yanısıra, günlük konuşma diline yakın dille yazılmış şiirlerde vardı. Ancak, ertesi yıl Ahmet ihsan ile bozuşup dergiden ayrılır. Bir sure sonra, bir çevirisi yüzünden Servet-i Funun kapatılır. Betimlemelerindeki ayrıntılı ustalığının ressamlığına bağlanır. Doğa şiirlerindeki doğayla uyumluluk da dikkat çeker. Oğlu Halûk’un şiirlerinde büyük etkisi oldu.

1902’de kız kardeşini, 1905’te babasını yitirir. Aynı yıl, babasının Aksaray’daki konuğunu satarak Rumelihisar’inda, planlarını kendi yaptığı ve ölünceye dek oturacağı, `Aşiyan?ına (yuva) yerleşir.

1909’da Galatasaray Lisesi’nin müdürü olur. Ancak, yeni Nazırın bazı yetkilerine karışma girişimi Fikret’in bu isinden istifa etmesine ve okuldan tamamen ayrılmasına yol acar. Bir sure öğretmen okulu’nda da edebiyat okuttuktan sonra sadece Robert Kolej’de çalışmaya başlar.

1911’de yayınlanan ikinci şiir kitabı “Halûk’un Defteri”ndeki şiirler, en umutlu ve iyimser şiirleridir. Bu şiirlerde oğluna ve Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurt sevgisi, hak ve hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütledi.

1911’de basılan “Rübabın Cevabı”ndaki şiirlerde halkın acılarını, zorbalıkları, baskı ve haksızlıkları anlattı. Bu kitapta yer alan “Tarih-i Kadim’e Zeyl” başlıklı şiirde, kendisini eleştiren Mehmet Akif Ersoy’ya yanıt verdi Din ve doğa konusundaki görüşlerini açıkladı. Kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söyledi. 1914’te yayınlanan “Şermin”de yalın bir dille yazılmış, kısa dizelerden kurulu, dolaysız bir anlatımın egemen olduğu şiirler yer alır. 30’lu yaşlarından sonra çevresindeki olumsuzluklardan oldukça etkilendi. Dünya görüşü, çağının koşullarını aştı. Özgürlük ve eşitliğe inandı. Sınıfsal çıkarlara dayalı yönetim biçimini eleştirdi, belli egemen sınıfların yönettiği devlete ve bu devletin koyduğu yasalara karşı çıktı. Özel yaşamında da katı bir ahlak anlayışı sürdürdü. İnsana büyük değer verdi. Ona göre tüm soruların üstesinden gelecek, mutlu yarınları hazırlayacak olan insandır. İnsanın üstünlüğünü sağlayan ise duyarlılığı ve sezgi gücünden çok düşünme gücü ve aklıdır.

1914’te sağlığı bozulur. Balkan ve Trablusgarp savaşlarından yorgun çıkan Osmanlıların Almanların yanında savaşa girmesi hoşuna gitmez. İttihatçılar ile arası yıllar geçtikçe iyice açılır. Mehmet Akif, 1912’de Süleymaniye Kursusu adli şiirinde Fikret’i Protestanlara zangoçluk etmekle suçlar. Bu bir bakıma, Fikret’in iki ay kadar önce yazdığı Han-i Yağma adli hicvine karşılıktır. Bu arada, 1914’te çocuklara seslendiği Şermin adli kitabi yayımlanır.
Gençliğinde vereme yakalanmış olan Fikret’in bu kez böbrekleri bozulmuştu. Arada bir bayılmaya, sayıklamaya başladı. Ölümünü sezdiğinde şunları yazdı:

Artık hayat için yetişir bunca infial
Dinlenmek isterim ki taab-dar-i mihnetim.
Artik tehi vücut, tehi dil, tehi hayal,
Dünyada simdi ben dahi bir fazla sikletim.

İttihat ve Terakki iktidarına da karşı çıkarak Aşiyan’a çekildi. Ağır bir şeker hastalığına yakalanmıştı. Kolundan olduğu bir ameliyatın ardından yaşamını yitirdi. 19 Ağustos 1915’te ölür ve Eyüp’te aile mezarlığına gömülür. Vasiyetine uyulup Aşiyan’a taşınması için 1961’deki doğum yıldönümünü beklemek gerekecektir. Şu an müze olarak kullanılan Aşiyan’ın bahçesinde, mezarının arkasındaki yazıtta, şairin şu dizeleri kazılıdır:

Ey taş, sen ey kitâbe-i jengîn-i kün-fekân,
Bir ser-şikeste heykel-i bül-hevli andıran
Vaz’ınla seyr-i hilkat edersin, pür-iştibâh,
Etdin mi bâri sen o büyük sırrı iktinâh?
Sen bâri anladın mı, sen ey kalb-i zî-huzûr,
Hep taş yüreklerin neye âlemde şevk u sûr?

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 104916

ulkucudunya@ulkucudunya.com