Akdeniz'de sonuç almak!
Özcan YENİÇERİ 01 Ocak 1970
BAE'nin, 2017 yılından itibaren YPG/PKK ile gizli görüşmelere başladığı, Suriye'ye istihbarat yetkilileri gönderdiği, Kamışlı, Haseke ve Deyrizor'da YPG/PKK'lı teröristlere espiyonaj, kontra-espiyonaj, sabotaj, suikast eylemleri, sinyal istihbaratı, bilgi güvenliği ve iletişim ağları konusunda eğitim verdiği Türk istihbarat birimlerince bilinmekteydi.
"Barış Pınarı Harekâtı" sonrasında İngiltere, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri istihbarat şefleri kendi aralarında yaptıkları gizli toplantı İsrail tarafından özellikle yayın organlarına servis edildi. Burada MOSSAD Başkanı "Asıl tehlike İran değil, Türkiye'dir." dediği açıklandı.
2018 yılında Kıbrıs Rum Kesimi'nde düzenlenen bir toplantıda İsrail Büyükelçisi Aammy Ravel, Rumların tek taraflı doğalgaz aramasına tepki gösteren Türkiye'nin davranışlarını tahrik olarak nitelemişti. Açıkça bu büyükelçi "Türk tehditleri nedeniyle İsrail'in askeri müdahalede bulunmak zorunda kalmamasını temenni ederim" ifadelerini kullanmıştı.
Toplantıda Mısır Büyükelçisi Mai Taha Muhammed de "gerekirse Türkiye'ye karşı askeri güç kullanmaktan çekinmeyecekleri" tehdidinde bulunmuştu.
Sahada bütün bunlar yaşanırken, Türkiye'deki iktidar adeta kulağının üstüne yatmıştır!
Mısır ile BAE sonuçta Libya'da Türkiye'nin karşısına çıkmıştır. Mısır, Yunanistan'la Türkiye'ye karşı Akdeniz'de ekonomik münhasır bölge anlaşması imzalamıştır. BAE ise Yunanistan'la birlikte Türkiye'ye karşı uçaklarını konumlandırmıştır.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron önce Akdeniz'de Türk gemilerinin önünü kesmeyi denemiş, ardından da Doğu Akdeniz'de Yunanistan'la birlikte Türkiye'nin karşısına dikilmiştir.
Türkiye'ye karşı "kırmızıçizgi politikası" uyguladığını, Ankara'nın sözlerden çok eylemleri dikkate alıp onlara saygı duyduğunu' söylemiştir.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki eylemlerini "provokatif" olarak değerlendiren Macron, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin iki üyesi olan Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Münhasır Ekonomik Bölgelerine ve egemenlik haklarına "saldırdığını" söylemiştir.
Türkiye ile Yunanistan arasında arabulucu olarak rol alan Almanya, önce Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de durdurmuş ve ardından da Mısır ile Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzalandıktan sonra harekete geçmiştir.
Yunanistan'ın eli yeterince güçlendikten sonra Almanya, Dışişleri Bakanı'nı önce Yunanistan'a sonra Türkiye'ye göndermiştir. Ardından da Almanya Başbakanı, "AB üye ülkeleri olarak hepimizin, Yunan dostlarımızın haklarını ve söylediklerini ciddiye alma ve haklı oldukları yerde destekleme görevimiz var" demiş ve sözde diyalog çağrısında bulunmuştur.
Suriye'de terör örgütüne binlerce TIR silah vermesinin yanında petrol kuyularına el koyarak PYD/PKK'yı sürekli finanse edecek adımları atması ABD'nin Türkiye'ye karşı olan tavrını da açık biçimde ortaya koymuş bulunmaktadır. Nitekim Mısır ile Yunanistan'ın arasında Türkiye'ye karşı münhasır ekonomik bölge anlaşması da ABD'nin yönlendirmesiyle imzalanmıştır.
Rusya'nın, Libya, Suriye ya da Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı tutumu ise ABD'den farksızdır. Suriye'de Türkiye'yle bir karşıt bir beraber, Libya'da ise karşıt bir konumdadır. Rusya bir yandan Türkiye'ye Astana/Soçi derken diğer yandan Ermenistan'ı Azerbaycan üzerine sürmektedir.
Ortaya çıkan durumu iktidar yetkililerinin yine "Değerli Yalnızlık" olarak tanımlıyorlar mı, bilmiyoruz. Ancak yalnızlığın değeri olmadığını her söylendiğinde karşı çıkılmıştı!
Gelinen aşamada bir yanda Türkiye, yukarıda adı geçen ülkeler de diğer yandadır. Yunanistan, Akdeniz ve Ege'de arkasına aldığı ülkelerle Türkiye'nin karşısında bayrak sallamaktadır.
Davada haklı sahada güçlü olmak sonuç almak için yeterli değildir. Uluslararası ilişkilerde masa sahanın durumuna göre kurulur ve sonuç masada alınır. Hem sahada hem da masada yani diplomaside güçlü olmak sonuç almak için zorunludur.
Yunanistan lehine ağırlığını hem sahaya hem de masaya koyan bu kadar ülke varken Türkiye'nin yüzde yüz haklı olduğu konularda bile istediği sonucu alması çok zordur. Türkiye, ordusunun arkasına "Ey Amerika", "Ey AB ülkeleri" ünlemlerini değil diplomatik/entelektüel zekâsını koyarak çıkmalıdır.