« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Ağu

2020

İbrahim Kalın Bey bir tarihçi olarak bilmelidir ki...

Prof. Dr. Kemal Üçüncü 01 Ocak 1970

Nazari perspektif olmadan bilim ve düşünce üretimi imkansızdır. Bilgi ve düşünce üretiminde farklı bakış açıları, perspektifler olağandır. Bu perspektifler bir milletin bin yıllar boyunca üretmiş olduğu kültürün, tarihin, tarih metafiziğinin, tarih felsefesinin geçmiş, şimdi ve gelecek bağlantısı içerisinde yoğrulması, yorumlanmasıyla inşa edilir. Bugünün sorunları ve ihtiyaçları, gelecek beklentileri bağlamında sistematik olarak bir anlam dünyasının, referanslar ve kavramlar dünyasının kurulması gerekir.

Kendinize özgü bir dil kurmanız gerekiyor.

Kurulması da yetmez bu sistematiğin toplumsal iletişim kanalları içerisinde dolaşımının sağlanması da bir o kadar önemlidir.

Türkiye’mizbu anlamda büyük sarsıntılar ve çelişkiler yaşıyor teknik ve pratik akılla meselelere yaklaşanlar belli tedbir ve gayretlerin alınmasıyla bu sürecin atlatılacağını düşünerek hem kendilerini hem de toplumu yanıltıyorlar.

Türkiye kültürel ve siyasi anlamda bir kriz yaşıyor. Bu kriz nazari (teorik) bir krizdir. Çözümü de teoriktir.

TBMM’deki partilerimizin tamamı Neoliberal velakin Neoliberalizmin ne olup ne olmadığını tam olarak idrak edemediklerinden aynı ekonomi politik görüş çerçevesinde biri solcu, öbürü İslamcı diğeri ikisi milliyetçi olabiliyorlar ve bu konuda ne kendileri ne de takipçileri bir tuhaflık görmüyorlar. Nazar değmesin! Kalkınma, gelişme ve refahın temelde nitelikli ve çağdaş, akademik, eleştirel bir eğitim düzeni, bilimsel bilgi ve düşünce üretimiyle ilgili olduğunu görmeksizin “teknoloji transferi” gibi kestirme ve taklitçi yollardan çözüm umuyoruz. Kültür ve siyasi tarihimizi bütün siyasi kesimler bütünlüklü olarak okuma ve anlama gayretinden uzak oldukları için körün fili tarifi gibi “kendilerine özgü”afazik realiteyle ilişkisi olmayan bir tarih safsatasının pençesinde dimağları köreliyor.Tarihi kendi sefil ideolojilerine altlık veya cephane elde edecek bir malumat yığını gibi algılıyorlar.Oysa ki bir perspektifiniz yoksa tarihte herkesin iddialarına yetecek kadar cephane! mevcuttur. Tarihsel olayları kendi görüşünüzü sağlayacak biçimde kolaj yaparak artardadizebilirsiniz fakat bu kolaj tarihe değil çizgi filime benzer.Tom ve Jerry misali bir şey olur. Bizde ideolojik grupların tarih okumaları ve çıkarımları böyledir.


Bilindiği gibi, İranlı düşünür DaryushShayegan, köklü bir medeniyete sahip olmakla beraber modernitenin ani atakları karşısında şaşkınlığa uğramış, gelişmelere ayak uydurabilmek için acele ederken üst üste yanlışlar yapan toplumlarda özellikle aydınların yaşadığı “kültürel şizofreni”yi işaret eder. Bu gibi toplumlarda, en moderninden en muhafazakârına kadar, bütün aydınların ayırıcı vasfı, duygu ve düşünce dünyalarında iki farklı kültürün sürekli itişip kakışmasından doğan zihin çarpıklıklarıdır. Bir yanda tarihin dışına düşme (anakronizm) kaygısı, diğer yanda “köksüzleşme” (yabancılaşma) korkusudur.

“Bu gibi toplumlarda bilinç bir hard diskin ikiye bölünmesi gibi birbirine zıt iki düzlemdedir. Tespitler tahliller tutarsız çelişkili, söylemler afaziktir. Beynin bir tarafının iyi, dost dediğine öbür tarafı kötü, düşman der, özetle bir cinnet hali.”

“Eleştirellikten yoksunluk, ve bunu perçinleyen kutsallaştırma, dahası dikkatini sorulardan çok yanıtlara odaklayan bu yaralı bilincin var ettiği nesneler hemen her yanımızı kaplamış ve hatta benliğimizi dahi işgal etmiş durumdadır. Tuhaf denemeyecek kadar vahim, acınası düşünce yapıları var eden bu bilinç, olur olmaz verileri harmanlamada, birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan tutumları birleştirmede, öncelik ve sonralık ilişkisini altüst etmede ve her şeyi birbirine karıştırmada derhal işe koşulur. Ve neticede anlamdan yoksun, çarpık ve hatta çarpık olmaktan öte kelimenin tam anlamıyla boş, bomboş fikirler birbirine kenetlenerek, sürekli bir melezlemenin sonucunda her şey birbiriyle ilişkilendirilmeye çalışıldığından ortaya darmadağınık fırça darbelerinden oluşan berbat bir tablo çıkar Shayegan ‘bunu gerçek-altı dünya” şeklinde tanımlar.

Çok değerli hocam ve dostum tarih filozofumuz Prof. Dr. Şahin Uçar'a göre;

"beşeri şuur, sanat ile, yani yüz binlerce yıl önce, daha taş balta vb "artifact"ları yaparken başladı faaliyetine. Tahminlere göre belki 50 bin yıl önce ruhlara inanç şamanizm, ölüleri gömme ve benzeri haller ile, yani dini anlayış ile devam etti yoluna. Felsefe belki 3000 yıl önce eski Yunan'da başlamadı amma, nihayet bilinen kadarıyla en fazla 5-6 bin yıl kadar bir geçmişi olabilir. Gerçek müspet ilimlerin geçmişi de bilemedin 7- 8 asır. Tarih şuuru ise en zor olanı ve en son gelişen beşeri şuur biçimidir" der Colingwoood "speculummentis" adlı eserinde ve batıda ancak 18'inci asırda zuhur eder. Bize ise henüz teşrif etmedi bile. zira, bir tarihçi olarak tarih felsefesi ile sadece ben meşgul oldum ve ben de milletin kaale alacağı kadar fazla bir şey yazamadım bu vadide bilindiği üzere. Bu yüzden bizde tarih şuuru henüz yoktur. İslam alemine de henüz teşrif etmemiştir. Hakeza 20. yüzyıl başında Tolstoy ile teşrif eden gerçek kozmik ve dini şuurdan da eser yoktur Türkiye'de. Tarihçiliğin ise ismi var amma müsemması meçhul. Tarihi ahbar rivayetini tarihçilik zannediyor insanlar. Tarihi hadiseleri/olayları öğrenerek tarih öğrenilebilir zannediyor tarihçiler bile. Velhasıl raviya- ı ahbar ve nakilan- ı asar şöyle rivayet ederler; kim bizim milletin tarih deyince anladığı -haşa benim gibi diyeceğim nerdeyse- bir mağribi anka kuşudur ki gerçekte onu da gören bilen tanıyan anlayan yoktur vesselam...

Prof. Dr. İsmail Kara'nin (Star Gazetesinde, Fadime Özkan ile röportaj, 13 Ağustos 2012) dile getirdiği “Türkiye İslamcılığının en büyük zaafı ve handikabı enternasyonalizm ve ümmetçilik üzerinden kendi toprağına yabancılaşmasıdır” tespitini bütün kesimler kendi gerçekliği etrafında ele alıp düşünmesi gerekmez mi?

Braudel, “histoireevenemenlielle (olaysal tarih), histoireconjoncturelle (konjonktürel tarih) ve histoirestructurale (yapısal tarih) arasında üçlü ayrım yapar. Ona göre, “Tarih farklı düzeylerde vardır.Yüzeyde görünen olayların tarihi, kendisini kısa vadede dışa vurur; bu, bir tür mikro-tarihtir. Ortada bulunan konjonktürler tarihi daha geniş, daha yavaş bir ritim izler. Şimdiye kadar öncelikle maddi düzlemdeki gelişmeler, iktisadi olay, çevrimler ve çevrimler arası dönemler incelenmiştir. Konjonktürün ‘ezberciliği’nden farklı olarak, yapısal tarih ya da uzun süre [longduree] tarihi, tüm yüzyılları aynı anda inceler.Yapısal tarih, hareketli ile durağan arasındaki sınırda işler ve değerlerinin kalıcı bir istikrar taşıması nedeniyle, kendisinden daha hızlı bir biçimde akıp işleyen ve son analizde [yapısal tarihin] yörüngesinde dönen diğer tüm tarihlerle kıyaslandığında hiç değişmiyormuş gibi görünür” [Braudel ,OnHistory][i]

Bizde sadece olaylar, dar bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde ne yazık ki olan biteni, olması gerekene ilişkin tasavvur ve planlamalar hep havada kalır. Türkiye’de stratejik analiz ve uluslararası ilişkiler alanında yapılan değerlendirmeler hâlâ büyük ekseriyetle papatya falı gibidir. Uluslararası ilişkiler ve stratejik, jeopolitik analiz için disiplinler arası bir birikime ve özellikle temel sosyal bilimler birikimine ihtiyaç vardır. Bu altyapı kültürel çalışmalar, disiplinler arası kesişim kümesi henüz ülkemizde altyapı olarak pek zayıftır.

Menkıbe ve tahkiye tarihçiliğinden, papatya falı analizlerinden bu bilgileri üretemeyiz. Tarih, Sosyoloji, Halk bilimi, Antropoloji, Coğrafya, Felsefe araştırmalarının verilerini operasyonel bilgiye dönüştürecek “instutut/enstitüler”, mekanizmalar Türkiye’de çok eksiktir.

GELELİM ESAS SORUNA

"Tarihte ne olduysa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur" (K.Marx).

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın’ın “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” açıklamaları etrafında geniş bir tartışma cereyan etti.

Ardından Hazine Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın "Ekonomide milli bağımsızlık mücadelesi veriyoruz", paradigma değişiyor açıklaması geldi.

Bu iki görüş etrafında devasa bir antiemperyalizm söylemi icat edildi.

Gerçek öyle mi?

Tanzimat modernleşmesi tıpkı K.Marx’ın söylediği gibi bir tercih değil zorunluluk olarak kendini dayatmıştır. İbrahim Kalın Bey bir tarihçi olarak bilmeli ki Türk ismi ve Türkçe Türk kimliğini bize yeniden anlatan Batılı Şarkiyatçılar ve Türkologlardır. Orhun Abidelerini dikilişinden 1200 yıl sonra bulup bakın bunlar sizin yazılarınız diyen , sizinİslam’dan önce de devasa bir medeniyet tarihiniz var diyen BATILI!bilim adamlarını ayırt etmemiz gerekir.

İnsan hakları hukuku, Rönesans, Reform, burjuva demokratik devrimi, hümanizm, aydınlanma, sosyalizm, hukuk devleti Hindistan’dan gelmedi. Batı’ınınJanus gibi bir de böyle bir yüzü vardır.

Bugün İslamcılar tarafından kaka ilan edilen ve dudak bükülen “Cumhuriyet ve sekülarizm, aydınlanma” birikimi Harezm Akademisinin, Türkistan Rönesans’ının Maturidieksenli , Kant’tan 700 yıl önce olguların ve nesnelerin bilgisinin akıl ve deneyimden çıkması gerekliliğini belirten mirasla yeniden el sıkışılması kayıp zincirin halklarının birbirine eklemlenmesi hadisesidir.

Tanzimat romanında ifadesini bulan Bihruz Bey Batıcılığını eleştirirken Tanzimat yenileşmesinin devamı olan Mühendishane ve Tıbbiye’yi ayırt etmeliyiz misal.

Tansiyon ilaçları ve insan yaşamını uzatan bugünkü pek çok öncü tedavi evrim biyolojisi sekülarizmin, pozitivizmin ürünleridirler.!

Bunlara da kızalım mı?

Leiden Üniversitesi Brill yayını eski “İslam Ansiklopedisini” kalite ve muhteva olarak Diyanet İslam Ansiklopedisiyle mukayese edebilir misiniz ?

Fark budur.

Bilgi ve düşünce üretimindeki liderliktedir sır.

14. yüzyıl öncesinde bilgi üretiminde liderlik Doğu dünyasındaydı, ekonomik liderlik de Doğu dünyasındaydı. Rönesans sonrasında liderlik batıya geçti ve günümüze kadar devam etti.

Görmek isteyen varsa Partizan üniversiteleri ve parti rektörleriyle bu yarışı başaramayacağımızı SSCB deneyimi bize göstermiştir. Zira ideolojik bakış bilimle çeliştiği zaman partizan ideolojinin yanında durmak zorundadır. Oysa ki olması gereken tam tersidir. İlk üniversite Bologna’da o yüzden dönemine göre özerk bir anlayışla kurulmuştu. UNESCO Lima Bildirgesinde “üniversite ve akademik özgürlük denildiğinde” ne anlaşılması gerektiği bu ilkeler çerçevesinde güncellenmiştir.

Lideri akademisyen olan MHP’nin, bu konudaki hataları iktidara ikaz etmeyen, güçlü ve etkili tavsiyelerle yönlendirmeyen edilgen tavrı çok yakıcı ve yıkıcı olmuştur.

Bir hikaye anlatacak ve yazacak kaygı varsa Atatürk’ün ilmi Türkçülük geleneğine Togan’a , Köprülü’ye bakmamız gerekmez mi? Tarih Kurumunu, Dil Kurumunu bu anlayışa göre örgütlemek gerekmez mi?

Tarih perspektifiniz yoksa patates haşlamasıyla aç karına rakı içip türkü söylemeye çalışan hemşehrim gibi olursunuz gaydeler, sözler, duygular her şey birbirine karışır.

Gaspıralı’dan, Atatürk’e, Resulzade’ye, Hüseyinzade Ali Bey’e, Göaklp’aTogan’dan, Kafalı’ya ,Ercilasun’a , Dursun Yıldırım’a , Olcas Süleyman’a, İlya İvanov’a, ilmi Türkçülük geleneğinin alimlerine bakın Elçibey’e hatta Nazarbayev’e bakın aradığınız şey oradadır. Atayurt ve Anayurt temelli bir coğrafi anlayışı kuran alimlerimize bakalım. Tarihimiz bir bütündür değişen hanedenlardır diye devrimci bir görüşü tarihçiliğimize sokan Atsız’a bakalım. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e e milli demokratik devrim birikimi millidir ve bizimdir. Üstüne bir taş koymak isteyen herke burada devam edebilir.

Gelelim ekonomiye; paradigma değişimine…

Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında elektrik dağıtan kuruluşlar elektriği devletten kaç kuruşa alıyorlar, üreticilere , vatandaşlara kaç kuruşa satıyorlar? Devrimin hangi yönde olduğunu buradan çıkarabilirsiniz.

Peki son dönemlerde dağıtım şirketlerine EÜAŞ tarafından verilen elektrik ne kadar ucuzladı?

1 Ekim- 31 Aralık 2019 Dönemi: 34,86 kuruş /kWh

1 Ocak-31 Mart 2020 Dönemi: 27,56 kuruş /kWh

1 Nisan- 30 Haziran 2020 Dönemi: 22,83 kuruş /kWh

1 Temmuz- 30 Eylül 2020 Dönemi: 13,20 kuruş/kWH[ii]

Bu indirimler üretime ve vatandaşa yansımadı.

Yani eski paradigma devam ediyor. Zira nazari bir temel bir politik hedef planlaması yok.

Milli ekonomi için önümüzde 1923-1938 ekonometrik verileri ve uygulamaları mevcut. Türk İktisat tarihinin rekorları o döneme aittir.

Böyle bir yönelimi elbette ki gönülden desteleyebiliriz.

***

Muhalefet cephesinde MHP ve İyi Parti devasa bir milli seçmen sosyolojisinin enerjisini kişisel sürtüşmelerle heba ediyorlar. Meral Hanım ve daha çok Devlet Bey maşeri vicdan ve tarih önünde bu gidişatın mesulüdürler. Tarih sizlere büyük bir sorumluluk yüklüyor bu sorumluluktan kaçamazsınız. Türkiye’nin istiklal ve istikbaline vaziyet edecek kadroları, birikimi organize edip halka güven vermekten uzaktasınız.

İstesem diğerleri gibi sizin menkıbelerinizi ve faziletlerinizi anlatırım, onlardan farklı olarak kalemim var, sağ olsunlar yüzbinlerce okurum bir etki saham var, kayarak iki hamlede bir şey yokmuş gibi masanıza yanaşırım velakin bu fakir halkın vergileriyle eğitim görmüş bir ferdi olarak bunu kendi adıma vicdansızlık addederim. Benim vazifem bilgim ve fikrim yettiğince gerçeği ortaya koymak, milletimle, ülküdaşlarımla, 150 yıllık milli demokratik devrim birikimini önemseyenlerle paylaşmaktır.

Kontrolsüz güç, güç değildir. Sert tokalaşıp tokalaşmama üzerine bir siyasi ayrışma inşa edilemez, gülünçtür. MHP milli beka kurduğunu söylerken Anayasa hukuku siyaset bilimi literatüründe olmayan bir yeni sistem getirdi.İşlemediğini hakkaniyet sahibi herkes söylüyor. Milliyetçi camiadan tek bir rektör, vali, yüksek bürokrat yok, dış politikada MHP kaygı ve öncelikleri yok. Türk dünyasıyla ilgili kurumlarda bile yoklar. Milletin beklenti ve kaygılarını siyasi gücünü kullanarak çözüme kavuşturamıyor. Üniversite mezunları milliyetçiler için sadece polislik ve uzman çavuşluk, sözleşmeli subaylık kadroları açık. Susalım, taşlı büyük yüzüğümüzü takıp selfi çekelim, sert şiirlerle milliyetçi olalım öyle mi?Milliyetçi hanelerde tencere kaynamıyor mu? Tarikat ve cemaat baronlarından ricacı arayalım. Ya da şöyle bir “dağğğvva adamı referans aramaz” aç durur tiradı atalım, nasılsa kimse inanmıyor.16 milletvekiliyle Türk milliyetçilerine bütün devlet kadrolarını açan ve devlet aygıtını bu ideolojiyle donatan Başbuğun siyasetini bilenler için bu sözlerin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Gardaşşş, söylemiyle hikayesi çalınan gerçek mağdurlar bu garip oydaşmada her zamanki gibi yokturlar.

Susalım ve büyük Türk büyüklerinin yaptığı gibi tavana bakıp dünyanın gelip geçiciliğinden bahsedip “Atsız dede ki ne” kurnazlığına, menkıbeciliğine mi başvuralım.

İyi parti güçlü bir “öyle olmaz” muhalefeti sergiliyor. Ama nasıl olacağını? Söyleyemiyor.

Oysa ki Türkiye’yi sağıyla soluyla buluşturacak kritik bir kavşakta duruyor.

Uluslararası sistemin işleyişini Kurtlar Vadisi tadında abartıyorlar ve bu korkuları onları özgün bir siyasal dil kurmaktan alıkoyuyor. Oysa bu özgün siyasal dil onlara daha da güçlü bir iç kamuoyu ilgisi ve uluslararası muhataplık sağlar, bunu göremiyorlar. Kuruluş sürecinde tüm aydınların ve akademinin dikkatini bu yüzden çekmişti. Süreç içinde “büyük çay ve kek konsepti” şekillenmeye başlayınca bu ilgi dağılmış oldu.

Çözüm ve proje odaklı bir siyasi dil kuramıyor. Basında ciddi bir kalemi, ekran yüzü yok.

Aydınlara MHP kadar mesafeli.

Söyleyeni de dinlemiyor.

Meral Hanım Hocamız emeklilerin yarenlik ve sohbetini bölemiyor nezaketli insan ama bir türlü bireysellikleri aşıp ülkenin, milletin yakıcı gündemine dertlerine çare olma safhasına geçemiyor. Buiş tek başına hepimizden ve herşeyden bütün egolardan daha kıymetlidir oysa.

Böylece milletin umutları heba oluyor.

Geliniz Türkiye’yi XXI. Yüzyılda herkesin başı dik , karnı tok olacağı barış ve hoşgörü iklimine taşıyacak işbirliği zeminin kuralım. Siyasetteki kuru sen ben kavgalarını terk edelim.Aslolan Türkiye’dir.

Bu basit kavgalar nedeniyle geleceğimizi karartmayalım.

Meraklısına: Hiçbir siyasi kaygı ve beklentim yoktur, ömrüm yettiğince akademide ve olabildiğim kadar Türk dünyasının, Türk kültürünün hizmetinde olacağım. Bu benim için en büyük siyasettir.

Ziyaret -> Toplam : 125,37 M - Bugn : 132590

ulkucudunya@ulkucudunya.com