Modern Dede Korkut: Mustafa Kafalı
Konuralp Ercilasun 01 Ocak 1970
Ülkemizdeki birçok tarihçinin hocası Mustafa Kafalı sadece bir tarih abidesi değil, aynı zamanda bir Türklük çınarıdır. Kendi kelimeleriyle ifade etmek gerekirse “canlı eserleriyle” Türk tarihçiliğinin gelişmesine büyük katkıları oldu. Hocanın sadece dersleri veya yazılı eserleri değil, sohbetleri dahi ufuk açıcıdır, öğreticidir. Mustafa Kafalı Hocamızla ilgili bir yazıda onun sohbetlerinden veya toplantılarda söylediklerinden aklımda yer etmiş olanları paylaşmak isterim. Bu birkaç kısa hatırada görülecektir ki Hoca’nın sohbetlerinde hazır bulunan biri hem bilgisine bilgi katar hem de hayatı yolculuğunda işine çok yarayacak uzak görüşlülük gibi özellikler kazanır.
Öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Mustafa Kafalı, Türklüğün modern Dede Korkut’u idi. Modern zamanların Dede Korkut’u idi. Hocanın görünüşünde de zaten benzerlik vardı, ama gerçek anlamda da hocamızda Dede Korkut özellikleri bulunmaktaydı. Dede Korkut’un bir özelliğini hatırlayalım. Hikâyelerin sonunda toylar yapılır, boy boylanır, soy soylanır, özellikle biri doğduğu zaman, bir kahramanlık gösterdiği zaman -Boğaç Han hikâyesini hatırlayalım- Dede Korkut o gencin ismini verir.
Bu hatırlamadan sonra Gagauz yerine gidelim. Üçler Bulduk, 2015’te Gagauz yerine gittiğinde orada Mustafa Hocanın etkisinin büyüklüğünü gördüğünü söyler. Bunun öncesindeki hikâyeye gidelim. Mustafa Kafalı, Gagauz yerine 1991’de gitmişti. Orada o zaman Gagauzlara, o engin tarih bilgisi ile anlattığı bilgiler, kökenlere dair verdiği bilgiler Gagauzların çok ilgisini çeker. Gagauzların isimleri, birçoğunda Hıristiyanlıktan gelme isimler biliyorsunuz. Hoca, Gagauz yerinde öyle bir etki yaratmış ki Gagauzlar ondan Türkçe isimler istemişlerdi. O da Gagauz yerinde herkese isim dağıtmıştı. Türkçe isim dağıtmıştı. Mesela Stefan’ı İstemihan yapmıştı. Bildiğim kadarıyla Dimitri’yi de Demirhan yapmıştı. Yani bir anlamda boy boylamış, soy soylamıştı. Dolayısıyla Dede Korkut’luğu hakkıyla yerine getirmişti.
Tarih – Coğrafya İlişkisi
Mustaf Kafalı’dan bahsederken hocanın coğrafya bilgisine ayrı bir yer ayırmak gerekir. Bir gün rahmetli Türkeş’le bir toplantıda ikisini birlikte dinleme fırsatım olmuştu. Biliyorsunuz Türkeş 60 ihtilalinden sonra sürgüne gönderildi ve Hindistan’da kaldı. Hindistan hatıralarını anlatıyor. Oradaki bir yolculuğunu anlatırken yolda bir gölün ardından bir gölün geldiğini, sürekli birbirinden farklı göllerin yanından geçtiklerini söylemişti. Türkeş Bey bu sözleri söylerken Mustafa Hoca, bu sözü onaylarcasına orasının göller bölgesi olduğunu anlatmıştı. Biz göller bölgesi deyince aklımıza Anadolu’daki göller bölgesi geliyor. Fakat burada görüldüğü gibi Hoca dünyanın başka yerlerindeki göller bölgesini de, bu cümleden Hindistan’ın kuzeyindeki coğrafi yapıyı da biliyordu. Oraların coğrafi bir özelliğini söyleyebiliyordu. Yani coğrafyaya olan hâkimiyeti, üstelik de dünya coğrafyasına olan hâkimiyeti çok derinde idi.
Biz Bu Vatanı Nasıl Kazandık?
Biz öğrencileri, Hocayı çok eskiden beri tanımamıza rağmen her bir konuşmasından yeni bir şey öğrenebiliyorduk. Daha birkaç yıl öncesinde Gazi Üniversitesi’ne bir panele geldi. Önemli günlerden birinin yıl dönümünde anma paneliydi. Muhtemelen bir Türkçüler günü anma paneli olsa gerek. O panelde bunca yıldan sonra dahi Hoca’dan hâlâ öğrenebileceğim bir şeyler olduğunu fark ettim. Paneldeki sohbetinde Cumhuriyetin kuruluş yıllarına gitti, Millî Mücâdele’den bahsetti. Orada çok dikkate değer bir bilgi verdi. Daha önce o kadar Hoca’yı dinlemiş olmama rağmen bu bilgiyi duymamıştım. O zaman bile benim önümde yeni bir ufuk açtı. Mustafa Hoca, Cumhuriyetin ilk zamanları olan 30’lu yılları anlattı. Kendi çocukluğundan örnekler verdi. Çocukluğunda sokağa çıktığında yollarda neredeyse sağlam insan görmediğinden bahsetti. Kiminin kolu yok, kiminin bacağı yok diyerek anlattı. O zamanlarda çocuk olduğundan buna bir anlam veremediğini, merak edip babasına sorduğunu söyledi. Bunun üzerine babasının kendisine Millî Mücâdele’yi anlattığından bahsetti. Sokakta gördüğü insanların hepsinin ya Balkan ya Birinci Dünya Savaşı ya da Millî Mücâdele döneminin gazileri olduğunu anladığını söyledi. İşte bu hatıra üzerine Millî Mücâdele’yi o panelde daha iyi anladım.
Millî Meselelerde Anahtar Soru: Plan Kimin?
Mustafa Hocamızın günümüzle çok irtibatlı bir başka yönünden de burada bahsetmek uygun olacaktır. Burada Hoca’nın güncel meselelerle de olan ilişkisine dair bir hikâye daha nakletmek isterim. Bilindiği üzere Mustafa Kafalı, Ankara Üniversitesinde İnkılap Tarihi Enstitüsünün Müdürlüğünü yapmıştı. Burada çok insan yetiştirdi. Yetiştirdiği öğrencilerin önemli sayıda bir kısmı ya sonradan devlet hizmetine girdiler ya da zaten devlet hizmetindeyken onun öğrencisi oldular. Öyle ki devletin her kademesinde öğrencisi vardı. Bunların bir kısmı da askeriyedeydi. 1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı ile ilgili bir gün Hoca bazı hatıralarını anlattı. Bu hatıralarını tabiî ki 1991’den birkaç yıl sonra, belki de on yıl sonra anlattı. 1991’de yine Türkiye kuzeyden girecek mi, girmeyecek mi tartışmaları yapılıyordu. Irak’a girecek mi diye konuşuluyordu. Musul-Kerkük’te olacak mı diye konuşuluyordu. Bu sıralarda öğrencileri, Hoca’yı ziyarete sık sık gelmişler. Gelen öğrencilerin o sırada kimisi asker, kimisi devletin başka bir kademesinde. Mustafa Hoca’ya bazen danışıyorlar. Musul-Kerkük konusunun sadece sokakta değil devlette de tartışıldığından bahsediyorlar. Hoca’nın fikrini almak, düşüncesini öğrenmek istiyorlar. Mustafa Hoca, bütün bu soruların hepsine tek bir cevap verdiğini söylemişti. “Plan kimin? Planı kim yaptı? Amerika mı yaptı, İngiltere mi yaptı, yoksa bizim devletimiz mi yaptı? Başkasının planıyla hiçbir yere girilmez.” Âdeta ders olacak bir cümle… Planın kimin olduğu son derece önemli… Dolayısıyla bu sözler, bugünlere de ışık tutacak bir bakış açısını yansıtıyor.
Suriye Türkleri Hakkında
Son olarak bugünlerde yeniden önem kazanan iki eski yazısından bahsetmek isterim. 1973 yılında Töre Dergisinde iki sayı üst üste Mustafa Hoca’nın Suriye Türkleri üzerine yazıları yayımlanmış. O iki yazı bugün hâlâ Suriye Türkleri üzerine en önemli yazılardır. Üzerinden bu kadar zaman geçmiş, buna rağmen bu yazılar aşılamamış. Bu yazılar kısa bir süre önce internete kondu. Millî4 Düşünce Merkezi’nin MİSAK sitesinde ulaşılabilir.[1] Site yöneticilerinden Hakan Paksoy’dan öğrendiğime göre bu yazılar Azerbaycan’dan dahi atıf almaya başlamış. Yine coğrafyaya geliyoruz. Yazılarda Suriye’yi köy köy anlatıyor. İlçe ilçe değil, köy köy… Suriye Türkmenlerini anlatıyor. Suriye Türkmenlerinin hangisinin hangi boylardan geldiğini anlatıyor. 73’te yazılan yazı 40 yıl sonra hâlâ ses getirmeye devam ediyor, hala aşılamadı.
Türk Milletinin modern Dede Korkut’u Mustafa Kafalı’yı bir kez daha rahmetle ve saygıyla anarak satırlarıma son veriyorum.